Komünist Manifesto ve Avrupa'da 1848 Devrimleri hakkında konuşalım. Alman gazeteci ve ekonomist Karl Marx 1847'de Komünist Birlik'in başkanlığını yapmaktaydı. Birlik bir süre önce kurulmuş ve ilk buluşmasını yapmak üzere toplanmak üzereydi.
Delegeler bunun için Londra'yı seçtiler. Gizli görüşmeler Kasım-Aralık arasında devam etti. Parlamentoda reform isteyen radikal işçi sınıfı Çartistlerin partiye katılmasıyla birliğin sayısı 100'e yaklaşmıştı. Partideki en büyük delegasyon ise Alman terzilere aitti. Başkan Karl Marx toplantının bitimiyle Komünist Birlik'in ilkelerini kaleme aldı. Bundan 3 ay sonra da Komünist Manifesto yayımlanmıştı.
Karl Marx'ın Kapitalizm ile Tanışması
Filozoflar dünyayı yalnızca farklı biçimlerde yorumladılar; önemli olan onu değiştirmektir.
Karl Marx ilk kez 1845 yılında İngiltere'ye davet edildi. Davet, Friedrich Engels tarafından yapılmış ve Marx'a Alman İdeolojisi kitabı üzerinde çalışmayı önermişti. 27 yaşındaki Marx'tan biraz küçük olan Engels ona İngiltere'nin pamuklu kumaş sanayisini gösterdi. Bu sanayi kapitalistti.
Engels'in babası sanayiciydi ve Engels, Almanya'daki aile şirketinin Manchester kolunu yönetiyordu. Karl Marx, İngiltere'de kapitalist düzenin feodalizme karşı üstünlüğünü gördü ve şu sonucu çıkardı, "Tarih, sınıf savaşlarının tarihidir". Marx, kapitalistler (burjuvazi) ile işçi sınıfı (proletarya) arasında büyük bir çekişmenin yaklaştığını düşünüyordu.
İngiltere'nin kapitalist fabrikaları kuzeye kurulmuştu. Karl Marx bunları "karanlık ve şeytanı fabrikalar" olarak nitelendirdi. Zira fabrikalardaki işçilerin uzun saatler boyunca pislik içinde sağlıksız şekilde çalıştırıldıklarına ve kabalık barakalarda yaşadıklarına şahit olmuştu. Tüm bunlar zengin kumaş tüccarlarının karlılığını en üste çıkarmak içindi.
İngiltere o zamanlar kapitalizmin örnek ülkesiydi çünkü ilk sanayi devletiydi. Pamuklu kumaş endüstrisi geniş şekilde fabrika üretimine bağlıydı. Zahmetli emekleri sömürülen fakir işçilerin burjuvazi sınıfını zengin ettiğini gören Marx, işçi sınıfının bir kalkışma başlatacağını ve bu devrimin zaferle sonuçlanacağını öngördü.
"Devrim" o zamanlar Avrupa'da popüler bir terimdi. Napolyon Bonapart'In yenilgisi ve "devrim savaşlarının" sona ermesiyle kurulan düzenin yıkılabileceğini gören Fransa Kralı Louis Philippe ile Avustralya Prensi Metternich gibi liderler vardı. "1847 Paniği"nin İngiltere'deki bankaları iflas ettirmesiyle Karl Marx, Komünist Birlik'i uluslararası bir konferans ile toplamaya karar verdi.
Sermaye, bir vampir gibi, sadece canlı işgücünü emerek yaşayabilen ve emdikçe de daha uzun yaşayan ölü işgücüdür.
Komünist Manifesto ve Marksizm'in Doğuşu
Marx ve Engels'in ortak çalışması olarak bilinen Komünist Parti Manifestosu aslında Marx'ın eseriydi ve Engels yalnızca bir mektupla katkıda bulunmuştu. Marx yine de düşünceli davranarak kapağa kendi adının yanında Engels'in adını da ekledi. Manifesto, Aralık–Ocak ayları arasında Brüksel'de yazıldı. Komünist Manifesto bunun ardından İngiltere'ye taşındı ve Londra, Bishopsgate'teki bir Alman matbaacıya verildi. Matbaacı, manifestoyu 23 sayfa halinde Almanca bastı. Manifesto 1848'de İsveççe'ye ve 1850'de İngilizce'ye çevrildi. Rusçası ancak 1869'da çıkacaktı.
12.000 kelimeden oluşan Komünist Manifesto'yu özel kılan yalın oluşudur. Zira uzun ve karmaşık bir felsefi metin olsaydı hedeflenen işçi sınıfına ulaşılamazdı. Marksizm doğmuştu ve birçoklarına göre onun özlü ve nükteli dili Hristiyan metinler kadar etkileyiciydi. Komünist Manifesto en çok açılış cümlesi, "Avrupa'da bir hayalet dolaşıyor: Komünizm hayaleti" ve işçilere seslenilen bölümüyle akıllara kazındı: "Proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri yok. Fakat kazanabilecekleri bir dünya var. BÜTÜN ÜLKELERİN İŞÇİLERİ, BİRLEŞİN!"
Karl Marx'a göre gelişmiş endüstri ve kapitalist üretim yasaları proletaryanın devrimine yenik düşecekti. Kurulu devlet düzeninin yıkılması ve sınıfsız bir toplumun kanlı doğuşu yeni Kudüs'ün Marksist versiyonu olacaktı: "Şimdiye kadar var olan tüm toplumların tarihi, sınıf mücadelelerinin tarihidir". Ne var ki bu söylemler o devirde hafife alındı. Yalnız birkaç sosyalist grup mesajları önemsemişti. Onlarsa sadece devrim komploları üretmişti.
Komünist Birliğin Dağılması
1848'e gelindiğinde tüm Avrupa'nın ulus devletlerinde devrimler patlak vermeye başladı. Ne var ki bu devrimlerin sosyalizm ile ilgisi yoktu. 1848 devrimleri bir yıl sonra bastırıldı ve yönetici sınıf eski gücünü yeniden eline aldı. Londra'daki gizli buluşmadan beş yıl sonra Komünist Birlik dağıldı. Bu radikal manifesto belki başarısız olmuş gibi görünüyordu ancak Karl Marx'ın sözleri 20. yüzyılda hem Avrupa hem de Rusya'da tarihin gidişatını kökten değiştirecekti.
Marx'ın Das Kapital'i Yazması
Avrupa'da 1848 Devrimleri'ne geçmeden önce Karl Marx ve Friedrich Engels'ten biraz daha bahsetmeliyiz. Karl Marx 1818 yılında Almanya'da doğdu; Engels ise 1820'de. Bu iki düşünce adamı farklı yollardan radikal politik görüşler edindiler. Engels hiç üniversite okumadı ve askeri eğitimin ardından ailesinin tekstil işine girdi. Marx üniversitede hukuk ve felsefe okudu, yaşamını kitapların dünyasında geçirdi.
Marx tek siyasi deneyimini 1849 yılında Almanya'daki devrim esnasında kısa süre kaldığı Köln'de yaşadı. Vatana ihanetle suçlanan Marx kıtadan ayrılarak ömrünün geri kalanını, hemen hemen her gün British Museum'da çalışarak; ekonomi ve politika üzerine birbiri ardına önemli kitaplar yazarak İngiltere'de geçirdi. 1850'den sonra kronik hastalıklarla boğuşan ve yoksulluk içinde yaşayan Marx, bu dönemde modern toplumun analizini yapan üç ciltlik büyük eseri Das Kapital'i yazmaya yönelik araştırmalara konsantre oldu.
Engels, Baden'deki 1848 devrimine katıldıktan sonra İngiltere'ye geri döndü. Pamuklu kumaş ticaretinden zengin oldu ve seçkinlerin Cheshire avcılık grubuna girdi. İrlandalı bir işçi olan Mary Burns adlı bir kızla birlikte yaşadı ve onun ölümünden sonra kız kardeşi Lizzie'yle evlendi. Marx'ın yaşamının son yıllarında (1870'ten 1883 yılına kadar) Engels, Marx ve ailesinin hemen hemen tek desteği oldu ve arkadaşının eserlerini yazmasına da yardım etti.
Karl Marx'ın kapitalizmi eleştirisi olan Das Kapital'in ilk cildi 1867 yılında Hamburg'da yayımlandı. Marx'ın ölümünden sonra Engels yoldaşının geride bıraktığı notlarından yararlanarak bu eseri tamamladı.
Diyalektik Teorisi
1830'ların sonlarında Marx, Bonn ve Berlin üniversitelerinde öğrenciyken, Alman entelektüel çevreleri Georg Friedrich Hegel'in felsefesinin tesiri altındaydı. Hegel dünyadaki değişimi ve hareketi, diğer bir deyişle, temel tarih sürecini "diyalektik" adını verdiği basit bir formüle dayanarak açıklıyordu. Hegel'e göre her ilke, fikir veya "tez" kendisine karşı bir tepki olan fikri yani "antitezi" üretiyordu. Bu iki fikrin çatışmasından zamanla her ikisinin unsurlarından oluşan yeni bir fikir ortaya çıkıyordu. Bunun adı "sentez"di ve yeni bir fikir olarak yine kendi antitezini ve sentezini üretiyor ve döngü böylece sonsuza kadar devam ediyordu.
Marx, Hegel'in sistemini fikirler dünyasından çıkarıp maddi dünyaya yerleştirerek uyarladı. Bundan dolayı onun düşündüğü sistem diyalektik materyalizm olarak bilinir. Marx'ın fikirlerinin dikkate değer bir çekiciliği vardı. Bu düşüncenin temelinin Marx'ın British Museum'da yaptığı İngiliz endüstrisinin gelişimiyle ilgili ayrıntılı çalışmalarından kaynaklandığı söylenir.
1848 Devrimleri'ne Giden Tarihi Yol
Daha önceki dönemde kapitalist tüccar ve üreticilerden oluşan burjuvazi sınıfı, toprak sahibi soyluların egemenliğindeki ekonomik feodalizm sistemine karşı koymuştu. 17. yüzyıldaki İngiliz Devrimi'nde ve 18. yüzyıldaki Fransız Devrimi'nde izlenen bu çatışma kapitalist burjuvazinin zaferiyle ve Sanayi Devrimi'yle sonuçlanmıştı.
Mevcut yönetim ile burjuvazi, işçileri sermaye fazlasından ve kârdan mahrum edebiliyordu. Diyalektiğe göre proletarya ile burjuvazi şimdi bir mücadeleye girmek zorundaydı. Avrupa ülkeleri 19. yüzyılın ortalarında sanayileşirken proletarya da büyüdü.
Marx'ın materyalist diyalektiğinde en büyük fark, proletaryanın kaçınılmaz zaferinin tarihi önemli ölçüde değiştireceği yaklaşımıydı. Çünkü sosyalizm veya komünizm ile çağın devletleri yıkılacak ve mükemmel toplumun oluşması sağlanabilecekti: Tüm çatışmaların sona ereceği bir ütopyayı öngörmüştü. Böylece yeryüzü bir cennet olabilirdi.
Çartistler Kimlerdi?
Modern İngiliz demokrasinin başlangıç noktası olan 1832 Reform Yasası ile ilk kez birçok orta sınıf erkeğe oy hakkı verildi. Bazı istisnalar dışında, çalışan sıradan erkekler hâlâ oy kullanma hakkından yoksundu. Bunun sonuçlarından biri, işçilerin siyasi haklarını kazanmaya yönelik başlattığı işçi sınıfı hareketi oldu. Bu hareket ismini Londra İşçiler Birliği'nin toplantısında kaleme alınan ve 1838 yılında yayımlanan People's Charter (Halk Bildirgesi) ile aldı.
Chartist hareketi sonraki yıllarda güçlendi ve iki büyük protesto kampanyası ile yandaş topladı. Bunlar "On Saat Hareketi" (kuzeydeki yeni tekstil fabrikalarında bir iş gününde en fazla 10 saat çalışılması yönünde çağrı yapılıyordu) ve Yoksullara Yardım Yasası karşıtı hareketti (1834 yılındaki yeni Yoksullara Yardım Yasası'nın kaldırılmasını talep ediyordu.)
Bu yasayla büyük çalışma evleri inşa edilmiş, işsiz ve sağlam kişiler burada ikamet etmeye zorlanmıştı. 1836 yılında iş yaşamı ve ticaret döngüsünde başlayan bu ekonomik darboğazın yarattığı işsizlik yeni Yoksullara Yardım Yasası'nın baş edebileceğinden çok daha büyüktü. Birkaç yıl içinde iş imkanları o denli azaldı ki İngiltere, Sanayi Devrimi'nin başlangıcından sonraki en kötü ekonomik bunalımına sürüklendi.
Çartizm'in ekonomik temellerine rağmen Charter sadece politik taleplerle sınırlandırıldı:
- Erkeklere evrensel oy hakkı
- Seçim bölgelerinin birbirine eşitlenmesi
- Kapalı zarfla seçim
- Parlemonta'ya girebilmek için mülk sahibi olma şartının kaldırılması
- Parlemento üyelerine maaş verilmesi
- Parlemento üyelerinin her yıl seçilmesi
1848 Devrimleri Neden Başarısız Oldu?
Prens Metternich "Paris hapşırırsa, Avrupa nezle olur." diyordu. 1809 yılından itibaren Avusturya – Macaristan İmparatorluğu'nu yönetmiş, fakat 1848 devrimlerinden sonra iktidarı kaybetmiş olan Metternich 1848 yılının Avrupa'sında bir duruma dikkat çekmişti. Bu, Fransa'daki ayaklanmaydı. İlk ayaklanma ocak ayında Milano'da başlamıştı ancak şubat ayında Kral Louis Philippe'in tahtan indirilmesiyle sonuçlanmıştı. Bu olay Avrupa'da büyük bir yangını ateşledi ve 1848 Devrimleri denilen tarihi olaya neden oldu.
1848 devrimlerinin nedenleri ülkeden ülkeye değişiyordu. Hasatların kötü olması ve patateslerin hastalıktan mahvolmasına bağlı olarak gıda fiyatlarının yükselmesi; tifüs salgını; koleranın geri dönüşü; kredi kurumlarının çöküşü ve iflaslar nedeniyle ortaya çıkan genel işsizlik nedenler arasındaydı. Tüm bu faktörler Avrupa kentlerinde yaşayan fakirlerin hayatını sefalete dönüştürdü. Milano, Paris, Frankfurt, Viyana, Budapeşte ve Varşova'da bu nedenle ayaklanmalar çıktı.
Ne var ki 1848 devrimlerinin neyi hedeflediği konusu açık değildi. Milliyetçilik henüz yaygın değildi. Almanya ve İtalya parçalanmış olarak kaldı; Avusturya – Macaristan İmparatorluğu ise İtalya ve Balkanlar'daki ulusların kontrolünü elinde tutmaya devam etti. Yaygın amaçlar arasında olan, devlet yönetiminin anayasal temellere oturtulması talebiyse ancak Hollanda ve Belçika gibi ülkelerde sonuca ulaştı.
Fransa'da 1815 yılında yeniden kurulmuş olan monarşi, tekrar kaldırıldı. En ileri ekonomiye sahip olan İngiltere, devrim yaşanmayan az sayıdaki birkaç Avrupa ülkesinden biriydi. Bir diğeriyse, ekonomisi en geri düzeyde olan Rusya'ydı.
Karl Marx'ın Komünist Manifesto'da öngördüğü gibi 1848 devrimlerini proletarya değil özellikle başkentlerde yaşayan entelektüeller ateşlemişti. Avrupa nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturan köylüler devrimlerden uzak dururken, en çok kan döken grup olan işçi sınıfı aslında bir liderden yoksundu. "Son tahlilde" diye üzüntüyle yazıyor Engels, "devrimin meyvelerini kapitalist sınıf topladı."