İnsanlar dünya çapında her gün çeşitli anları saklamak için günde bir milyardan fazla fotoğraf çekiyor. Ancak tüm bu fotoğraf çekimleri o anları daha sonra gerçek yönleriyle hatırlamamıza engel olmaktadır. Bugünün saplantılı teknoloji alışkanlıkları arasında olan fotoğraf çekimi muhtemelen en yapay hisli davranışlardan biridir. Henüz karşıdakinin gözlerinin içine bakmamışken akıllı telefonu doğrultmuş oluyoruz. İnsanların ânı yakalamaya dair duyduğu bu ısrarlı ihtiyaç o ânı gerçekte nasıl deneyimlediğimizi değiştiriyor. Hem andan aldığımız keyfi hem de hafızamızı baltalıyor.
Bir anın fotoğrafını çekmek deneyimi özümsemeyi önlüyor
Bir zamana kadar fotoğraf çekmemizin nedenlerinden biri aradan uzun zaman geçse bile o önemli ânı hatırlamaktı: Bir bebeğin doğumu, yeniden kavuşma veya el değmemiş bir göl gibi. Bugün bunlara ek olarak bir restoran menüsünü hatırlamak veya park yerini kaydetmek için de fotoğraf çekiyoruz. Ancak çektiğimiz her fotoğraf o âna dair hafızamızı zedeliyor.
ABD, Fairfield Üniversitesi araştırmacılarının yaptığı ve ilgi çekici sonuçlar sunan bir çalışmada öğrencilere bir müzedeki bazı nesnelerin fotoğraflarını çekmeleri ve bazılarını ise yalnızca gözlemlemeleri söylenmiştir. Müzede gördükleri tüm nesnelerle ilgili hafıza testine alınan ve belirli görsel ayrıntılara dair soru sorulan öğrenciler fotoğrafladıkları nesneler hakkında daha az şey hatırladılar. Dahası, yalnızca gözlemledikleri nesnelerin belirli ayrıntıları daha iyi hafızalarında kalmıştı.
Fotoğraf çekmenin hafızayı yıpratmasının nedeni
Aslında nedeni açıktır. Bir şeyin fotoğrafını çektiğinizde o ânı hatırlaması için kameraya güveniyorsunuz. Basitçe, "Tamam, bunu daha fazla düşünmeme gerek yok" diyorsunuz. Beyin, bu deneyimleri gerçekten hatırlamanıza yardımcı olacak ayrıntıları veya duygusal türde işlemleri bırakıyor. Fotoğraf o anın keyfini belleğinize işlemenizi engelliyor.
Başka bir deyişle kameranız ânı yakalıyorsa, beyniniz yakalamıyor. Bu etkiye "fotoğraf çekimi bozulma etkisi" denilir. Fotoğraflar olayları uzun zaman sonra tekrar anımsamak için kullanışlı olsa da burada altın kural çok fazla fotoğraf çekimi yapmamaktır. Yüzlerce ve binlerce fotoğraftan oluşan albümleri bir kez kenara kaydettikten sonra zaten albümün varlığını bile unutmuş olacaksınız.
Sadece fotoğrafını çekeceğiniz bir sonraki ânı beklemek, yaşamakta olduğunuz deneyimi özümsemenizi önlüyor.
İkinci fotoğraf-hafıza deneyi
Benzer bir deneyi daha hayata geçiren araştırmacılar bu kez katılımcılardan iki tür fotoğraf çekmesini istediler. Bir fotoğraf sadece nesneyi içerecek ve ikincisinde ise kendileri nesnenin yanında olacaktı. Katılımcılar bir kez daha çektikleri fotoğraflardaki detaylara dair sorgulandılar. Ve sonuçlar bir kez daha şaşırtıcıydı: Fotoğrafta olmak âna dair hafızayı daha da baltalamıştı.
İnsanlar fotoğraftayken kendilerini andan daha da fazla soyutluyor. Kendilerini sanki dış ortamdan izliyor gibi odaklarını diğer her şeyden koparıyorlar. Diğer yandan fotoğrafta değilken yeniden birinci şahıs perspektifine dönerek deneyimi kendi gözlerinden yaşıyorlar.
Kameralar harikadır ancak beynin gözlerden ve kulaklardan girdi alarak yapabildikleriyle karşılaştırılamaz. Kameralar, insan bilgi işlem sisteminin zayıf bir sürümü gibidir.
Kendinize meydan okuyun
Fotoğrafsız bir güne meydan okuyun. 24 saat boyunca dünyayı ekranınızdan değil, gözünüzden görün. Öğle yemeğinizin, çocuklarınızın, oda arkadaşınızın veya o güzel gün batımının fotoğrafını çekmeyin. Fotoğraflı mesaj paylaşmayın. Anıları güçlendirerek tazelenmiş hissetme zamanı.