Son on yılların en şaşırtıcı bilimsel keşiflerinden biri, fiziğin yaşam için ince ayarlanmış gibi görünmesidir. Bu, yaşamın mümkün olabilmesi için fizikteki belirli değerlerin kesin ve çok dar bir aralıkta olması gerektiği anlamına gelmektedir.Fizikçileri en çok şaşırtan ince ayar örneklerinden biri, evrenin hızlanan genişlemesine güç veren karanlık enerjinin gücüdür. Eğer bu kuvvet biraz daha güçlü olsaydı, madde bir araya toplanamazdı. İki parçacık asla birleşemezdi, yani yıldızlar, gezegenler ya da herhangi bir yapısal karmaşıklık ve dolayısıyla yaşam olmazdı.
Eğer bu kuvvet önemli ölçüde daha zayıf olsaydı, yerçekimine karşı koyamazdı. Bu da evrenin ilk salisede kendi üzerine çökeceği anlamına gelirdi ki bu da yine yıldızların, gezegenlerin ya da yaşamın olmayacağı anlamına gelir. Yaşamın mümkün olabilmesi için karanlık enerjinin gücünün, tıpkı bir yulaf ezmesi gibi, "tam kıvamında" olması gerekirdi.
Bu sadece bir örnek ve daha pek çok örnek var.
Fiziğin ince ayarına ilişkin en popüler açıklama, çoklu evrenler arasında tek bir evrende yaşadığımızdır.
Eğer yeterince insan piyango bileti alırsa, birilerinin kazanmak için doğru numaralara sahip olması muhtemel hale gelir. Aynı şekilde, fizik kurallarında farklı sayılar olan yeterince evren varsa, bazı evrenlerin yaşam için doğru sayılara sahip olması muhtemel hale gelir.
Bu uzun bir süre ince ayarın en makul açıklaması gibi göründü. Ancak, olasılık matematiği uzmanları ince ayardan çoklu evrene yapılan çıkarımı yanlış bir akıl yürütme örneği olarak tanımladılar.
Suçlama özellikle, çoklu evren teorisyenlerinin ters kumarbaz yanılgısı denen şeyi yaptıkları yönündedir.
Diyelim ki Burcu bir gece tombala salonunda oynayan tek kişi olsun ve inanılmaz bir şans eseri tüm numaraları ilk dakikada gelsin.
Burcu kendi kendine şöyle düşünür: " Vay canına, bu gece diğer tombala salonlarında bir sürü insan olmalı!"
Akıl yürütmesi şöyledir: Eğer ülke çapında çok sayıda insan oynuyorsa, o zaman birilerinin tüm numaralarının ilk dakikada söylenmesi o kadar da olasılık dışı değildir.
Ancak bu, ters kumarbaz yanılgısının bir örneğidir. Ülke çapındaki diğer tombala salonlarında kaç kişi oynuyor ya da oynamıyor olursa olsun, olasılık teorisi Burcu'nun kendisinin böyle bir şansa sahip olmasının daha olası olmadığını söylüyor.
Zar atmak gibi. Arka arkaya birkaç tane altılı atarsak, yanlış bir şekilde sonraki birkaç atışımızda altılı atma ihtimalimizin daha düşük olduğunu varsayarız. Ve eğer bir süre hiç altı gelmezse, yanlış bir şekilde geçmişte bir sürü altı gelmiş olması gerektiğini varsayarız.
Ancak gerçekte, her atışta belirli bir sayıyı elde etme olasılığı altıda bir gibi kesin ve eşittir.
Çoklu evren teorisyenleri de aynı yanılgıya düşmektedir. Şöyle düşünürler: " Evrenimizin yaşam için doğru sayılara sahip olması ne kadar da olasılık dışı; dışarıda yanlış sayılara sahip birçok başka evren olmalı!"
Ancak bu tıpkı Burcu'nun şansının yaver gitmesini diğer insanların tombala oynamasıyla açıklayabileceğini düşünmesi gibidir. Bu özel evren yaratıldığında, tıpkı bir zar atımında olduğu gibi, doğru sayıları elde etmek için hala belirli ve düşük bir şansa sahipti.
Bu noktada, çoklu evren teorisyenleri "antropik prensibi" devreye sokarlar – biz var olduğumuz için, yaşamla bağdaşmayan bir evren gözlemlemiş olamayız. Ancak bu, böyle başka evrenlerin var olmadığı anlamına gelmez.
Tombala salonunun arka tarafında saklanan ve tombala kartında olmayan bir sayı geldiği anda Burcu'yu vurmak için bekleyen dengesiz bir keskin nişancı olduğunu varsayalım. Şimdi durum gerçek dünyadaki ince ayara benziyor: Burcu kazanmak için doğru sayılardan başka bir şey gözlemleyemezdi, tıpkı yaşam için yanlış sayılara sahip bir evren gözlemleyemeyeceğimiz gibi.
Öyle olsa bile, Burcu birçok insanın tombala oynadığı sonucuna varmakla yanılmış olur. Aynı şekilde, çoklu evren teorisyenleri de ince ayardan çok sayıda evren olduğu sonucunu çıkarmakta yanılırlar.
Yine de Çoklu Evren İçin Bilimsel Kanıt Yok mu?
Bilimsel enflasyon teorisi – evrenin erken dönemlerinin büyük ölçüde patlayarak büyüdüğü fikri – çoklu evreni desteklemektedir. Eğer enflasyon bir kez gerçekleşebiliyorsa, uzayın farklı bölgelerinde de gerçekleşiyor olması, yani kendi başlarına evrenler yaratıyor olması muhtemeldir. Bu bize bir tür çoklu evren için geçici kanıtlar sunsa da, farklı evrenlerin yerel fiziklerinde farklı sayılara sahip olduğuna dair hiçbir kanıt yoktur.
Çoklu evren açıklamasının başarısız olmasının daha derin bir nedeni vardır. Olasılıksal akıl yürütme, toplam kanıt gerekliliği olarak bilinen ve bizi elimizdeki en spesifik kanıtla çalışmak zorunda bırakan bir ilke tarafından yönetilir.
İnce ayar açısından, çoklu evrene inanan insanların sahip olduğu en spesifik kanıt yalnızca bir evrenin ince ayarlı olduğu değil, bu evrenin ince ayarlı olduğudur. Eğer evrenimizin sabitlerinin olasılıksal süreçler tarafından şekillendirildiğini kabul edersek – çoklu evren açıklamalarının öne sürdüğü gibi – o zaman milyonlarca evren arasından bir başkasının aksine bu özel evrenin ince ayarlı olması inanılmaz derecede düşük bir ihtimaldir. Kanıtı doğru bir şekilde formüle ettiğimizde, teori bunu açıklamakta başarısız olur.
Geleneksel bilimsel görüş bu sayıların Büyük Patlama'dan itibaren sabit kaldığı yönündedir. Eğer bu doğruysa, o zaman bir seçimle karşı karşıyayız demektir.
Ya evrenimizin doğru sayılara sahip olması inanılmaz bir tesadüftür. Ya da sayılar olduğu gibidir çünkü doğa bir şekilde görünmez, içkin bir ilke tarafından karmaşıklığı ve yaşamı geliştirmeye yönlendirilmiş ya da yönlendirilmektedir.
Bu, bilimi beklediğimiz gibi sonuçlandırmıyor. Tıpkı 16. yüzyılda evrenin merkezinde olmadığımıza dair ilk kanıtları elde etmeye başlamamız gibi. Pek çok kişi alıştıkları gerçeklik resminin artık verileri açıklamadığını kabul etmekte zorlandı.
İnce ayar konusunda da aynı durumda olduğumuz görünüyor. Bir gün, gözümüzün önünde duran bir şeyi -evrenin yaşamı desteklediğini- bu kadar uzun süre görmezden gelmemize şaşırabiliriz.
Kaynak: Philip Goff, Durham Üniversitesi.