Mahatma Gandhi (veya Mahatma Gandi)'nin hayatı ve ölümü ile ilgili detaylı bir yazı hazırladık. Mahatma Gandhi (Gandi) veya Hintlilerin ona çoğu zaman hitap ettikleri adıyla Bapu (Baba), Yeni Delhi'de kaldığı evin bahçesinde her gün öğleden sonra düzenlenen geleneksel dua toplantısına ilk defa geç kalacaktı. Son bir saati odasında yerde oturup içişleri Bakanı Sardar Patel'le çok önemli ve acil bir siyasi sorunu tartışmakla geçirmişti. Konuşurlarken Gandhi bir yandan da keçi sütü, portakal, çiğ ve pişmiş sebze ve acı limon, zencefil, süzülmüş tereyağıyla yapılan bir yemekle aloe suyundan oluşan son öğününü yedi.
Mahatma Gandhi'nin Ölümü
Yardımcısı ve karısının yeğeni Abha Gandhi ona saati hatırlattı. Böylece o sırada 78 yaşında olan, ufacık ve incecik barışçı lider, 30 Ocak 1948 Cuma günü öğleden sonra beşi az geçe kendisini bekleyen toplulukla konuşmak üzere çıktı. Abha ve yeğen çocuğu Manu, Gandhi'nin arasında yürüyordu. İncecik kollarını onların omuzlarına yaslamıştı. Onlarla "Siz benim bastonlarımsınız" diye şakalaştı.
"İstediğim ve başarmak için uğraştığım şey… Tanrı'yla yüz yüze gelmektir."
Mahatma Gandhi
Dua yerine giderken yürüdükleri yol sakin bir avludan geçiyordu ve Gandhi neşeli konuşmalarla sessizliği bozdu. Abha'nın sabahleyin kendisine içirmiş olduğu bir bardak havuç suyuna değinip genç kıza takılarak, "Şimdi de bana sığır içeceği veriyorsun" dedi.
Abha ona uyup son zamanlarda saatine hiç bakmaz olduğunu, saatin kendini ihmal edilmiş hissedeceğini söyleyerek şakalaştı. "Neden bakayım ki benim saatlerimi zaten siz belirliyorsunuz" dedi Gandhi. Bu neşeli haline rağmen içinden bir his ona o gün başına korkunç şeyler geleceğini söylüyordu; hatta bunu yardımcılarına da söylemişti.
Gandhi daha on gün önce ev yapımı bir el bombasının dua alanının 90 m ötesinde zarar vermeden patladığı bir suikast girişimini atlatmıştı. Dindar bir Hindu olarak Hindistan'da Hindular ile Müslümanlar arasındaki şiddete son verme çabaları her iki dinin fanatiklerinin de ondan nefret etmelerine yol açmıştı. O ocak ayının ilk günlerinde girdiği beş günlük açlık grevi sonucu "mahcup" olan Hindistan hükümeti, iki ülke ayrılırken yapılan anlaşma gereği Pakistan'a ödemesi gereken parayı ödemeye razı olmuş ve gönülsüz bir barışı kabullenmişti. Ancak Gandhi şiddet olaylarının her an patlak verebileceğinden endişe ediyordu.
O gün daha önceki saatlerde, akşam içmesi için karanfilli öksürük pastilleri hazırlayan Manu'ya "Akşam olmadan neler olacak kim bilir?" demişti. Daha sonra dua saati yaklaşınca, gelmiş bekleyen önemli mektupların kendisine getirilmesini istedi. "Onları bugün cevaplamalıyım" dedi. "Yarın hiç gelmeyebilir".
Gandhi yanındaki iki kadına dayanmış olarak çimenlik dua alanına geldiği vakit saat 17.10'du. Kollarını onların omuzlarından çekti ve avuçlarını birleştirip geleneksel Hindu selamı verdi. Yaklaşık 500 kişi onu bekliyordu. Kalabalık onu gördüğünde açılıp geçit verdi. Gandhi gülümseyerek toplantılar sırasında her zaman oturduğu ahşap platforma doğru yürüdü. En yakınındakiler saygıyla eğilip onu selamladılar.
Birdenbire kalabalıktan biri, haki ceketli bir adam öne doğru atıldı. Manu sendeleyip elinde tutuğu Gandhi'nin gözlük kılıfını, defterini ve tespihini düşürdü. Adam da Gandhi gibi barış mesajı verircesine avuçlarını birleştirdi. Sanki Gandhi'yi selamlarmış gibi eğilmeye başladı, zaten çok geciktiklerini bilen Manu onu engellemeye çalıştı.
"İlerideki nesiller, böyle birinin ete kemiğe bürünüp bu dünyada yürümüş olduğuna inanamayacaklar."
Albert Einstein
Mahatma Gandhi'ye Doğru Üç El Ateş
Adam onu kabaca kenara itip Gandhi'ye yaklaştı. Ceketinin cebinden küçük bir otomatik tabanca çekip akşamın sessizliğinde yankılanan üç el ateş etti. İlk mermi Gandhi'nin karnına geldi; ikinci mermi kaburgalarına isabet etti, üçüncüsü tam göğsüne saplandı.
Gandhi'nin gözlüğü kayıp bir kulağından sallandı. Sonra sanki ağır çekim gibi yavaşça ve sessizce yere yıkıldı; düşerken deri sandaletleri ayaklarından fırladı.
Yaralarından fışkıran kan beyaz yün şalını ve peştamalını kırmızıya boyadı. Yüzü kül rengi, "Hey Rama!" (Oh, Tanrım!) diye inledi. Abha ile Manu hafifçe başını tutup onu odasına taşıyanlara yardım ettiler.
Bu arada kalabalığın başlangıçtaki şaşkınlığı ve sessizliği yerini bağrış çığrışa bırakmıştı. Bazıları çaresizlik içinde çığlıklar atarak bahçenin içinde koşuşturuyorlardı. Bir kısmı oldukları yerde çöküp kalakalmış, ağlıyordu. Bir grup da katilin üstüne atlayıp yere yıktılar. Adam Nathuram Godse isimli 35 yaşında bir gazeteci ve köktenci Hindu militanıydı.
Bu arada kanlar içindeki Gandhi'yi kendi odasında yere yatırdılar. Gözleri aralık olmasına rağmen, hala yaşıyor gibi görünüyordu. İçişleri Bakanı Sardar Patel, Gandhi'nin başında diz çöküp nabzına baktı. Sanki çok hafif bir nabzı vardı. Bir başkası evdeki ilaç kutusunda uyarıcı aradı, ama yoktu. Acil yardım çağrısına gelen doktor D.P. Bhargava Gandhi'yi muayene edince onun için yapacak bir şeyin kalmadığını gördü. Daha sonra, "Ne yazık ki Mahatma, en az on dakika önce ölmüş" diyecekti.
Oda Gandhi'nin yardımcıları, yakınları ve sevenleriyle dolmuştu. Naaşının yanına yere diz çöküyorlar, ilahiler okuyup dua ediyorlardı. O sırada Hindistan Başbakanı Cahavarla Nehru geldi. Gandhi daha bir saat önce onunla bakanı Sardal Patel arasındaki anlaşmazlığı çözmeye çalışmıştı. Nehru da diğerleri gibi diz çöktü, yüzünü ölmüş olan Mahatma'nın kanlı giyisilerine gömüp çocuk gibi ağladı.
O sırada Gandhi'nin en küçük oğlu Devadas geldi. Babasının soğumamış vücuduna şefkatle dokundu ve yüzüne baktı. Gandhi sanki bağışlarmış gibi gülümsüyordu.
Cenazesi ertesi gün yakılması için hazırlık yapılırken, Nehru radyodan Hint halkına seslendi. Gandhi için şu duygusal sözleri söyledi;
… yaşamımızın ışığı söndü ve her yer karanlığa gömüldü… Işık söndü, dedim, ama yanılmışım… bin yıl da geçse o ışık hala görülecek… Çünkü o ışık… yaşayan, ebedi doğruları temsil ediyor, bizlere doğru yolu hatırlatıyor, bizi yanlıştan koruyor, bu eski ülkeyi özgürlüğe götürüyordu.
Mahatma Gandhi'nin ölümü işte böyle olmuştu.
Mahatma Gandhi'yi öldüren Nathuram Godse'nin yargılanmasına, suikasttan dört ay sonra, 1948 mayısında Yeni Delhi'de başlandı. Kanıtlara göre Poona'da bir Hindu dergisinin editörü olan Godse, Gandhi'nin, Hindistan hükümetinin Pakistan'a yapacağı büyük bir yardımı onaylamış olmasına kızmıştı. Godse ayrıca Gandhi'nin Hindu, Müslüman, Sih ayırt etmeksizin herkese aynı hoşgörüyle yaklaşmasını, Müslümanları kendi dua toplantılarına katılmaya teşvik etmesine ve Kuran'dan bölümler okumasına da kızıyordu. Ancak Godse öldürmeyi kutsal bir görev bildiği adama kişisel hiç bir düşmanlık beslemediği konusunda ısrar ediyordu. "Ateş etmeden önce ona iyi niyetlerimi sundum ve saygıyla önünde eğildim" demişti.
Mahatma Gandhi ve Hindistan'ın Bağımsızlığı
Godse sekiz suç ortağıyla birlikte yargılandı. Bazıları yılın başında Gandhi'yi havaya uçurma girişiminde bulunmuş, ama başarısız olmuşlardı. Godse'nin akli dengesi yerinde olmadığı iddası işe yaramadı. Sonunda bir vatandaşıyla birlikte idama mahkum edildi ve asıldı. Sanıklardan beşi müebbet hapse mahkum olurken, bir diğeri beraat etti. Dokuzuncusu ise savcılık makamına yardımcı olduğu için salıverildi.
Mahatma Gandhi Neyi Başardı?
Bir yerel yöneticiyle son derece dindar bir annenin oğlu olan Mohandas Karamçand Gandhi 2 Ekim 1869'da Hindistan'ın batısındaki Porbandar'da doğdu. Çoğu Hintli çocuk gibi çok erken yaşta, daha 13 yaşındayken evlendi. Dört oğlu oldu. 1888'de hukuk okumak için Londra'ya gitti ve daha sonra Bombay'da avukatlık yaptı. Gandhi adını ilk kez 1893'te Güney Afrika'ya taşınıp oradaki Hintli azınlığın haklarını savunmak için kampanyalar düzenlediğinde duyurdu. İngiliz kolonisi Natal'de beyazlardan oluşan bir kalabalığın saldırısına uğradı ve az daha linç ediliyordu. Yalnızca Avrupalıların girdiği otellere girmesi yasaklandı. 1914 yılında Güney Afrika'dan ayrıldığında ırk ayrımcılığı yanlısı Afrikaner devlet adamı General Jan Christian Smuts onun arkasından "Aziz kıyılarımızdan ayrıldı, umarım ebediyete kadar" diyecekti.
Gandhi ertesi yıl Hindistan'a döndüğünde İngiliz Hindistan Ordusu için asker topladı. Ancak 1919 başında ayrılıkçılıktan suçlanan insanların yargılanmadan hapsedilmeleri konusunda İngilizlere meydan okudu. İlk kez Güney Afrika'da tanıttığı, satyagraha ya da "Gerçeğin Gücü" adıyla ülke genelinde bir kampanya başlattı. Bu kampanya her şiddet eylemine karşı çıkıyor ve sorunları çözmek için "pasif direniş" öneriyordu. Örnek olarak, polisten copla dayak yerken karşılık verilmeyecek, hapse götürülürken direnilmeyecekti. Ancak barış gösterileri ve ardından başlayan yürüyüşler sık sık şiddet patlamalarına sahne oluyordu.
İngilizlerin Hindistan'daki sivil katliamı
Şiddet eylemlerinin en kötüsü Amritsar şehrinde oldu. 1919'da General Dyer komutasındaki İngiliz askerleri tek bir çıkışı olan açık bir alanda toplanmış olan 10.000 sivil göstericinin üzerine rastgele ateş açtılar. 400 kişi öldü, 1200 kişi yaralandı. Üstelik arkasından bölgede sıkıyönetim ilan edildi ve diğer "kışkırtıcılar" halk önünde kırbaçlandı.
Gandhi o günden itibaren kendini ülkesini İngiliz yönetiminden kurtarmaya adadı. Zaman zaman açlık grevi yaptı ve hapse atıldı. 1930'da ilgisini nefret edilen tuz vergisine yöneltti. Hindistan kıyılarında yaşayan köylüleri ellerinde sahanlarla denize girip kendi tuzlarını toplayarak köylerine götürmeye teşvik etti. Bu şekilde İngilizlerin tuz tekelini kırması isyanla suçlanan 60.000 kadar kişini hapse atılmasına yol açtı. Tuz vergisi 17 yıl sonra, Hindistan'ın sonunda bağımsızlığı elde etmesine kadar kalkmadı.
Satyagraha'nın pasif direniş veya sivil itaatsizlik şeklindeki özgürlük mücadelesinin yaratıcısı Mahatma Gandhi hem Hindistan hem Güney Afrika'da yaklaşık 6,5 yılını hapiste geçirmiş ve dünyanın dört bir yanında pek çok kişi tarafından çağdaş bir aziz olarak görülmeye başlamıştı.
Hindistan bağımsızlığını nasıl kazandı?
Bağımsız Hindistan'ın kuruluşu süreci 1935 Hindistan Yasası'yla başladı. Bu yasa çerçevesinde İngiltere, Hindistan İmparatorluğu'nu eyaletlerden oluşan bir federasyona dönüştürmeyi öneriyordu, Gandhi ile bir zamanlar lideri olduğu güçlü kongre partisi bu plana karşı çıktılar. Hem Gandhi hem de kongre partisi Hindistan için tam bağımsızlık talep ettiler ve başlayan tartışmalar II. Dünya Savaşı'nın patlamasından önce bir federal hükümetin kurulmasını engelledi.
İlgili: Hindistan'ın Bölünme Hikayesi: 20. Yüzyılda Ayrışma ve Şiddet
İngiltere savaşta Hindistan'ın desteğini kazanmak için avam kamarası lideri Sir Stafford Cripps'i kendi kendini yönetme teklifiyle Hindistan'a gönderdi. Bu kez Gandhi savaşa olan nefreti yüzünden teklifi reddetti. Hinduların ağırlıkta olduğu bir ülkenin parçası olmayı reddeden ve Müslümanlara ayrı devlet isteyen Müslüman Birliği'nin lideri Muhammet Ali Cinnah da teklifi reddedecekti.
Pakistan'ın kurulması
Savaşın sona ermesiyle Clement Atlee başkanlığındaki İşçi Hükümeti 1947 tarihli Hindistan Bağımsızlık Yasası'nı çıkardı. Bu yasa çerçevesinde Hinduların çoğunlukta olduğu bir bağımsız Hindistan ile Müslümanların çoğunlukta olduğu yeni Pakistan devleti kurulmuş oluyordu. Pakistan birbirinden ayrı iki toprak parçasından oluşacaktı. Doğu Pakistan ile Batı Pakistan'ın arasında 1600 km'lik Hindistan toprakları vardı.
Bölünmeyi Cinnah, Kongre Partisi'nin lideri Nehru ve isteksiz de olsa kan dökülmesin telaşında olan Gandhi kabul ettiler. Bu arada İngiltere Hindistan'dan çekilmek için son tarihi mayıs 1948 olarak belirledi. Ancak bu tarih daha sonra 15 ağustos 1947'ye, yani Gandhi'nin vurulmasından altı ay öncesine çekildi. İngiliz Hindistan İmparatorluğu'nun son günlerine, Hindistan'ın son kral naibi ve bölünmeden sonra 1948'e kadarki genel valisi Kont Mountbatten nezaret etti. Ancak Gandhi Hindistan'ın bağımsızlığının ülkesinin birliği olmadan gerçekleşmesi karşısında büyük düş kırıklığına uğramıştı.
Ayrılma gerçekleştiği sırada Hindular ile Müslümanlar arasında şiddetli çatışmalar çıktı. 8 milyon insan Hindistan'dan Pakistan'a kaçarken, bir o kadarı da Pakistan'dan Hindistan'a geçmeye çalışıyordu. Sayıları 200.000'e varan mülteci bir devletten diğerine gitmeye çalışırken öldürüldü. Gandhi barış için çok uğraştı, ama bu ona her iki tarafın fanatiklerinin nefretini kazandırdı.
İngiliz ve sömürgeci devletlerden bağımsızlık kazanan Asya ve Uzakdoğu ülkeleri
Hollanda'nın sömürgesi olan Endonezya 1945 yılında bağımsızlığını kazanmıştı. 1947'de de Hindistan, İngiliz Sömürge İmparatorluğu'nun bağımsızlığını kazanan ilk ülkesiydi. Bu tarihten sonra Uzakdoğu'daki sömürge imparatorlukları dağılmaya başladı. Çoğu örnekte bağımsızlık barış içinde bazılarında ise yıllar süren şiddetin ardından kazanıldı.
İngiltere 1948'de Burma'ya (bugün Myanmar) II. Dünya Savaşı'nda işgal edildikleri Japonları yendikten sonra bağımsızlığını verdi. İngiliz İmparatorluğu 1957'de Malaya'nın da bağımsızlığını elde etmesiyle Uzakdoğu'daki başka bir sömürgesini daha kaybetti. 1954'te Komünist gerilla hareketi Vietkong Fransızları'nı Kuzey Vietnam'dan çıkmak zorunda bıraktı. On bir yıl sonra ABD askerleri ülkeyi Vietkong'un işgalinden kurtarmak komünizmin Güneydoğu Asya'da yayılmasını engellemek üzere Güney Vietnam'a girdiler.
ABD sekiz yıllık vahşi ve yıkıcı savaşın ardından askerlerini 1973'te geri çekti ve Vietnam 1976'da komünist yönetim altında resmen birleşti.
Mahatma Gandhi Hakkında Sık Sorulan Sorular
Mahatma Gandhi aktivizmi ile ne başarmaya çalıştı?
Gandhi'nin ilk aktivizmi, Hintlilerin İngiliz yönetimi altında tabi kılınmasına karşı çıkmaya yönelikti. Ancak bir süre sonra dikkatlerini İngiliz yönetimine tamamen direnmeye yönelttiler ve bu hedeflerine II. Dünya Savaşı'nı takip eden yıllarda ulaştılar. Bu zafere rağmen, Hindistan içindeki Hindu-Müslüman şiddeti, her iki din için tek bir birleşik ülke yerine Hindistan ve Pakistan olmak üzere iki ayrı ülkenin kurulmasına yol açtı.
Mahatma Gandhi'nin dini inançları nelerdi?
Gandhi'nin ailesi, Hinduizm içindeki başlıca geleneklerden biri olan Vaishnavizm'in bir türünü uygulamaktaydı ve bu gelenek, çilecilik ve şiddetsizlik gibi kavramların önemli olduğu bir Hint inancı olan Jainizm'in ahlaki açıdan titiz ilkelerinden etkilenmişti. Gandhi'nin yaşamının ilerleyen dönemlerinde ruhani bakış açısını karakterize eden inançların çoğu yetiştirilme tarzından kaynaklanmış olabilir. Bununla birlikte, yeni inanç sistemleriyle karşılaştıkça inanç anlayışı da sürekli olarak gelişmiştir. Örneğin Leo Tolstoy'un Hristiyan teolojisine dair analizleri, İncil ve Kuran gibi metinler gibi Gandhi'nin maneviyat anlayışına büyük ölçüde etki etmiş ve Gandhi ilk olarak İngiltere'de yaşarken bir Hindu destanı olan Bhagavadgita'yı İngilizce çevirisinden okumuştur.
Mahatma Gandhi'nin özel hayatı nasıldı?
Gandhi'nin babası İngiliz Raj'ının egemenliği altında çalışan bir yerel yönetim memuruydu ve annesi de ailenin geri kalanı gibi Hinduizm'in Vaishnavist geleneğine bağlı bir dindardı. Gandhi 13 yaşındayken eşi Kasturba ile evlendi ve birlikte beş çocukları oldu. Gandhi 1888'de hukuk eğitimi almak için Londra'ya, 1893'te de avukatlık yapmak için Güney Afrika'ya gittiğinde ailesi Hindistan'da kaldı. Ailesini 1897'de Güney Afrika'ya götürdü ve Kasturba burada ona aktivizminde yardımcı oldu, aile 1915'te Hindistan'a geri döndükten sonra da bunu yapmaya devam etti.
Gandhi'nin aktivizmi başka hangi toplumsal hareketlere ilham verdi?
Hindistan'da Gandhi'nin felsefesi sosyal aktivist Vinoba Bhave gibi reformcuların mesajlarında yaşamaya devam etti. Yurtdışında ise Martin Luther King Jr. gibi aktivistler, kendi toplumsal eşitlik hedeflerine ulaşmak için Gandhi'nin şiddetsizlik ve sivil itaatsizlik uygulamalarından büyük ölçüde yararlandılar. Belki de en etkili olanı, Gandhi'nin hareketinin Hindistan'a kazandırdığı özgürlük, İngiltere'nin Asya ve Afrika'daki diğer sömürge girişimleri için öldürücü darbe oldu. Bağımsızlık hareketleri, Gandhi'nin etkisinin mevcut hareketleri güçlendirmesi ve yenilerini ateşlemesiyle birlikte, orman yangını gibi bu bölgeleri kasıp kavurdu.
Kaynaklar: