Antik dünyada Akdeniz, çevresindeki uygarlıkların ticaretini ve alışverişini kolaylaştıran bir su yolu olmuştur. Bu denizin doğu kesiminde Mora ve Girit arasında küçük Antikythera adası vardı. Küçük Asya ile İtalya arasındaki sularda seyreden gemilerin kullandığı deniz yollarına oldukça yakındı. Antikythera'nın girintili kıyı şeridi şimdi olduğu kadar antik çağda da tehlikeliydi ve gemiler sık sık bu kayalara çarparak battılar. MÖ 65 civarında batı Akdeniz'e gitmekte olan lüks eşya ve ticarı mal dolu bahtsız bir gemi böyle battı. Enkazı ise ancak 1966 yıl sonra bulunacaktı. 1901'de Antikythera açıklarında sünger arayan balıkçılar yaklaşık 45 metre derinlikte tortudan dışarı uzanan bronz bir el gördüler. Yunan yetkilileri bilgilendirdiler, batık bir gemi olduğu tespit edildi ve arkeolojik araştırma başlatıldı. Antikythera Batığı olarak bilinen bu enkazda insanlık tarihinin en gizemli arkeolojik buluntularından birine rastlanacaktı: "Dünyanın en eski bilgisayarı" olan Antikythera Mekanizması.
Dişlilerle dolu gizemli bir kutu
Antikythera Batığı arkeolojik bir hazineydi ve 1901'de dalgıçlar mermer ve bronz heykeller, madeni paralar, mücevherler, cam eserler ve bazıları bozulmamış 200'den fazla amfora buldular. Ayrıca ince işlenmiş bazı vazolar, benzer yüksek kaliteli ürünler ve dönemin en değerli sanat eserlerini ortaya çıkardılar. Kurtarılan nesneler arasında 34 cm yüksekliğinde, 18 cm genişliğinde ve 8,5 cm derinliğinde bir tahta kutu vardı. Kutuda sudan çıkar çıkmaz dağılmaya başlayan ciddi biçimde aşınmış bir bronz parçaya rastlandı. Arkeologlar heykeller, mücevherler ve madeni paralar gibi daha tanımlanabilir hazinelerin restorasyonuna odaklanıp nesneyi göz ardı ettiler.
Ancak bir yıl sonra Valerios Stais adlı bir arkeolog tahta kutunun içeriğine daha yakından göz attı ve dişlilerden oluştuğunu keşfederek şaşkına uğradı. Başta dört ana parçadan oluştuğu görülmüştü. Ancak araştırmacılar aşınma ve kabuklanmayı özenle temizledikçe 82 ayrı parça ortaya çıktı ve aralarında daha da fazla dişli vardı. Son çalışma ile cihazın birbirine geçmiş 30 bronz dişliden oluştuğunu anladılar. En büyüğü 14 cm çapa ve 223 dişe sahipti.
Gizemli kutu zamanla karmaşık bir saat mekanizması izlenimini verdi. Valerios Stais bunun bir tür astronomik hesaplama cihazı olduğunu düşündü. Ancak çoğu bilim insanı düşünceye karşı çıktı. Antikythera Mekanizması adını alan cihazın MÖ 1. yüzyılda üretilemeyecek kadar karmaşık olduğuna inandılar. Hatta birkaç yüzyıl önce yapılmış olduğunu ve denizde kaybolup şans eseri Antikythera Batığı'nın arkeolojik kalıntısının üzerine geldiği sonucunda karar kılındı. Tabii bunlar radyokarbon tarihlemenin olmadığı zamanlardı.
Sonuç olarak Antikythera Mekanizması'na dair araştırmalara onlarca yıllık ara verildi. Ta ki 1950'lerde bilim tarihi konusunda uzmanlaşmış Yale profesörü Derek John de Solla Price cihazla ilgilenmeye başladı. 20 yıl boyunca mekanizma hakkında yoğun araştırmalar yaptı ve iç parçalarını incelemek için gama ışınları ve X ışınlarını kullandı. Gerçekten de MÖ 1. yüzyıla aitti ve Valerios Stais'in 70 yıl önce tahmin ettiği gibi astronomik bir saatti. 1974'te Antikythera Mekanizması'na dair bulguları hakkında 70 sayfalık bir makale yayımladı.
Nasıl çalışıyor?
Profesör Price Antikythera Mekanizması'nın dişlilerini dikkatlice inceledikten sonra cihazın amacını anladı. Herhangi bir takvim ayında gezegenlerin ve yıldızların gökyüzünde nerede konumlanacağını öngörmede kullanılmıştı. Cihaz takvim yılını temsil eden en büyük dişlinin hareketiyle çalışmaya başlıyordu. Bu dişli sırayla Güneş'in, Ay'ın ve birkaç gezegenin hareketlerini temsil eden diğer küçük dişlileri hareket ettiriyordu. 2100 yıl önce üretilmiş bir cihaz için inanılmaz bir yapılma ve çalışma biçimi vardı ve bilinen en eski analog bilgisayardı.
Bununla birlikte mekanizmanın varlığı ve tasarımının ve üretiminin karmaşıklığı öncülleri olması gerektiğini ortaya atıyordu. Yani dünyanın bu en eski analog bilgisayarı MÖ 65 gemi enkazından yüzyıllar önce yapılmış olabilirdi. İnsanlar amacını ve nasıl kullanıldığını belirlemeye çalıştı. Profesör Price'ın makalesi yolu açmıştı ancak bulgular tümüyle kesin değildi.
Bugün Antikythera'nın on yıllar boyunca insanlara gökyüzünün nasıl görüneceğini gösterdiğini biliyoruz. Sunduğu bilgiler Güneş ve Ay'ın konumları, Ay'ın evreleri, gezegenlerin yörüngeleri ve hatta tutulmalarını içeriyordu. Cicero bu tür cihazların varlığından bahseden nadir antik çağ yazarlarından biridir ancak Antikythera Mekanizması şimdiye dek içlerinden kurtarılan tek örnek oldu.
Cihaz Roma döneminden geliyor. Ancak korozyon miktarı bilim insanlarının nasıl çalıştığını çözmesi bir yana kutunun içeriğini bile zor anlamasına neden oldu. Mekanizmanın bazı parçalarındaki Yunanca harfler ve sözcükler seçilebiliyordu ancak aşınma nedeniyle kararmışlardı ve asla çözülemediler. Ta ki 3 boyutlu X ışını taraması gibi yeni görüntüleme teknikleri cihazın kurtarılan bölümündeki yaklaşık 3.400 karakterin okunmasını sağladı. Çok fazla gelebilir ancak tüm parçalarında yaklaşık 20.000 karakter bulunduğu düşünülür.
X ışını taraması Antikythera Mekanizması'na dair son gizemi de çözmeyi sağladı. Yazılar gerçekten de bir kullanım kılavuzuydu. Cihazın arkasında yazılı olan metin tüm kadranların ne anlama geldiğinin ve ne işe yaradığının açıklamasıdır. Bu metinden bir zamanlar mekanizmanın önünde gezegenleri zodyak boyunca hareket ederken gösteren ekran benzeri bir parçanın da olduğu öğrenildi.
Cihazın mucidi kimdi?
Antikythera Mekanizması Güneş, Ay, Mars, Jüpiter ve Satürn'ü temsil eden küçük küreler içeriyordu. Hepsi Dünya etrafındaki yörüngelerini gösterecek biçimde düzenlenmişti. Bu ekran 2000 yıllık tuzlu su korozyonuna dayanamadı. Bazı bilim insanları böyle bir ekranın varlığını öngörmüştü ancak somut bulgu yoktu.
Diğer metinlerdeki bilgiler arasında yıl boyunca farklı tarihlerde çeşitli takımyıldızların yükselişi ve yerleşimi anlatılıyor. Buradan cihazın üreticisinin ya da en azından üretimini yaptıran kişinin bir astronom olduğu doğrulanıyor. İncelemeler ayrıca metindeki el yazısının en az iki farklı kişiye ait olduğunu gösterdi. Yani mekanizma gözlemleri yapan astronom gibi tek bir kişi tarafından üretilmedi. Öngörüler astronomun bir atölyeyle anlaştığı yönünde.
Antikythera Mekanizması metninde açıklanan göksel gözlemlerin denk geldiği tarihler bilim adamlarının cihazı tasarlayan astronomun yerini belirlemesini sağladı: Kendisi 35 derece kuzey enleminde bir yerde yaşıyordu. Bu mucit gökbilimci Mısır'da bulunamayacak kadar kuzeyde ve Yunanistan'ın kuzeyinde bulunamayacak kadar güneydeydi. Türkiye'nin güneybatı kıyılarına yakın Ege adası Rodos 35 dereceye oldukça yakın bir yerdir ve göksel gözlemler yapan biri için mükemmeldir. Cihazın Rodos'ta yapılmış ve Antikythera açıklarında batmış olması kuzeybatı Yunanistan'da bir alıcıya gönderildiği sonucunu ortaya çıkardı.
Peki ne amaçla üretildi? Cihazın nasıl çalıştığı artık oldukça iyi biliniyor ancak kişisel kullanım için üretilmediği açıktır. Öngörüler bir eğitim aracı olarak düşünüldüğü yönünde. İnsanlara kozmoloji ve dünyamız hakkında her türlü bilgiyi öğretmek için yapılmış bir nesne olabilir.