Bebekler doğdukları andan itibaren deneyimli dalgıçlar gibi davranırlar; yüzleri suya battığında hemen nefes almayı keserler ve kalp atış hızları düşer. Hatta aynı anda temel yüzme hareketlerini bile yaparlar. Peki bu davranışlar nasıl gerçekleşiyor? Bu otomatik olarak yapılan bir şey mi? Bu yeteneğimizi yetişkinler olarak da koruyor muyuz yoksa bebeklikten sonra bir yerlerde kaybolup gidiyor mu?
Bu eşsiz dalma yeteneği, reflekslerin bir araya gelmesinin sonucudur. Yenidoğanlar, yüzlerine az miktarda su değdiğinde bile nefes almayı durdurmalarına neden olan bir solunum tepkisine sahiptir. Aynı etki, bebeğin burun deliklerine hava üflenerek ya da saç kurutma makinesiyle bebeğin yüzüne temas edilerek de yaratılabilir.
Ancak yaklaşık beş ila sekiz aydan sonra bu koruyucu refleks artık mevcut değildir, çünkü muhtemelen o zamana kadar beyin, acil durumlarda nefes tutmanın bilinçli olarak düzenlenmesine izin verecek kadar gelişmiştir. Bu tepki yetişkinlerde artık işlevsel değildir ve öğretilemez ya da yeniden kazanılamaz.
Yüzme içgüdüsü de buna çok benzer. Bunun en yerleşik reflekslerimizden biri olduğu kuşkusuz doğrudur. Çünkü yüzemeyen tek bir vahşi hayvan bile yoktur. Bir kedinin suya karşı doğal isteksizliği yüzmesine engel değildir. Muhtemelen, bebeklerin istemsiz kürek çekme ve yüzme eylemleri de aynı şekilde hayvan atalarımızdan kalmadır. Ancak bunlar çocukluktan sonra kaybolur.
Suyun Yüze Çarpması Kalp Atış Hızını Yavaşlatıyor
Bebeklerde dalış refleksi, ister çocuk ister yetişkin olsun, herkesin sahip olduğu bir şeydir. En yaygın olarak deniz memelilerinde ve diğer suda yaşayan yırtıcılarda görülmekle birlikte tüm sıcakkanlı türleri etkiler. Yüzümüzün suya batması dalış tepkisini tetikler ve bu da nabız hızımızı yavaşlatır.
Burun kenarlarındaki ve alındaki reseptörler bu tepkiyi başlatır. Bu reseptörler ıslak ve soğuk koşullara tepki verir. Bu nedenle geçmişte şiddetli kalp rahatsızlıkları için yüzün bir kase soğuk suya sokulması yaygın bir yöntemdi. Bu dalış refleksi sayesinde kalp atışları yavaşlıyor ve bu da uzun vadede hayatlarını kurtarıyordu.
Vücudumuzun yüzümüzdeki suya verdiği bilinçsiz tepki, suda yeterince zaman geçirirsek eğitilebilir; örneğin apnea (serbest dalış) dalgıçları, kalp atış hızlarını yavaşlatarak ve dolayısıyla su altındayken daha az oksijen kullanarak bunu kendi avantajlarına kullanırlar. Yetenekli bir serbest dalgıcın ortalama kalp atış hızı dakikada 17 atım civarındadır. Dalış gözlükleri, yüzdeki hassas reseptörleri kapattıkları için dalış refleksinin etkinliğini azaltabilir.
Dalış Refleksinin Görevi
Dalış refleksinin dalgıçlar ve deniz hayvanları için açık bir ekolojik işlevi vardır ve hava almak için yüzeye çıkmadan önce su altında daha fazla zaman geçirmelerini sağlar. Teorik olarak, bu oksijeni korumak için çalışır. Bu beceri normal yaşamda hayati olmayabilir, ancak korkunç bir durumda hayat kurtarıcı olabilir.
Örneğin, soğuk suda boğulmakta olan insanların oksijensiz daha uzun süre kalmalarına yardımcı olur. 1986 yılında 2,5 yaşındaki bir bebek 66 dakika boyunca dondurucu suda kaldıktan sonra kurtarılmıştır. Bunun nedeni, nabız hızını önemli ölçüde azaltan dalış refleksiydi.