Kırım Savaşı genellikle Osmanlı İmparatorluğu etkisiyle anlatılır. Fakat çok daha geniş çaplı sonuçları vardı. Rusya ve Türkler arasındaki düşmanlık Orta Çağ başlarına kadar geriye gidiyor. Yani Kiev Rusyası'nın komşu Hanlıklarla aralıksız savaşa girdiği zamanlardan bahsediyoruz. Ruslar ve Türklerin bitmeyen savaşları Kafkasya ve Orta Asya'nın günümüzdeki sınırlarını şekillendirecektir. Geçen yüzyıllar içinde her iki halk birçok devlet kurmuş ve yıkmıştı.
Ancak benzersiz rekabetleri, 18. yüzyılda tamamen kalıcı bir savaş haline evrildi. Osmanlı İmparatorluğu'nun genişlemesi 16. yüzyılın sonlarında arka arkaya alınan sert yenilgilerle durduruldu. Bu dönemlerde Rusya, Türk bölgelerinin büyük bölümünü kademli şekilde topraklarına dahil edecekti.
Osmanlı İmparatorluğu 19. yüzyılın ortalarında artık çökmek için son darbeleri bekliyordu. O esnada Rusya, Doğu ve Güneydoğu Avrupa bölgelerinde kesinlikle çok güçlüydü. Çar I. Nikola 1850'li yıllarda Osmanlı'ya kesin bir hamlede bulunmak için fırsat kolladı. Fakat unutulan bir şey vardı; Avrupalı güçler, Osmanlı topraklarının Rusların eline geçmesini istemiyordu. Eğer bu olursa Rusya'nın Doğu Akdeniz'in tamamını ele geçirmesi mümkün olabilirdi.
Rusya İstanbul'a savaş açtığında, İngiltere ve Fransa Osmanlı'nın yanında yer aldılar. Bu çarpışmaların tamamı Kırım Savaşı olarak tarihe kaydedildi. Bu savaşla beraber 1815'te gerçekleşen Viyana Kongresi'ndeki kararlar da alt üst olacak ve Avrupa Kıtası'nın jeopolitik ortaklıkları günümüze kadar değişecekti.
Doğu sorunu ve Kırım Savaşı
Osmanlı İmparatorluğu 19. yüzyılın ilk yarısında her açıdan zayıf bir durumdaydı. 1804'te yaşanan Sırp Ayaklanması, 16. yüzyıldan bu yana Balkanlar'daki ilk bağımsız Hristiyan Devletin kuruluşuna neden oldu. Rusya'nın 1812'deki Osmanlı zaferi sonrasında da Romanya'da kritik topraklar kaybedildi. En önemlisi 1820'de başlayan Yunan İsyanı, 1829'da Yunanistan Krallığı'nın bağımsızlık kazanmasına neden olacaktı.
Osmanlılar bu zayıf dönemlerde Rusya'nın Akdeniz'e serbestçe çıkmasını sağlayacak Edirne Antlaşması'nı imzaladı. Fransa ise Kuzey Afrika'daki Cezayir Beyliği'ni ele geçirerek bu bölgeyi kolonileştirdi. Bunlarla bitmedi; Mısır, Tunus ve Trablusgarp, kağıt üstünde İstanbul'a bağlı olmasına rağmen Avrupalı ülkelerle kendi başlarına ilişki kurmaya başlayarak, bir bakıma bağımsız olduklarını göstereceklerdi.
Rusya ise Avrupa'daki saygınlığını hiçbir dönemde olmadığı kadar yükseltti. Doğunun büyük imparatorluğu Rusya, özellikle Napolyon'un 1812 Rusya Seferi'nde ordularının tamamının yok edilmesi yüzünden, İmparatorluk Fransa'sının önündeki temel güç olarak görülüyordu. Ayrıca Çar, Kutsal İttifak'ın üye ülkesiydi. Bu ittifakın ana hedefi kıtada başlayan ve başlama potansiyeli olan karşı-devrim hareketlerini bastırmaktı. Çar I. Nikola'nın 1848-1849 (bkz: Avrupa'da 1848 Devrimleri) tarihlerinde yayılan milliyetçi ayaklanmaları bastırarak, Avusturya'nın yıkılmasını durdurması kesinlikle bir dönüm noktasıydı.
Rusya, Osmanlı topraklarını ele geçirme arzusunu bir noktaya kadar gizleyebildi. Fransa ve İngiltere için bunun gerçekleşmesi kendi kaderleri için tehlikeliydi. İngiltere özellikle, kendi kontrolündeki Hindistan'ın Rusya'nın eline geçmesinden korkuyordu. Bu dönemlerde Fransa'nın ana amacı Mısır'daki etkisini artırmaktı. Bu iki ülkede Orta Doğu'yu ele geçirmek istiyordu. Eğer Rusya bunu başarırsa Fransa'nın hiçbir şansı söz konusu olmayacaktı.
Dolayısıyla, Doğu'da Kırım Savaşı olarak konuşulacak ve Avrupa jeopolitiğini yeniden belirleyecek olan büyük savaş için muharebe noktaları çoktan belirlenmişti.
Kırım Savaşı ve Çar I. Nikola'nın yayılmacı hamleleri
Rusya, Yunanistan'ın 1829'da bağımsızlığını duyurmasıyla, kendini Osmanlı topraklarındaki Hristiyanların tek koruyucusu olarak duyurdu. Fakat bu hamleye 1851 yılında Fransa tarafından karşı çıkıldı. O dönem Fransa'nın başında önce Cumhurbaşkanı daha sonra İmparator olacak olan Louis-Napoleon Bonaparte yani III. Napolyon vardı. Bonaparte, I. Abdülmecid'e Hristiyanların korunma sorumluluğunun Fransızlara verilmesi gerektiğini söyledi. Fakat I. Abdülmecid bu isteği kabul etmedi. Sonrasında Fransız Cumhurbaşkanı, padişahın gözünü korkutmak için 1852 yılında Charlemagne gemisini Karadeniz'e gönderdi.
I. Abdülmecid'in hissettiği ağır askeri baskı, Fransa'nın şartlarını kabul etmesine neden oldu ve Rusya ile olan anlaşmayı sonlandırdı. Çar I. Nikola bu esnada padişahla görüşürken, başka bir tarafta Tuna Nehri'ne iki askeri birlik göndermişti. Bu hamleler karmaşık diplomatik savaşların başlangıcıydı.
Rusya, I. Abdülmecid'e inanılmaz isteklerde bulunuyordu. Bu isteklerden bir tanesi de, Osmanlı topraklarında yaşayan 12 milyonluk Hristiyan nüfusunun hamisi (protektoralık) olmaktı. Diğer yandan Rus diplomatlar, Osmanlı'nın isteklerini kabul etmemesine karşı, arkalarına destek almak umuduyla İngiltere ile görüşme halindeydi. Çar'ın diplomatları İngiltere'ye Ortodoksluk üstünden iddialarda bulundu. Onlara göre Yunanistan ve Orta Doğu'daki birçok Ortodoks olan toplum Rus Kilisesi'ne bağlıydı ve onları koruma hakları vardı
Fakat İngiltere, Şubat 1853'te Osmanlı'nın yanında durdu. Çar. I. Nikola Tuna üzerinden işgali başlattı. Bu esnada Fransız ve İngiliz donanmalarıda yola çıkarıldı. Rusya o sıralarda Avusturya'nın desteğine de çok güveniyordu. Dolayısıyla Kırım Savaşı çoktan kazanılmış gibiydi.
Kırım Savaşı'nda ilk çatışmalar ve son diplomatik girişimler
Rusya 16 Ekim 1853'te Osmanlı İmparatorluğu'na resmen savaş ilanını duyurdu. Rus birlikleri Tuna'yı geçerken Karadeniz Filosu da Türk denizcilerin ikmal ağına ağır zararlar vermeye başladı. Rusya, 30 Kasım günü savaşın ilk kayda geçen muharebesini Sinop'ta kazandı.
Savaş başlamış olmasına rağmen, Avrupa ülkeleri hala diplomasi peşindeydi. Fransa, Büyük Britanya, Avusturya ve Prusya Viyana Kongresi'ni düzenledi. Bu konferans sonucunda Çar I. Nikola ve Padişah I. Abdülmecid'e olası barış şartlarının da yazdığı birer nota gönderilecekti. Aralık ayının sonlarına teklif edilen öneriler Çar tarafında uygundu fakat Padişah kabul etmedi. Tarafsız Avrupa güçleri, Padişah'ı ikna edebilmek için şartları değiştirdiler. Bu defa Çar tarafından kesin olarak kabul edilmeyecekti. Gönderilen iki notanın ne olduğunu bugün hala bilinmiyor.
Mart 1854'te Rus askerleri Güney Tuna Prensliklerini ele geçirdi. Fransa ve İngiltere Rusya'ya beraber bir ültimatom göndererek, Rusya'yı geri çekilmesi konusunda uyardı. Elçilerin hiçbirisi buna dikkate almadı.
Nihayet 28 Mart 1854 günü Birleşik Krallık ve Fransa, Rusya'ya savaş ilan edecekti. Sonuçsuz diplomasi sona erdirildi; Kırım Savaşı için iki büyük güç sahaya girdi.
Tuna ve Karadeniz'deki Seferler
Karadeniz'deki muhtemelen Rus egemenliğini durdurmak için Fransız ve İngiliz komuta kademesi ilk olarak Çanakkale Boğazı'nın işgaline yöneldiler. Bu esnada, Tuna Cephesi'nde yeni bir ülke Kırım Savaşı'na dahil olacağını seslendiriyordu: Avusturya-Macaristan.
Avusturya'yı Rusya'ya bağlı kılan sarsılmaz bir ittifaka karşın, Balkanlar'daki alternatifsiz Rus egemenliği Avusturya'yı içten içe korkutuyordu. Kayzer Franz-Joseph, Mayıs 1854'te Tuna'da seferberlik emri vererek, Çar'ın ordusunu o bölgede yok etmekle tehdit ediyordu.
Haziran ayına Fransız ve İngiliz orduları bölgeye ulaşmıştı. Derhal Rus tümenlerini ateş altına aldılar. Temmuz başında Çar I. Nikola, Bulgaristan'daki Vidit Kuşatması'ndan vazgeçmek zorunda kaldı ve Romanya'nın Giurgiu bölgesinden atıldı. Devamında ise bir Avusturya saldırısı olasılığının olması, Rusya'nın 26 Temmuz 1854'te Tuna'dan da çekilmesine neden oldu. Müttefikler Rusya'nın geri çekilmesini engellemek için bir hamle yaptı fakat sonuçsuz kalınca işlerin yönü de değişecekti. Avusturya savaşta tarafsız olduğunu duyurdu ve Tuna işgalini sürdüreceğini belirtti.
Nisan 1854'te Odessa ve Sivastopol limanlarının bombalanmasıyla Karadeniz cephesinde çatışmalar başladı. Ruslar, gereksiz ve kesin yaşanacak olan ağır kayıplardan kurtulmak için düşmanlarıyla "filo halinde" savaşmayı tercih etmezdi. Dolayısıyla buralarda büyük çarpışmalardan bahsedemeyiz. Fakat Fransız ve İngilizler Karadeniz'in tüm kontrolünü ele geçirdi.
Kırım Seferi'nin Başlangıcı
Normal şartlarda Rusya'nın Moldova ve Eflak'tan çıkması Kırım Savaşı'nı hızlıca bitirmiş olmaya yetmeliydi. Fakat Fransa ve Büyük Britanya'da savaşın verdiği hırs özellikle halkların yüzünden çok fazlaydı. Bu nedenle iki müttefikin hükümeti savaşa devam ederek, Rus anakarasından Rus ordularının peşinden gitmeyi seçti.
Bulgaristan'ın Varna kentinden Kırım Yarımadası'na 360 gemi yola çıktığında, tarihler Eylül 1854'ü gösteriyordu. Aynı ayın 13'ünde müttefikler Eupatoria'da karaya ayak bastı ve kenti ele geçirdi. Ertesi sabah, birliklerin geri kalanı da hiçbir engel olmadan çeşitli noktalardan karaya çıkacaktı. Rus komuta kademesi bu durum karşısında şaşkınlık içindeydi. Çünkü kendilerine yanlış istihbarat verildiğini anladılar. Ellerindeki bilgiye göre karaya çıkılacak olan nokta Sivastopol bölgesindeki Katcha olmalıydı.
Eupatoria'daki müttefik orduları 18 Eylül'de Sivastopol'a doğru ilerlemeyi sürdü. Geçen iki günün ardından, kuzeyde Alma Muharebesi başladı. Bu çarpışmada Alexander Menshikov komutasındaki Rus ordusuyla karşı karşıya gelinmişti. Çar'ın birlikleri kaybetse de, güneye doğru disiplinli bir pozisyonda geri çekilirken müttefiklerin 3.300 kayıp yaşamasını başardılar.
Müttefik kuvvetlerin ödediği ağır bedeller artık dikkat çekiyordu. Bu sonucu bir takım askeri hatalara ve hatta politik hedeflerin askeri amaçlarla ters düşerek bir bakıma kendi kendini engellemesine bağladılar. Bundan sonra, Fransız ve İngiliz komutanlıklarının savaşı bırakma istekleri belirgin hale geldi. Onlara göre savaşın jeopolitik hedeflerine zaten ulaşılmıştı. Artık hiçbir Avrupalı gücün Rusya'yı kendilerine düşman etmeyi sürdürmesine gerek kalmamıştı. Fakat Çar I. Nikola'nın Kırım'daki direnişe devam etmedeki ısrarı ve en önemlisi III. Napolyon ile Westminster'in üstündeki halk baskısı, müttefiklerin kesin zafer elden etmeden müzakere masasına oturmasını zorlaştırıyordu.
Sivastopol'a Kanlı Yürüyüş
Savaşan orduların barış yapmaya istekli olmadığı anlaşılınca, her iki gücün birlikleri Kırım Yarımadası'nda uzun ve zorlu bir çatışma için hazırlık sürecine girdi. Müttefik birlikleri kolera nedeniyle büyük zaiyata uğrarken, yarımadadaki Rus kuvvetlerinin ülkenin geri kalanıyla iletişimi kesilmişti.
Müttefikler, Çar I. Nikola'nın savaşma hırsını azaltma hedefiyle Sivastopol'a doğru yürümeye başladılar. Bu bölge çok stratejikti. Çünkü Rus Karadeniz Filosu burada demirliydi. Sivastopol büyük oranda garnizonlara ev sahipliği yapıyordu ve buradaki komutanlar müttefik ordularını durdurmada çok etkili olan sortiler yapıyordu.
Fakat bu sortiler, her iki tarafta stratejik bir faciaya neden olan, Balaclava ve Inkerman Muharebelerini başlattı. Müttefikler önemli silahlarını kaybetti ve Sivastopol'a doğru ilerlemekten vazgeçtiler. Bunlar olurken, Ruslar daha fazla saldırı düzenleyecek durumda değildi, çünkü kara gücünün büyük kısmı artık yoktu. Artık kuşatmada dayanacak yolları bulmalıydı.
Ekim 1854'te Sivastopol Kuşatması başladı. Çünkü müttefiklerin beklediği takviyeler ve tıbbi yardım gelmişti. Oldukça uzun bir kuşatma başladı. Ruslar çok iyi hazırlanmıştı ve müttefikleri aralıksız geri püskürttüler. Diğer yandan, Rus denizcilerinin büyük bölümü kara kuvvetleri pozisyonuna alınarak, limandaki büyük gemilerin yok edilmesi sağlanmıştı.
Kırım Savaşı ve Sivastopol Kuşatması
Sivastopol Kuşatması'nın başında müttefikler kente girmek için özel bir çaba harcamadı, bunu yapmak yerine kenti topçu ateşine tutmak daha kolaydı. Fakat Ruslar da topçu ateşiyle karşılık verdi ve sürekli kanın aktığı bir çıkmaza girildi. Ekim 1854'ten Mayıs 1855'e kadar kentten ayrılmak ya da kenti ele geçirmek için kaydadeğer bir girişim olmadı.
Rus takviyeleri Sivastopol'a ulaşmaya çalışıyordu. Fakat müttefikler 1854'ün sonlarından başlayarak sürekli farklı cepheler oluşturuyordu. İngiliz ve Fransız savaş gemileri de direkt olarak St. Petersburg'a girmek için Baltık denizinde operasyonlar düzenlerken, kimi birlikler Pasifik'teki Kamçatka Yarımdası'nı ele geçirme noktasında üstünlük sağlayamadı. Müttefikler ayrıca Azak Denizi'ndeki önemli Rus limanlarına yönelmiş olsa da, burada Kazak süvarilerini geçemedi.
Çar I. Nikola Mart 1855 tarihinde zatürreden öldü. Taht oğlu II. Alexsandr'a verildi. Yeni Çar arka arkaya karşı manevralar uyguladı. Bu esnada müttefiklerin arasına Piyamonte-Sardunya Krallığı dahil oldu. Böylece Mayıs 1855'te Sivastopol'a 10.000 kişiden fazla taze bir birlik katılmış ve kuşatmadaki ağırlık artırılmıştı.
Fransız, İngiliz, Türk ve Piyemonte birlikleri Çernaya ve Malakoff muharebelerinde Ruslara büyük yenilgiler yaşattılar. Çar'ın ordusu Eylül 1855'te kenti terk ederken, geride yıkık bir bölge bıraktı.
Batı ülkeleri artık saldırılarını kademeli olarak azaltmaya başladı. Bu arada Rusya, Kafkasya'da Osmanılara yönelik büyük bir zafer elde etti. Bu savaşta Osmanlıların yanında hiçbir Avrupa gücü yoktu. Son muharebeyle Kırım Savaşı bitmişti.
Paris'teki görüşmeler Şubat 1856'dan itibaren başladı ve Avrupa'nın ittifak haritasında günümüze kadar etki edecek değişiklikler yapıldı.
Kırım Savaşı'nın Sonu ve Tarafsızların Durumu
Rusya kesinlikle barış istiyordu. Çünkü stratejik Sivastopol ellerinden gitmişti. İngiliz halkının Kırım Savaşı arzusu da artık azalmıştı. Çünkü beklenmedik büyük kayıplar yaşanmıştı. Fransız'da ise III. Napolyon, Rusya ile artık müttefik olmak istediği için savaşı bitirdi.
Paris Barış Konferansı Şubat-Mars 1856 arasında gerçekleşti. Rusya, Kafkasya'da işgal ettiği tüm toprakları Osmanlılara geri vereceği ve Besarabya'dan çekileceği bir barışı kabul etti. Ayrıca Rusya ve İstanbul, Karadeniz'in tamamen askersiz deniz olacağının sözünü verdi. Osmanlı padişahı da bağımsız ulus statüsünde görülmüş ve Avrupa Konseyi'nin içine alınmıştı.
İlginçtir ki; Rusya savaşta ağır yenilgiler almıştı fakat imzaladığı koşullar oldukça hafifti. İngiltere ve Avusturya'nın itirazlarına rağmen bu değişmedi. Konferans sırasında İngiltere ve Fransa'nın yaptığı sömürge anlaşması İngiltere'yi sakinleştirmeye yetti. Fakat Avusturya'nın itirazları görmezden gelinmişti.
Aslında Avusturya, Fransa'nın jeostratejik azılı düşmanıydı. Çünkü iki ülkede Almanya üstünde egemenliğe sahip olmak istiyordu. III. Napolyon Rusya'ya karşı yumuşak davranarak Çar'ın sevgisini elde etti. Oysa Avusturya savaşta tarafsız olmasına rağmen, kendisini bu iki süper güç ve kuzeyde büyüyen Prusya Krallığı karşısında tek başına bulacaktı.
Kırım Savaşı kıtadaki ittifaklarını yeni baştan dizayn etti. Fransa ve Rusya 1894'te askeri bir ittifak oluşturana kadar dost ilişkisini sürdürdüler. Avusturya ise iç ayaklanmalarla uğraşıyordu. Bu sorunlar onu 1879'da birleşik bir Alman ülkesiyle İkili İttifak kurmaya yönlendirdi. Almanya, ikili İttifak'ın en yetkili ortağı olacak ve 1918'e dek Viyana'yı sürekli kendi gündemine göre yönlendirecekti.
Kırım Savaşı Hakkında Sık Sorulanlar
Kırım Savaşı'nda kimler savaştı?
Kırım Savaşı, Rusya ile İngiltere, Fransa ve Osmanlı İmparatorluğu güçleri arasında gerçekleşmiş, savaşa daha sonra Sardinya-Piyemonte ordusu da katılmıştır.
Kırım Savaşı'nın nedenleri nelerdir?
Kırım Savaşı, Rusya'nın Osmanlı sultanının Ortodoks tebaası üzerinde koruma sağlama taleplerinin bir sonucuydu. Bir başka neden de Rusya ve Fransa arasında Filistin'deki Rus Ortodoks ve Roma Katolik kiliselerinin ayrıcalıkları konusundaki anlaşmazlıktı. Daha geniş anlamda, Orta Doğu'daki büyük güçler arasındaki mücadeleler savaşa yol açmıştır.
Kırım Savaşı'nın sonucu ne oldu?
Avusturya'nın Kırım Savaşı sırasında müttefiklere katılma tehdidinde bulunmasının ardından Rusya 1856'da ön barış şartlarını kabul etti. Paris Kongresi nihai anlaşmayı hazırladı. Sonuçta 30 Mart 1856'da imzalanan Paris Antlaşması, Osmanlı Türkiyesi'nin bütünlüğünü garanti altına alıyor ve Rusya'yı Tuna nehri ağzındaki güney Besarabya'yı teslim etmek zorunda bırakıyordu.
Kırım Savaşı'nda kaç kişi öldü?
Kırım Savaşı, her iki tarafın da yaklaşık yarısı kayıp olmak üzere toplamda yaklaşık 500.000 can kaybına yol açmıştır. Ölümlerin orantısız bir kısmı hastalıklardan kaynaklanmıştır.
Kırım Savaşı yaralı askerlerin gelecekteki tedavisini nasıl etkiledi?
Kırım Savaşı sırasında yaralı askerlerin karşılaştığı içler acısı koşulların ayrıntılarının İngiliz kamuoyuna ulaşmasının ardından Mary Seacole ve Florence Nightingale gibi hemşireler bu askerlerin tıbbi bakımını iyileştirmek için çalıştılar. Onların çalışmaları, savaş alanı tıbbında daha sonraki gelişmelerin önünü açtı.