Işık Olmayan Yaşayabilir miyiz?

Güneş'in söndüğü gün yaşamın sona ereceği sık sık söylenir. Ancak Güneş'in "ömrünün yarısını tamamladığı" düşünüldüğüne göre, birkaç milyar yıl daha huzur içinde yaşayabiliriz. Ancak ışığı olmasaydı, Dünya'da bildiğimiz anlamda yaşam olmazdı. Öyleyse ışığın yaşam için bu kadar vazgeçilmez olan yanı nedir?

Yazar Burcu Kara
gün batımı dağ güneş

Hayvanlar için olduğu gibi insanlar için de yaşam için gerekli olan besinler bitkisel dünyaya bağlıdır. Bu durum sadece besin zincirinin en tepesinde yer alan etoburlar için geçerlidir. Bitkiler, ışık gerektiren kimyasal bir süreç olan fotosentez yoluyla büyür. Fotosentez karbondioksiti (CO2) dönüştürerek oksijen açığa çıkarır; depolanan karbon ve su kaynağı bitki büyümesi için gerekli olan şeker moleküllerinin sentezlenmesini sağlar.

Bu ışığı güneş sağlar, ancak küçük ölçekte sağlanabilen yapay aydınlatma da (örneğin ışıklandırılmış bir oda) fotosentezin gerçekleşmesini mümkün kılmaktadır. Genellikle yaşam için gerekli olduğu düşünülen bir diğer koşul da oksijenin varlığıdır. Başlangıçta muhtemelen oksijenden yoksun olan bir atmosferde bol miktarda (~%20) oksijen bulunmasına yol açan şey, büyük olasılıkla ilkel ormanlardaki fotosentezdir.

İster gıda ister solunum için olsun, canlıların karmaşık yapıları (DNA, hücreler veya hayvanlardaki organlar gibi büyük moleküller) korumaları ve inşa etmeleri gerekir. Böylesine hayati bir organizasyonu inşa etmek için enerji kaynağı gerekir.

Bu enerjiyi sağlamak güneş ışığının temel rolüdür. Bu nedenle Güneş, fotosentez yoluyla kimyasal enerjiye dönüştürülen bir ışık enerjisi kaynağıdır. Bir şeyler yediğimizde, bizi hayatta tutan, genellikle kalori olarak saydığımız, yiyeceklerimizde depolanan bu kimyasal enerjidir. Benzer şekilde, nefes aldığımızda, yaşam için gerekli olan kimyasal dönüşümleri gerçekleştirmemizi sağlayan da havadaki oksijendir.

Peki ışık olmadan yaşam olabilir mi? Bir noktaya kadar olabilir. Daima metabolizma için gerekli olan bir enerji kaynağına ihtiyacımız var. Ekstremofiller üzerine yapılan araştırmalar bu açıdan ilginç perspektifler sunuyor. Bunlar, genellikle bakteri ölçeğinde, yaşam için çok düşmanca olduğu bilinen koşullarda (100°C'nin üzerinde sıcaklık, çok yüksek basınç, aşırı asitlik veya tuzluluk) hayatta kalan canlı organizmalardır.

Bu çok özel organizmalar yaşayan dünyanın geri kalanıyla çok az etkileşime ihtiyaç duyuyor gibi görünüyor: Özellikle de bizden farklı olarak, ışığın gerekli olduğu bitki dünyasına bağımlı görünmüyorlar. Muhtemelen volkanların ısısı veya göllerin tuzluluğu (iyonik değişimler; tıpkı batarya enerjisi gibi) gibi tamamen karasal kaynakları kullanıyorlar.

Bazı bilim insanları ilkel yaşamın bu tür sert koşullarda ortaya çıktığını bile hayal etmektedir, ancak çoğuna göre yaşamın çoğalmasında birincil kaynak ışıktır ve ekstrem ortamlara bu çok özel adaptasyonları sağlayan Darwinci yaşamsal evrimdir.

Peki insanlar uzun bir süre boyunca ışıksız yaşayabilirler mi? Bir madenin veya mağaranın derinliklerinde madenciler veya mağara gezginleri bile hiç ışık olmadan nasıl hayatta kalacaklarını bilirler, ancak yaşamak enerji tüketir ve bu enerji nihayetinde güneş ışığından gelir.

Kapak görseli: Jorge Guillen, Pixabay