Dünyanın Yedi Harikası üzerine detaylı bir yazı hazırladık. Günümüzde bu yedilinin çoğu ya çoktan toz toprak olmuş ya da dünya müzelerinde parçalar halinde sergilenmektedir. Ancak MÖ 2. yüzyılda isimsiz bir gezgin şair, çağdaşlarının dikkatini bu yapıtlara çekmeye başarmıştır. Bunu öyle bir yapmıştır ki, eserlerini okuyanlar belki de tarihte ilk kez, günlük uğraşlarından uzaklaşmaya ve gezginin anlattıklarını dinlemeye zaman ve ortam bulmuşlardır. Hatta daha o dönemde bile çok çok eski anıtlara dönüşmüş olan bu eski yapıları kendi gözleriyle görme isteğini duymuşlardır. İşte Dünyanın Yedi Harikası hakkında tüm bilgiler.
Dünyanın Yedi Harikası Nasıl Seçildi?
Bu şairin adı, Levant şehrinden Sidonlu Antipater'di. Harikalarını sadece yedi tane seçmişti, çünkü çok çok eski zamanlardan beri büyülü kabul edilen bir sayıdır. Anlattıklarına dayanılmaz bir "Ben de oradaydım" havası katmasını bilirdi. "Ele geçirilmesi olanaksız Babil'in surlarını da… Alfios kıyısındaki Zeus'u da seyretmişliğim vardır. Asma Bahçeleri'ni de, Helios'un Colossos'unu da gördüm ben, görkemli piramitleri de, Mausolos'un mezarını da gördüm. Ama Artemis'in kutsal evini gördüğümde ötekiler gölgede kaldı, çünkü güneşin kendisi bile bunun benzerini görmemiştir."
Kendisi Antipater kendinden önceki insanların anlattıklarından da yararlanmış olabilirdi, çünkü onun zamanında Babil'in bahçeleri çoktan acınası bir duruma düşmüş ve Fener'in dikilmesi ile Rodos Heykeli'nin çökmesi arasında 25 yıl kadar kısa bir süre vardı. Antik çağ dünyasında insan gücünün yaratabildiği en görkemli örnekler yüzyıllar boyu Antipater tarafından seçilen yapılar olarak görüldü.
Olimpos'taki Zeus Heykeli
Üç kat yüksekliğinde muhteşem bir anıt olan Olimpos'taki Zeus Heykeli, tapınaklar, kutsal odalar ve ilk Olimpiyat stadyumunu içine alan kutsal yapılar bütününün hem kalbi, hem simgesiydi. Heykeli yapan Phidias halihazırda Atina Akropolisi'ndeki çalışmasıyla ünlenmişti. Ancak yapımına MÖ 438'de başlamış olan Zeus heykeli, görenleri hayranlık, hatta dehşet içinde bırakıyordu. Kocaman yontu, sütunlu tapınağın tavanına değiyor ve geniş bir zeytinyağı gölcüğünün — ki bu zeytinyağı buharlaştığında fildişi kaplamanın çatlamasını önlüyordu — yüzeyindeki yansımasıyla büsbütün görkem kazanıyordu. MS 426'da, İmparator II. Theodosius, heykeli söktürüp gemiyle Konstantinopolis'e gönderdi. Heykel 50 yıl sonra orada bir saray yangınında yok olacaktı. Bu durum Dünyanın Yedi Harikası arasına girmesine engel olmadı.
Halikarnas Mozolesi
Anadolu Yarımadası'nın güneybatısındaki Karya'yı yöneten Pers satrabı Mausolos, Halikarnassos denilen bugünkü Bodrum'da bulunan mezarının görkemiyle ünlüdür ve anıtmezar anlamına gelen "mozole" sözcüğünü geleceğe armağan etmiştir. Mausolos MÖ 350'lerde öldü. Aynı zamanda kız kardeşi olan dul karısı Artemisia, kocasının anıtını yaşatmak için zamanının en görkemli mezarını yaptırdı ve onun küllerini şarap ve baharatla karıştırıp içti.
Üst üste üç ayrı bölüme sahip olan yapı, dikdörtgen bir kaidenin üstündeki 36 sütunla çevrili bir tapınak ve en üstte 24 basamaklı bir piramitten oluşuyordu. Doruğundaki dört atlı arabanın içinde Mausolos ile Artemisia'nın heykellerinin bulunduğu sanılmaktadır. 15. yüzyılda harap durumdaki mezarın taşlarını, St. Jean şövalyeleri Bodrum Kalesi'nin yapımında kullandılar. Mausoleion Mozolesi veya Halikarnas Mozolesi'nin küçük bir taklidi Londra'daki Highgate Mezarlığı'nda Julius Beer adında bir Victoria dönemi zengininin kabrine dikilmiş olarak görülebilir. Dünyanın Yedi Harikası arasında olmayı hak eder.
Gize Piramitleri
17. yüzyılda bir Gize ziyaretçisi, "Zamanın yutamayacağı kadar büyük bir lokma" diyerek bilgece bir yorumda bulunmuştur. Dünyanın Yedi Harikası denildiğinde açık farkla en eski ve en uzun ömürlüleri arasında Gize'deki piramitler yer alır. Mısır'ın Eski Krallık (MÖ 2250 ile 2490 yılları arası) zamanından bugünlere değin gelebilmiştir. Neredeyse akıl almayacak kadar eskidir.
İki bin yıl önce, Romalı ziyaretçiler onları günümüz turistleri kadar anlaşılmaz bulmuşlar ve hem ne anlama geldikleri hem de niçin yapıldıkları üzerine hemen hepsi aynı derecede inanılmaz masallar anlatmışlardır. Gerçi arkeoloji bilimi ve Rosetta Taşı'ndaki yazıların çözülmesi, çağımız dünyasına, Romalıların elindekinden çok daha fazla bilgi edinme olanağını sağladı. Fakat yine de üç anıt mezarın geçmişindeki sır perdesi tam olarak kaldırılamamıştır ve muhtemelen öyle de kalacaktır.
En büyüğü ve en eskisi Büyük Piramit Firavun Keops'un mezarıydı; daha küçük ikisi oğulları Kefren'in ve onun yerine geçen Mikerinos'un mezarlarıydı. Piramit şeklinin de ayrıca simgesel bir anlamı vardı; ölen hükümdar gün boyu güneş tanrısı Ra'nın gönderdiği ışın demetlerini alıyordu. Dünyanın Yedi Harikası arasına adını yazdırdı.
Babil'in Asma Bahçeleri
Dünyanın Yedi Harika arasında varlığı en az kanıtlanan Babil'in bahçeleridir. Belki de "asma" bile değildi, çünkü toprakla doldurulmuş teraslarda filizlenmiş bitkileri vardı. Bu ünlü bahçelerin en güzel çağını çoktan geride bıraktığı MÖ 50'den kalma söylenceler, 122 m uzunluğunda ve 7 m kalınlığında tuğla duvarları, onların üzerine yerleştirilmiş kocaman tahta kasalara doldurulmuş toprağı ve taşıyıcı sütunları olduğunu anlatır. Hikayeye göre bunlar MÖ 600 dolaylarında, Nebukadnezar tarafından, anavatanı Med ülkesinin yemyeşil tepelerinin özlemiyle yanıp tutuşan karısı kraliçe için yaptırılmıştır.
Bahçeler hem kül rengindeki Fırat ovasının üzerinde zümrüt yeşili, göz alıcı parıltısıyla dikkat çekiyor hem de sulama sistemlerindeki teknik ustalığıyla hayranlık uyandırıyordu. Bu sistemin özünde kölelerin kol gücüyle çalıştırılan ve suyu en üst terasa kadar çıkartabilen tulumbalar vardı. Büyük İskender, MÖ 331'de Babil'i ele geçirdiğinde, bahçeler hala ihtişamını sürdürüyordu. Ama bunu izleyen yüzyıllarda şehir giderek çevresini kuşatan kumlara teslim oldu ve şimdi kimse onların nerede olduğunu bilmiyor.
Rodos Heykeli
Gezgin Antipater, Rodos Heykeli'ni Dünyanın Yedi Harikası arasına kattığında halihazırda yıkıntıya dönüşmüştü. Ama bu onun çekici gücünü hiç etkilememiş olmalı ki, sonraki 800 yıl boyunca turistler koskocaman kol ve bacak kalıntılarını görmek için buraya akın etmeye devam devam etmiştir. İnsanoğlunun en büyük başarılarının bile yıkılabilirliği üzerinde uzun uzun düşünme zamanları oldu.
MÖ 282'de heykeltıraş Lindoslu Khares tarafından yapımı tamamlanan Rodos Heykeli, limanının girişindeki mermer kaide üzerinde 33 m yüksekliğe ulaştı. Denizden gelen gezginleri elindeki meşalesiyle karşılıyordu. Güneş tanrısı Helios'un bu heykeli tanrının MÖ 305'te adayı kuşatan Makedonyalıları bozguna uğratmaktaki yardımına duyulan minneti simgeliyordu. Giderlerin bir bölümü savaşın ardından toplanan Makedonya silahlarının satışıyla karşılanmıştı. Aynı zamanda kentsel gururun bir tür dışa vurumuydu. Rodos'un dünyanın en zengin ticaret merkezlerinden biri olarak doruğa ulaştığı göstermenin pek pahalı ve gösterişli bir yoluydu.
Böyle bir anıtı inşa etmekte karşılaşılan teknik güçlükler inanılmaz düzeydeydi. Heykeltıraş yerinde çalışmak zorundaydı. Önce taş ve demirden bir iskelet yapacak sonra bronzdan döktüğü heykeli ayak bileklerinden başlayarak yukarıya doğru, parçalar halinde yerleştirecekti. Heykelin alt kesimine binen yük inanılmazdı. Ayaklarını liman girişinin iki yanına bastığı anlatılır. MÖ 226'da bir depremde yıkılıncaya değin ayakta kalmış olması bile şaşırtıcıdır. Dünyanın Yedi Harikası arasında görülmüştür.
Efes'teki Artemis Tapınağı
Doğurganlık tanrıçası Artemis'e adanmış tapınma yerleri Ephesos yani Efes'te en eski çağlardan beri vardı. Kral Kroisos ünlü servetinin bir bölümünü ilk büyük Artemis tapınağını yaptırmak için harcadı. Bu tapınak MÖ 356'da kurban kemiklerinin yığılarak ateşlenmesi nedeniyle çıkan bir yangında kül öldü. Yerine yapılacak tapınak için çalışmalara hemen başlandı; bu yenisi Yedi Harika arasında sayılmaya değer nitelikteki bir tapınak olacaktı. 127 mermer sütun üzerinde 126 m yüksekliğiyle Helen dünyasının en büyük ve en görkemli tapınağı oldu. Tam ortasında hayvanların ve belki insanların da kurban edildiği bir mihrap bulunuyordu. Tapınağın içinde tanrıçanın bir heykeli vardı.
Aziz Paulus MS 55'te Efes'te Artemis karşıtı bir vaaz verince ayaklanma çıkmasına yol açtı. Çünkü yöre halkı onlara bunca kazanç getiren tanrıçayı seviyordu. Tapınak sonunda MS 401'de Konstantinopolis patriği tarafından yıktırıldı. Bugün geriye kalanlar öbek öbek kalıntılar halinde taç parçalarıdır ve tapınak sütunlarının kimi parçaları da British Museum'dadır.
İskenderiye Feneri
Dünyanın Yedi Harikası listesinin sonuncusuna geldik. İskenderiye en parlak döneminde dünyadaki tüm yolların kavşağı ve de başlangıç noktasıydı. Tacirleri Kızıldeniz'den aşağı, Hindistan'a ve Herakles Sütunları'nın (Cebelitarık) arasından ve sisli Atlas (Atlantik) Okyanusu'ndan geçerek efsanevi Britanya'ya kadar giderlerdi. Fakat bir deniz limanı olarak büyük bir sakıncası vardı: Nil Nehri'nin yıllar boyu Akdeniz'e taşıyageldiği kum yığınları. Çözüm zengin bir tacir tarafından bulundu: Knidoslu Sostratus, MÖ 280 yılında dünyanın ilk deniz fenerinin yaptırılması için 800 gümüş talent verdi. İnsanlar denize ilk açıldığı zamanlarda karayı onlara göstermek üzere ateşler yakılagelmişti ama İskenderiye Feneri günümüz deniz fenerlerinin tümünün ilk örneğidir.
Fener, Pharos Adası'nda liman ağzının hemen yanına, 140 m yükseklikte inşa edildi. Üç kattı; en alttakinde tepede ateşi yakmak için gereken çok miktarda yakıt ve yukarıya çıkan rampa bulunuyordu. Kullanılan yakıt, Yunanlıların silah olarak kullandıkları bir tür petroldü. Ateşi çevreleyen bronz aynalar sayesinde fenerin ışığı denizden 56 km açıkta bile görünebiliyordu. Depremlerden zarar görmüştü ancak 1480 yılına dek ayakta kaldı. Kalanlar bugün hala var olan bir Memlük kalesinin yapımı için yıkıldı. 1960'larda feneri süsleyen bronz harflerden bazıları limanda bulunmuştu. Akdeniz halklarının "pharos" adını verdikleri İskenderiye Feneri Akdeniz halklarının belleklerinden uzun süre silinmemiştir. Bu yazımızda Dünyanın Yedi Harikası konusunu detaylıca ele aldık.