Kalorilerinizin çoğunu yağdan ve çok azını karbonhidrattan almanızı gerektiren keto diyeti yağ kaybına yol açar, ancak aynı zamanda arterleri tıkayabilir ve bağırsak mikrobiyomunu olumsuz etkileyebilir.
Ketojenik diyet olarak da bilinen bu beslenme şekli, vücudu farklı bir yakıt türü kullanmaya zorlar. Karbonhidratlardan elde edilen glikoza güvenmek yerine, karaciğerin depolanmış yağdan ürettiği bir yakıt türü olan keton cisimlerine güvenmeye başlar ve bu da kilo kaybına yol açar.
Önceki çalışmalar, ketojenik diyet uygulayan kişilerde, uygulamayanlara kıyasla sağlık sonuçlarını izlemiştir; bu da hem zararları hem de faydaları olduğunu göstermektedir.
Şimdi, İngiltere'deki Bath Üniversitesi'nden Javier Gonzalez ve meslektaşları, en iyi tıbbi kanıt türü olan randomize kontrollü bir çalışma yürüttüler. Araştırmacılar, yaş ortalaması 34 olan ve hiçbiri obez olmayan 53 kişiyi çalışmaya dahil etti. Katılımcıların yaklaşık üçte birini, tüm karbonhidrat türlerinin enerji alımlarının yüzde 8'inden azını oluşturduğu ve yağın yüzde 70'inden fazlasını oluşturduğu ketojenik bir diyetle beslenmeleri için rastgele görevlendirdiler.
Katılımcıların diğer üçte birine ise "serbest" şekerlerin (şuruplar, kekler ve bisküviler gibi gıdalarda bulunan bir tür karbonhidrat) enerji alımlarının yüzde 5'ini oluşturduğu, serbest şeker içermeyen karbonhidrat ve yağ alımlarının ise sırasıyla yüzde 45 ve yüzde 35 olduğu düşük şekerli bir diyet yapmaları söylenmiştir.
Geri kalan üçte birlik kesim ise orta düzeyde serbest şeker içeren bir diyetle beslenmiş ve enerji alımlarının yüzde 20'sinden biraz azını serbest şeker içermeyen karbonhidrat ve yağ alımları sırasıyla yüzde 30 ve yüzde 35 civarında olmuştur. Bu katılımcılar kontrol grubu olarak görev yapmıştır. Protein tüketimi tüm diyetlerde yüzde 15 ila 18 arasındaydı.
Bir ay sonra çekilen röntgenler, ketojenik diyet uygulayanların ortalama 1,6 kilogram yağ kaybettiğini ortaya koydu. Ekip, katılımcıların kan, idrar ve nefeslerindeki keton cisimciklerinin seviyelerini ölçerek ketojenik diyeti uyguladıklarını doğruladı. Yemek günlükleri de diyete bağlılığı ölçtü.
Bu arada, düşük şekerli diyet uygulayanlar ortalama 1 kg yağ kaybederken, ılımlı diyet uygulayanlar hiç yağ kaybetmedi. Gonzalez, katılımcılara aralıklı olarak hareket monitörleri taktırarak ve enerji alımlarını tahmin ederek, ekibin yağ kaybının daha fazla egzersiz yapmaktan ziyade daha az kalori tüketmekten kaynaklandığını bulduğunu ve bunun daha önce belirsiz olduğunu söylüyor.
Ancak ketojenik grupta daha fazla yağ kaybı olmasına rağmen, bu bireyler kontrol grubundakilere göre yüzde 16 daha yüksek düşük yoğunluklu lipoprotein (LDL) "kötü" kolesterol seviyelerine sahipti. Ayrıca, arterleri tıkayarak kalple ilgili olay riskini artıran apolipoprotein B adlı bir proteinin seviyeleri de yüzde 26 daha yüksekti. Buna karşılık, düşük şekerli diyet uygulayanların LDL kolesterol seviyeleri kontrol grubundakilere kıyasla yüzde 10 daha düşüktü ve apolipoprotein B seviyelerinde herhangi bir değişiklik yoktu.
Araştırmacılar ayrıca, orta şekerli diyetle karşılaştırıldığında, ketojenik diyet uygulayanların yalnızca B vitaminlerinin üretilmesine yardımcı olan ve daha güçlü bir bağışıklık sistemiyle bağlantılı olan Bifidobacterium adlı bir tür bağırsak bakterisi seviyelerinin azaldığını tespit etti. Aynı durum düşük şekerli diyet uygulayanlar için geçerli değildi. Gonzalez, bunun muhtemelen ketojenik diyet uygulayanların Bifidobacterium seviyelerini artıran daha az lif yemesinden kaynaklandığını söylüyor.
Ancak Londra'daki Great Ormond Street Hastanesi'nden Natasha Schoeler, ketojenik diyetin bağırsak mikrobiyomunu gerçekten olumsuz etkileyip etkilemediğinin belirsiz olduğunu, çünkü hiç kimsenin optimal mikrobiyomun ne olduğundan ya da Bifidobacterium'un tam etkilerinin neler olduğundan tam olarak emin olmadığını söylüyor.
Schoeler ayrıca, apolipoprotein B seviyelerinin yükselmesi endişe verici olsa da, çalışmada görülen kolesterol artışının tehlikeli eşiklere ulaşmadığı sürece mutlaka zararlı olmadığını söylüyor.
Schoeler, ketojenik diyetin kilo verme faydalarının obez kişilerde kolesterol ve bağırsak sağlığıyla ilgili potansiyel endişelerden daha ağır basıp basmadığını belirlemek için uzun vadeli araştırmalara ihtiyaç olduğunu da söylüyor.
Schoeler, sonuç olarak, obez veya aşırı kilolu kişilerde kilo vermenin temel zorluğunun bir diyete bağlı kalmak olduğunu söylüyor. "İster normal karbonhidratlı ama düşük kalorili bir diyet olsun, ister daha az karbonhidratla aynı miktarda kalori olsun — eğer buna sadık kalırsanız, genellikle kilo verirsiniz."