Ayımız ve güzelliği hakkında çok sayıda şiir yazılmıştır; büyüme ve küçülme döngüleri rahim, hamilelik ve annelikle ilişkilendirilmiştir ve gece gökyüzündeki belirginliği onu mistik ve astrolojik geleneklerin önemli bir parçası haline getirmiştir.
Bununla birlikte kayalık uydumuzun "farklı doğduğu" gerçeği de dahil olmak üzere daha ölçülebilir, bilimsel yönlerinden bazılarına değinmeliyiz. Bilim insanları arasındaki mevcut fikir birliği, Ay'ın yaklaşık 4 milyar yıl önce Mars büyüklüğünde ve Theia adında bir protoplanetin Dünya'ya çarpmasıyla oluştuğu yönündedir. Theia'nın bir parçası Dünya'ya çarptı ve her iki gezegenin kalıntıları birleşerek türünün tek örneği olan uydumuzu yarattı.
NASA ve Institute of Physics gibi kuruluşlar, Ay'ın güneş tutulmalarına imkan verecek uygun büyüklükte ve Dünya'dan uzakta olduğunu ve diğer gezegenlerin uydularına kıyasla önemli ölçüde daha büyük olduğunu açıklamaktadır. Ay aynı zamanda gelgitsel olarak kilitlenmiş durumda, yani bir tarafı sürekli bize dönük. Dahası, Ay Dünya'daki yaşamın sürdürülmesi için çok önemlidir. Tüm varlığımızın ona bağlı olduğunu iddia edebilirsiniz.
Yaşamın Zirvesinin Oluşma Süreci
Ay olmadan Dünya'da yaşamın imkansız olduğunu ifade etmemiz abartı değildir. Dünya'da yaşam büyük olasılıkla ya okyanus tabanındaki jeotermal bacalarda ya da kara ve denizin kesiştiği gelgit havuzlarında başladı. Ancak her iki durumda da sıcaklık, nem, hareketlilik ya da durağanlık gibi aşırı uçlar gerekliydi.
Gelgitler ve suyun karaya doğru gidip gelmesi, sonunda DNA'ya dönüşen protonükleik asit iplikçiklerinin sirkülasyonunda etkili olmuş olabilir. Gelgit çekildiğinde beraberinde tuzu da götürdü. Daha sonra Güneşin kuruttuğu kara parçaları, yaşamın sürdürülmesi için gerekli olan "kendini kopyalayan sistemlerin" evrimi için ideal bir ortam sağlamıştır. Gelgitlerin neden oluştuğu sorusuna gelecek olursak; elbette Ay ve onun çekim gücü.
Konuyla ilgili:
- Deniz Neden Tuzludur?
- Dünya'daki Tuz Nereden Geliyor ve Nasıl Çıkarıyoruz?
- Okyanus ve Deniz Neden Tuzludur?
Ay olmasaydı, gelgitlerin yüksekliği yaklaşık %75 oranında azalırdı. Ekvatorda gelgit çıkıntısı olmayacağından, su Dünya yüzeyine daha eşit bir şekilde dağılırdı. Ay'ın gelgitleri olmadan Dünya'da nükleik asitlerin gelişme olasılığı, özellikle Ay'ın doğumundan sonraki çalkantılı dönemde önemli ölçüde azalacaktı. Her halükarda gelgitler yaşamın gelişini ve kendi türümüze giden özel evrimsel yolu hızlandırmıştır. Yaşam her iki durumda da ortaya çıkabilirdi, ancak farklı şekilde gelişirdi.
Ay'ın Dünya'nın Dönüşüne Etkisi
Yaşamın devam edebilmesi için evrimi yönlendiren güçlerden bağımsız bir istikrara ihtiyacı vardır. Akıllı yaşamın, örneğin gökdelenler inşa edebilecek, altyapı geliştirebilecek ve hatta şiddetli rüzgarlar tarafından yok edilmeden mağaralardan çıkabilecek medeniyetler oluşturabilecek noktaya evrimleşebilmesi için, gezegenin binlerce yıl boyunca nispeten istikrarlı bir ortama sahip olması gerekir. Böyle bir istikrar neredeyse tamamen Ay'a atfedilebilir.
Özetle, Ay Dünya'nın dönüşünü sabit tutmaya yardımcı olur. Dünya'nın günleri, yaratıldıktan kısa bir süre sonra sadece yaklaşık altı saat uzunluğundaydı. Aynı yerçekimi denizlerimizde yaşamın oluşmasına yardımcı olarak günleri uzatmış ve düzenlemiştir. Dünya'nın dönüşü yavaşladıkça merkezkaç kuvveti azaldı ve Ay'ın yörüngesi genişledi. Şaşırtıcı bir şekilde, Ay'ın yörüngesinin daralması havanın ve gelgitlerin dengelenmesini sağladı. Eğer durum böyle olmasaydı gelgitler afet yaşatacak kadar büyük olurdu. Ay'ın yerçekimi Dünya'nın tektonik plakalarına baskı uygulayacağından, deprem aktivitesi artacaktı.
Gezegenin hava durumunun felakete dönüşmesini engelleyen, Dünya'nın sabit ve istikrarlı dönüşüdür. Tek bir fırtınanın yarattığı yıkımı düşünün ve ardından Dünya'nın saatte yaklaşık 1.670 km hızla sürekli döndüğünü aklınızda tutun. Eğer dönüşümüz aniden hızlanır ya da düzensizleşirse, atmosferdeki tüm o dalgalanan, savrulan, sürüklenen havaya ne olur sizce?
Ay, Eksen Eğikliği ve Mevsim İlişkisi
Ay'ın Dünya'daki yaşamla ilgisi şu ana kadar netleşmediyse, gezegenimizin genellikle göz ardı edilen bir başka önemli yönünü düşünün: Eksen eğikliği. Dünya'nın eksenel eğimi 23,44 (Tam olarak 23.439281) derecedir, yani tam olarak dikey konumda değildir ve güneş etrafındaki yörüngesine dik bir eğimle döner. Eksenel eğim olmasaydı, mevsimler de olmazdı. Eğer Dünya'yı yanlış yöne eğersek, gündüzleri yanarız ve geceleri donarız. Tarım yapabilmek ve çok çeşitli biyolojik çeşitlilikte düzenli mevsim döngüleri üretebilmek için daha dengeli bir Dünya gereklidir. Ay sayesinde tamamen tamamen ılımlı ve sabit bir eğime sahibiz.
- İlgili: Mevsimler Nasıl Oluşuyor?
Ay olmasaydı Dünya'nın eksenel eğimi dalgalanırdı. Gezegenimiz Jüpiter'e yaklaştığında Jüpiter'in yerçekimi yönünde, Mars'a yaklaştığında ise diğer yönde yalpalayacaktı. Bu gerçekleşirse, eksenel eğimimiz 10 ila 45 derece arasında dalgalanacak ve dünyamızı sürekli bir iklimsel çalkantı durumuna sokacaktır. Buna kıyasla son Buzul Çağı'nın sadece %2'lik bir kaymayla ortaya çıktığı düşünülmektedir. Gezegenin ekseni eğildiğinde su Dünya yüzeyinde tekrar dağılmış olur. Bu da felaket niteliğindeki sellerin sürekli olarak ve her yerde meydana geleceği anlamına geliyor.
İç Çekirdek, Manyetik Alan ve Güneş Kalkanı Olmazdı
Bakışlarımızı Ay'dan alıp Güneş'e, Dünya'yı ve bizi sıcak tutan o patlayıcı nükleer ateş topuna çevirelim. Güneş bize enerji ve ışık sağlamaktan çok daha fazlasından sorumludur; NASA'ya göre aynı zamanda devasa güneş fırtınası (yüklü parçacık akımları) ve koronal kütle atımları (büyük radyasyon patlamaları) üretir. Şanslıyız ki, Dünya'nın manyetik alanı onu güneş ışınlarının büyük çoğunluğundan koruyor. Dahası, bizi uzayda savrulan kozmik radyasyonun geri kalanından da korur. Merkür, Venüs ve Mars ise manyetosferden yoksun oldukları için kömürleşmiş kayalardan oluşan cansız birer küredir. Ayrıca Ay, gezegenimizin dış uzaydan manyetik olarak korunmasından sorumludur.
Dünya'nın erimiş demir çekirdeğini koruyan da Ay'ın çekim gücüdür. Dönen bir gezegenin merkezinde yer alan sıvı demir çekirdeğin yarattığı gezegen dinamosu, insanların inşa ettiği jeneratörlere güç sağlamak için kullanılan dinamolara benzer. Bununla birlikte, önceki 4 milyar yıl boyunca Dünya'nın çekirdeğinin yaklaşık 3.000 santigrat derece soğumuş olması gerekirdi. Ancak, sadece 300 derecelik bir düşüş meydana geldi. Neden? Ay'ın yerçekiminin Dünya'nın mantosunu sürekli itmesi, çekirdek içindeki parçacıkların hareket etmesine neden olarak buradaki sıcaklığı korur. Bizi zarardan koruyan manyetosferimizin bu kadar sağlam ve dinamik olmasının nedeni budur.
Ay Olmasaydı Gece Zifiri Karanlık Olurdu
Bu noktada Dünya'daki yaşamın Ay'a borçlu olduğu nihai anlama ulaşıyoruz: Ay'ın kendisinden gelen ışık. Ay'ın kendisi ışık üretmez, ancak yansıtıcı bir yüzey görevi görür. Her bir Ay yörüngesi yaklaşık 28 gün sürer. Ay güneş ışınlarını tamamen yansıttığında dolunay olduğunu söyleriz. Ay'ın ışığından tamamen yoksun olduğunda ise Ay'ın yeni olduğunu söyleriz. Şimdi ayın hiç evre değiştirmediği bir dünya hayal edin. Her gecenin yeni ay gecesi kadar karanlık olması ne değiştirirdi ki? Yaşamın, canlıların gündüz ya da gece Dünya'da dolaştığı noktaya kadar ilerlediğini ve benzer türde bakteri, mantar, bitki vb. olduğunu varsayarsak.
Göçlerini dolunayın ortaya çıkışına göre ayarlayan deniz kuşları ve dolunayın hemen ardından yumurta ve sperm bırakan mercan resifleri gibi güncel türler, Doğa Tarihi Müzesi'nin ayın etkilerine ilişkin sergilerinde uzun uzun ele alınmaktadır. Ay olmasaydı bu şekilde hareket edemezlerdi, hatta var olamazlardı. Daha da temel olarak, ay ışığı olmadan, hayvanlar arasındaki temel av-avcı etkileşimleri, küresel gıda ve yaşam döngüleri gibi değişecektir. Aslanlar ve yarasalar gibi yırtıcı hayvanlar dolunay altında hem avlanmaktan hem de uçmaktan kaçınırlar. Gece aydınlatması olmasaydı, biz insanlar da dahil olmak üzere Dünya'nın evrim ağacının tüm dallarının çok farklı bir şekle sahip olacağını varsaymak mantıklıdır.