İskorbüt Hastalığı ile C Vitamini İlişkisi ve Diğer Vitaminler

Skorbüt hastalığı (C vitamini eksikliği), ilk kez Mısır'da, MÖ 1500'lü yıllarda, özellikle taze meyve ve sebzenin çok bulunmadığı kış aylarında görülmüştür.

vitamin c

C vitamini hakkında konuşacağız. İnsan vücudunun herhangi bir şeyin yokluğunda hastalanması sık ortaya çıkabilen bir durumdur. Ancak bu gerçeğin anlaşılması ve çözüm olarak vitaminlerin ortaya çıkması 1000 yılı aşmıştır. İnsanoğlu, skorbüt, beriberi, pellagra, pernisiyöz anemi ve raşitizm gibi vitamin eksikliğinden kaynaklanan hastalıkları ilk çağlardan beri biliyordu ve bazı durumlarda belirli besinlerin sağlığa yararlı etkilerinin farkına varmıştı.

Fakat 20. yüzyıla gelene kadar, vücuttaki belirli kimyasalların az miktarda bile eksik oluşu ve bu durumun hastalıklara yol açabileceği her defasında hekimlerin gözünden kaçmıştı. Ardından vitaminlerin izole edilebilmesi, kimyasal yapılarının belirlenmesi ve sentezlenmeleriyle en yaygın hastalıklar dahi önlenebilir ve tedavi edilebilir hale geldi. Geçmişte 1600-1800 yılları arasında bir milyon Avrupalı denizcinin skorbüt hastalığından öldüğü tahmin edilmektedir.

C Vitamini

Sağlıklı olmanın ön koşulu ve hayatın devamı için gerekli olan vitamin, besinlerimizde bulunan bir kimyasaldır. Bazı canlı türleri için vitamin niteliği taşıyan bir kimyasal, diğerleri için vitamin özelliği taşımayabilir, bunun nedeni onların bu kimyasalı zaten vücutlarında sentezleyebiliyor olmalarıdır. Vitaminleri yere göğe sığdıramadığımız ilk zamanlarda "vita" ve "amin" sözcükleri ile onları adlandırdık. "Vita" Latince, "hayat" demektir, "-min" son eki ise "amin" sözcüğünü kastetmektedir. Zira o dönemde tüm vitaminlerin amin ya da amonyaktan (NH3) türeyen nitrojenli bileşikler oldukları sanılmaktaydı. Vitaminlerin daha sonra sadece aminlerden türemediği anlaşılsa bile, bu terim o kadar benimsenmişti ki değiştirilmedi.

13 Çeşit Vitamin

vitaminler

Vitaminler, yağda çözülen dört tane (A, D, E ve K) ve suda çözülen dokuz tane (sekiz B ve bir C vitamini ) olmak üzere iki gruba ayrılan toplam 13 çeşitten meydana gelirler. Yağda çözülen vitaminler vücutta depo edilebildiklerinden her gün almaya gerek yoktur. Çünkü fazla depolandıklarında vücut için zararlı olabilirler. B12 ve folik asit dışındaki suda çözünen vitaminler ise vücutta depolanmadıklarından sağlıklı bir bünye için her gün alınmaları gerekir. Bu vitaminlerin fazlası kolayca vücuttan dışarı atılır.

D Vitamini ve Niyasin

Buradan yola çıkarak "vitaminler, vücudun kendi kendine sentezleyemediği hayati gerekliliği olan maddelerdir" diyebiliriz. Daha geniş anlamıyla, tüm vitaminleri dışarıdan almak zorundayız. Eğer bir molekül vücutta sentezleniyorsa buna vitamin denmez. Fakat güneş ışığına maruz kalındığında deri altında sentezlenen D vitamini ile, karaciğer tarafından vücuttaki eksikliğinin yaratacağı zararları önlemek için yüksek miktarda sentezlenen niyasin (B3) bu kurala uymayan iki istisnai vitamindir.

C Vitamini Eksikliği ve İskorbüt

Skorbüt hastalığının belirtileri.
Skorbüt hastalığının belirtileri.

Skorbüt hastalığı (C vitamini eksikliği), ilk kez Mısır'da, MÖ 1500'lü yıllarda, özellikle taze meyve ve sebzenin çok bulunmadığı kış aylarında görülmüştür. Hipokrat MÖ 5. yüzyılda bu hastalığı kolay kanayan diş etleri, yaraların geç iyileşmesi ve ölümle bağdaştırarak tarif etmiştir. Tarihte skorbüt hastalığı Haçlı seferleri gibi birçok tarihi olayla anılan bir hastalık olmuştur. Özellikle uzun deniz yolculuklarının yapıldığı keşif çağında öldürücü özelliğiyle tanınır hale gelmiştir.

Kristof Kolomb ve mürettebatı, ölmekte olan Portekizli tayfaları bir adaya bırakmışlar ve dönüşte onların iyileştiğini görmüşlerdir. Her çeşit meyve ve sebzenin bulunduğu bu adaya Curacao (deva anlamında) adını vermişlerdir. Uzun deniz yolculuklarında sınırlı ve çeşitlilikten yoksun beslenme imkanlarının olduğu o tarihlerde gemiler, bu beslenme bozukluğu hastalığının gözlemlenebildiği laboratuvarlar gibiydi.

Hekimlerin Hatası

Amerikan yerlilerinin skorbüt hastalığına karşı geliştirdikleri bir tedavi yöntemi vardı. İlaç olarak, çam ağacının kabuğu ve yapraklarından elde ettikleri bir çeşit çay kullanıyorlardı. Fransız kaşif Jacques Cartier bu çayı 1536 yılında Fransa'ya getirmiştir. Yerliler onu bu ilaçtan haberdar etmeden önce mürettebatından tam 25 kişiyi kaybetmişti. Fakat bu ilaç hekimler tarafından kabul görmemiştir. Çünkü onlar yabani ve inançsız olarak gördükleri kişilerden bir şey öğrenmeye alışkın değillerdi. İnsanlardaki bu dar görüşlülük, kibir, ön yargı ve ve gurur yüzünden birçok tıbbi gelişme çok geç su yüzüne çıkmıştır.

Limon suyu

Salgının portakalla tedavi ediliş anı İskorbüt
Salgının portakalla tedavi ediliş anı.

1593'te Güney Pasifik'e seyahat etmekte olan Richard Hawkins, skorbüt hastalığına karşı, "gözlemlerime göre bu hastalığa en iyi gelen şey, portakal ve ekşi limondur." cümlesiyle bazı meyveleri tedavi yöntemi olarak önermişti. 1601 yılında deniz kuvvetlerine ait bir filodaki bir geminin kaptanlığını yapan James Lancaster, Nisan ayının sonlarında yolculuğuna başlamış ve Eylül ayında varış yerine ulaşmıştır. Bu sırada kendi gemisiyle birlikte limana yanaşan diğer gemilerdeki mürettebat bu süre zarfında oldukça hasta düştüğünden, Lancaster'in sağlıklı ve dinç mürettebatı hasta denizcilere yardım etmek zorunda kalmışlardır. Bu durumun farkına varan Lancaster, deniz kuvvetlerine gönderdiği raporunda, yolculuğa çıkmadan önce gemiye şişeler dolusu limon suyu aldığını ve denizcilerin her sabah bu limon suyundan üç çorba kaşığı içtiklerinden bahsetmiştir.

'Limon suyu çok değerli bir ilaç olup etkililiği denenmiştir; limon suyunu etkin bir biçimde kullanmak için her sabah iki ya da üç çay kaşığı içmeli ve iki saat sonra tekrar almalıyız. Bazı hekimler limon suyunu sağlıklı kişilerde direnç sağlamak için de vermektedirler.'

John Woodall'ın 1636'da yayınladığı The Surgeon's Mate (Gemi Doktorunun Yoldaşı) adlı kitabında skorbüt hastalığına ilişkin çözüm.

C Vitamini İçin Yeni İsim

James Lind hastalara limon yediriyor.
James Lind hastalara limon yediriyor.

1747 yılına gelindiğinde ise Salisbury adlı gemide seyahat eden İskoçyalı hekim James Lind, skorbüt hastalarına ilişkin önemli deneyimler yaşamıştı. Bu hastaların dengeli beslenmesini sağlamış ve bunun sonucunda aynı anda portakal ve limon tüketen hastaların birdenbire iyileştiğini gözlemlemiştir.

Tüm bu gelişmelere rağmen İngiliz deniz kuvvetlerinin gemilerde limon suyu bulundurulmasına ilişkin önerisi ancak 1770 yılında gelmiştir. Koloniler ayaklandığında, onlarla savaşabilmek üzere askerlerin dinç ve sağlıklı olması için donanma kuvvetlerine limon yedirilmiş, meyvenin mevsiminde bulunmadığı zamanlarda ise çam ağacının kabuğu ve yapraklarından yapılan Kızılderili çayı verilmiştir.

1911 yılına gelindiğinde anti-skorbüt vitamininin (ya da diğer ismiyle C vitamininin) etkisi herkesçe kabul görmüştür. İlaç, askorbütik olarak kullanıldığından "askorbik asit" adını almıştır. Böylelikle keşfedilen üçüncü vitamin olmuştur. 1928 yılında, Albert Szent-Gyorgyi bu maddeyi (C6 H8 O6) izole etmiştir.

Yanlış Teşhisler

Fakat 20. yüzyılın başlarında, hastalıkların mikrop teorisi o kadar sabit bir düşünce haline gelmişti ki beriberi (tiamin / B1 vitamini eksikliği) ve pellagra (niyasin eksikliği) gibi hastalıkların sebebinin bakteriler ya da toksinler olduğu sanılıyordu. Bu nedenle beriberi ve pellagra hastalıkları üzerinde yapılan araştırmaların tümü tıbbi başarısızlıklarla doluydu ve hükümet de bu konuyla hiç ilgilenmiyordu.

Bu hastalıklar, bugünkü Körfez Savaşı Sendromu'na benzer bir muamele görmüştü. Bu iki hastalığın yanlış bir şekilde mikrobik hastalıklar arasında sayılması, günümüzde kontrollü deneylerin, bilimsel yöntemlerin, Apollo ve daha öncesinde yaşayanların duyduğu sorumluluğun tıp dünyasındaki önemini vurgulamaktadır. Merhamet ve dürüstlük adına duyulan bu sorumluluk, tümü içinden en önemli olanlardır.

Vitaminler Arasındaki Boşluk

Henry James'in yazarlık hakkında verdiği öğütler benzer şekilde tıp bilimine de uyarlanabilir. James yazarlık sanatı konusunda, "görünmeyeni görebilmek ve onu dile getirmek için harcanan çaba, hayatın gönderdiği en karmaşık mesajları yakalamak adına harcadığımız sürekli enerjiden dolayı boşa harcanmış sayılmaz." der. Dikkat ederseniz A'dan K'ye kadar arada birçok harf vardır. Aynı şekilde B1'den B12'ye kadar arada birçok rakam vardır. İşte arası doldurulmayan bu boşluklar "sürekli enerji" harcamayı gerektirmeksizin bize kendilerinden vitamin olduklarını göstermişlerdir.

Tüm bu gelişmelerin bir sonucu olarak 20. yüzyılın ikinci yarısında vitamin ve ek besin endüstrisi birden gelişme kaydetmeye başlamıştır. Potansiyel iyileştirici olarak görülen vitaminlerin gizemi ve güvenilir oluşları, aynı zamanda onlar üzerinden para kazanmak isteyen dolandırıcı ve şarlatan kimseler için de sevindirici bir haber olmuştur. Reçeteli kullanımlarının yanında, her türlü hastalığın tedavisinde direnç arttırıcı olarak kullanılırlar.