Hipnotizma biraz yanlış anlaşılan ve aslında bugün tıpta yeri olan yüzlerce yıllık bir uygulama. Hipnoz gibi uygulamaların binlerce yıllık bir tarihi olsa da modern hipnotizma ilk kez 1700'lerin sonlarında gelişti. Bu fikir kişinin zihin gücünü yönlendirerek algısını ve davranışını değiştirmeyi ele alır. Profesyonel hipnotistler ve bazı psikologlar sigarayı bırakma, kilo verme, kaygıyı yönetme ve acıyla başa çıkma gibi fiziksel ve zihinsel rahatsızlıklar için hipnoz terapisini kullanır. Hipnozun beyinde bazı gerçek değişikliklere yol açtığına dair bilimsel kanıtlar var.
Hipnotizmanın Tarihi
Hipnotizmanın kökeni en az 18. yüzyıla dayanıyor. Büyülemek anlamına gelen mesmerize sözcüğü 18. yüzyılın Alman doktoru Franz Mesmer'e ait. Kendisi canlı vücudundan görünmez bir manyetik sıvının geçtiğini iddia etti ve bu sıvı akışını kontrol ederek tüm hastalıkları iyileştirebileceğini söyledi. Buna hayvansal manyetizma dedi.
Mesmer tıkanıklığın veya yetersiz sıvı alımının vücuttaki hastalıklara neden olduğunu belirterek bu sıvının mıknatıs kullanarak artırılacağını teorileştirdi. Aslında başarı da elde etti: Hayatlarının geri kalanını ciddi biçimde hasta geçirecekleri açıklanan hastalar, Mesmer'in loş ışıklı, ruhani müzikli, mıknatıslı ve gösterişli el hareketlerini içeren seansları ile mevcut teşhislerine rağmen iyileştiklerini ve kendilerini daha iyi hissettiklerini söylediler.
Mesmer zamanla aynı sonuçları mıknatıs kullanmadan, yalnızca ellerini hastanın üzerine koyarak elde edebildiğini fark etti. Ancak olumlu sonuçlar aldıran şey aslında ne mıknatıs ne de dokunuştu: Hastalara yaptığı telkinler zihinlerini etkiliyor ve semptomlarını daha az hissetmelerini sağlıyordu.
Bilim toplulukları bu gizemli sıvıyı bulamayınca Mesmer'i ve çalışmalarını kenara itti. Ta ki İskoç cerrah James Braid'e dek. 1843 tarihli Neurypnology kitabında "hipnoz" terimini ilk kullanan kişi oldu. Sözcüğü Yunanca uyku tanrısından aldı çünkü trans halinin uykuya benzediğini düşündü. Gelecekte "Hipnozun Babası" olarak bilinecekti.
Hipnozun Ardındaki Bilim Nedir?
Araştırmalar insanların yaklaşık %10 ila 15'inin son derece hipnotize edilebilir olduğunu belirtiyor yani seans sırasında hipnotik duruma daha kolay ulaşıyorlar. Diğer %20 kadarı da hipnoza oldukça dirençlidir. Geri kalanlar ise arada bir yere yerleşir.
Birini yüksek oranda hipnotize edilebilir kılan şeyin ne olduğu tam olarak belli değil ancak bir çalışma bunun beyin anatomisindeki küçük değişikliklerle ilgili olduğunu belirtiyor. Manyetik rezonans görüntüleme veya MRI sonuçları, daha kolay hipnotize edilen deneklerin, edilmeyenlerden önemli ölçüde daha büyük rostruma sahip olduğunu göstermiştir. Rostrum, beyinde dikkatle ilgili bir bölge.
Diğer bilim adamları ise hipnotize edilmiş insanların beyin dalgası modellerine baktı. Beynin çalışması temelde elektrokimyasal enerjiye bağlıdır çünkü nöronlar birbirleriyle bu şekilde iletişim kurar. Elektroensefalogram veya EEG kullanarak beynin elektriksel aktivitesi izlendiğinde farklı beyin dalgası modelleri görülebiliyor.
Özellikle yüksek oranda hipnotize edilebilir kişilerde hipnoz dikkat ve görselleştirme ile bağlantılı olan teta dalgasında artışa yol açıyor. Tıpkı zihinden matematik yaparken veya düş kurarken olduğu gibi. MRG'ler ve EEG'ler hipnozun beynin odağını değiştirebildiğini gösterir. Bu da hipnozun bir tür odaklanılmış rahatlama durumu olduğu fikrini destekliyor.
Hipnoz durumundaki insan derin biçimde rahatlar. Bu durumdayken olumlu sonuçlar verebilecek önerilere ve değişimlere açık olur. Yine de hipnozun işe yaraması için kişinin beyninin hipnotiste teslim olması gerek. Sallanan cep saati kullanımı bu yüzden kişinin bakışlarını odaklamakla ilgili. İnsanlar sabit biçimde bir şeye bakarken sözlere daha çok kulak veriyor.
Hipnoz Gerçek mi?
Bazı cerrahlar ağrıyı ve kaygıyı azaltmak ve daha hızlı iyileşmeye yardımcı olmak için ameliyatlardan ve tıbbi tedavilerden önce hipnoz kullanır. Hipnoz aynı amaçla doğum kaygısını ve ağrısını azaltmak için de kullanıldı. Sigarayı bırakmaktan depresyon veya TSSB gibi akıl hastalıklarına dek bazen hipnoterapi diğer terapi tekniklerinin yanına eklenir. Bununla birlikte hipnoz her şeye çözüm değil.
Öyleyse hipnoz gerçek mi? Muhtemelen gerçek ancak psikologlar bile hipnotize olmanın ne anlama geldiğinden emin değil. Bazıları bunun ayrı bir bilinç durumu olduğunu düşünürken, diğerleri hipnotize olmanın daha çok konsantrasyon ve beklentiyle ilgili olduğunu düşünüyor. Plasebo etkisine benzetilebilir: Bir kimseye ucuz bir şarap uzatıp bunun en pahalı şaraplardan olduğunu söylerseniz kişi o şaraptan daha yüksek tat ve keyif alacaktır.
Hipnoz genel olarak beynimizin aslında ne kadar güçlü olduğunu vurguluyor. Rahatlamak ve uyumak istemiyorsanız kimse bunu size yaptıramaz. Ancak beynin dünyayı algılama biçimini değiştirmek fiziksel acıyı azaltabiliyor ve hatta bir şeyleri unutmayı sağlayabiliyor.
Hipnoz Bir Tıp Uygulaması mı?
Hipnozun tıbbi bir tedavinin yerini almayacağı açık. Yine de modern uygulamalara ek yararı olabileceğine inanılır. Araştırmalar, hipnoz tedavisinin uykusuzluğun (insomnia) tedavisine yardımcı olabildiğini, insanları sağlıksız alışkanlıkları bırakmaya yönlendirdiğini ve birçok farmakolojik tedavinin yan etkisini azaltabildiğini gösterdi. Dişçi fobisini azaltmak gibi, hipnozun tıp alanındaki yeri genişliyor.
Bununla birlikte hipnotizma uygulaması bir sihirli mermi değil ve hipnotistler mucizeler gerçekleştirmez. Karşıdaki kişi istekli değilse genel olarak işe yaramaz. Beynin kimyasal dengesinin bozulduğu akıl hastalığı durumu buna bir başka örnek.
Hipnoz Hakkında Sık Sorulanlar
Hipnozun tarihçesi nedir ve nasıl keşfedilmiştir?
Hipnozun kökenleri, kültürlerin şifa ritüellerinde çeşitli trans-indükleyici teknikler kullandığı eski zamanlara kadar uzanmaktadır. Ancak, bugün bildiğimiz modern hipnoz 18. yüzyılın sonlarında ve 19. yüzyılın başlarında Franz Mesmer ve James Braid tarafından geliştirilmiştir. Mesmer, "hayvansal manyetizma" adı verilen görünmez bir gücün vücutta akıp gittiğine ve çeşitli rahatsızlıkları tedavi etmek için kullanılabileceğine inanıyordu. Braid ise hipnozun beyindeki fizyolojik süreçlerin bir sonucu olduğuna inanmış ve "hipnoz" terimini Yunanca uyku anlamına gelen "hypnos" kelimesinden türetmiştir.
Farklı hipnoz teorileri nelerdir ve süreci nasıl açıklarlar?
Disosiyasyon teorisi, sosyal-bilişsel teori ve neodissosiyasyon teorisi de dahil olmak üzere çeşitli hipnoz teorileri vardır. Ayrışma teorisi, hipnozun bilincin bölünmesini içerdiğini ve zihnin bir bölümünün zihnin geri kalanından ayrıldığını öne sürer. Sosyal-bilişsel teori, hipnozun telkin, beklenti ve rol yapma gibi sosyal ve psikolojik faktörlerin bir sonucu olduğunu öne sürer. Neodissosiyasyon teorisi her iki teorinin unsurlarını birleştirir ve hipnozun bilincin kısmen ayrılmasını içerdiğini, ancak bu ayrılmaya telkin ve beklentinin aracılık ettiğini öne sürer.
Hipnoz tıpta ve psikolojide nasıl kullanılmıştır ve bazı uygulamaları nelerdir?
Hipnoz, ağrı yönetimi, anksiyete ve stres azaltma, sigarayı bırakma, kilo verme ve irritabl bağırsak sendromu ve uykusuzluk gibi çeşitli tıbbi durumların tedavisi dahil olmak üzere çok çeşitli tıbbi ve psikolojik ortamlarda kullanılmıştır. Hipnoz ayrıca hastaların bilinçdışı materyallere erişmelerine, geçmiş travmaları keşfetmelerine ve başa çıkma becerileri geliştirmelerine yardımcı olmak için psikoterapide de kullanılmaktadır.
Hipnoz üzerine yapılan araştırmalar ve cevaplanmamış sorular nelerdir?
Hipnoz son birkaç on yılda kapsamlı bir şekilde incelenmiş olsa da, bu fenomen hakkında hala tam olarak anlaşılmamış çok şey var. Cevaplanmamış sorulardan bazıları hipnozun sinirsel düzeyde nasıl çalıştığı, hipnozun etkinliğini etkileyen faktörlerin neler olduğu ve hipnozun diğer terapi biçimleriyle nasıl entegre edilebileceğidir. Hipnozun doğası hakkında da süregelen tartışmalar vardır; bazı araştırmacılar hipnozun ayrı bir bilinç durumu mu yoksa sadece telkine dayalı bir dizi fenomen mi olduğunu sorgulamaktadır.
Kaynaklar: