Okyanus asitlenmesi deniz canlılarını tehdit ediyor ve kitlesel mercan ağarması olaylarının ana nedenidir. Okyanus asitlenmesinin 2100 yılına kadar küresel ekonomiye yılda 3 trilyon dolara mal olacağı ve balıkçılık ve turizm endüstrileri üzerinde büyük etkileri olacağı öngörülür. Okyanus asitliğinin artması Dünya'daki yıkıcı etkileri nedeniyle çok önemli bir çevre sorunudur. Okyanus asitlenmesi nedir ve deniz canlıları, diğer canlılar ve insan yaşamı üzerinde ne etkiler taşıyor?
Okyanus Asitlenmesinin Tanımı
Okyanus asitlenmesi, okyanusun pH değerinin uzun bir süredir devamlı düşmesi anlamına gelir. pH birimi, suyun asitliğini 0 ila 14 arasında ölçer ve düşük değerler daha yüksek asitliği gösterir. Okyanus suyunun asitliği, kimyasal bir proton olan hidrojen iyonları (H+) tarafından artırılıyor. Hidrojen iyonlarının oranı ne kadar yüksek olursa, su o kadar asidik hale gelir, yani pH değeri düşer. Karbondioksit (CO2), kolayca hidrojen iyonlarına parçalanabildiği için okyanusun asitleşmesinin ana nedeni. Karbondioksit su ile birleşerek karbonik asit oluşturur, bu da zamanla hidrojen iyonlarına ayrılarak suyu daha asidik hale getirir.
Okyanus suyunun pH değeri mevsimsel ve bölgesel faktörlere göre dalgalanabilir. Örneğin, karbondioksit daha düşük sıcaklıkta daha iyi çözündüğü için soğuk sularda pH genellikle daha düşüktür. Bu nedenle kutup bölgelerinin okyanus asitlenmesine özellikle yatkın olduğu biliniyor. Aynı sebepten kışın deniz suyu genellikle daha asidiktir. Doğal volkanik kaynaklardan büyük miktarda karbondioksitin ortaya çıktığı volkanik bölgelerde de suyun pH değeri düşük olur.
Buradan küresel ısınma ile okyanus asitlenmesi arasındaki bağlantıyı görebilirsiniz: Her ikisi de temel olarak karbondioksit seviyelerindeki artıştan kaynaklanıyor. Okyanuslar, 1850'den bu yana insanların atmosfere saldığı karbondioksitin %33 ila %50'isini emiyor. Tam da bu nedenle okyanuslar, ormanlarla birlikte dünyada havadaki karbondioksiti en çok temizleyen şeydir. Okyanuslar karbondioksit emisyonunu azaltarak küresel ısınmanın sonuçlarını hafifletiyor ancak sürekli artan karbondioksit emisyonu okyanusun emme kapasitesini aşarak asitlenmesinin kötüleşmesine yol açıyor. Yani iklim değişikliği ilerledikçe okyanus asitliği artacak.
Okyanuslar Ne Kadar Asidik?
Dünya'da kıtasal kayaların doğal ayrışma sürecinden gelen alkali iyonlar içeren deniz suyunun pH değeri milyonlarca yıl boyunca ortalama 8,2'de sabit kaldı. Ancak sanayileşmenin 1760'larda başlamasından bu yana değer yaklaşık 8,1'e düşmüştür.
Bu değişiklik önemsiz gibi görünse de, pH ölçeği logaritmiktir ve pH'daki küçük bir değişiklik asitlikte üstel bir değişikliğe karşılık gelir. Yani 1 pH birimlik bir değişim asitlikte on kat artış anlamına geliyor. 0,1 pH'lık düşüş son 250 yılda okyanus asitliğinde %26 artış demektir. Bu oran deniz canlılarının on milyonlarca yıldır maruz kaldığı değişimden 100 kat daha büyük. Daha da kötüsü, asitleşmenin durması beklenmiyor; okyanus suyunun pH değerinin 2100 yılına kadar 0,3 ila 0,4 birim daha düşeceği tahmin ediliyor ki sanayi öncesi döneme göre asitlikte %150'lik artışa denk geliyor.
2014 yılında yayınlanan bir çalışma, küresel deniz asiditesine ilişkin kapsamlı istatistikler sunmuştur. Bu çalışmada, 40 yıllık ölçümlerden yararlanıldı. Kuzey Pasifik Okyanusu'nda bulunan ve Alaska ile Sibirya'yı ayıran Bering Denizi'nin asitliğinin 7,7 pH değerine ulaştığı ve dünyanın en asidik denizi olduğu tespit edildi. Bering Denizi, soğuk iklimi nedeniyle asitleşmeye daha savunmasız olan Antarktika sularından bile asidiktir. Asidite farkı, Bering Denizi'nin kara ile çevrili olmasına bağlanabilir. Asitli su Antarktika bölgesinden kolayca dışarı akabilirken, Bering Denizi'ndeki su hapsolmuş durumda.
Ekvatoral Pasifik'in pH değeri El Niño ve La Niña olayları nedeniyle yüksek değişkenliğe maruz kalır. Ancak tropikal ve ılıman okyanuslar pH'da en az değişkenliğe sahipler. Sıcaklıkların kış ve yaz aylarında dalgalanması nedeniyle pH'ın 8,05 ile 8,15 arasında değiştiği kaydedildi. Ilıman okyanusların da diğer bölgelere kıyasla daha az asidik olduğu tespit edildi.
Okyanus Asitlenmesinin Etkileri
Okyanusun asitleşmesi deniz ekosistemi için felaket değilse bile tehlikelidir. Asidik su, kabuklar ve iskeletler için çok önemli bir yapı taşı olan karbonat iyonlarını ortadan kaldırdığından, birçok deniz organizması daha asidik okyanusta özellikle risk altında.
Mercan resifleri — mercan adı verilen kolonici deniz omurgasızlarının iskeletlerinden oluşan büyük su altı yapıları — dünyadaki en çeşitli biyolojik ekosistemleri içeriyor ve bu nedenle gezegenimiz için inanılmaz derecede değerliler. Deniz besin zincirleri için nitrojen gibi besin maddelerinin kaynağıdırlar ve aynı zamanda kıyı şeritlerini dalga hareketi ve tropikal fırtınaların etkilerinden koruyorlar. Bu nedenle onları korumamız önemlidir.
Ne yazık ki okyanus asitlenmesi nedeniyle daha önce hiç görülmemiş olayda kitlesel mercan ağarması olayları yaşanıyor. Nedeni ise asitleşen suyun mercan resifinin dış iskeletini yenilemesi için gereken kalsiyum karbonat taşıma kapasitesinin düşmesidir. Günümüzde mercan resifleri son 400.000 yılda hiç olmadığı kadar fazla asitle karşı karşıya. Bu durum Avustralya'dan Hawaii'ye kadar dünyanın dört bir yanındaki mercan resiflerini öldürüyor.
Okyanus asitlenmesi toplumlar üzerinde sosyoekonomik etkilere de sahip. Turizm endüstrisinin bu krizin yükünü üstlenmesi bekleniyor. Tıpkı turist çekmek için mercan resifi gibi deniz ekosistemlerine bel bağlayan ülkeler gibi. Her yıl yaklaşık 3,7 milyar dolar gelir elde eden Avustralya'daki Büyük Set Resifi Deniz Parkı buna örnek.
Okyanus asitlenmesinin bir diğer olumsuz etkisi gıda güvenliğidir. İstiridye, deniz tarağı ve midye gibi ticareti yapılan deniz türleri bunda başta geliyor. Okyanus asitlenmesinden kaynaklanan yumuşakça kaybının küresel yıllık maliyetinin 2100 yılına kadar 100 milyar doların üzerinde olması bekleniyor.
Mercan resiflerinin yok olması kıyıları da tehdit ediyor. Mercan resiflerinin dalga kıran özelliği kıyı şeritlerini fırtına ve kasırgaların tahribatından korur. Mercan resiflerinin kaybı kıyı erozyonu yaratarak mülklerin zarar görmesine yol açar; uzmanlar ileride bu maliyetin yılda 9 milyar dolar olacağını öngörüyor.
Okyanus Asitlenmesi Nasıl Önlenebilir?
ABD'de bilimsel ve düzenleyici bir kurum olan Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi (NOAA), "Küresel Okyanus Asidifikasyonu Gözlem Ağı" olarak bilinen öncü bir ağa liderlik etmekte ve ağda 66 ülke okyanus asitleşmesinin ilerlemesini izliyor ve en yüksek riskli alanları belirliyor.
Okyanus asitlenmesinin izlenmesi ve bununla mücadele için kurumlar oluşturan başka ülkeler de var. Avustralya'daki Entegre Deniz Gözlem Sistemi (IMOS) kıyı ve okyanus gözlem sistemlerinden oluşan bir ağdır.
Ağlar ve izleme sistemleri kurmanın yanı sıra, ülkeler iklim taahhütlerine ulaşarak okyanus asitlenmesini azaltabilir. En son IPCC raporunun vurguladığı gibi, küresel sıcaklık artışını 2C'nin altında sınırlamaktan hala uzağız ve 2015 yılında Paris Anlaşması'nda belirlenen hedef olan 1,5C'nin altında tutmak için de muhtemelen çok geç kaldık.
Rapor, küresel sera gazı emisyonlarının 2025'ten sonra artık artmamasını ve 2030'a kadar emisyonları %43 oranında azaltmamızı öneriyor. Bu hedefe ulaşılması sadece okyanus asitlenmesinin değil, küresel ısınma ve hava kirliliği dahil diğer pek çok çevre sorununun hafifletilmesine büyük katkı sağlayacak.
Bireyler olarak bizler de okyanus asitlenmesi ile mücadeleye kendi karbon ayak izimizi azaltarak katkı sunabiliriz. Yerel olarak yetiştirilen ürünleri satın almak, atıkları geri dönüştürmek ve plastik tüketimini azaltmak, evlere güç sağlamak için yenilenebilir enerjiyi tercih etmek ve fosil yakıtlarla çalışan arabalar kullanmaktan kaçınmak gibi.