Yakın zamanda yapılan bir çalışmada, ata binmenin insan vücudunu nasıl etkilediğini belirlemek için modern biniciler ve eski insan kalıntıları üzerinde yapılan tıbbi çalışmalardan elde edilen kanıtları incelediler. Elde ettikleri bulgular, atın evcilleştirilmesini Hint-Avrupa dillerinin yayılmasına bağlayan ve yaygın olarak kabul gören Kurgan Hipotezi hakkında yeni şüpheler doğurdu.
Araştırmacılar, ata binmenin insan iskeleti üzerinde kalça ekleminin şeklini değiştirmek gibi ince değişiklikler bırakabileceğini buldular. Ancak, bu iskelet değişiklikleri tek başına bir bireyin ata bindiğini kesin olarak kanıtlamak için yeterli değildir.
Uzun süre oturmak gibi diğer faaliyetler de kemik yapısını benzer şekillerde etkileyebilir. Çalışmanın başyazarı ve CU Boulder'da antropoloji profesörü olan Lauren Hosek, arkeolojide, belirli bir faaliyeti iskelet değişikliklerine kesin olarak bağlayabileceğimiz çok az vaka olduğunu söyledi. Bulgular 20 Eylül 2024 tarihinde Science Advances dergisinde yayımlandı.
Bu araştırma, Kurgan Hipotezi aracılığıyla Hint-Avrupa dillerinin yayılmasında ata binmenin merkezi bir rol oynadığına dair uzun süredir devam eden inanca meydan okuyor.
Yirminci yüzyılın başlarında geliştirilen hipotez, MÖ 4. binyılda Karadeniz yakınlarında yaşayan Yamnaya halkının atları evcilleştirmesinin, kültürlerini ve proto-Hint-Avrupa dillerini Avrasya'ya yaymalarını sağladığını öne sürüyor.
Bu teori, tarihçilerin ve arkeologların İngilizce, Fransızca ve Hint-Avrupa ailesindeki diğer diller de dahil olmak üzere pek çok modern dilin kökenini yorumlama biçimlerini etkilemiştir.
Çalışmanın yazarlarından ve CU Boulder Doğa Tarihi Müzesi'nde arkeoloji küratörü olan William Taylor, ulaşım için atın evcilleştirildiğine dair inkar edilemez en eski kanıtın yaklaşık 4.000 yıl önce Rusya'daki Ural Dağları bölgesinden geldiğini belirtmiştir.
Ancak Kurgan Hipotezi, insan-at ilişkilerinin çok daha önce başladığını öne sürüyor ve Yamnaya insan kalıntıları üzerinde yapılan son çalışmalar bu iddiayı desteklemek için kanıt olarak kullanılıyor. İskelet kalıntıları, bazı araştırmacıların ata binmeyle bağlantılı olabileceğini düşündüğü aşınma belirtileri gösteriyor.
Ancak Hosek ve Taylor bu yorumun aşırı basit olduğunu savunmaktadır. Hosek, insan iskeletinin statik bir varlık olmadığını; çeşitli stres ve faaliyetlere yanıt olarak kişinin yaşamı boyunca değiştiğini açıkladı. Örneğin, uzun süre oturma veya diğer tekrarlayan eylemler, kalça soketinin şeklini değiştirmek gibi kemiklerin uyum sağlamasına neden olabilir.
Bu olgu, yalnızca iskelet kalıntılarına dayanarak bir bireyin at binicisi olup olmadığı konusunda kesin sonuçlara varmayı zorlaştırmaktadır. Antik dünyada ulaşım için eşek ve öküz gibi başka hayvanların da kullanılmış olması, tabloyu daha da karmaşık hale getiriyor.
Çalışmanın en önemli bulgularından biri, benzer iskelet değişikliklerinin hiç ata binmemiş bireylerde de görülmüş olmasıdır. Örneğin, 20. yüzyıl Amerika'sında Katolik rahibeler atlı arabalarda uzun saatler seyahat ettikten sonra benzer iskelet değişiklikleri göstermişlerdir.
Bu durum, ata binme dışındaki faaliyetlerin de benzer kemik değişikliklerine yol açabileceğini göstermekte ve Yamnaya halkına atfedilen iskelet kanıtlarının onların ata bindiğini kanıtlayıp kanıtlamadığı konusunda şüphe uyandırmaktadır.
Sonuç olarak Hosek ve Taylor, insan kalıntılarının tek başına insanların ilk kez ne zaman ata binmeye başladığını belirleyemeyeceği sonucuna varıyor. Hosek, insan iskeletlerinin tek başına yeterli kanıt olmayacağını belirtti. Bu verileri genetik, arkeoloji ve at kalıntılarından elde edilen kanıtlarla birleştirmemiz gerekiyor.
Taylor da Kurgan Hipotezi'ne şüpheyle yaklaştığını ifade ederek, şimdilik Yamnaya'ların atları evcilleştirdiğine dair kesin bir kanıt bulunmadığını söyledi.