İbraniler ya da İsrailliler kimlerdir?
İbraniler (Bir Sami dili olan İbraniceyi konuşan insanlar) MÖ 1200 de Kenan'a (günümüzdeki İsrail, Filistin, Lübnan ve Batı Suriye ile Ürdün'ün bir kısmına) yerleşmeye başladılar. Kendi topraklarına (İsrail'e) erişince de İsrailliler olarak anılmaya başladılar. Bu isim muhtemelen Tevrat'ta (Kutsal Kitap'ın ilk parçası olan Eski Antlaşma'nın birinci kısmında ) anlatıldığı gibi, İbrahim peygamberin torunu Yakup'a verilen isimdi. "İbrani" terimi, bir Mısır terimi olan ve MÖ 1213-1203 yılları arasında, firavun Merneptah döneminde Mısır'da yaşayıp da Mısırlı olmayan çeşitli kavimleri belirten Habiru terimiyle ilişkili olabilir.
Kenan'a ulaşan İbraniler, yarI göçebe sığır çobanları ile birtakım çiftçilerdi. Kenan'da karışmışlar ve bazen önceden beri orada yaşamakta olan Kenanlılarla (Edomlular, Medyenler, Moablar ve Yebusiler -Kral Davud zamanında ismi Kudüs olan şehrin sakinleri- gibi Sami halklarla) savaşmışlardı. İbraniler, Kenan kültürünün bir kısmını da benimsemişlerdi. Kenanlıların dini bazılarına cazip gelmişti. Sonradan Yahudiliğin gelişimi için temel teşkil edecek olan Yahveh dinini kabul ettiler. Bunu da muhtemelen Medyenlerden öğrenmişlerdi. Nihayetinde İbranileri/ İsraillileri birleştiren şey, yerleşecekleri toprak için Kenanlılarla ve Sami ırkından olmayan Filistinlilerle (Davud ile Golyat hikâyesindeki Golyat halkı) yaptıkları mücadelelerdi.
Kenanlılar Kimlerdi?
Yukarda belirtildiği gibi, Kenanlılar, Kenan diyarında yaşayan çeşitli kavimlerdir. Kutsal Kitap'ta, bu topraklara, babasının genital organlarını gördüğü için lanetlenen Nuh'un oğullarından Ham'ın oğlunun ismi verilmiştir. Kenan ülkesi, bazen günümüzdeki Lübnan'ın kıyılarında yaşayan kadim Sami halkının toprakları olan Fenike ile eş anlamlı kullanılır. MÖ 1500'de alfabeyi icat denler Fenikeliler. Fenikelilerin, Yunanistan'daki Miken, Mezopotamya e Mısır uygarlıklarıyla ticari ve kültürel ilişkileri vardı. Terimin keşfedilmiş mitolojik metinlerle ilgili olmasından anlıyoruz ki Kenan, Ugarit (günümüz Suriye'sindeki Ras Şamra) şehriyle de bağlantılıydı.
Kenan Mitolojisi
Kenan panteonunun birçok yerel versiyonu olmasına rağmen bu versiyonlardan genelde tutarlı bir dizi tanrısal varlık ve tarih tipleri çıkar. Öncelikle, bütün diğerlerinden önce gelen bir yüce tanrı kavramı vardır. O, hava durumu, bereket ve yaratılışla ilgili fırtına tanrısıdır. Biraz belirsiz bir figürdür. Sami dilinde "tanrı" kelimesi el ya da il'dir. Bu yüzden İbranicede Elohim, Arapçada el-ilah ya da Allah'tır. Ugarit'te MÖ ikinci yüzyıla tarihlenen tan n listesi El ve Elib'e (Ilib), "baba tanrıya" gönderme yapar. Yunanlılar, El'i Zeus'un babası Kronos ile bağdaştırmışlardır. Yüce tanrıyı anlatmak için kullanılan bir diğer terim de Dagan'dır (Dagon). Bu isim tahılı ifade eder ve o da doğrudan bereket kavramıyla ilgilidir.
Kenanlılar için tanrıçalar önemliydi. Onlar, genellikle erkek akranlarının tabiatını hayata geçirmenin yollarıydı. Öyle ki Fenikeli Aşera, Yunanlıların adlandırdığı gibi, "Baal'in ismi" idi. El'in eşi Aşera, Tanrıların Annesi" idi.
Oysa yüce tanrının en popüler ve önemli kavramı, çeşitli biçimleriyle Baal'di: El'in oğlu, fırtına ve hava tanrısı, ölümü kuraklık, geri dönüşü ise yenilenen bereket anlamına gelen ölümlü tanrıdır. Baal, Kenan'daki İsraillilerin çoğu için Yahveh kavramına rakip olacak kadar güçlüydü. Karmaşık mitolojisi Kenan mitolojisine egemen olan bir döngü içerisinde yer alır.
Baal Döngüsü nedir?
Hristiyanlık için Yeni Anlaşma veya Babilliler için Enuma Eliş neyse Baal dini için de Baal Döngüsü odur. Döngü, eski su tanrısı Yamm'ın (bu muhtemelen Babilli Tiamat'ın erkek eşdeğeridir) Baal'in kendisini yüce tanrı olarak kabul etmesi talebiyle başlar. Garip bir şekilde, ulu tanrı El, oğlu ve rakibi olan Baal'e karşı Yamm'ı destekler. Hitit mitolojisi ile bir paralellik, tanrı Kumarbi'nin, Ullikummi'yi oğlu ve krallık için rakibi olan Tesub'a karşı savaşması için görevlendirdiğinde görülür. Marduk'un Tiamat'ı yendiği gibi, Baal de Yamm'ı yener ve tanrıça Astarte, onu yeni kral ve fatih olarak takdir eder. Artık El, Baal'in onuruna, yeni ilkelere dayalı yeni bir yaratılışın şerefine, kendi içinde bir benzetme olarak, Kudüs'teki Yahveh tapınağına benzeyen görkemli bir tapınağın inşa edilmesine izin verir.
Tapınağın inşası esnasında, binaya bir pencere koymak isteyen mimarlar, ölümün eve pencereden girdiğine dair eski bir batıl inanca dayanarak binada pencere istemeyen Baal arasında bir tartışma çıkar. Ancak, çok sonra, birçok askeri zafer akabinde Baal pencereye razı olur ve tabii ki, Ölüm (Mot) içeri girer.
Döngünün son ve en önemli bölümü, Baal ile Mot (Yaşam ve Ölüm) arasındaki mücadeleyi anlatır. Baal, Mot'un, Yeraltı Dünyası'nı ziyaret etmesi için yaptığı daveti reddedemez. Genç bir inekle, yani fiilen Gökyüzü Boğası'yla seksen sekiz kere çiftleşerek doğurganlığını kutladıktan sonra, çocuklarını ve hava/ fırtına tanrısı güçlerini alıp, Yeraltı Dünyası'na girer ve aslında derin uykuya dalar. Bereketten yoksun kalan dünya kurur. Baal'i doğrayıp, tarlalara "ektiğini" söyleyen Mot'a karşı duran, Baal'in kız kardeşi ve bazen de eşi olan Anat'tır. Anat, Mot ile olan mücadelesini kazanır, ölen tanrı bereketin ve tarımın gizemini yansıtan yeni bir yaşam olarak geri döner ve dünya yenilenir. Yine de, her yedi yılda bir, Mot ile Baal-Anat arasındaki savaş yeniden başlar.