Ketl savaşçı Boudica kimdir? Bu kişi Antik Roma'nın baş belası olarak anlatılır. Bu özgürlük savaşçısı kadın, Romalıları neredeyse adadan çıkmaya yaklaştıran, Britanya'nın en eski kraliçelerindendir. Boudica'nın tarihte ismiyle anılan ilk "İngiliz" kadın olduğunu düşünülüyor. Fakat buna dair bir kanıt yok. Elde edilen bilgiler iki yazar Tactius ve Cassius Dio'nun rivayetlerine dayanıyor.
Tacitus ve Cassius Dio, Romalılar ile Britanya kabileleri arasındaki savaşları seneler sonra iki ayrı kitap olarak yazan iki yazardı. Elbette ifadeleri bir siyasi çatı altında ve Romalı okuyucular düşünülerek dizayn edilmişti. Ancak tarihçilerin elindeki tek kaynak bu kişiler. Bu savaşçının gerçek ismi bilinmiyor; Boudica, eski İngiliz dilinde zafer anlamına gelen "bouda" üstünden türetildi.
Boudica hakkındaki tarihsel kanıtlar
Dolayısıyla Boudica'yı anlatan herhangi bir biyografi, kısıtlı ve ikinci derece arkeolojik verilerin klasik tarihle olan ilişkisine dayanıyor. Dolayısıyla farklı farklı kaynaklardan, özellikle Demir Çağı ve Roma Britanyasına dair bilinenlerden yola çıkarak, bu güçlü kadının zaferlerinden birkaçına ulaşabiliriz.
Boudica'nın ilk kayıtları MS 60'a dayanıyor. Bunu kocası ve Iceni halkının hükümdarı Prasugatus'un ölümünden sonra oluşturulan kayıtlardan öğreniyoruz. Modern Norfolk'u, kuzey Suffolk'u ve kuzeydoğu Cambridgeshire'ı içine alan bir alanda yaşıyordu. MS 43'te Roma'nın Britanya'yı ele geçirmesinin ardından Prasutagus, Romalılara bağlı bir kral olmuştu. Bu noktadan sonra Romalıları siyasi alanda desteklemeye başlamış ve kabile topraklarını elinde tutmaya devam etmişti.
Prasutagus'un karısı ve iki kızına Roma vatandaşlığı verilecekti. Bağımlı bir kraliçe olarak Boudica'nın şarap içen, kaliteli yemek yiyen ve hatta muhtemelen Latince konuşan bir aristokrat olması ve kızlarının geleceğini görece lüks içinde güvence altına almış olması olasılığı vardır.
Romalıların Iceni saldırısı ve Boudica ile başlayan intikam ateşi
Burada Tacitus'a göre bir sorun baş gösterdi. Çünkü Prasutagus ölürken servetinin yalnızca yarısını Roma imparatoru Neron'a bırakmıştı. Diğer yarısının da Boudica'ya değil de iki kızına bıraktığı anlaşıldı. Bu davranışının altında yatanlar net değildi. Bir ihtimal kızlarının Iceni toplumunu yönetmesini kolaylaştırmak istediğiydi. Dolayısıyla karısı Boudica'nın Romalıları desteklemesinden hoşlanmıyordu. Sonuç olarak bu hamlesiyle kabilesine bir işaret verdi: "Romalıların kuklası değilim". Davranışının sonuçları iyi olmadı. Romalılar sarayını ve krallığın yıktı ve kralın akrabalarını köle yaptı. Bütün Iceni ata topraklarından kovuldu.
En kötüsü bu değildi. Daha beter şekilde Romalılar Boudica'yı kırbaçlarken, genç prenseslere cinsel saldırılar gerçekleştirdi. Roma halkının gözünde Romalı veya Britanyalı olsun yönetici sınıfın bu davranışı cezalandırılmalıydı.; fakat Iceni halkı için Boudica sadece bir kraliçeden ibaret değil, aynı zamanda bir rahibeydi ve büyük olasılıkla tanrıçaları Andraste'nin insana bürünmüş haliydi. Bu davranış, liderlerinin dövülmesinden çok daha fazlasıydı. Sonuç olarak tecavüzler ve kırbaçlamalar, Iceni'nin tüm kültürünü ve inanç sistemini enkaza çevirdi.
Diğer tarihçilerden Cassius Dio'da olayları farklı yönden ele alıyor. O da kabile liderlerine verilen ciddi miktarda kredinin bir anda geri istenmesine odaklanıyor. Böylece halkın aşağılanarak bir maddi kriz içine girmelerine neden olundu. Bu da sonraki olayları tetiklemişti. Fakat sebep ne olursa olsun, artık Iceni halkının içinde isyan alevi yakılmıştı. İhtiyaçları olan yalnızca bir liderdi. Bu boşluğu büyük öfkesiyle Boudica doldurdu. Her ne kadar yaralı olsa da, hala onurunu korumaya çalışmak için savaşmaya hazırdı.
Bu şekilde hem yeryüzündeki insanların hem de tanrıçanın onayıyla Boudica, adanın güneyindeki dostları Trinovanstes'in desteğini aldı. Şimdi Iceni'nin Romayı destekleyen kabilelerden intikam almasını planlayabilirdi. Trinovanstes, Julius Caesar (Jül Sezar)'ın Britanya'yı ikinci işgal hamlesinden sonra MÖ 54'te Roma ile bir anlaşma yapan ilk İngiliz kabilesiydi. Fakat buna artık son verilmeliydi, çünkü topraklarının yok edildiğini gördüler. Eski başkentleri Comulodunum (modern Colchester) Romalılar tarafından işgalin yönetildiği yer olmuştu. En önemlisi kabileye ait topraklar Roma lejyonlarına verildi. Son olara, belki de en ilginci; Trinovantes'ten İmparator Claudius için, kendi cebinden tapınak yapması istenmesi oldu. Biriken nefret sayesinde Boudica yanına bir müttefik almış oldu.
Boudica'nın ordusu Londra'yı (Londinium) yakıyor
MS 60 dönemlerinde Roma kuvvetleri Britanya'nın batı uçlarıyla meşgul haldeydi. Birlikler Anglesey'deki druidlerin siyasi etkisine son vermek için savaşa girmişti. Boudica bunu gördüğünde ilk hamlesini yaparak Roma Britanya'sının merkezini yıkmak için saldırdı. Yazar Tacitus, bu ayaklanması "anlık bir ayaklanma" olarak tanımlamasına rağmen, Romalıların hazırlıksız olduğunu da belirtiyor. Senelerce devam ortaklığın ardından, başkenti savunmak için orada bırakılan az sayıdaki Romalı, tapınakların içinde dahi bağışlanmadı. Romalıların merkezi Camulodunum yıkılmıştı.
Klasik anlatılar ilginç bir keşifle doğrulanmıştı: Zeminde birkaç santimetreden yarım metre derinlik arasında değişen yanmış bir katman bulundu. Bu yanmaların kaçarken Romalılar tarafından mı yoksa Boudica'nın adamları tarafından mı yapıldığı anlaşılmadı. Fakat yanmış katman Colchester'da bulundu ve Boudica'nın ordusunun sonraki yol haritası çok açıktı: Londra ve St Albans.
Yeni bir Roma kenti olan Londinium, Camulodunum'un yaklaşık 65 km güneybatısında, Thames ırmağının yanında bulunmaktaydı. Burası bir ticaret noktasıydı ve Boudica'nın ordusu için faydalı şeyler barındırabilirdi. Ayrıca savunma yönünden o sıralar güçlü değildi. Batıya, neredeyse 480 km uzakta olan Britanya'daki Roma valisi Suetonius Paulinus ve Catus Decianus uzun süre önce Galya'ya kaçmıştı. Dolayısıyla bu kentte 30.000 kişi kendi başınaydı ve çoğu evlerini terk edip kaçmıştı. Ek olarak; Catus Decianus, Boudica'da büyüyen öfkenin sorumlusu olan Romalıydı.
Yazar Cassius Dio, Britanyalı ataklarının dehşetini şöyle anlatıyor: Göğüsleri kesilerek ağızlarına dikilen kadınlar, ardından vücutları tahta direkler üzerine gerilerek asılmıştı. Toplu infazlar, dinsel kurbanlar ve "tanımı imkansız katliamlar". Tüm bunların ardından Londinium (modern Londra) neredeyse 1000 derece alevlerin içinde yanıyordu. Boudica ise arkasına bakarak ikinci zaferini kutladı.
Roma Britanyası'nın en önemli şehirlerinden ikisi artık alevler içinde; Boudica'nın ordusu yağma konusunda çok etkiliydi. Fakat intikam burada son bulmadı. Adanın kuzeybatısında nefret duyulan Romalılara ait başka bir simge vardı; burası Romayla ilgili her şeyi benimseyen bir İngiliz kabilesiydi. Boudica için Catuvellauni kabilesinin kültür yozlaşmasını ve ihanetini görmezden gelmek imkansızdı. Adım adım ordularını genişleten kabileler, kuzeybatıya üçüncü hedeflerine doğru yola çıktılar: Verulamium (günümüzde St Albans)
Üçüncü Roma hedefine doğru
MS 60/61 yaz mevsimi geldiğinde, Catuvellauni kabilesi saldırının kendisine yapılacağının farkındaydı. Bölgedeki üçüncü büyük Roma yerleşimi olan Verulamium municipium olarak belirlenmişti. Buradaki yerel sulh hakimlerine tüm faydalarıyla birlikte Roma vatandaşlığı verilmişti. Yetkileri oldukça genişti. Ancak Romalı birlikler ve yöneticilerin yokluğunda kaderleriyle yüzleşmek zorunda kaldılar. Boudica'nın isyancı ordusu, zafer sarhoşluğu içinde şehri yağmalamakla uğraşırken, Catuvellauni'nin tahliye başlatmaktan başka olanağı yoktu. Bu hamlesi insanları kurtarmış olsa da, kentin yakılmasını durduramadı. Kent yakıldıktan sonra ordular peşlerinden gitmeyi sürdürdü.
Yazar Tacitus'un söylediklerine göre şimdiye kadar 70.000 Romalı ve işbirlikçisi öldürülmüş, ayrıca 1.500 birinci sınıf birlik Camulodunum yolunda pusuya düşürülmüştü. Rakamlar büyük olasılıkla abartılmış olsa da, bu vali Suetonius Paulinus için bir sorundu: Binlerce askerin ve vatandaşın ölümünü Neron'a haber vermesi yeterince kötüyken, aynı zamanda Britanya'daki Roma varlığının gittikçe zayıfladığı da görülüyordu. Neron bir emir vererek "Bu barbarlar ülkesini uygarlaştırın." dedi. Her şeyden kötüsü ise büyük imparatorluğun bir kadın tarafından alay konusu edilmesi olmuştu. Bu imparatorluğun Kleopatra'dan sonra yaşadığı en büyük utançtı.
Roma birlikleri Boudica'nın karşısına çıkıyor
Vali Paulinus'un Boudica ile karşı karşı gelmek için güneydoğuya yola çıktığına yönelik çok az ayrıntı var. Tam olarak yeri bilinmiyor. Yazar Tacitus, bu bölgeyi belirsiz ifadelerle tanımlıyor; arkası ormanlık bir vadinin ucu ve önünde düşmanın bir araya geldiği açık bir ova. Diğer yazar Dio'ay göre, Boudica'nun birlikleri 230.000, Romalılar ise 10.000 kişiydi. Fakat aradaki önemli fark savaş taktikleriydi. Britanyalılar gerilla yöntemleri uygularken, Roma ordusu tamamen organize bir sistemdi.
Boudica'nın hem Tacitus hem de Dio'nun rivayetlerindeki coşkulu söylemleri tarihten çok abartı sanatından güç alıyor; ancak, burada amaçlanan Romalı işgalcilere karşı nasıl tasvir edildiğidir. Örneğin Tacitus, Boudica'nın tarafında üstün ahlak, cesaret ve elbette tanrılar olduğunu iddia ederek, askerlerini çevresinde nasıl topladığına dikkat çekiyor.
Fakat bu defa tanrılar bile isyancı Britanyalıları kurtaramadı. Roma birlikleri yok edici bir saldırıya başvurmadan önce pozisyonlarını korudu. Boudica'nın büyük ordusu, ovada hiçbir çıkış bulamadan adeta kısıldı ve herhangi bir geri çekilme engellendi. Ne savaşabildiler ne de kaçabildiler. Sadece katledileceklerdi.
Peki ya Boudica'ya ne oldu? Tacitus'a göre kendini zehirleyerek intihar etti; Cassius Dio'ya göreyse hastalanarak öldü. Kızları kayıtlardan silinirken, kabile üyeleri yok edilmek yerine şiddetli denilmeyecek bir saldırıya uğradı. Trivonantes ve Iceni'nin toprakları haritadan silindi. Artık bu kabilelerin yerinde Roma'nın gücünü anlatan bir kale vardı.
Bununla beraber, Boudica ilham verici bir karakterdi. Sizi bir kadının yönetmesine izin verdiğinizde neler olabileceğine yönelik, ilgi çekici bir hikaye yarattı. En önemlisi de hikayesi Roma imparatorluğu boyunca yayıldı. O dönemlerde Paulinus'un unutulmasına rağmen, içine düştüğü durumun unutulmaması oldukça esprili bir durumdu. Bir İngiliz savaşçı kraliçenin düşmanla savaşması fikri 16. yüzyılda I. Elizabeth ve 19. yüzyılda Viktorya tarafından kullanıldı. Elizabeth bunu yönetme hakkını savunurken ve İspanya İmparatorluğu ile savaşırken kullandı. Viktorya ise imparatorluğu yönetme iddiasına örnek olarak gösterdi.