İster nükleer felaketi veya savaşı isterse bir endüstrinin çöküşünü yansıtıyor olsun Uzak Doğu'dan Kuzey Amerika'ya dek dünya bazıları bir gecede terk edilmiş birçok hayalet şehir ve kasabayla dolu. Bir zamanların insanla dolu popüler yerleşkeleri terk edildikleri anları yansıtan canlı zaman makineleri gibidir. Fotoğrafçıları, turistleri ve meraklı gezginleri kendisine çeken bu kent ve kasabalar doğanın kendisine ait olanı yavaşça teslim aldığı noktalara dönüştüler.
Pripyat, Ukrayna
26 Nisan 1986 sabahı saat 01:23'te Çernobil'deki Sovyet nükleer santralinin dört numaralı reaktöründe katastrofik erime meydana geldi. Ardından gelen patlamayla tesisteki bilim adamlarının ve işçilerin yaşaması için inşa edilmiş Pripyat kentinin üzerinde gökyüzünü alevler ve radyoaktif malzemeler kapladı. Kasabanın 49.000 sakininin tahliye edilmesi 36 saat sürdü ancak serpintiler birçok insanda halihazırda ciddi sağlık sorunları yaratmıştı.
İlgili: Çernobil Faciası Hakkında Her Şey
Sovyetler Birliği'nin Çernobil'i çevreleyen 28 km'lik alanı kapatmasıyla Pripyat kenti hayalet kasabaya döndü. Kent o zamandan beri yaklaşık 30 yıldır çürümede ve korkutucu felaketin bir resmidir. Radyoaktif elementler binaları çürüttü ve yaban hayvanları şimdi bir zamanların işlek apartmanları, spor alanları ve eğlence parklarında dolaşıyor. Kasabadaki postanede 1986'dan kalma yüzlerce mektup hala görülebilir. Pripyat'taki radyasyon düzeyi son yıllarda kenti kısa süreli gezilere açtı ancak Pripyat birkaç yüzyıl sonra yeniden yaşanabilir olacak.
Oradour-sur-Glane, Fransa
10 Haziran 1944'te Oradour-sur-Glane köyü II. Dünya Savaşı'nın en kötü katliamlarından birine sahne oldu. Kasabanın Fransız direnişine gösterdiği desteğin intikamı olarak toplanan Nazi Waffen SS müfrezesi köydeki 642 Fransız sivili öldürdü ve evleri ateşe verdi. Erkekler ahırlara götürülüp makineli tüfekle vurulurken kadınlar ve çocuklar kiliseye kilitlenip patlayıcı ve yangın bombasıyla öldürüldü. Sadece birkaç insan ölü taklidi yapıp ormana kaçarak hayatta kaldı.
Savaş bittikten sonra yakınlarda yeni Oradour-sur-Glane inşa edildi ve eski kent katliama anıt olarak bırakıldı. Düzinelerce tuğla bina ve kömürleşmiş mağazaların yanı sıra paslanmış araba ve bisiklet mezarlıkları, dağınık dikiş makineleri ve kullanılmayan tramvay rayları hala yerli yerindedir. Alanda molozdan çıkartılmış kalıntıları kapsayan bir koleksiyona müzesi var.
Hashima Adası, Japonya
Hashima Adası artık dağılan betonlar, deniz duvarı ve terk edilmiş binalarıyla boş bir labirenttir ancak bir zamanlar dünyanın en yoğun nüfuslu yerleri arasındaydı. Nagazaki kıyılarındaki bu küçük ada ilk kez 1887'de kömür madenciliği yerleşkesi yapıldı. Ada sonra Mitsubishi tarafından satın alındı ve artan nüfus için dünyanın ilk çok katlı betonarme binalarından biri bu dönemde yapıldı. Hashima, Japonların binlerce Koreli işçiyi ve Çinli savaş esirini madenlerde çalışmaya zorladığı II. Dünya Savaşı'nda önemli bir yerleşke oldu. 65 dönümlük bu ada 1950'lerde 5.200 nüfusa ulaştı. İşçiler artık bu sıkışık ortamda yaşayamaz oldu ve madenin 1974'te kapatılmasıyla şehir hızla terk edildi.
40 yıldır insanın yaşamadığı Hashima artık yıkılmış merdivenleri ve yıpranmış apartmanlarıyla harabedir. Yüksek binalarının çoğu hala 20. yüzyılın ortalarından kalma eski televizyonlar ve diğer eşyalarla dolu ve bir zamanlar dolup taşan yüzme havuzları, berber dükkanları ve okul sınıfları hala görülebiliyor. Ada 2009 yılında turistlere açıldı ve 2012 James Bond filmi "Skyfall"a sahne oldu.
Maraş, Kıbrıs
1970'lerin başında Kıbrıs'ın Maraş'ı veya diğer adıyla Varoşa tertemiz kumsalları ile Akdeniz'deki en popüler milyoner duraklarından biriydi. Bu banliyöde turizm ekonomisi ilerliyordu ve Elizabeth Taylor ve Brigitte Bardot gibi ünlülerin birinci sınıf sahil otellerinde kum ve güneşe çıktığı biliniyordu.
Ancak Kıbrıs'ta Türklere karşı yürütülen ezince ve adayı ele geçirmeyi amaçlayan Yunanistan merkezli darbeye yanıt olarak Ağustos 1974'te başlatılan Kıbrıs Barış Harekatı ile Türkiye kolayca kuzeydeki üçte birlik toprağı ele geçirdi. Bu olay sırasında Maraş'taki 15.000 sakin değerli eşyalarını ve geçim kaynaklarını geride bırakarak korku içinde güvenli bölgeye sığınmak için kenti terk etti. Çoğu insan savaş bittiğinde döneceğini sanmıştı ancak Maraş kapatılarak o zamandan bu yana hayalet kent oldu.
Bu gizemli bölgeye girebilen insanlar hayalet kasabanın çökmekte olan yapılarını kaydettiler. Restoran ve evlerin zemininden ağaçlar çıkarken eski sakinlerin eşyaları yağmalanmıştı. Galeri vitrinlerinde görülen 40 yıllık spor arabalarla Maraş 1970'lerin zaman kapsülü gibidir. Kıbrıslı Rumlar ile Kıbrıslı Türkler son yıllarda bu eski sosyete noktasının yeniden açılmasını görüşüyor ancak eskimiş binalarını yeniden yaşanabilir kılınması için 12 milyar dolar harcanması gerek.
Bodie, Kaliforniya
Bodie, California ilk kez madenciler tarafından 1876'da civarda keşfedilen zengin altın ve gümüş yataklarıyla kuruldu. Altına hücum eden madencilerin bölgeye akın etmesiyle yalnızca birkaç yılda nüfus 10.000'e ulaştı. Bolca viski, kaba adam, fahişeler ve afyonla Bodie kısa sürede "günah denizi" adını aldı.
Çoğu hızlı büyüyen Amerikan kasabasında olduğu gibi Bodie sonunda iflas etti. 1880'lere gelindiğinde altyapı yetersizliği kendisini gösteriyordu. Birkaç sert ve ölümcül kışla beraber maden arayıcıları daha kazançlı yerleşkelere yöneldi. Kasabadaki son insanlar da 1940'larda taşındı. Bodie dünyada en iyi korunmuş hayalet kasabalardan biri. Burada 200 kadar çürümüş harap bina var ve park bekçileri alanı sürekli izler. Turistlerse 1880'lerden kalma Metodist kilisesini, bar salonlarını ve postanesini görmek için Bodie'ye geliyor. Bu canlı zaman makinesinde yanmış bir banka kasasının kalıntıları bile var.
Fordlandia, Brezilya
Otomobilleri dünyaya kazandıran adam Henry Ford 1927'de Brezilya'nın Tapajós Irmağı'nı çevreleyen ormanlarda "Fordlandia" adında devasa bir kauçuk ekim alanı kurmaya başladı. Fordlandia kasabası otomotiv devinin araba lastikleri ve hortumları için gereken kauçuk kaynağını karşılayacaktı. Kasaba ayrıca Amerikan değerlerini Amazon'a sunmada köprü olacaktı. Michigan'daki Dearborn'a benzer biçimde Fordlandia'da bir şirket kasabası kuruldu. Yüzme havuzları, golf sahası, banliyö bungalovları ve haftalık dans oyunlarıyla her şey tamdı.
Ancak Ford adına talihsiz bir projeydi çünkü Fordlandia'daki kauçuk ağaçları yaprak mantarına kurban gitti ve çalışanlar alkol yasağı gibi kasabadaki katı kurallardan hiç hoşlanmadı. Brezilyalı işçilerle Amerikalı yöneticiler arasındaki çatışmaların şiddetlenmesiyle bir gün kafeterya kuralları için başlatılan isyanda Fordlandia çalışanları yemekhaneleri palalarla bastı ve kasabadaki kamyonları ırmağa batırdı.
Henry Ford Fordlandia'ya 20 milyon dolar harcadı ancak otomobillerine tek bir lateks üretemedi. İnşa ettiği kenti hiç göremeden 1945'te Brezilya hükümetine sattı. O günden bugüne vahşi doğa kendisinin olanı Fordlandia'dan geri aldı. Binalarının çoğu hala ayakta ve hayalet kasaba sırt çantalı gezginler ve meraklılar için küçük bir turistik zaman makinesidir.