Dünyanın en eski mabetlerinden biri olan Ayasofya'nın bir pagan tapınağından Hristiyanlığın en önemli patrikhane kilisesine ve son olarak Osmanlı'nın 1453 İstanbul fethi ile camiye dönüşen gerçek tarihini ve politik önemini bu makalemizde sizlerle paylaşacağız.
Ayasofya'nın Tarihi ve Politik Önemi
Doğu Roma imparatorluğunun en büyük tarihi mirası olan Büyük Ayasofya'nın, eski bir pagan tapınağı üzerine inşa edildiği söylenir. Her ne kadar bu bilgiyi kanıtlayacak hiçbir yazılı eser olmasa da birçok önemli tarihçi, makalelerinde bu konuya yer vermiştir. Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından yapılan ve 537 yılında ibadete açılan Ayasofya, o dönemin Constantine şehrinin merkezi olarak kabul edilen etrafı Marmara Denizi ile çevrili yarım adaya inşa edildi.
Aynı bölge 1453'te İstanbul'un fethedilmesinden sonra Osmanlı'nın büyüdüğü ve genişlediği merkez olarak kabul edilir. Dönemin Hristiyan alemi tarafından "Hagia Sophia" olarak adlandırılmış olan bu eşsiz yapı, inşa edildiği döneme ait en büyük tapınaktır. Rivayete göre İmparator Justinianus'un yapımı tamamlandıktan sonra Ayasofya'nın içine girdiği ve Kudüs'teki Süleyman Tapınağı'nı kastederek, "Ey Süleyman, seni geçtim" dediği rivayet edilir.
Hagia Sophia adındaki "Hagia" kelimesi "kutsal" ve "Sophia" kelimesi de bilgelik anlamına gelir. Burada yanlış bilinen bilgi, "Sophia" kelimesinin bir kişi ya da bir azizeden geldiğinin sanılmasıdır. Kelime aslında Eski Yunanca'da bilgelik anlamına gelen "sophos" sözcüğünden türetilmiştir. Doğu Roma İmparatorluğu döneminde Ayasofya üç kez inşa edildi. Genel olarak bu sayının iki olduğu söylenir fakat net olarak yanlış bilgidir. Üçüncüsü ve en görkemlisi "Büyük Ayasofya"dır. Büyük denmesinin sebebi şimdiye kadar inşa edilmiş diğer iki Ayasofya'ya nazaran daha görkemli olmasından dolayıdır.
Birinci Ayasofya, İmparator Konstantin (Büyük Konstantin) tarafından kırma çatı yöntemi uygulanarak inşa edildi. O dönem içerisinde yapılan kiliselerde genel olarak üç nefli bazilikal plan şeması uygulanırdı. Birinci Ayasofya da bu metot üzerine inşa edilmiştir. İlk inşa edilen Ayasofya'nın büyük bir kısmı o dönemin taht kavgalarından dolayı çıkan ayaklanma ile yakıldı. Sadece batı cephesine ait olan ve İstanbul'un fethinden sonra hazine binası olarak kullanılan kısmı kalmıştır. Bu kalan kısım Constantin'den günümüze kadar gelen en eski binadır. İkinci Ayasofya Theodosius tarafından yapıldı. Yıkılan birinci Ayasofya'nın yerine yapılan bu yeni ibadethane ise şehrin tarihi boyunca gördüğü en büyük ayaklanma olan Nika Ayaklanması'nda yanarak yıkıldı.
Üç Ayasofya da Aynı Alan Üzerine İnşa Edildi
Tüm heybeti ve efsaneleri ile bugün hala ayakta olan 3. ve en büyük Ayasofya, Theodora ve Justinianus tarafından inşa edildi. Dönemin imparatorunun kafasında tek bir hedef vardı bu hedef Kudüs'te bulunan Süleyman Tapınağı'ndan daha büyük bir tapınak yapmaktı. Hz. Süleyman'ın mabedi ile yarışması için kubbeli bir yapı ile inşa edilen Büyük Ayasofya'nın devasa boyutundan dolayı içerisinde iki adet "Narteks"(Bizans bazilika ve kiliselerinde bulunan, ibadethaneye girişin yapıldığını yol) yer alır. Bu iki narteks ibadethanenin toplanma yerine doğru ilerler. İşte bu büyük kubbe tam olarak bu toplanma yerinin üst kısmına inşa edildi.
Fakat, böylesine büyük bir kubbeyi doğru şekilde yükseltmek için üst kubbenin aşağı doğru inen kenar bağlantı kısımlarının yarım kubbelere bağlanması ve onların da alt kısımlar ile çeyrek kubbelere bağlanması gerekiyordu. Bu kubbe sistemi binanın ana temelinden yükselen destek duvarlarına bağlandığı takdirde binanın tamamı sağlam kalacak ve yıkılma tehlikesi yaşamayacaktı.
Ancak dev kubbe bu metot ile yapılmadı ve Ayasofya'nın bitiminden yarım asır sonra yıkıldı. Kubbeyi ilk inşa eden mimarların torunları tarafından tekrar inşa edilen yapı yaklaşık 900 ila 1000 yıl sonra bir kez daha yıkılır. Günümüzde hala ayakta duran bu yapıya son dokunuşu Mimar Sinan yapmıştır ve tadilattan sonra Büyük Ayasofya'da tek bir yıkılma ya da tahribat olmamıştır. Mimar Sinan'dan sonra orijinal yapı ufak tadilatlar ile korunmaya devam ediyor.
Ayasofya Camii Neden ve Nasıl Müze Yapıldı?
29 Mayıs 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilen İstanbul ile beraber Ayasofya'nın da tarihi değişiyor. Fetihten sonra cami olarak kullanılmaya başlanan bu yapıya ilk minareyi Fatih Sultan Mehmet, ikinci minareyi de oğlu İkinci Yıldırım Bayezid yaptırıyor. Son iki minaresini de Padişah İkinci Selim'in emri ile Mimar Sinan yapıyor ve günümüzdeki haline kavuşuyor. 1930 yılına kadar ibadete açık olarak kullanılan Ayasofya'da tadilat nedeniyle ibadete ara veriliyor. 24 Kasım 1934 yılında önder Mustafa Kemal Atatürk'ün ve bakanlar kurulunun onayı ile Ayasofya ibadete tamamen kapatılıyor ve müzeye çevriliyor.
Atatürk'ün bu büyük kararında onun "Yurtta sulh, cihanda sulh" görüşünün izleri yatar. Atatürk bu kararı, taşıdığı hümanist ve barışsever dünya görüşü ile verdi. Tarihe duyduğu derin saygı ve bizlere öğütlediği insanlığın ortak kültür mirasını koruma çabasının bilgece bir örneğiydi.
Ayasofya'nın müze yapılışı dört yıllık bir tadilat sonucunda oldu. Böylece şaheser niteliğindeki Ayasofya'daki eserlerin çürüyüp gitmesi önlenmiş oldu. Bu karara giden yol ilk kez Atatürk'ün 1929'da Ayasofya Camii'ne yaptığı ziyaretle başladı. Caminin harap halini gören önder, Sultanahmet Camii gibi onun da en iyi şekilde restore edilmesini talep etti. Ardından caminin tarihsel ve sanatsal değerinin araştırılmasını da istedi. Keşfedilen şaşırtıcı değerle birlikte eserin daha fazla geç kalınmadan müze yapılması konusunda karar kılındı.
Tarihte üç defa yeniden inşa edilen ve iki defa yakılan Ayasofya'nın politik önemi tam da burada başlıyor. Peki inşasında bile doğrudan dini bir inanca hizmet etme amacı olmayan, başka bir dine gösteriş amacıyla devasa şekilde tasarlanan Ayasofya'nın bugün bile tartışma konusu olmasının sebebi nedir?
Ayasofya'nın Önemi
Hristiyan aleminin tüm ruhani liderleri için Ayasofya büyük önem arz ediyor. Yakın tarihte bunun ilk örneği Katolik Hristiyanların lideri Papa VI. Paul tarafından gösterildi. 5 Temmuz 1967 yılında İstanbul'a geldi ve Ayasofya'da dua etti. Bu hamleden bir gün sonra Milli Türk Talebe Birliği yöneticileri de tepki olarak Ayasofya Müzesi'nde namaz kıldılar. Bu olaylar üzerine Ayasofya'nın durumu ile ilgili ciddi tartışmalar başladı. Günümüze kadar devam eden tartışmaların Ayasofya'nın tekrar ibadete açılması ile daha çok artacağı görülüyor.
İki inanış için bir ikon haline gelen Ayasofya, günümüzde politik çekişmelerin de içine girerek hem Müslümanlar ve Hristiyanlar için dini meta haline geldi. Katolikler için manen Hristiyanlığın doğuşu olarak kabul ediliyor. Aynı zamanda Müslümanlar için de bir çağın kapanışını ve İslamiyet'in yükselişini simgeliyor
Ayasofya Hakkında Sık Sorulanlar
Ayasofya ne zaman inşa edildi?
Ayasofya'nın bugün görülen yapısının büyük bir kısmı 6. yüzyılda (esas olarak 532-537 yılları arasında), Bizans İmparatoru I. Justinianus döneminde tamamlanmıştır. Bu alanda bulunan ilk kilise (Megale Ekklesia) 325 yılında İmparator I. Konstantin tarafından yaptırılmış, 404 yılındaki bir isyan sırasında yerle bir edilmiş, daha sonra yeniden inşa edilmiş ve 532 yılında Justinianus'un bugünkü binayı yaptırmasından önce bir kez daha yıkılmıştır. O zamandan bu yana, Bizans dönemi boyunca mozaikler eklenmiş, hem Bizans hem de Osmanlı dönemlerinde yapısal değişiklikler yapılmış ve İslam mimari geleneği için önemli olan özellikler yapının Osmanlı mülkiyeti sırasında inşa edilmiştir.
Ayasofya'da hangi inançlara mensup kişiler ibadet etmiştir?
Ayasofya'nın bulunduğu alana ilk olarak inşa edilen yapı, ilk Hristiyan Roma imparatoru I. Konstantin tarafından yaptırılan Megale Ekklesia adlı bir Hristiyan katedraliydi. Konstantinopolis'in 1453 yılında Osmanlı Sultanı 2. Mehmed tarafından fethedilmesinden sonra bir başka dini dönüşüm geçirerek camiye çevrilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı tarafından 1934 yılında laikleştirilene kadar yüzyıllar boyunca bu şekilde kalacaktır. Bir yıl sonra müzeye dönüştürülmüştür.
Ayasofya neden önemlidir?
Ayasofya, İstanbul'daki UNESCO Dünya Mirası alanının bir parçasıdır. Yapımından sonra neredeyse bin yıl boyunca tüm Hıristiyanlık dünyasının en büyük katedraliydi. Bizans dünyası için dini, siyasi ve sanatsal yaşamın merkezi olarak hizmet vermiş ve bize döneme ilişkin pek çok faydalı bilimsel içgörü sağlamıştır. Fatih Sultan Mehmed'in 1453'te Konstantinopolis'i fethedip yapıyı cami olarak tahsis etmesinden sonra da Müslümanların ibadet ettiği önemli bir yer olmuştur. Yapı, 1930'larda müzeye dönüştürülene kadar cami olarak kalacaktır.
Ayasofya Osmanlı döneminde nasıl değişikliğe uğradı?
Mehmed, 1453 yılında şehri fethettikten kısa bir süre sonra daha önce Hristiyan olan kiliseyi camiye çevirmiştir. Yapının İslam geleneğine uygun hale getirilmesi için bir dizi başka değişiklik yapılması gerekmiş, ancak bunların hepsi Fatih Sultan Mehmed döneminde gerçekleştirilmemiştir. Mehmed döneminde ahşap bir minare (artık ayakta değildir), bir mihrap (Mekke yönünde konumlandırılmış niş), bir minber (kürsü), bir medrese (okul) ve büyük bir avize eklenmiştir. Daha sonra yapılan değişiklikler arasında daha fazla minarenin inşası, Hristiyan mozaiklerinin badanalanması ve yapısal desteklerin eklenmesi yer almaktadır.
Ayasofya ismini nasıl almıştır?
Ayasofya aslında yapının aldığı tek isim değildir. Şu anda bile birkaç farklı lakapla bilinmektedir: Türkçe'de Ayasofya, Latince'de Sancta Sophia ve İngilizce'de Holy Wisdom veya Divine Wisdom (Yunanca Hagia Sophia kelimelerinin alternatif İngilizce çevirileri). Ayasofya ismi MS 430 yılına kadar ortaya çıkmamıştır. Bölgede inşa edilen üç Hristiyan yapısından ilki tamamen başka bir isme sahipti: Megale Ekklesia ya da "Büyük Kilise".