Japonya ve ABD Düşmanlığı Savaş Sonrası Nasıl İttifaka Dönüştü?

Pasifik ülkesi yedi yıl boyunca General Douglas MacArthur tarafından askerden arındırıldı, sivilleştirildi ve yeniden yapılandırıldı.

Amerika Birleşik Devletleri ve Japonya II. Dünya Savaşı boyunca ezeli rakiplerdi. Ancak Soğuk Savaş ve sonrasında ABD, Asya-Pasifik bölgesindeki belki de en yakın ve en güvenilir dostunu Japonya'da kazanmıştır. Nasıl oldu da iki ülke bu kadar kısa sürede ezeli rakipten güvenilir ortağa dönüşebildi?

Böylesine dramatik bir değişim olasılığını kavramak neredeyse imkansızdır. Japonya Aralık 1941'de Pearl Harbor'ı bombaladığında dünya şaşkına döndü ve ABD resmen savaşın içine çekildi. Yaklaşık dört yıl sonra ABD, Japon şehirleri Hiroşima ve Nagazaki'ye atom bombası atarak savaşı fiilen sona erdirdi. Savaştan sonra Japonya yedi yıl boyunca işgal altında kaldı, bu süre zarfında ordusu lağvedildi ve ülkenin hükümet sistemi elden geçirildi.

Bununla birlikte, Amerika Birleşik Devletleri'nin savaş sonrası hedefi sadece Japonya'ya refah ve güvenliği geri getirmekten ibaret değildi. Asya'da komünizmin yükselişinden endişe duyan yükselen süper güç, küçük ama tarihsel olarak güçlü Pasifik ada ülkesini Asya'da komünizmin yayılmasına karşı bir siper haline getirmek istiyordu.

Amerikalı işgalciler, I. Dünya Savaşı'nda yaşananlardan, hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olacak çok önemli dersler çıkardılar. Demokrasinin tohumlarını atmak ve anayasayı değiştirmek için, Japon halkının ekonomik durumunun çaresizliğinden ve hükümet ve ordusuna karşı duyduğu tiksintiden yararlandılar. Askeri istihbarat görevlerinde bulunan binlerce Japon Amerikalı, savaş sırasında gölgede kaldıkları kadar savaş sonrası dönemde de önemli görevler üstlendi.

Amerikalılar Japon İmparatorunun Sorumluluktan Kaçmasına İzin Verdi

İmparator Hirohito ve General MacArthur
İmparator Hirohito ve General MacArthur, 1945. Kaynak: Universal History Archive/Universal Images Group.

Müttefik güçlerin başkomutanı ve Japonya'nın savaş sonrası dönüşümünden sorumlu olan General Douglas MacArthur, I. Dünya Savaşı sonrasında imzalanan antlaşmalardan çıkarılan dersleri çok ciddiye aldı. Amerika Birleşik Devletleri, mağlup Japonya'yı aşağılamayarak ve Almanya'nın ekonomisini çökertenler gibi muazzam tazminat ödemeleri talep etmeyerek bu ülkeyle daha dostane bir ilişkinin temelini attı.

ABD, insani bir felaketi ve nihai bir huzursuzluğu önlemek için harap olmuş ülkeye yiyecek gönderdi. Amerika Birleşik Devletleri, sertlik yanlısı İmparator Hirohito'nun II. Dünya Savaşı'ndan sonra göstermelik bir lider olarak tahtta kalmasına bilerek izin verdi ve Hirohito'nun askeri açıdan yalnız bırakıldığı izlenimini yarattı. ABD Başkanı Harry Truman'ın hükümeti, Hirohito'nun saygınlığını korumasına izin vererek, halkı işgalin ve ülkeyi aşırı milliyetçi bir emperyal devletten demokratik bir devlete dönüştürme görevinin arkasında daha etkin bir şekilde birleştirebileceğini düşündü.

John Toland'ın The Rising Sun: The Decline and Fall of the Japanese Empire adlı kitabına göre, ABD askeri istihbaratının Müttefik Çevirmen ve Tercüman Bölümü (ATIS) 'nde görevli bir albay, MacArthur'a imparatoru küçük düşürmemek için bir konuşma metnini zorla okutmamasını tavsiye etmişti. Daha önce Japon siviller tarafından hiç duyulmamış olan imparatorun sesi yüksek ve resmiydi ve 15 Ağustos 1945'te banda kaydedilen konuşmasında "teslim olma" teriminden vebadan kaçar gibi kaçınmıştı. Bunun yerine, Japonya'nın atomik imha ve insanlığın "yok olması" riskini almaktansa savaşı sona erdirmeye karar verdiğini öne sürdü.

ikinci dünya savaşında gıda yardımı alan Japon kadın.
Tokyo'da 2 Temmuz 1946'da çekilen bu fotoğrafta kadın, kişi başına günlük 297 gram gıda istihkakını alıyor. Bağışlanan yiyecekler yararlı olsa da, karneye bağlanan miktar hayatta kalmak için gerçekten yeterli değildi ve bir karaborsa gelişti. Kaynak: Corbis-Bettmann.

On yıllar boyunca imparatorluğun ve yayılmacılığın faydalarını savunan Japon İmparatoru, halkını alçakgönüllü ve metanetli olmaları konusunda uyardı: "Ulusumuzun bundan sonra maruz kalacağı acı ve ıstıraplar kesinlikle çok büyük olacaktır." Japon halkının "dayanılmaz olana dayanması ve tahammül edilemez olana katlanması" gerektiğini söyledi. 2 Eylül 1945'te General Douglas MacArthur, Tokyo Körfezi'ndeki USS Missouri gemisinde düzenlenen teslim törenlerine başkanlık etti.

Amerika Birleşik Devletleri, Japonya'nın demokratik bir topluma dönüşmesini kolaylaştırırken, yaygın desteğin önemini kavramıştı. Her ne kadar "Birleşik Devletler bu hükümetin demokratik özyönetim ilkelerine olabildiğince yakın olmasını arzu etse de", Amerika'nın teslimiyet sonrası Japonya politikasını özetleyen belgede "halkın özgürce ifade ettiği iradesi tarafından desteklenmeyen herhangi bir hükümet biçimini Japonya'ya dayatmanın Müttefik Güçlerin sorumluluğu olmadığı" vurgulanıyordu.

MacArthur yönetimindeki askeri yönetimin Japon ekonomisi, hükümeti ve kültürünün dönüşümü üzerinde geniş bir etkisi ve kontrolü olduğu kesindir. Bununla birlikte, işgal ekipleri önceden var olan sivil yapının bir parçası olarak çalışmış, yerel yetkilileri ve vatandaşları, generalin resmi personel raporlarında belirtildiği gibi Japon halkının "öz saygı ve özgüven kaybını" önlemeye yardımcı olmak amacıyla öngörülen reformların uygulanmasında mümkün olduğunca inisiyatif almaya teşvik etmiştir. ABD askerleri hala operasyonu denetliyordu ve iki ülke arasında hala çok fazla düşmanlık vardı, ancak Amerikalıların Japon sivillere genel olarak nazik ve kibar davranması davayı ilerletti.

Nisei'ler Savaş Sırasında ve Sonrasında Önemli Roller Üstlendi

Nisei askerleri, japon amerikalılar
Nisei askerleri: Japon Amerikalılar denizaşırı ülkelerde Mihver güçleriyle, evlerinde ise ırkçı önyargılarla savaştılar.

Nisei ya da birinci kuşak Japon Amerikalılar, II. Dünya Savaşı sırasında Pasifik bölgesinde Birleşik Devletler Askeri İstihbarat Servisi için dilbilimci olarak çalıştılar. Bazı Nisei'ler Japon anne babadan doğdukları için Japonca konuşuyorlardı; bunlar aileleri onları savaştan önce eğitim için Japonya'ya geri göndermiş olan Kibei'lerdi. Pearl Harbor'dan önce Amerika Birleşik Devletleri, Japonya ile olası bir çatışmaya hazırlık olarak istihbarat toplamak üzere Nisei'leri işe almış ve eğitmiştir. Ancak saldırıdan ve Japon kökenli Amerikalıların hapsedilmesinden sonra Nisei'ler artan ayrımcılık ve şüpheye rağmen ulusa hizmet etmeye devam etti.

Nisei dilbilimcileri, II. Dünya Savaşı sırasında düşman iletişiminin kesilmesine, hayati belgelerin tercüme edilmesine ve yakalanan askerlerin sorgulanmasına yardımcı oldular. General Charles Willoughby, 1944 yılında MacArthur'un istihbarat komutanı olarak "tek bir ATIS (Müttefik Çevirmen ve Tercüman Bölümü) dil uzmanının bir askeri tabura bedel olduğunu" söyleyerek övünüyordu. Japon Amerikalı dilbilimcilerin işbirliğiyle savaşın iki yılının daha kısa sürede bitebileceğini düşünüyordu.

Nisei'ler, Müttefiklerin kontrolü altındayken Japonya'nın savaş sonrası yeniden inşasında da etkili oldular. İşgal sırasında 5,000'den fazla kişi görev yapmış ve birçoğu her vilayette askeri hükümet ekiplerinde hizmet vermiştir. Kibei'ler çok önemliydi çünkü ülkenin normlarını tarih, siyaset, kültür, din, ekonomi, eğitim ve pratiklik açısından herkesten daha iyi biliyorlardı.

İşgalin ilk ayları çok önemliydi ve Nisei ve Kibei perde arkasında çok çeşitli zor hedefleri gerçekleştirmek için yorulmadan çalıştı. Denizaşırı ülkelerde görev yapan Japon askerleri ve sivillerin yanı sıra Amerikan ve Müttefik savaş esirlerini Japonya'ya geri getirmek için çalıştılar. Savaş suçlularının bulunup yakalanmasına yardımcı oldular ve siyasi mahkumların serbest bırakılmasına katkıda bulundular. Ülkenin demokratik geçiş sürecini rayından çıkarabilecek popülist tepkilerin belirtilerini arıyorlardı. Mali cephede ise Japonya'nın savaşla ilgili sektörlerinin yok edilmesine yardımcı oldular ve savaş sırasında gelişen mali oligopolleri, karaborsaları ve suç örgütlerini çökertmek için çaba sarf ettiler.

Japonya Anayasası'nın Yeniden Yazılması ve 9. Madde

Nisei ve Kibei halkı Japonya'nın yepyeni anayasasının oluşturulmasında da etkili olmuştur. Bu anayasa 3 Mayıs 1947 tarihinde yürürlüğe girmiştir ve 103 maddeden oluşmaktadır. Toprak reformu, kadınlara oy hakkı, ifade, toplanma ve din özgürlüğü, işçi sendikaları ve Amerikan tarzı devlet okulları gibi geniş kapsamlı hükümler içeriyordu.

Japonya'nın yeni anayasasının 9. Maddesi, ülkenin diğer ülkelere savaş açmasını açıkça yasaklamaktadır:

Türkçe çeviri:

9 Madde. (1) Adalet ve düzene dayalı bir uluslararası barışı samimiyetle arzulayan Japon halkı, ulusun egemen bir hakkı olarak savaştan ve uluslararası anlaşmazlıkları çözmek için güç kullanma tehdidinden veya kullanımından daimî şekilde feragat etmektedir.(2) Bu itibarla, hiçbir kara, deniz ve hava kuvveti veya herhangi diğer bir silahlı güç muhafaza edilemez. Devlete savaş hakkı tanınmaz.

Orjinal Japonca:

日本国憲法第九条 第1項 日本国民は、正義と秩序を基調とする国際平和を誠実に希求し、国権の発動たる戦争と、武力による威嚇又は武力の行使は、国際紛争を解決する手段としては、永久にこれを放棄する。第2項 前項の目的を達するため、陸海空軍その他の戦力は、これを保持しない。国の交戦権は、これを認めない。

Bu madde, Pasifik'teki ve başka yerlerdeki jeopolitik dinamikler yıllar içinde değiştiği için Japonya'da ve ötesinde hararetli tartışmalara yol açmıştır. Ancak anayasa hiçbir zaman değiştirilmemiştir.