Giordano Bruno (1548 – 1600) birçok vasfı olan ilgi çekici bir insandır. Bruno oldukça kısa ve trajik denilebilecek hayatı boyunca (1548-1600) bir papaz, bir filozof, bir gökbilimci ve bir matematikçiydi. Sihirbazlık dersleri aldı ve etkileyici hafızasıyla (bazı insanlar bunu gizli güçlere bağlamıştı) Avrupa soylu cemiyetlerinin arasında kısa zamanda tanınırlık elde etti.
Acı bir biçimde Giordano Bruno, evrenin doğasına yönelik tartışmalı tezleri ve bazı Katolik öğretilerini silip atması nedeniyle sapkın ve kafir olarak ilan edilecekti. Bunun sonucunda Roma Engizisyonu Bruno'yu kazığa bağlayıp yaktı fakat bıraktığı fikirleri yok etmesi imkansızdı. Günümüzde özellikle Batı Avrupa halkları, Giordano Bruno'yu, egemen gücün yüzüne karşı gerçeği söyleme cesaretini gösteren bir kurban olarak görüyor. Peki, gerçekten de bu çok yönlü genç kimdi?
Giordano Bruno'nun İtalya ve Avrupa'daki İlk Yılları
Giordano Bruno 1548 yılında Napoli kentinin Nola bölgesinde dünyaya geldi. Gençliğinde bir Dominiken manastırına dahil oldu ve sonuç olarak 1572'de papaz olarak göreve başladı. Ancak, o dönemde bulundurması ve okuması yasak olan kitaplarla yakalanmış, aforoz edilerek kaçmak zorunda bırakılmıştı. O andan itibaren Bruno, yerleşmeye çalıştığı her yere yanında "belayla" gidiyordu. Torino sürekli değişen yeri nedeniyle 1576-1578 yılları arasında, Brescia, Bergamo, Venedik, Padua ve Milano bölgeleri arasında kaçmak zorunda kaldı.
En sonunda bu baskıya dayanamadı ve İtalya'yı geride bıraktı. Daha sonrası öğretmenlik yapmak ve varlık birisinin himayesine alınmak için Avrupa'yı dolaştı. Fakat gittiği yerlerdeki dini otoritelerle sürekli fikir ayrılıkları yaşıyordu. Dolayısıyla iş bulma olasılığı da gittikçe zorlaştı. Örnek verecek olursak; Bruno Cenevre'de teoloji profesörü olarak çalışmaya başlamıştı. Fakat Cenevre'deki akademisini tenkit eden bir inceleme yayınlamasıyla her şeyi tehlikeye attı. Bu davranışının ardından kenti çok beklemeden terk etti.
Giordano Bruno'nun Fransız Sarayı'ndaki Dönemi
Bu uyumsuzluklarına rağmen Bruno, Fransa hükümdarı III. Henry'nin sarayına alınmayı başardı. Paris'e 1581'de geldi ve burada öğretim görevlisi olarak dikkat çekti. Ardından Circe's Song (1582) ve The Art of Memory (1582) dahil olmak üzere ezberleme üzerine bazı metinler yayınladı. Burada 'hafıza sanatı' ustası olarak tanınırlık elde etti. Hatırlama sanatı 16. yüzyıl Avrupa'sında yaygın bir akımdı. Akademisyenler konuşmaların ve metinlerin ezberlerinden nasıl okunacağını öğrenmeyle yakından ilgileniyordu. Çünkü bu uygulama Antik Yunan retorik sanatıyla ilişkiliydi. Bruno, Fransız sarayında bu kabiliyetleriyle tanındıktan sonra 1584 yılında Londra'ya taşınmaya karar verdi.
Bruno'nun Sonsuz Evren Üzerine Teorileri
Bruno, İngiltere'ye geldiğinde oradaki akademik çevreler kendisinin kışkırtıcısı karakterini önceden duyup kabullenmişti. Bruno The Candlebearer (1582) adlı oyununun ön sayfasında kendisini "Nolalı Bruno, Akademisiz Akademisyen, nam-ı diğer Baş Belası" olarak anlatır. İngiltere'deki çıkardığı sorunların en başında, evrenin doğasına yönelik çarpıcı fikirlerin yer aldığı altı metinden oluşan bir dizi eser geldi. Giordano Bruno, On The Infinite Universe and Worlds (1584) gibi iddialı başlıklarla, Rönesans insanlarının aklındaki 'sonu belli kapalı bir evrene' olan şüphesiz inancına karşı çıkmaya çalışmıştı. Çünkü Bruno'ya göre evren sonsuzdu ve birden fazla dünya vardı.
Bruno bu altı kitapta, Güneş'in Güneş Sistemi'nin merkezinde olduğu, dünyanın kendi ekseni etrafında döndüğü ve evrenin sonsuz olduğu da olmak üzere bugün doğruluğundan şüphe etmediğimiz pek çok gerçeği canı pahasına savunmaktadır. Bruno'nun hayatının hüzünlü yanı, toplumun ve otoritenin bu teorileri ciddiye almamış olmamasıydı. Çünkü 16. yüzyıl kozmolojisi Hristiyan öğretileriyle köklerinden iç içe sarılmıştı. Dolayısıyla mevcut kozmoloji bilgilerini silmeye çalışmak, Hristiyanlığın kendisini silmek anlamına geliyordu.
1500'lerde Avrupalılar Dünya'nın (Güneş'in değil) tek bir güneş sisteminin merkezinde olduğunu düşünüyorlardı. Onlara göre insanlar Tanrı'nın en üstün yaratım eseriydi ve şüphesiz diğer her şeyin ortasında var olmaları gerekiyordu. Diğer gezegenlerin ve yıldızların ötesinde, Tanrı'nın bulunduğu göksel alemin başlangıcını belirleyen ve tüm güneş sistemini ilahi varlığıyla çevreleyen bir sınır vardı. Bu hurafelere dayalı görüş, Avrupa'da yüzyıllar boyunca kabul gören statükoydu.
Bruno'nun evrenin sonsuz olduğu yönündeki ısrarı ciddi teolojik çarpışmaların önünü açtı. Eğer evren sonsuza dek uzaya ve zamana yayılıyorsa, öyleyse Tanrı'nın krallığı bu sonsuz gezegenler ve yıldızlar arasında tam olarak nerede olabilirdi? Bruno bu noktada Tanrı'nın görünürlüğünü azaltıyordu. Yani ona göre Tanrı'nın Dünya'yı ve yıldızları kendi varlığıyla çevreleyip sınırlaması doğru değildi. Dolayısıyla din adamlarını çıldırtan şey de tam olarak bu oldu.
Dahası, Bruno'nun iddia ettiği gibi evren sonsuz güneş sistemleriyle doluysa, Tanrı'nın en önemli yaratımı olan Dünya'yı özel kılan bir şeyden söz edebilir miydik? Bildiğimiz üzere Kutsal Kitap'larda da diğer gezegenlerden hiç bahsedilmiyor. Bruno'nun söyledikleri doğruysa Tanrı sonsuz sayıda gezegen yaratmış olmalıydı. Eğer öyleyse, bu neden dini kitaplarda yazmıyor?
Polonyalı astronom Nicolaus Copernicus (1473-1543) daha önce evrenin güneş merkezli olduğunu öne sürmüştü Ancak Copernicus dahi, tıpkı günümüzdeki gibi sonsuz 'dünya' ve sonsuz 'güneş' olduğu fikrini bir teze dönüştürememişti. Bruno'nun teorileri, Tanrı'nın ilahi benliğiyle sınırlarını belirlediği bir yaratılış fikrini alt üst ediyordu. En önemlisi insan merkezli sonu olan bir evren düşüncesi de geçersiz kılınmak üzereydi.
İngiltere ve Fransa'daki Gerilimler
Giordano Bruno baştan çıkarıcı fikirleri nedeniyle İngiliz akademisyenlerle sert tartışmalara girdi. O dönemlerde Oxford Üniversitesi'nde bir akademisyen olan George Abbot, İtalyan bilgini özellikle gurur verici bir tanımla ölümsüzleştirdi. Abbot, Bruno'nun bir konferansta "dünyanın döndüğünü ve göklerin hareketsiz durduğunu; oysa gerçekte dönenin kendi kafası olduğunu ve beyninin hareketsiz durmadığını" iddia etmesini dinlemiştir (Blum, 2012). Kısa bir süre sonra Abbot Canterbury Başpiskoposu oldu. Birazdan okuyacağınız gibi, Bruno çok farklı bir sona gidecekti.
İnatçı filozof, I. Elizabeth'in sarayında kendine destekçi bulamayınca 1585'te Fransa'ya döndü. Ancak Paris'te işler değişmişti: Katolikler ve Protestanlar arasında şiddetli çatışmaların yaşandığı bir dönemde, Kral III. Henry Protestanlara sağladığı himayeyi sonlandırdı. Ortam o kadar sorunlarla doluydu ki Bruno kendini güvenceye almak için Katolik Kilisesi'ne girmeyi denedi (ve başarısız oldu). Dini çatışmalara rağmen Bruno yoluna devam etti ve doğa ve evren hakkındaki felsefesini ortodokslukla karşı karşıya getiren halka açık bir müzakere planladı.
Bu müzakere karışık duygularla dolu tepkiler aldı. Oturum sırasında görgü tanıkları bir kişinin sahneye fırladığını ve Bruno'ya "Jordanus Brutus diyerek küfürlü sözlerle hakaret ettiğini" anlatmıştır. Ancak bir diğer gözlemci Bruno hakkında "Etkileyici argümanları var gibi görünüyor. Ama yakında Almanya'ya gidecek. İngiltere'de arkasında böyle bir tartışma bırakması yeterli; hoş ve eğlenceyi seven bir adam" demiştir.
Giordano Bruno İtalya'ya Dönmeye Karar Verir
Her şeyin ardından Bruno, yine yalnız bir akademisyen olarak kentleri dolaşmaya devam etti. Daha çok kitap yazdı, sihirbazlık ve matematik hakkında yeni teoriler düşündü, ancak çok uğraşmış olsa da kalıcı olarak barınabileceği bir yer bulamadı. Frankfurt'tayken Venedikli asilzade Giovanni Mocenigo tarafından yardım eli uzatılıyor gibi oldu. Çünkü Mocenigo, Bruno'nun hafıza hakkında yazdığı kitapların ciddi bir hayranıydı ve kitaplarda yazılanlarla ilgili daha özel bilgiler öğrenmek istiyordu. Bruno 1591'de Venedik'e geldi, ancak düşünüldüğü gibi Mocenigo'ya özel dersler vermek yerine, zamanının çoğunu çevredeki Padua Üniversitesi'nde iş bulmaya çalışarak harcadı. Mocenigo, Bruno'nun kendisine ders vermemesinden dolayı kalp kırıklığı yaşadı ve 23 Mayıs 1592'de onu Venedik Engizisyonuna sapkın, din düşmanı olarak ihbar etti.
Bruno bir an önce Venedik'te mahkeme önüne getirildi. İlk başta beklenmedik bir şekilde, yargı süreci iyi gidiyor gibiydi. Giovanni Mocenigo iddiaları için gerçek bir kanıt sunamazken, Bruno da Mocenigo ile paylaştığı bölük pörçük felsefesi bilgiler için özür diledi. Fakat 16. yüzyılda Engizisyon ofislerinin ellerindeki tespitleri Roma'ya iletmesi yaygın bir prosedürdü. Ne yazık ki Roma Engizisyonu, söz konusu kişi Giordano Bruno olduğunda neler yaşandığını hatırlayabilen bir hafızaya sahipti. Özellikle Bruno'nun Dominiken tarikatından aforoz edilmesine neden olan 'sapkın' metinlerini hatırlamaları zor olmasa gerek.
Bruno'nun Roma Engizisyonu'nda Yaşadığı Eziyet
Bruno artık Roma'da mahkemeye çıkmak zorundaydı. Engizisyoncular bu kez Bruno'nun evrenin doğasına dair tartışmalı yazılarının yanında Enkarnasyon, kutsal ruh ve azizlere saygı gibi bazı dini inanç noktalarına ilişkin görüşlerini de değerlendirdiler.
Engizisyon, suçluları yargılarken daha önce gerçekleştirdiği eylemleri için ne kadar üzgün ve pişman olduklarını görerek yargılamayı tercih ederdi. Dolayısıyla insanları sapkın ve kafirce metinler dağıttıkları ya da Hristiyan doktrinine karşı durdukları için otomatik olarak cezalandırmaları beklenmezdi. Bunu yapmak yerine gerçek pişmanlık bekliyorlardı. Dolayısıyla Bruno'nun yaşamını sürdürebilmesinin yolu, suçlarını kabul etmesi, tövbe etmesi, daha önce yayınlanmış metinlerin yok edilmesine izin vermesi ve gelecekte bu tür şeyleri asla anlatmamayı ve öğretmemeyi kabul etmesiydi.
Ne yazık ki bu, Bruno'nun ödemeye razı olduğu bir bedel olamazdı. Venedik'teki yargılamalar sırasında bir miktar pişmanlık göstermesine rağmen, Bruno dünya görüşünün tamamından vazgeçmeyi reddetti ve bunun yerine fikirlerini savunan uzun bir ifade hazırladı. Yargılanması birkaç yıl sürdü. Sonunda engizisyon mahkemesi sanığın "pişmanlık duymadan, inatla ve katılaşmış bir şekilde" sapkınlığını devam ettirdiğine karar verdi. Mahkemenin görüşü Bruno'nun kendisi tarafından da teyit edilmiş ve Bruno "geri adım atmaya ne ihtiyacı olduğunu ne de geri adım atmak istediğini, geri adım atacak hiçbir şeyi olmadığını, geri adım atacak görüşleri olmadığını" iddia etmiştir.
Kimseyi şaşırtmayacak bir şekilde Giordano Bruno ölüm cezası aldı. Karar 8 Şubat 1600'de açıklandı. Mahkeme heyeti ölüm cezasını okuduktan sonra Giordano Bruno şu yorumu yaptı:
Belki de sizin beni yargılamaktan duyduğunuz korku, benim onu kabul etmekten duyduğum korkudan daha büyüktür.
Giordano Bruno'nun ölüm cezası aldıktan sonraki yorumu.
Bruno 17 Şubat'ta yani bir hafta kadar sonra, Roma'daki Campo de' Fiori'nin ortasında bir kazığa bağlanarak canlı canlı aleve verildi. Kazığa oturtulan kurbanların çoğu en baştan boğulup ölürdü. Fakat cellatlar Bruno'ya bu "iyiliği" yapmadılar. Caspar Schoppe adlı bir tanığa göre, Bruno kazığa bağlıyken birinin ona bir haç uzattığını, ancak Bruno'nun meydan okurcasına haça arkasını döndüğünü anlatmıştır.
Giordano Bruno'nun Günümüzdeki Mirası
Giordano Bruno'nun ölümü acımasız ve gaddarcaydı. Ancak dini ve akademik elitlerin tüm uğraşlarına karşın Bruno'nun reform hareketi idam edilemedi. Sonsuzluğun doğasına ilişkin tezleri Gottfried Wilhelm Leibniz'in dikkatini çekerken, Roma'daki Katolik Kilisesi'ne yönelik eleştirileri İngiliz filozof John Toland'ı (1670-1722) etki altında bıraktı. Bruno, eserleri 19. yüzyılda Benedetto Croce ve Giovanni Gentile gibi İtalyanlar tarafından yeniden değerlendirilmeden önce, 1700'lerden itibaren özellikle Alman felsefe cemiyetinde popüler hale gelmişti.
Bugün Roma'nın Campo de' Fiori'sinde, yakılarak öldürüldüğü pazar yerinde, Bruno'nun dev bir heykeli (yazıdaki birinci fotoğraf) meydan okurcasına durmaktadır.
Giordano Bruno Hakkında Sık Sorulanlar
Giordano Bruno nasıl öldü?
Giordano Bruno, reddetmeyi reddettiği sapkın fikirleri nedeniyle Roma Engizisyonu tarafından yakılarak öldürülmeye mahkûm edildi. (Davanın kayıtları korunmadığı için hangi fikirlerinin sapkın bulunduğu tartışılmaktadır).
Giordano Bruno ne ile ünlüdür?
Giordano Bruno, çalışmalarının daha sonraki filozofların ve bilim insanlarının fikirlerini öngören kısımlarıyla ünlüdür. Örneğin, evrenin sonsuz olabileceğini ve birçok dünya ile dolu olabileceğini ve tüm dinlerin barış içinde bir arada var olması gerektiğini öne sürmüştür.
Giordano Bruno neye inanırdı?
Giordano Bruno evrenin sonsuz olduğuna ve birçok dünyayla dolu olduğuna inanıyordu. Ayrıca tüm maddelerin temel bir birliğin parçası olduğu bir dünya teorisi öğretti. Felsefeyi seçkinlerin disiplini, dini ise cahillerin eğitimi olarak görüyordu.
Giordano Bruno'nun astronomiye katkıları nelerdir?
Giordano Bruno, yıldızların kendi gezegenleri ve potansiyel olarak kendi yaşam formları olan başka güneşler olduğunu öne süren ilk astronomlardan biriydi. Ayrıca evrenin sonsuz olduğunu ve sonsuz sayıda dünya bulunduğunu öne sürmüştür.
Giordano Bruno Katolik Kilisesi tarafından neden sapkın olarak kabul edildi?
Bruno'nun fikirleri, Dünya'nın evrenin merkezi olduğunu ve sonlu sayıda gök cismi bulunduğunu savunan geleneksel Kilise öğretileriyle çeliştiği için Katolik Kilisesi tarafından sapkın olarak kabul edildi.
Giordano Bruno'nun Engizisyon'un elindeki sonu ne oldu?
1592 yılında Bruno, sapkınlık ve dine küfür suçlamalarıyla Engizisyon tarafından tutuklandı. Uzun bir yargılamadan sonra suçlu bulundu ve 1600 yılında kazığa bağlanıp yakılarak ölüme mahkûm edildi.
Giordano Bruno'nun fikirlerinin bilimin gelişimi açısından önemi neydi?
Bruno'nun fikirleri bilimin gelişimi için önemliydi çünkü evren hakkındaki geleneksel düşünme biçimlerine meydan okudular ve keşif ve keşif için yeni olasılıklar açtılar. Sonsuz bir evren ve başka dünyaların varlığı hakkındaki fikirleri, daha sonraki astronomların ve bilim insanlarının kozmosu keşfetmelerinin önünü açmaya yardımcı oldu.