Roma, insanlar arasındaki sınıfa ve sahip olunan varlık temelinde dizayn edilmişti. Bu hiyerarşik düzende sistemin en üstünde senatoryal, aristokrat ailelere yer verildi. Devamında ise at sahibi olabilmiş equestrianslar, plebler ve özgürleştirilmiş kölelere yer verildi.
Roma'da kölelerin büyük bölümü daima acı dolu bir hayatın içindeydi. Çünkü Roma hukukunda köleler insan değil satın alınabilen bir mülk olarak tanımlanmıştı. Fakat ilginç olan şuydu ki; Antik Roma'daki köleler, Roma'nın genel başarısının büyük kısmının bir nedeniydi. Çünkü özgür doğmuş Romalıların yaşamları bu köleler tarafından rahatlatılıyor ve sonuç olarak şekilleniyordu. Doğal olarak köle sahipleri aslında bu kölelere derinden bağımlıydı.
Suriye'den Britanya adasına kadar, Roma'nın her toprağında köle ticareti yaygındı. İmparatorluk Roması'nda her 3 kişiden 1'inin köle olduğu düşünülüyor. Bir köle sahibi olmak daima toplumun en üst tabakasına özgüydü. Yunan tarihçi Plutarkhos, Cumhuriyetçi Marcus Licinius Crassus'un sahip olduğu kölelere özellikle dikkat çekmiştir. Crassus'un o kadar çok kölesi vardı ki, sadece 500'ünü bina satın alma ve yeniden inşa etmeye ayırmıştı. Fakat alt sınıflardaki pleblerin dışında özgürleşmiş kölelerde köle sahibi olabiliyordu. Çünkü Roma'da köle sahibi olmak tüm vatandaşların hedeflediği bir zenginlik işaretiydi.
Antik Roma'da köleliğe dair kanıtlar
Antik Roma'daki köleliğe dair günümüzde birçok kanıtımız var. Roma edebiyatı, yazıtlar ve elbette arkeolojik tespitler yeterince bilgi edinilmesini sağladı. Özellikle yazar Genç Plinius (Gaius Plinius Caecilius Secundus)'un mektupları köleliğe dair harika bir kaynak olmuştur. Diğer yandan Romalı seçkinlerin ürettiği yazılı kaynaklarda gözle görülür bir takım sınırlar vardı. Genç Plinius gibi bazı yazarlar konuları ideal hale getirmeye yönelebiliyor. Dolayısıyla, Romalı bir kölenin günlük yaşamını tarafsız gözlerle yazan bir eser günümüze ulaşmadı.
Yine de görüleceği gibi mezarlardaki yazılar dahi, köleler, azat edilmişler ve bu kişilerin efendileri arasındaki bağa yönelik etkili kanıtlar sağlamak için yeterli olmuştur. Kölelerin yaşadıkları yerlere dair arkeolojik bulgular da çok bilgilendirici olabiliyor. Mesela, gladyatör kölelerin ve savaş mahkumlarının çarpıştığı arenalar olan büyük tiyatroların kalıntıları, antik Britanya'dan Türkiye topraklarına kadar karşımıza çıkıyor. Bu tarihi eserler, köleliğin Roma İmparatorluğu'ndaki müthiş yayılımına güçlü bir kanıttır.
Antik Roma'da bir kölenin yaşamı
Antik Roma'da kimler nasıl köle yapılırdı? Görünüşe göre Roma'da köle olmak çeşitli yollardan geçiyor. En bilineni elbette savaşlarda ele geçirilmek. Roma İmparatorluğu 400 yıl boyunca genişlerken, ele geçirdiği topraklardan sayısız savaş esirini köle olarak yanında götürdü.
Bazı kişiler ise köle olarak satılıyordu. Bu durumun farklı nedenleri var; Akdeniz sularında korsanlık çok yaygındı. Korsanların ele geçirdiği insanlar eşya olarak satıldı. Ayrıca borçlarını ödemekte zorlanan insanlar da köle olarak kendini satardı.
Elbette özgür doğanlar gibi köle olarak doğan kişiler de var. Köle anneler doğum yaptığında, doğurdukları bebek ona değil sahibine veriliyordu. Zaten köle sahipleri, bu yöntemle köle sayılarını artırmak için köleler arasında cinsel ilişkiyi teşvik ederdi.
Antik Roma'daki kölelerin farklı çeşitleri vardı ve bunları sosyal yaşamın her alanında görebilirdiniz. Örneğin sadece evle ilgilenen köleler en yaygın olanıdır. Bu kölelerin bir kısmı eğitimli oldukları için en çok bu insanlar tercih edilirdi. Çocuklar için öğretmen ve elbette yetenekli aşçı kölelerde aranılan diğer tip kölelerdendi.
Kentteki yaşamın sürdürülebilirliği de köle toplumuna bağlı durumdaydı. Bu tip köleler pleblerin yanında devlet dairelerinde işe alınıyordu. Bir kısmıysa halk kütüphanesi gibi yerlerde görev yapardı. Bir de fahişe köleler vardı. Bunlarda genelev sahiplerinin yanında olurlardı.
Birçok köle yüksek efor isteyen bir yaşamın içindeydi. Kimisi varlıklı toprak sahiplerine ait mülkleri işletirken, diğerleri madende çalışıyordu. Madende çalışanların yaşam süresi kimi zaman birkaç ayla sınırlıydı.
Romalı köleler ve efendileri
Antik Roma'da kölelikle ilgili yasalar, şaşırılmayacak biçimde kölelerin değil efendilerinin yararına olacak şekilde hazırlanmıştır. Kölelerin efendilerine tanınan haklar onlara yaşam ve ölümleri üstünde egemenlik vermişti. Birçok köle özgürlüğü için kaçmayı denemiş ya da efendilerini öldürmeye çalışmıştır. Bu köleler yakalandığında büyük acılar çekmek zorunda kaldı. Efendisine saldıran bir kölenin sadece kendisi değil, kan bağı olan herkes idam ediliyordu.
Fakat efendilerin kölelerine iyi davranması kesinlikle en mantıklı olanıydı. Ancak bu sayede eksiksiz bir iş gücü ortaya çıkabilir. Elbette bu durum Romalı kölelerin iyi bir hayatlarının olduğunu göstermez. Fakat kimi zaman küçük bir miktarda para (peculium) verilmiştir. Yazar Genç Plinius, kendisinin gayri resmi evlilik anlaşmalarına ve vasiyetnamelerin yapılmasına bile izin verdiğini söyler.
Elbette farklı efendi – köle ilişkileri de vardı. Cumhuriyetin son savunucularından Cicero ve sekreteri Tiro buna bir örnek olabilir. Aşağıdaki sözler, Tiro'nun serbest özgür kalacağını öğrenen kardeşi tarafından, Cicero'ya yazılan bir mektupa aittir. Burada ailenin Tiro'ya hissettiği sevgi anlaşılmaktadır:
Tiro'nun eski statüsünün hak ettiğinden daha düşük olduğuna karar vererek ve onu bir köle olarak görmektense bir dost olarak görmemizi tercih ederek Tiro konusunda yaptıklarınız için gerçekten minnettarım.
(Cicero, Letters to Friends 16:6)
Ünlü köleler olarak gladyatörler
Gladyatörlerin de köle olduğu kimi zaman unutulur. Çünkü halkın gözünde çok değerli görülüp hayranlık duyulan kişiler olmuşlardır. Ayrıca kimi kadınlar için de bir eğlence aracıdır. Gladyatörler genellikle savaş mahkumlarından, suçlulardan oluşuyordu. Bu kişiler bir Roma dövüş okulunda (ludus), kendisi de eski bir gladyatör (lanista) olan bir dövüş ustasının elinde eğitilir ve onunla beraber yaşardı. Ayrıca: Antik Roma'nın en ünlü gladyatörleri
Bu insanlar arenalardaki binlerce seyircinin önünde ölümüne dövüşmek zorundaydı. Elbette sanıldığı gibi her zaman ölmek zorunda değildiler. Gladyatörler yatırım yapmak için çok değerli kişilerdir ve ne kadar popüler olurlarsa, o kadar ölümden uzak kalabilirlerdi.
Gladyatörler için antik Roma köleliliğinin "parlak" tarafı diyebiliriz. Bazıları çok ünlü olmuş ve hayatları sürekli takip edilmiştir. Antik belgeler bazı kadınların gladyatörlerle zaman geçirmekten keyif aldığını anlatır. Hatta öyle ki, gladyatörlerin terleri afrodizyak etkisi vermesi için şişelenip satılırdı. Ayrıca: Antik Roma'da günlük yaşam nasıldı?
Bir gladyatör gerçekten çok başarılı olduysa, lanista'nın onayına bağlı olarak özgür kalabilirdi. Eğer bu gerçekleşirse, özgür kalmasının bir sembolü olarak kendisine rudis (tahta kılıç) veriliyordu. Flamma bu duruma örnek verilecek bir gladyatördü. Mezar kitabesinde yazana göre, kendisine dört defa tahta kılıç verilmiştir. Bunun nedeni, her seferinde gladyatörlüğü bırakamayıp sürekli geri dönmesiyle ilgiliydi. Burada Flamma'nın ünlü yaşamından kopamadığın anlaşılıyor.
Antik Roma'da kölelikten çıkış yolları
Antik Roma'da bir insan özgür bırakıldığında, buna "azat etme" işlemi denilirdi. Burada kullanılabilecek birkaç farklı yol var. En bilineni, bir yargıcın eşliğinde yapılanıdır. Azat edilecek köle yargıcın önünde diz çöker ve bir sopa omuzuna tutulurdu. Ardından özgür kalmasının işareti olarak pileus denilen bir şapka takdim edilirdi.
Birçok efendi kölesinin özgür kalması için vasiyet yazarken diğerleri kölesini basitçe doğrudan özgür bıraktı ve kendisini resmi vatandaş olarak kaydetmesini sağladı. Köle kadınların özgür kalabilmek izleyeceği en yaygın yol ise efendileriyle evlenmeyi kabul etmeleridir. Bu yaygın bir durumdu. Çünkü doğacak çocukların özgür vatandaşlar olarak doğması kesinleşiyordu. Son olarak, nadir de olsa kendilerini efendilerinden satın alıp kölelikten kurtulanlar vardı.
Antik Roma'da özgür erkekler ve özgür kadınlar
Antik Roma'da özgür erkekler ve özgür kadınlar libertus ve liberta olarak yasal statüye sahipti. Vatandaş olmalarına izin veriliyordu ancak bazı engeller yine de vardı. Bunlardan ne dikkat çekici olanı, önemli kamu görevlerinde yer alamaz ve orduya katılamazlardı. Fakat çocuklarının eksiksiz Roma vatandaşı olabilmesi o dönemlerde paha biçilmez bir avantajdı.
Köleler ve eski efendileri arasındaki bağ Roma halkının ana sütunlarından birisi olmuştur. Bu bağ bir takım karşılıklı çıkar ve birbirine hissedilen bir minnet duymaya bağlı koruma sistemiydi. Özgür kalmış eski kölelerin her sabah eski efendilerinin yanına gitmeleri ve çeşitli irili ufaklı işleri yapmaları adettendi. Ayrıca bir gün eski efendileri devlette bir görev için aday olursa, çevreden oy toplama işlerinde bu azatlılar yardımcı oluyordu. Eski efendi ise eski kölesine ve ailesine para ve gıda desteğinde bulunmak zorundaydı. Ayrıca eski kölesinin yaşamını kolaylaştırmak için, kendi çevresindeki iş insanlarıyla da tanıştırabilirdi.
Bir köle özgürlüğünü kazanmış olsa da, üstündeki eski köle etiketinden kurtulması kolay değildi. Doğuştan özgür insanlar, azat edilmiş köleleri sosyal statü açısından alt sınıflarda görmeye devam etti. Özellikle edebiyat eserlerine bakıldığında da bu kolayca görülür. Bu yazılarda azatlı kişiler uygarlık nedir bilmeyen ve genellikle toplum içinde kötülenen kişiler olarak anlatılmıştır.
Örneğin Petronius'u ele alalım. Kendisi yazmış olduğu romanı Satyricon'da, Trimalchio adını verdiği özgür bırakılmış ve çok zengin olan bir eski köleyi anlatır. Trilmalchio kitapta özgür doğmuş misafirleri için akşam yemeği düzenlemek ister. Fakat yemek sırasında misafirlerine ne kadar kültürlü olduğunu kanıtlamak istese de bunu başaramaz. Petronius'un bu küçümseyici anlatımı, eski kölelerin toplumda yaşadığı sosyal şiddeti aydınlanmaktadır. Petronius kitabında daha da ileri giderek, bu akşam yemeğini "müzikal bir komedi gibi" şeklinde ifade etmiştir.
Günümüze ulaşan yazıtlar sayesinde kölelere, azatlılara ve efendilere dair yüzlerce kanıt elde edildi. Antik Roma'da köleliğin ardından başlayan normal yaşama dair en iyi kanıtları yazıtlar sağlayabilir. Diğer yandan kölelikten özgür kalmaya giden süreci de anlamamış kolaylaşmaktadır.
Yukarıdaki mezar yazıtı Lucius Antistius Sarculo ve karısı Antistia Plutia'ya ithaf edilmiştir. Bunu yapanlar ise özgür bıraktıkları köleler olan Rufus ve Anthus. Burada Rufus ve Anthus, yazıtın inşası kendi ceplerinden ödeme yaptıklarını belirtmektedir. Bu bilgi önemlidir. Böylece efendi ve eski köle arasında kurulan bağın duygusal seviyesini öğreniyoruz. Ancak yazıtta daha önemli bir şey yer alıyor: Antistia Plutia'nın da azat edilmiş bir kadın, yani kocası Antistius'un eski kölesi olduğu yazıyor.
Antik Roma'da köleliğin mirası
Hiç şüphesiz Antik Roma'da kölelik, günümüz standartlarına kıyasla Roma toplumunun mide bulandırıcı bir tarafıydı. Fakat Romalılar için (en azından özgür doğanlar için) bu tamamen olağandı ve günlük yaşamın gerekli bir ihtiyacı olarak kabul ediliyordu. Diğer yandan sözde medeni batı ülkelerinde kölelik ve köle ticareti 19. yüzyıla kadar yasaklanmış değildi. Diğer yandan, kölelik bugün dünyanın birçok ülkesinde çeşitli türlerde varlığını devam ettiriyor.