Şizofreni, sanrılar, halüsinasyonlar, düzensiz konuşma ve düzensiz davranış gibi belirtileri olan karmaşık bir zihinsel bozukluktur. Yıllar boyunca, şizofreninin karmaşık doğasını çözmek için ortaya çıkan birçok teori vardır. Ancak, dikkate değer bir ilgi ve önemli araştırma desteği alan bir hipotez, dopamin hipotezidir.
Bu hipotezin temel fikri, şizofreni söz konusu olduğunda, bir kişinin sistemine dopaminin dengesi veya düzenlemesi ile ilgili bir sorun olduğudur. Dopamin, beyinde motivasyon, zevk ve enerji gibi çeşitli fonksiyonlara yardımcı olan bir kimyasal habercidir. Bu hipotez, sadece bozukluğun beyinde nasıl işlediği konusunda bize değerli içgörüler sunmakla kalmamış, aynı zamanda özellikle dopamin reseptörlerine hedeflenen antipsikotik ilaçların gelişimini de etkilemiştir.
Şizofreni ile Dopaminin İlişkisinin İncelenmesi
Yıllardır bilim insanları şizofreninin nedenlerini anlamak konusunda şaşkına dönmüş durumdalar. Şizofreni genetik mi kaynaklanıyor, beyindeki kimyasal dengesizlik mi, yoksa çevresel koşullar ve travmatik deneyimler mi neden oluyor? Bu soruya kesin bir cevabımız olmasa da, şizofreni üzerine yapılan birçok araştırma dopaminin önemli bir faktör olduğunu göstermiştir. Bu anlayış, üç ana kanıt (gözlem) temelinde ortaya çıkmıştır.
1952 yılında Henri Laborit adlı Fransız bir cerrah, şizofreni hastalarında halüsinasyonları ve sanrıları azaltan klorpromazin (Thorazine) adlı bir ilaç keşfetti. Bu ilaç, beyindeki dopamin reseptörlerini bloke ederek, dolayısıyla beyindeki dopamin etkilerini azaltarak çalışır.
İkinci kanıt, amfetaminlerin psikozu tetiklemesinden geldi. Amfetaminler beyinde dopamini arttırır. Bu da mevcut dopamini aşırı uyararak şizofreni benzeri semptomlara yol açar. Örneğin, bir çalışma, LSD'nin sürekli kullanımının paranoid şizofreni benzeri semptomlara yol açabileceğini bulmuştur.
Üçüncü gözlem, Parkinson hastalığının incelenmesinden kaynaklanmaktadır, bu hastalık düşük düzeylerde dopamin nedeniyle oluşur. Parkinson hastalarına beyindeki dopamin reseptörlerini artıran L-DOPA adlı bir ilaç verildiğinde, hastaların şizofreni benzeri semptomlar yaşadığı gözlemlenmiştir.
Tüm bu dolaylı kanıtlar, dopaminin şizofreni benzeri semptomların oluşmasında oynadığı rolü işaret etmektedir.
Dopamin Şizofreniyi Nasıl Etkiler?
Dopaminerjik sistemin aktivitesi, bir kişinin iç ve dış olaylara ne kadar dikkat ettiğini etkileyebilir. Düzensizleşmiş dopamin iletimi, bireylerin önemsiz olan uyarıcılara daha fazla dikkat etmelerine ve onlara daha fazla önem vermelerine yol açabilir. Buna "sapkın önem" denir.
Bu, insanların neden sanrılar geliştirebileceğini veya halüsinasyonlar yaşayabileceğini açıklamaya yardımcı olur, çünkü genellikle yüksek düzeyde duyusal farkındalık bildirirler (örn. "Duyularım keskinleşti" veya "çevremdeki önemsiz ayrıntılara büyülendim"), veya çevrelerindeki olayların artan önemini bildirirler ("Bu durumun aşırı önemi olduğunu hissettim").
Bu bireyler, önceden arka planda var olan deneyimleri anlamakta zorlanırlar, ancak şimdi (görünüşte) son derece önemli hale gelmişlerdir. Örneğin, bir buzdolabının beyaz gürültüsünü kendilerine seslenen bir ses gibi algılayabilirler veya uygun olmayan bir zamanda gelen bir paketi ciddi bir tehdit olarak düşünebilirler.
Dopaminin fonksiyonel fazlalığı, sinapsta çok miktarda dopamin bulunması durumunda ortaya çıkar. Bu, dopaminin sentezinde artışla (dopaminin daha az emilmesi), beyinde dopamin üretiminde artışla, beyin doğrudan sinapsta çok fazla dopamin salgıladığında veya dopaminin sinapsta bulunduktan sonra parçalanma hızının yavaşlamasıyla olabilir. Ayrıca, dopaminin nöronal geri alımında bir tıkanıklık varsa da ortaya çıkabilir. Daha önce belirtildiği gibi, bazen dopaminin etkilediği reseptörler çok yoğun veya çok hassas olabilir, bu da beynin aslında normal miktarda olan dopamin varmış gibi tepki vermesine neden olur.
Dopamin, Şizofrenideki Tek Nörotransmitter mi?
Hayır. Şizofreni karmaşık bir hastalıktır ve tek bir nörotransmitter tek başına neden değildir. Yeni araştırma bulguları ayrıca glutamatın da dahil olduğunu göstermiştir, bu temel uyarıcı nörotransmitterdir. Bu kanıt, glutamat reseptörlerini bloke eden bir ilaç olan fensiklidin'in (PCP veya melek tozu), insanlarda şizofreni benzeri semptomlara neden olduğu gözleminden gelir. Dahası, şizofreni teşhisi konmuş kişiler PCP aldığında semptomları daha da kötüleşmektedir.
Şizofreni olan kişilerin beyinlerinde glutamat düzeyleri düşüktür. Nörokognitif araştırmacılar Olney ve Farber, şizofreniye sahip kişilerde birkaç tür glutamat reseptörünün (NMDA reseptörleri) düşük aktivite düzeyleri olduğunu öne sürdüler. Bu, kritik beyin bölgelerinde nöron kaybına ve şizofreniye benzeyen semptomlara yol açabilir. NMDA reseptörleri düzenli olarak aktive edilmiyorsa (muhtemelen glutamat düzeyleri düşük olduğu için), hafif beyin hasarı meydana gelebilir.
Sonuç olarak, bu glutamat hipotezi, dopamin hipotezi ile birlikte, şizofreni araştırma alanında giderek daha fazla kabul görmektedir. Her iki hipotez de umut verici olup, dünya çapında sayısız insan için daha iyi tedavi yöntemleri sunan yeni ilaçların geliştirilmesine yol açmaktadır.
Kaynaklar:
- KA Hewitt. (2002) LSD and changing ideas of mental illness, 1943–1966. search.proquest.com
- Kunz, E. (2014, March 31). Henri Laborit and the inhibition of action. Dialogues in Clinical Neuroscience. Informa UK Limited.
- Rognli, E. B., & Bramness, J. G. (2015, September 28). Understanding the Relationship Between Amphetamines and Psychosis. Current Addiction Reports. Springer Science and Business Media LLC.
- Nieoullon, A. (2002, May). Dopamine and the regulation of cognition and attention. Progress in Neurobiology. Elsevier BV.
- Seeman, P. (1987). Dopamine receptors and the dopamine hypothesis of schizophrenia. Synapse. Wiley.