Deri, her bireye özgü olan bir organ sistemi, bu nedenle herkesin derisi aynı biçimde iyileşmiyor. Deri birçok işleve sahip. İç işleyişi koruyor, ruh halini ve sağlığı yansıtıyor ve dış koruyucu bir sargı sunuyor. Deri hasar gördüğünde başlayan onarım sürecini olağan karşılaşırız ancak biyolojik yönüyle aslında bir ölüm kalım konusudur. İnsan derisi ortalama 3,5 kilogram ağırlığa sahip. Vücuttaki bu en büyük organ sistemi vücut ısısını düzenler, hoş ve acı veren uyaranları ve ısıyı algılar, ter ve yağ salgılar ve ultraviyole ışınlardan korunmaya yardımcı olur. Peki, hasar alan deri nasıl iyileşiyor?
Derinin Bölümleri
Herkesin derisi benzersizdir. Genel iyileşme süreci aynı olsa da herkes aynı biçimde iyileşmez. Derinin bir iyileşme algoritması vardır ve iyileşme adımları olağanüstü düzeyde karmaşıktır. Bu iyileşme algoritması yaraya ve kişiye göre değişir.
Yüzeysel yaralar yalnızca epidermise ulaşır. Çok incedir ve derinin en üst tabakasıdır. Epidermisin üst bölümünde ölü hücrelerden oluşan ve deriyi zararlılardan koruyan keratin maddesi var. Alt bölümde ise melanin denilen koyu renkli pigmentlerin üretildiği melanosit hücreleri bulunuyor.
Epidermisin aldığı sıyrık kan çekmez, kolay ve hızlı biçimde iyileşir. Basınç yarası veya yanık gibi bazı derin yaralar da kanamaz. Daha derin yaralar dermise ulaşıyor. Burada kan damarı, sinir, kıl folikülü, ter ve yağ bezi ve destek yapıları olan kolajen ve elastin var. Daha da derin yaralar ise vücudun yağ tabakasına iner.
Derideki Yaranın İyileşme Adımları
Pıhtı oluşması: Deri yaraları her zaman içten dışa ve kenardan içe doğru iyileşir. Yaralanmadan saniyeler veya dakikalar sonra kan damarları kanamayı azaltmak üzere daralır. Trombositler (yapışkan kan hücreleri) bölgeye dolarak kümelenir. Pıhtılaşma faktörleri kısa sürede yaraya ulaşır ve trombositle birleşerek pıhtıyı oluşturur. Bu pıhtıda ayrıca fibrin adı verilen bir protein vardır ve ağ oluşturarak pıhtının yerinde durmasını sağlar.
Yarayı koruma: Yara pıhtı ile kapatıldıktan sonra kan damarları biraz açılarak yaraya iyileşmesi için taze besin ve oksijen gönderiyor. Yaranın doğru iyileşmesi için oksijen dengesi önemli. Başka bir kan hücresi türü makrofaj adı verilen beyaz kan hücresidir ve yarayı koruma görevini üstleniyor. Bu hücreler enfeksiyonla savaşıyor. Bu aşamada yarada berrak bir sıvı görülebilir. Bu sıvı yarayı temiz tutmayı sağlıyor. Makrofajlar ayrıca yarayı onarmaya yardımcı olan büyüme faktörü denilen kimyasal haberciler üretir.
Kabuk oluşması: Yaradaki pıhtı zamanla kabuğa dönüşür ve alttaki fibroblast hücreleri dokuyu birbirine bağlayan kolajen proteini üretirler. Haftalar içinde kolajen yeni kılcal damarlar oluşturur ve yara kenarındaki deri kalınlaşarak kabuğun altından uzanmaya başlar. Deri kırmızımsı görünebilir ve kaşınmaya başlayabilir – iyileşmenin parçasıdır. Sinir hücreleri gelen yeni derinin algılanan hareketine tepki olarak kaşıntı sinyalleri gönderir. Kabuk genellikle kendi kendine düşer – elbette alınmadığı sürece. Kabuğun alınması önerilmez ancak yaranın aşırı kurumaması gerekiyor.
Kuruyan kabuk yeni hücrelerin yaraya ulaşmasını engeller ve ayrıca bakteriler için besin kaynağıdır. Derideki alanın kurumasını önlemek için vazelin ve bandaj kullanılabilir. Alkol ve peroksit gereksizdir çünkü sürekli kullanımı yeni deri için toksik etki yaratarak iyileşmeyi geciktirir. Yara halihazırda enfekte değilse antibakteriyel merhem kullanımı da yersiz olur. Çünkü bakteri direnci veya alerjik reaksiyon doğurabilir.
Yaralar Neden İz Bırakıyor?
Oksijen açısından zengin kırmızı kan hücresi gibi kan hücrelerinin yeni doku oluşumu için yaraya gelmesiyle üretilen kimyasal sinyaller hücrelere yapı iskelesi görevi gören kolajen üretimi talimatını veriyor. Bazen bu sürecin sonunda kırmızı başlayan ve sonra donuklaşan bir yara izi görülür.
Hemen her derin yaradan sonra önceki deri kadar güçlü veya esnek olmayan bir yara izi oluşuyor. Bu yara izinin kaybolması birkaç yıl sürebilir. Bazı insanlar keloid olarak bilinen kalın yara izleri oluşturmaya yatkınlar. Bu yara izlerinin nasıl oluştuğu tam olarak bilinmiyor. Tahminler arasında genetik mutasyon var. Keloid büyümeye devam ederek kaşıntılı ve ağrılı hale gelebilir ve derinin biçimini bozabilir.
İnsanlar yaşlandıkça deri elastikiyetini, kan akışını ve koruyucu yağ salgılama oranını kaybediyor. Bunlar derideki yara iyileşmesini yavaşlatır ve bebeklerin yarası bu yüzden daha çabuk iyileşiyor. Yeni oluşmuş bir yarayı güneşten korumak da önemlidir. Güneş radyasyonunun iltihabı teşvik edebileceği ve iyileşme sürecini yavaşlatabileceğine inanılıyor.
Sigara içmek, çok içki içmek, şeker hastalığı ve yetersiz beslenme, zayıf kan akışı ve zayıf bağışıklık sistemi cildin iyileşmesini geciktirebiliyor. Kortikosteroid ve ibuprofen ve naproksen gibi steroid olmayan antienflamatuar ilaçlar derideki yara iyileşmesini engelleyebilir.