Günümüz Mersin ilinde bulunan Tarsus antik Kilikya'da bir kentti. Geçmişi Neolitik Dönem'e uzanan, dünyanın en eski sürekli yerleşim merkezlerinden biridir. Cydnus Irmağı (günümüz Tarsus Çayı) yakınında inşa edilmiş ve tarihinin çoğunda önemli bir ticaret merkezi olmuştur. En çok Aziz Pavlus'un doğum yeri olarak biliniyor (MS 5-64) ve tarihçi Plutarhos'a göre Marcus Antonius (MÖ 83-30), VII. Kleopatra (MÖ 69-30) ile Tarsus'un liman kapısının dışındaki gemisinde tanıştı. Limanın kalıntıları günümüzde popüler bir turistik cazibe merkezidir. Büyük İskender (MÖ 356-323) Kilikya'yı fethinden sonra MÖ 333'te Cydnus'ta yüzerken hastalanır ve Tarsus'ta dinlenerek iyileşir.
Tarsus
Tarsus MÖ 1700-1200 arasında Hititler altında gelişti. MÖ 12. veya 13. yüzyılda Deniz Kavimleri tarafından yağmalandı. Asurlular (MÖ 700-612 arası), Persler (MÖ 547-333) ve daha sonra Büyük İskender'in altında (MÖ 333-323 arası) hayati bir ticaret merkezi olarak eski statüsüne kavuştu. Büyük İskender'den sonra Tarsus onun iki generalinin kurduğu Seleukos ve Ptolemaios imparatorlukları arasında bölündü. Daha sonra bölge MÖ 103'te Roma tarafından alındı.
MÖ 64'te Tarsus özgün adıyla Cilicia Campestris bölgesinin başkenti olmuştur. Bir dönem adı Cilicia Prima yapılmış ve sonra Bizans İmparatorluğu'nun kontrolüne geçmiştir. MS 700'de Tarsus tüm Kilikya ile birlikte Müslüman istilalarına yenik düştü. MS 965'te Bizans kontrolüne geri döndü. MS 1453'ten itibaren Osmanlı İmparatorluğu'na geçtikten sonra bile önemli bir ticaret kenti olmaya devam etti.
Erken tarihi
Sonraki Roma metinlerine göre Tarsus, Anchiale isimli bir kadının torunu tarafından kurulur. Anchiale de yakınlarda kendi adıyla bir kasaba kurar (bugün Karaduvar) ve oğlu Cydnus ise bir ırmağa adını verir. Cydnus'un oğlu Parthenius sonradan Tarsus olarak bilinecek Parthenia (Yunanca bakire) kentini kurar. Bu hikaye elbette bir Bizans kurgusudur.
Tarsus ilk olarak Asur metinlerinde Akadlar (MÖ 2334-2083) tarafından Tarsisi olarak geçiyor. Hititler ise tanrılarından birinin onuruna kente Tarsa dediler. Hititler döneminde zaten önemli bir ticaret merkeziydi ve büyük olasılıkla MÖ 2500 civarında çok daha antik bir kent merkeziyken Hattilerin elinde gelişti.
Hititler bölgeye Kizzuvatna adını verdiler ve Tarsa'yı başkent yaptılar. Hitit kralı I. Şuppiluliuma (MÖ 1344-1322) ve kenti zenginleştiren haleflerinin döneminde ticaret gelişti. MÖ 1276-1178 arasında Deniz Kavimleri olarak bilinen istilacılar ve korsanlar koalisyonu Akdeniz bölgesini harap etti ve Tarsus'u da yıktı. Hitit İmparatorluğu'nun sonlarına ilişkin kayıtlar kayıptır ancak Mısırlılar Anadolu'daki bazı kentlerin Deniz Kavimleri tarafından yok edildiğini yazdılar. Aralarında Truva, Milet ve Tarsus vardır.
Seleukos İmparatorluğu MÖ 110'da zayıflarken Kilikya üzerindeki kontrolleri de gevşedi ve bölgede korsanlık büyüdü. Roma, gemilerini taciz eden ve ticareti aksatan Kilikyalı korsanların kökünü kazımak için ilk olarak MÖ 103 yılında bölgeyi fethetti ve adına daha sonra Cilicia Campestris dedi.
Roma altında Tarsus
MÖ 89-63 arasında Roma kuzeyde Mithridatis Savaşları ile meşguldu. Roma'nın tarihteki en zeki düşmanlarından VI. Mithridatis bu dönemde Kilikyalı korsanlarla anlaşarak onları Roma ticaret gemileri ve limanlarına yönlendirdi. Korsan sorunuyla Romalı Pompey ilgilendi. Pompey korsanlarla karada değil denizde karşılaşmaya karar verdi. Akdeniz'i 13 bölüme ayırdı ve MÖ 67'den başlayarak 89 günde korsanların gücünü kırıp MÖ 66'da tümünü yendi. Kalan Kilikya korsanlarını Cilicia Campestris denilen ve Tarsus kentini içeren bölgeye yerleştirdi.
Bu eski korsanlar hırsızlık ve adam kaçırmadaki çalışkanlıklarını artık birer çiftçi ve işçi olarak gösterdiler ve bölge büyük oranda onların sayesinde gelişti. Pompey ile verdiği iç savaştan sonra Jül Sezar Tarsus'tan o kadar etkilendi ki kenti vergiden muaf kıldı. Kent bunun karşılığında minnettarlık olarak adını Juliopolis yaptı. Sezar'ın MÖ 44'te suikasta uğramasıyla Marcus Antonius ve Octavian (sonra Augustus olacak) suikastçı güçlerine savaş açtı ve MÖ 42'de Filippi Muharebesi'nde onları yendi.
Kleopatra ile Marcus'un buluşması
MÖ 41'de Marcus Antonius hala Tarsus'tadır ve burada Mısır kraliçesi Kleopatra ile tanışır. Kleopatra, Tarsus kapılarının dışında Cydnus Irmağı'ndaki mavnasında Marcus ile buluştu. Sezar ile Kleopatra hem politik hem romantik bir ilişki kurmuştu ve Kleopatra şimdi Antonius'un desteğine ve korumasına ihtiyaç duydu. Antonius, Mısır'da bir kontrolünün olmasını değerli buldu. İki ülke arasındaki tahıl ticareti de oldukça önemliydi. Tarsus ikilinin aşkının ve politik birliğinin başladığı yer olmuştur.
Antonius'un Kleopatra ile ilişkisi Octavian (Augustus)'ı kızdırınca iki general MÖ 31'de Aktium Muharebesi'ne giriştiler. Antonius ve Kleopatra savaşta yenildi ve kısa süre sonra intihar etti. Octavian, Augustus Sezar adını aldıktan sonra Kilikya'yı Suriye'ye bağladı ve tapınaklar ile yollar inşa etti. Augustus'un yaptığı Roma yolu bugün Tarsus'ta görülebilir. Ticarette önem taşıyan bu yol ağı Truva'dan Pergamon'a, Ermeni Platosu'ndan Kilikya Kapıları'na ve Galatya boyunca Tarsus'a dek uzandı.
Bu dönemde Tarsus, Kilikya'nın incisi oldu. Pompey'in bölgeye yerleştirdiği korsanlar Pers dini Mitraizmi benimseyerek onu Asya kökenli Romalı askerlere tanıttılar. Bu arada antik yazarlar Tarsean dilini kullanmayı sürdürdü. Mitraizm dininin en belirgin özelliği kutsal boğanın kanının içilmesidir veya sembolik olarak şarap içilir. Mitraizm özellikle Tarsus'tan gelişerek tüm Roma'ya yayıldı ve imparatorluğun en popüler dini oldu. Öyle ki Mısır'dan gelen İsis kültü ile yarıştı. Galileliler ve Nasıralılar gibi daha küçük kültler sonradan Hıristiyanlık adını aldı ve dinin baş savunucusu olarak ünlenen Aziz Pavlus da Tarsus'da doğmuştur.
Sonuç
Tarsus bir zamanlar fazlasıyla zengin bir kentti. Filozof Tyanalı Apollonius (MÖ 3 – MS 97) bile dünyanın lükse en bağımlı insanlarının burada yaşadığını söyleyerek eleştirmiştir. Birçok Roma generali kente hayran kaldı. Julian (MS 331-363) Roma'nın başkentini Antakya'dan Tarsus'a taşımayı istedi ancak yapamadan öldü. Bizans döneminde imparatorlar Tarsus'u önemsedi. Kent tahıl, fasulye, balık, zeytin, şarap ve çadır ihraç etti. Cilicium denilen keçi tüyünden ünlü bir giysi buna dahildi. Kaşındırdığı için bazen ikinci bir giysinin altına giyilirdi.
7. yüzyılda Bizans, bölgeyi yeni bir dinin savaşçılarından korumakla uğraştı. Müslümanlar yollarındaki bölgeleri ele geçiriyor ve çoğunlukla kılıç kullanarak sakinlerinin dinini değiştiriyordu. Müslümanlar 700'de Kilikya'yı ele geçirdi ve kiliseleri camilere dönüştürdü. Bizans 10. yüzyılda yeniden güçlenince II. Nikiforos Müslümanlara karşılık verdi ve onları Kilikya'dan attı. Bizans 1453'te Osmanlı'ya düşene dek Tarsus'u ve çevresini elinde tuttu.
Bugün antik Tarsus'tan geriye neredeyse hiçbir şey kalmadı. Gözkule höyüğünde toprak figürler bulunmuş ve Tarsusluların Afrodit ve Dionysius'a olan büyük ilgisini göstermiştir. Bazı Roma yolları kazılmıştır ve ünlü Kleopatra Kapısı aşırı restore edildiği için özgünlüğü kaybolmuştur. Alüvyon ve diğer etkenler Cydnus Irmağı'nı Tarsus'tan uzaklaştırdı. Aziz Paul Kilisesi ve Aziz Paul Kuyusu iki turist merkezidir ancak ondan yüzyıllar sonra yapıldığından Pavlus (Paul) ile ilişkisi yoktur. Antik Tarsus kenti yeni kentin altına gömüldü ve kazı yapmak artık çok zor.
Kaynakça ve ek bilgiler:
- Philostratus, The Life of Apollonius of Tyana: Cilt I – Kitaplar 1-5
- The Historians of Ancient Rome: An Anthology of the Major Writings