Günler uzadıkça ve sıcaklıklar yükseldikçe bahar da giderek yaklaşmaktadır. Kış sona ererken doğa da uykusundan uyanmaya başlıyor: Yeni yeşil bitkilerin ilk tomurcukları topraktan çıkmaya başlıyor, birçok bitki ve ağaçtaki tomurcuklar büyümeye başlıyor ve çiğdemler, kardelenler ve nergisler nihayet çiçek açmak için bekliyorlar. Peki, doğru zamanın geldiğini nasıl anlıyorlar? Bazı çiçekler erken açarken diğerlerinin geride kalmasının nedeni nedir?
Her biri tek başına veya diğer tetikleyicilerle birlikte etkili olan farklı tetikleyicilerden oluşan geniş bir yelpaze vardır. Bitki hormonları, genler veya bitkinin minimum büyüklüğü gibi iç faktörler, günün uzunluğu ve çevrenin sıcaklığı gibi dış faktörlerin yanı sıra çiçek açıp açmamayı ve bunu ne zaman yapacağını da etkileyebilir.
Kış Soğuğu Çiçeklerin Şekillenmesine Yardımcı Olur
Sıcaklıktaki düşüş, birçok soğanlı bitkide soğan oluşumuna neden olan birincil uyarıcıdır. Örneğin, nergis, çiğdem ve laleler, gövde ve yapraklarını oluşturan soğanların çiçeklenmesinin ilk aşamalarını başlatmak için kış boyunca en az birkaç hafta soğuk havaya ihtiyaç duyar. İlkbaharda havalar tekrar ısınana kadar bu öncüller harekete geçmez ve çiçek filizlenmeye başlamaz. Öte yandan, özellikle düşük sıcaklıklar çiçeğin bu itici hareketini tersine çevirebilir. Bu nedenle, ilk birkaç sıcak günün ardından sıcaklıkta ani bir düşüş olsa bile tomurcuk toprağın koruyucu katmanından çıkmaz.
Hatta birçok meyve ağacının, bitkilerin sıcak günlerin sayısını takip etmesini ve iklimin uygun olup olmadığını yüksek bir hassasiyetle hesaplamasını sağlayan kendi dahili ısı sayacı modeli vardır. Ağaçlar, önceden belirlenmiş sayıda sıcak gün geçene kadar yeni bir filiz vermeye başlamaz. Bu nedenle, kış boyunca az sayıda olağandışı sıcak geçen gün çiçeklenmenin başlamasına neden olamaz. Fındık ise bu sıcaklık düzenleyicisine sahip değildir.
Gün Uzunluğu Arttığında Çiçeklenme Programı Devreye Giriyor
Günlerin uzunluğu da önemli bir rol oynayan bir diğer faktördür, çünkü birçok bitki kış geceleri kısalıp yaz günleri uzadığında gelişir. Gündüz saatlerinin gece saatlerine oranı önceden belirlenmiş bir noktaya ulaşır ulaşmaz çiçek açmaya başlarlar. Örneğin marul ve ıspanak gibi mahsul bitkileri de dahil olmak üzere, yalnızca ışıkla uyarılan birkaç bitki türü vardır.
Peki ama bu bitkiler günün uzunluğunu tam olarak nasıl ölçüyor? Tıpkı biz insanlar gibi onların da bir iç saate sahip olma ihtimali vardır. Bu saat her yirmi dört saatte bir tik tak yapar ve sonuç olarak içsel bir referans noktası görevi görür. Genleri aynı zamanda çiçek açmaya başlamadan önce bu süre zarfında gereken minimum ışık miktarını da düzenler. Bu sınır her tür için farklıdır ve aynı türün bireyleri arasında bile değişebilir.
Çevresinin Ne Kadar Parlak Olduğunu Ölçen Bir Enstrüman
Bitkiler, yakın çevrelerinin aydınlık mı yoksa karanlık mı olduğunu belirleyebilmek için dokularına yerleştirilmiş ışık sensörlerine sahiptir. Bitkiler, fitokromlar olarak bilinen bir grup fotoreseptör protein aracılığıyla ışığı algılayabilir ve emebilir. Günün uzunluğunu takip etmek için bunlardan yararlanırlar ve daha sonra bu öğrenimi iç saatleri tarafından tutulan zamanla karşılaştırmak için karmaşık bir mekanizma kullanırlar. İlkbaharda belirlenen sınır değer aşılırsa, bu durum fiziksel değişikliklerin domino etkisini tetikler ve bitki bu değişikliklerin bir sonucu olarak çiçek açmaya başlar.
İlkbaharda değil de sonbaharda ya da kışın açan çiçekler için durum tam tersidir; onlar için çiçek açmadan önce gecenin karanlık evresinin minimum bir süreye ulaşması gerekir. Gün uzunluğu bu kadar kısa olan bitkilerin tekrar çiçek açmalarını önlemek için her gece sadece kısa bir süre için ışığı açmak zaten yeterlidir. Bunlar arasında örneğin Atatürk çiçeği ya da alev böceği gibi bitkiler sayılabilir. Bahçecilik, bazı bitki türlerinin ışıktan korunmasını gerektirir çünkü örneğin hareket halindeki araçlardan gelen ışık, çiçeklerin doğru şekilde çiçek açmasını engelleyebilir.