Puvatya Muharebesi modern Avrupa'nın dönüm noktasıdır. Her iki dini inanış da İbrahimi türünde olmasına karşın, Hristiyan ve Müslüman dikotomik ilişkisi hem Batı hem de Doğu dünyasının tarihsel hikayesi boyunca birçok anlaşmazlığın kaynağı olmuştur. Avrupa'da hakim olan Hristiyan düşünce yapısı, Avrupa krallıklarının, İncil'de adı geçen Kutsal Toprakları fethetmek için çeşitli girişimlerde (Haçlı Seferleri) bulunmasının mazereti olmuştur. Neden Avrupa'nın çoğunluğu Hristiyandı? Avrupa'daki jeopolitik hava neden bu kadar kategoriye ayrıldı?
Puvatya (kimi kaynaklarda Tours) Muharebesi, Hristiyanlar ve Arap Müslümanlar arasında kayıtlara geçmiş en eski muharebeler arasındadır. MS 732 yılında gerçekleşen bu çatışmanın getirdikleri, o yıllarda Avrupa'nın ve Roma İmparatorluğu'nun jeopolitiğini kesin olarak tekrar şekillendirmiştir ve bu etkiler şüphesiz günümüzde de devam etmektedir.
Puvatya Muharebesi öncesi paganizm
Avrupa faydacılığının büyük bölümde görüldüğü gibi, toplumların dini-politik kimlikleri, sallantıdaki Roma İmparatorluğu'nun etkisiyle oluşturulmuştur. Peygamber İsa'nın ölümünden sonra geride bıraktığı sıra dışı kültü, bu büyük organizmanın içinde yayılarak, pagan inanışlı imparatorlukta büyük sıkıntılara neden oldu. Roma İmparatoru Büyük Konstantin, MS 313 yılında Milano Fermanı'nı duyurmuş ve böylece, imparatorluk sınırlarındaki Hristiyan inancına kanunen serbestlik tanıyan ilk imparator olmuştu.
Konstantin tam on yıl ardından, Hristiyan dinine sağladığı özgürlüğü ileri taşıyarak, MS 323'te imparatorluğun resmi dini olarak kabul etmiştir. Fakat Konstantin'in gerçek yaşamında Hristiyanlık dinine göre yaşadığı oldukça şüphelidir.
100 yıldan fazla zaman sonra, MS 476'da Batı Roma İmparatorluğu yıkıldı. İmparatorluk topraklarını kuzey tarafından yakıp yıkan 'Barbar' kabileler, yıkılmakta olan Roma İmparatorluğu'nun arkasında bıraktığı yerleşik Hristiyan kültürünü ve mimarı yapısını görecekti. Bu durumda kendilerini Roma'nın kültürel mirasçısı olarak görerek, zaman içinde Hristiyanlık dinine yöneldiler.
Güney bölgelerde İslam'ın yayılması
İslam dini özellikle güneydoğudaki Arap ve Afrika kıtalarında önü alınamayacak bir şekilde yayıldı. İslam peygamberi Muhammed MS 632'de öldüğünde, arkasındaki insanlar onun düşüncelerini kulaktan kulağa yaydı. Anlatıları genel olarak barışa yönelik ve pratiklik barındırıyordu. Dolayısıyla gittiği farklı kültürler tarafından uyum sağlanması zor görünmüyordu.
Peygamber Muhammed'in ölümünden sonraki yıllarda özellikle tüccarlar, Arap Yarımadası'ndan Kuzey Afrika'ya kadar İslam'ı her yere yaydılar. Bu tüccarlar, Doğu'da kazandıkları yeni İslam toplumlarının yanında, Doğu Arap kültüründen farklı baharatları da Afrika kıtasına götürüyordu. İslamla beraber okuma ve yazma yaygınlaştı. Nihayetinde Kuzey Afrika kültürü hızla gelişmeye başlamıştı.
İslam ideolojisi, Afrika ve Arabistan'daki farklı toplulukların manevi kimliklerinin bir araya getirmeyi başardı. Bu birlikteliğin sonucunda Emevi Halifeliği kuruldu; Suriye'nin Şam kentini ana merkez yaptılar ve kendi paralarını basarak İslam ülkelerinin ticaretini kolaylaştırdılar. Bu hamle tüm tüccarlar tarafından hoş karşılandı.
Emevi Halifeliği MS 711'de İber Yarımadası'ndan ilerleyerek günümüz güney İspanya'sını ele geçirdi. İberya'daki müslümanlar olan Mağribiler de İspanya'ya saldırarak, batı Cermen kabilelerinden olan Vizigotlarla savaştı. Mağribiler, günümüz güney Fransa bölgesine kadar etkisini göstermişti.
Emevi Halifeliği, tarihçiler tarafından her zaman eleştiri konusu olmuştur. Barışçıl İslam ideolojisinden ayrılmaları ve apayrı toplumlardan saldırgan bir Arap İmparatorluğu kurmaları bu eleştirilerin başında geliyor. İspanyol toprakları, 1492'de İspanyol Reconquista hareketine kadar, Avrupa'da İslam'ın bir ayağı olarak kalmıştır.
Puvatya Muharebesi ile iki dünya çarpışıyor
Emevi Halifeliği oldukça agresif ilerleyen bir orduya sahipti. Öyle ki; İspanya'dan en kuzeye kadar ilerlemişlerdi. Bu da Fransa'nın ele geçirilme tehlikesini doğurdu. Fakat o yıllarda bu bölge, Roma İmparatorluğu'ndan sonra kurulan Cermen krallıklarından birisi olan Francia tarafından ele geçirilmişti.
Batı Roma İmparatorluğu'nun çökmesiyle birçok Cermen kabilesi kendisini Roma'nın varisi olarak görüyordu. Bunlardan en etkilisi Frank Krallığı olmuştur. Bu kabileler, mevcut boşlukta Avrupa'nın kralı olmaya daima hazır kişilerdi. Dolayısıyla ilk olarak Hristiyanlığa geçtiler ve kendilerini bu dinin korucuyusu olarak belirlediler.
Emevilerin emrindeki İslam orduları Avrupa'da etkisini artırdıkça, Frankların liderliğindeki Hristiyan birlikleri onları Hristiyan Avrupa için korkunç bir tehdit olarak analiz ettiler. İki büyük güç, MS 732 yılının Ekim ayında Fransa'nın batısındaki Akitanya Dükalığı'ndaki Tours ve Poitiers şehirleri arasında karşılaştı. Çok geçmeden Puvatya Muharebesi (veya Tours Muharebesi) başladı.
Hristiyan orduları, de facto Frank lider II. Pepin'nin gayrimeşru oğlu Charles Martel ve Akitanya Dükü Büyük Odo komutanlığındaki Frank ve Akitanyalı askerlerden oluşan bir ittifak yarattı.
İslam orduları ise Emevi İmparatorluğu'nun İber Yarımadası'ndaki topraklarına vali olarak belirlediği Abd al-Rahman ibn Abd Allah al-Ghafiqi tarafından yönetiliyordu.
Puvatya (Tours) Muhaberesi
Bu çarpışmada tarafların asker sayıları tamamen tartışmalı bir durum. Tarihçiler genel olarak Hristiyan tarafını sayıca daha az olarak tespit ediyor. Diğer yandan, İslam ordularının daha fazla savaş görmesi ve Afrika'yı yararak İberya'ya kadar kolaylıkla gelebilmiş olmaları, ordularının üstün bir süpürme taktiğini uyguladığını bize gösteriyor. Emevi ordularının bu özellikleri hesaba katıldığında, sayı üstünlükleri daha da fazla korkutucu olabilirdi.
Çarpışma başladığında Charles Martel (Martel, çekiç demek) beklenmedik derecede iyi bir savunma gösterdi. Hristiyanlar, kendilerinden çok daha kalabalık olan İslam ordusuna karşı ince bir taktik uyguladı.
Puvatya Muharebesi, İslam orduları komutanı el-Gafiqi adına son çatışma oldu. Komutan çarpışma sırasında öldürüldü. Bunu gören birliklerin motivasyonu kırıldı ve ordular İberya topraklarına geri çekilmek zorunda kaldı.
Kategorik etki bölgeleri
Hristiyan Avrupalıların gözünden bakıldığında, Puvatya Muharebesi istilacı bir İslam ordusunun ilerleyişine son vermiştir. Emeviler açısından bu muharebe, onlarca yıldır devam eden hem ideolojik hem de askeri egemenliğe kesin bir son vermiştir.
Puvatya (Tours) Muhaberesi jeopolitik yönüyle, Emevi Halifeliği'nin gücünün artık zirveye ulaştığını ve ikmal hatlarının nereye kadar ilerleyebileceğini açıkça belirlemiştir. İmparatorluk artık çok yavaş bir şekilde genişleyebildiğinden, kendi içindeki çatışmalarla parçalanma sürecine girdi. Halifelik bir daha kesinlikle Batı Avrupa'da bu ölçekte bir saldırı gerçekleştiremedi.
Charles Martel ve Frank Krallığı'nın Batı Avrupa'yı güçlü bir şekilde kontrol altına almasıyla, modern Fransa ve Almanya'nın kurucuları olan Franklar, Hristiyan Avrupa'nın da koruyucusu olmuşlardı. Kazanılan Frank zaferi, bugün büyük ölçüde Hıristiyan Batı Medeniyetinin oluşmasının şüphe götürmez bir dönüm noktasıdır.
Charles Martel, varlığı ve gücüyle Frankların Kralı olarak hükümdarlığını keskin bir biçimde kanıtladı. Ölümünün ardından krallığı iki oğlu Carloman ve Kısa Pepin'e geçti. Bu iki oğuldan ikincisi, Şarlman'ın babası olarak Karolenj Hanedanı olarak bilinen hanedanın başında olacaktı.
Charlemagne (Şarlman): Savaş sonrası Avrupa'nın kurucusu
İsmi "Büyük Charles" anlamına gelen Charlemagne (Şarlman), MS 768-814 yılları arasında Charles Martel ve Frank Kralı'nın torunuydu. Tarihçiler, günümüzdeki her modern Avrupalının Charlemagne ve benzerinin soyundan geldiğini iddia ediyor.
Şarlman'ın büyüleyici hükümdarlığı, savaş yöntemleriyle de olsa Batı Avrupa'yı güvenli bir yaşama kavuşturdu. Frank Krallığı kuzey İtalya'ya ve daha doğuda Almanya'ya kadar genişlemişti. İtalya'da, seküler (laik) Roma İmparatorluğu üç yüzyıl önce yıkılmış olsa da, Roma Kilisesi yaşamını ve etkisini sürdürmeye devam etmesini bildi. MS 800 yılının Noel gününde Katolik Papa III. Leo, Şarlman'a ilk Kutsal Roma İmparatoru olarak tacını giydirdi: Hristiyanlık artık MS 476'dan beri boşta bekleyen bu koltuğa verilmişti. Din bir kez daha, bu defa daha seküler bir koruyucuyu ortaya çıkarmıştı.
Kilise ve devletin ilişkisini güçlendiren III. Leo, Roma İmparatorluğunu tekrar canlandırdı ve en güçlü Cermen krallığına teslim edecekti. Ayrıca isminin önüne "Kutsal" tanımını ekledi. Papalık siyaseti artık doğrudan laik düzene bağlanmıştı.
Charles Martel'in Puvatya Muharebesi'ndeki zaferiyle başlayan birkaç olaydan sonra, Frank Krallığı artık tam anlamıyla Romalı seleflerini geride bırakmış görünüyordu. Almanca konuşan bir Hristiyan olan Charlemagne (Şarlman), Roma İmparatoru'nun tekrar canlanan tahtındaydı.
Kutsal Roma İmparatorluğu şüphesiz Roma'daki Katolik Kilisesi tarafından destekleniyordu ve Kilise ise elbette İmparatorluk tarafından destekleniyordu. Şarlman artık Batı Avrupa'da Hıristiyanlığın merkeziydi.