Büyük Londra Vebası: 17. Yüzyılın Kara Ölümü

On yedinci yüzyıl Londra'sı daha önce görülmemiş bir veba salgınına sahne oldu. Hükümet halk sağlığı önlemleriyle salgını kontrol altına almaya çalıştı.

buyuk londra vebası
Londra'da veba salgını sırasında bir ölü arabası ve yas tutanların bulunduğu bir sokak, E. Evans'ın renkli ahşap gravürü.

1665 yılında Londra, 1348'den bu yana şehrin en dehşet verici kara ölüm (veba) salgınlarından birinin ortasındaydı. Londra'da daha önce hiç görülmemiş ölçüde vatandaşların hareket özgürlüğünü kısıtlayan halk sağlığı kısıtlamaları uygulandı. Geçmişte insanların benzer halk sağlığı krizleriyle nasıl başa çıktıklarını görmek, günümüzdeki salgından yalnızca iki sene sonra ve dünyanın çoğu hala bunun kalıcı sonuçlarının etkilerini yaşıyorken kesinlikle büyüleyici.

Büyük Londra Vebası


Veba surların dışından şehre taşınıyor

1665-1666 yılları arasında Londra'da yaşanan Büyük Veba salgını sırasındaki ölüm oranlarını gösteren bir grafik. Düz çizgi toplam ölümleri, kesik çizgi ise vebaya atfedilen ölümleri göstermektedir.
1665-1666 yılları arasında Londra'da yaşanan Büyük Veba salgını sırasındaki ölüm oranlarını gösteren bir grafik. Düz çizgi toplam ölümleri, kesik çizgi ise vebaya atfedilen ölümleri göstermektedir.

1348'den bu yana Londra'da birçok veba salgını yaşanmıştı, bu nedenle 17. yüzyıla gelindiğinde kent sakinleri hastalık konusunda oldukça bilgiliydi. Yine de 1665-1666 yıllarındaki Büyük Londra Vebası en ağır olanıdır. Londra nüfusunun yüzde on beşinin bu salgında hayatını kaybettiği bildirildi. Resmi ölü sayısı 68.596'dır, ancak 100.000'den fazla insanın öldüğünü varsaymak daha makuldür.

Veba ilk kez 1665 yılında şehrin dışında yer alan St. Giles in the Fields bölgesinde belgelenmiştir. Hastalık sonunda şehrin içine taşındı ve Eylül ayında tahminen 7.165 Londralı öldü. Enfekte fareler Yersinia pestis bakterisini sıkışık metropol boyunca yayarak on yedinci yüzyıl Londra'sının insanlarına bulaştırdı.

Londra'yı kasıp kavuran, çok sayıda insanın ölümüne yol açan ve şehrin altyapısının büyük bir kısmını yok eden 1666 Büyük Londra Yangını, o yıl salgını başarıyla durduran tek şey oldu. Bundan önce yerel yönetim, hastalığın yayılmasını engellemek için çeşitli halk sağlığı tedbirleri almayı denemişti.

17. yüzyıl Londra karantinası

buyuk londra vebası
Londra'da veba salgını sırasında bir ölü arabası ve yas tutanların bulunduğu bir sokak, E. Evans'ın renkli ahşap gravürü.

İnsanları karantinaya almanın yanı sıra, konutları "kapatmak" hükümetin salgının yayılmasını önlemek için kullandığı başlıca yöntemdi. Karantina kavramı 14. yüzyılda Venedik'te ortaya çıkmıştır; burada gemiler, hastalığın yayılmasını önlemek için limana yanaştıktan sonra 40 gün boyunca karantinaya alınırdı. Karantina İtalyanca'da "kırk gün" anlamına gelmektedir ve bu isim de buradan gelmektedir.

Cambridge sözlüğünde tecrit süresi şu anda "bir hastalığa sahip olan ya da sahip olabilecek bir kişi ya da hayvanın, hastalığın bulaşmasını önlemek için diğerlerinden ayrı kalması ya da tutulması gereken belirli bir süre" olarak tanımlanmaktadır ve bu da kavramın zaman içindeki gelişimini yansıtmaktadır.

On yedinci yüzyılda bu uygulama İngiltere'de ara sıra kullanıldı. Londra Özel Konseyi 1630 yılında şehirdeki veba bulaşmış evlerin "kapatılması" için bir emir yayınladı. Ölüm gerçekleştikten sonra prosedür uygulanıyordu. Ölüm nedenini belirlemek için hükümet tarafından atanan "araştırmacılar" dışarı çıkar ve araştırma yaparlardı. Eğer vebanın sebep olduğu düşünülürse "kapatma" emri çıkarılırdı.

Çoğu insan evde karantinaya alınıp vebadan ölme ya da yakın bir akrabasından veba kapma fikrinden hoşlanmıyordu. Arama ekipleri gelmeden önce virüsü taşıdıklarını bilen birçok kişi semptomlarını gizledi. Parası olanlar, ölene kadar evlerinde kalmaya zorlanmamak için görevlilere para ödüyorlardı. Aramaya katılanlar genellikle yaşlı ve daha az eğitimli kadınlardı, bu da onları verdikleri rüşveti kabul etmeye daha yatkın hale getiriyordu.

Kurallara uyulduğunu ve kimsenin kaçmadığını doğrulamak için bu tür evlerin girişlerine gardiyanlar konuşlandırıldı. Böylece ev sakinleri kısıtlamalara uymaya zorlanıyordu. Konutların kapıları yerel polis memuru tarafından asma kilitle kilitlendi ve daha sonra kırmızı bir haçla işaretlendi ve haçın yanına "Tanrı bize merhamet etti" kelimeleri karalandı. Bu işlem, kişileri konuta girmekten caydırmak ve halihazırda orada bulunanların hastalıkla enfekte olduğunu diğerlerine bildirmek için yapıldı.

Mevzuat, bu karantina süresinin yirmi gün olmasını öngörüyordu; ancak, evde kapalı tutulan kişilerden birinin ölmesi halinde zaman dilimi uzatılabilecekti. Bu süre zarfında insanlar, çarpı işaretleriyle süslenmiş evlerin içinde yaşayanlar için büyük endişe duydular. O dönemde Londra'da yaşayan Samuel Pepys şöyle yazıyor: "…yoldan geçen bir beyefendi bize gelip evin vebadan kilitlendiğini haber verdi. Sonuç olarak, büyük bir korku yaşadık, arkamızı döndük ve hızlıca ondan uzaklaştık."

Buna ek olarak, insanların kaçtığına dair hikayeler de vardı. Sağlıklı bireylerin yirmi gün boyunca enfekte bir evde karantinaya alınması ve bu süre zarfında kendilerinin de hastalığa yakalanma riskinin yüksek olması fikri anlaşılır bir şekilde onlara cazip gelmiyordu. Bir süre sonra bu emirler, hastalıklı bireylerin Veba Evlerine (ya da Haşere Evi) yerleştirilmesi uygulamasına dönüştü.

Daha sert bir salgın önlemi: Veba Evleri

1865 yılında Finsbury Fields'daki haşere evi ve veba evinin tasviri
1865 yılında Finsbury Fields'daki haşere evi ve veba evinin tasviri, Welcome Collection

Birleşik Krallık Özel Konseyi, konut karantinaları oluşturmanın yanı sıra, vebanın yayılmasını engellemek amacıyla "Haşere Evleri" olarak bilinen bir uygulamayı da kullandı. Craven Kontu'nun, insanları evlerinde kapalı tutmanın hem zalimce hem de ters etki yarattığını söylediği aktarılıyor. Kont, hasta ya da hastalıkla temas etmiş kişilerin düzelene kadar tutulabilecekleri izolasyon tesisleri olan Haşere Evlerinin kurulmasını önermiştir. Hastalığın yayılmasıyla mücadele etmenin en etkili yolunun bu olacağına inanıyordu.

Hastalıkları olan ancak kim olduklarını tespit edemedikleri kişileri aramak için gönderilen görevliler, vebadan muzdarip birini bulduklarında, bu kişiyi tecrit etmek için kendi evi yerine bölgedeki Haşere Evi'ne gönderebiliyorlardı.

Vebaya yakalanmış bir fertle birlikte Haşere Evi'ne mi taşınacaklarına yoksa kendi evlerinde karantinaya mı gireceklerine karar vermek ailelere kalmıştı. Eğer hastalıktan etkilenen ailenin tüm fertleri Haşere Evinde kalırsa, hastalıklı ev nihayet izole edilebilecekti. Ön kapı kırmızı bir çarpı işaretiyle işaretlenir, ancak evde kimsenin olmadığını belirtmek için üzerinde herhangi bir yazı bulunmazdı. Ayrıca yine, kimsenin eve girmeyeceğini ya da evden bir şey çalmayacağını garanti etmek için evin dışında güvenlik personeli görevlendirilirdi.

Haşere Evlerinin kuruluşunu tasvir eden tarihi kayıtlar, bunların iki ayrı yapıdan oluştuğunu göstermektedir: biri hastalar için, diğeri ise sağlıklı ancak korunmasız olanlar için. Her ikisi de kalın taş duvarlar ve büyük pencere camları gibi aynı mimari özelliklere sahipti. Evlerin içinde hapsolmuş miasların (kötü kokular) hastalık kaynağı olduğu düşünülüyordu, bu nedenle havalandırma için büyük pencereler yerleştirilmişti.

Bu işletmeler, hemşire ve güvenlik görevlilerinin işe alınmasından sorumlu olan bir efendi ya da hanım tarafından yönetiliyordu. Herhangi birinin mülkü terk etmesini önlemek için çevredeki kapılar kapatılır ve emniyete alınırdı.

Gagalı maske takan veba doktorları

Dr. Gaga olarak tanınan 17. yüzyılın Romalı veba doktorunun 1656'dan bir gravürü (Renklendirilmiş).
Dr. Gaga olarak tanınan 17. yüzyılın Romalı veba doktorunun 1656'dan bir gravürü (Renklendirilmiş).

Salgın yayılırken aynı zamanda maskeler de kullanılıyordu, ancak sanıldığı gibi değil. Sadece doktorlar ve diğer profesyoneller maske takıyordu. Erken modern tıpta veba maskesinin kullanımı ikonik hale geldi, peki ama asıl amacı neydi?

Christian J. Mussap'a göre, Fransız hekim Charles de Lorme bu maskenin ve beraberindeki takımın popülerleşmesinden sorumludur. Gagalı maskeyi tanımlamak için De Lorme şu kelimeleri kullanmıştır:

… yarım ayak uzunluğunda, bir gaga gibi yapılmış, her iki tarafta burna yakın birer tane olmak üzere iki deliği olan, kokuyla dolu, nefes almayla beraber gaganın içinde saklı olan hoş kokulu bitkilerin etkisini beraber taşıyabilen bir maske.

Charles de Lorme

Bazen kötü kokular olarak da bilinen miasma azma kavramı, hekimlerin tıbbi bitkilerle doldurulmuş maskeler takma uygulamasının itici gücü olmuştur. Hastalıkların yayılmasından miasmaların sorumlu olduğu fikri, o dönemde tıp alanında baskın olan fikirdi. Dolayısıyla, hastaları tedavi ederken hastalığın kendilerine bulaşmasını önlemek için hekimler taktıkları maskelerin içine hoş kokulu bitkiler doldurmaya başladılar.

55'ten fazla farklı bitki ve bal ya da tarçın gibi diğer bileşiklerin bir karışımı olan Theriac, maskenin en sık kullanılan bileşeniydi. Oysa maskeleri takan talihsiz insanlar, hastalığın gerçek nedeni mikroplar olduğu için bu bitkileri kullanarak kendilerini vebadan koruyamıyorlardı.

Büyük Londra Yangını'nın salgına etkisi

1666'da Londra'nın merkezi, yanmış alan pembe ile gösterilmiş ve çizgilerle belirtilmiştir
1666'da Londra'nın merkezi, yanmış alan pembe ile gösterilmiş ve çizgilerle belirtilmiştir

1666'da Londra en ölümcül trajedilerinden birini daha yaşadı ve bu, kent sakinleri için ya şans ya da felaket oldu. Büyük Londra Yangını şehrin büyük bir bölümünü yok ettiği gibi, birçok hastalığı da öldürdü. Londra'nın çoğu saz çatılı ahşap evleri birbirine tehlikeli derecede yakın inşa edilmişti ve bu da kentin zaten yüksek olan yangın ölümleri oranını artırıyordu.

O dönemde itfaiye teşkilatının bulunmaması Londra'daki durumu daha da kötüleştirdi. Yangını kontrol altına almak için çaba sarf edilse de, sonuçta hızla genişlemesini durdurmak için hiçbir şey yapılamadı.

Yangının salgının yayılmasını durdurduğu varsayımının doğruluğu ve yanlışlığı tartışılmıştır. Meriel Jeater ve diğerleri, yangın çıktığında hastalığın büyük oranda düşüşte olduğunu iddia etmişlerdir. Ona göre yangın Londra'nın sadece kabaca beşte birini yok ettiğinden, salgını sona erdirmesi imkansızdır. Dahası, hastalıktan en çok etkilenen Southwark, Clerkenwell ve Whitechapel yangından kurtulmuştur.

Pandeminin doğal yollarla azalmış olabileceği birkaç potansiyel yol vardır. Örneğin, bir fare pandemisi her zaman bir insan pandemisinden önce ortaya çıkacağından, farelerin barındırdığı rezervuar popülasyonu tükenmiş olabilir. Bu durum, birçok insanın ölmüş ya da kaçmış olması ve pirelerin soğuk aylarda hayatta kalmakta daha zorlanacağı gerçeğiyle birlikte, hastalığın insanlara daha önce olduğu gibi enfekte olmaya devam etmesini engellemiş olabilir.


Kaynaklar:

  • A.N. Appleby, Famine in Tudor and Stuart England , Liverpool University Press (Liverpool, 1978)
  • A. Camus, The Plague , Hamish Hamilton (London, 1947)
  • D. Defoe, Journal of the Plague Year , Penguin (London, 1978)
  • M. Greenwood, Epidemics and Crowd Diseases , Williams and Northgate (London, 1934)
  • J. Langdon-Davis, The Plague and Fire of London, Jackdaw Publications (Jonathan Cape, London, 1963)
  • R.C. Latham and W. Matthews (eds.), The Diary of Samuel Pepys , VI, Bell and Hyman Ltd. (London, 1972)
  • T. Nashe, In Time of Pestilence from Oxford Book of English Verse , Oxford University Press (Oxford, reprinted 1960)