Cerrahlık hakkında konuşalım. Columbia Üniversitesi Tıp Fakültesi, geçmişte hekimliğin ve cerrahlığın birbirinden bağımsız bazen de birbiriyle zıtlaşarak gelişmesine gönderme yaparcasına "Columbia Hekimler ve Cerrahlar Okulu" adıyla anılmaktadır. Bugün bile İngiltere'deki bazı cerrahlar, kendilerini bir Doktor olarak tanımaktansa büyük bir gururla Mösyö kelimesini kullanıyorlar. Onlar bunu zaten çoktan hak etmişlerdir.
Cerrahlık Nedir?
İnsan üstünde yapılan ilk ameliyat, muhtemelen kesici aletlerin icadından sonra gerçekleşmiştir. İlk cerrahi girişimin kanıtları, neolitik çağa (MÖ 10. ila 6. yüzyıllar) kadar dayanmaktadır. İlk beyin ameliyatları bile MÖ 8. yüzyıl gibi eski bir geçmişe sahiptir. Beyine olan baskıyı azaltmak amacıyla kafatasını cerrah testeresiyle delme işlemi olan trepanasyon, o zamanlarda bile yaygın bir teknikti. Beynin en dış tabakasını oluşturan sert, lifli zar olan "dura mater"e ulaşmak için canlı bir hastanın kafatası kemiklerinin (ön, yan ya da arka kemik) herhangi biri alınırdı. Anestezi ya da antisepsi gibi olanaklar olmasa da binlerce yıl öncesinde yapılan bu ameliyatlarda hastanın hayatta kalma şansı, dura mater zedelenmediği sürece oldukça yüksekti.
MÖ 2500'lü yıllara kadar Antik Mısırlılar, onlardan günümüze kadar gelen birçok oyma eserden anlaşıldığı üzere, hem erkek hem de kadınları başarılı bir şekilde sünnet etmişlerdir. Söğüt kabuğu ve yapraklarını enfeksiyona karşı bir ilaç olarak kullanarak çeşitli amputasyonların (vücudun çeşitli bölümlerinin cerrahi olarak kesilmesi) ameliyatını da gerçekleştirmişlerdir. Eski Mısır uygarlığına ait tıbbi papirüslerde, kırık bacakların nasıl tedavi edileceğini ve önemli yaralara nasıl dikiş atılacağını da içeren çok çeşitli cerrahi işlemler hakkında detaylı talimatlar yer almaktadır.
Antik Hint uygarlığındaki Hindular ise mesane taşlarını, tümörleri ve hatta hasta bademcikleri almada ve kırık bacağı tedavi etmede cerrahi yöntemler kullanmışlardır. Fakat onların tıp bilimine en büyük katkısı plastik cerrahi alanındadır. Suç işleyenlere verilen burun ya da kulak kesme cezalarından dolayı, plastik cerrahi ameliyatlarına çok fazla ihtiyaç duyulduğundan, bu cerrahinin tarihi MÖ 2000'li yıllarda Antik Hint uygarlığında başlamıştır.
Cerrahlık Kitabı: Sushruta Samhita
Bu yıllarda burun veya kulağı kesilen insanlara uygulanan onarım yöntemleri ilk defa Sushruta tarafından, "Sushruta Samhita" adlı kitapta tarih edilmiştir. Sushruta, burun cerrahisi üzerinde yoğunlaşmış, çok şaşırtıcı bir şekilde gözdeki kataraktın alınması gibi, gözle ilgili cerrahi girişimleri de gerçekleştirmiştir. Kitabında cerrahi girişimleri yedi kategoriye ayırmıştır: kesip çıkarma, deriyi kazıma, delme, inceleme, çıkarma, dışa boşaltma ve dikiş atma. Aşağıdaki metin kitaptan alınan bir bölümdür:
Bir kişinin burnu kesildiğinde ya da hasar gördüğünde, cerrah hasar gören yerlerin şekli ve büyüklüğünde bir bitki yaprağını model olarak alır. Bu yaprak hastanın yanağına konur ve yanaktan yaprak büyüklüğünde bir deri parçası alınır (fakat bu işlem sırasında deri parçasının bir tarafı yanağa bağlı kalmalıdır). Ardından burnun kesik kenarları neşterler tekrar kaldırarak yanaktan alınan deri parçası çok dikkatli bir şekilde bu hasarlı bölgenin üzerine kapatılır ve kenarlardan dikiş atılır. Ardından hekim, nefes almayı kolaylaştırmak ve dikişli derinin çökmesini önlemek için burun deliklerine iki ince kamış yerleştirir. Daha sonra bu bölgeye bakkam ağacı, meyan kökü ve sarıçalı tozunu serper ve pamukla kapatır. Dikilen deri burun derisiyle birlikte büyümeye başladığında, bu deriyi yanaktan tamamen keser.
Hipokrat'ın Cerrahlık Yazıları
MÖ 4. yüzyılda Yunanlı hekim Hipokrat, çeşitli cerrahi ameliyatları detaylı olarak tasvir ettiği yazılarıyla cerrahiye büyük katkılar sağlamıştır. Fakat bu girişimler daima cesaret ve güç gerektiriyordu. O tarihlerde kullanılan cerrahlık aletleri demir, bakır ya da bakır alaşımından yapılmıştı. Bu kaba aletler, Hipokrat Yazıları'nda tarif edildiği gibi mesane taşlarını çıkarmada kullanılırdı (fakat "bu böbrek taşı bile olsa hiçbir şekilde onu çıkarmayacağım, böyle girişimleri bu zanaatin sahipleri olan hekimlere bırakacağım," sözüyle böbrek taşı kırmayı yasaklayan Hipokrat Yemini'ni düşündüğümüzde, durumun ironikliği ortaya çıkar).
Antik Yunanlılar, mesaneyi boşaltmak için üretra içinden içi boş metal bir boru sokmuşlardır. Günümüzde kateter (sonda) adıyla bilinen bu boru, kadınlar için düz, erkekler için S şeklinde bakır ya da kurşundan yapılmıştır. Bu, o tarihlerde gerçekleştirilen tüm işlemler gibi hastaya acı veren tehlikeli bir işlemdir.
Filozof Celsus, "Bir cerrah dinç olmalıdır. Önsezileri güçlü ve keskin, tabiatı ise cesur olmalı; hastasını tedavi etmeyi isteyecek kadar merhamet taşımalı, ama onun acı dolu çığlıklarından etkilenip işini aceleye getiren biri olmamalı, tam tersine bu acı çığlıklarını hiç duymuyormuş gibi hareket etmeli," der.
Cerrah "Berberler"
Orta Çağ'a gelmeden (5.-14. yy) cerrahlık, "işçi sınıfının" yaptığı bir meslek olarak görülüyordu. Bu yüzyıllar arasında cerrahlar, eğitimli hekimlerden oldukça alt seviyede tutulurlardı. Cerrahi girişimler sadece berberler tarafından gerçekleştirilirdi. Bu nedenle bu dönemde cerrahlık odaklı ilerlemeler uzun süre bir durgunluk yaşamıştır. Ne ilginçtir ki bu dönemde kasaba kasaba dolaşıp saç kesen insanlara, vücuttaki tümörleri çıkarmak, diş çekmek, kesikleri dikmek ve çeşitli hastalıkları tedavi etmek için hastanın kanını oldukça fazla miktarda akıttıklarında güven duyulurdu. Hatta günümüzde bazı berber dükkanlarının kapısında bulunan dönen kırmızı beyaz şeritli silindirik işaret, berberlik ile cerrahlığın ayrılmadığı dönemden kalmadır. O dönemde berberler, hastalıklardan korumak için insanların kanını akıtırlarmış ve kırmızı şerit hastanın kanını, beyaz şerit hastanın koluna sarılan bandajı, silindir ise hastaya sıkması için verilen sopayı anlatmaktaymış.
Cerrahlık ve Yükseliş Dönemi
Fransız cerrah Guy de Chauliac, 1316 yılında "Chirurgia Magna" adlı büyük cerrahi eserini yazana kadar bu konuda herhangi bir gelişme kaydedilmemişti. Bu eser, cerrahinin, her yerde olmasa bile Avrupa'da tekrar saygınlık kazanmasını sağlamıştır. Bundan sonra üç yüz yıl içinde hem cerrahi hem de hekimlik oldukça büyük gelişmelere sahne olmuştur. Fransız cerrah Ambroise Pare, kanamayı durdurmak için damarların bağlandığı ligasyon (bağlama) tekniğini geliştirmiştir. Bu tekniğin bulunmasıyla, kanamayı durdurmak için kızgın demir ya da yağ ile yakma işlemi olan dağlamaya da son verilmiştir. Vücuttaki kan dolaşımının ve kılcal damarların varlığının anlaşılmasını da içeren bir dizi gelişmeyle, cerrahideki uygulamaların etkinliği ve etkililiği artmıştır.
Fakat 1840'lı yıllara kadar cerrahlar, hastanın çektiği acı ve enfeksiyon riski nedeniyle nadiren insan vücudunun derinliklerini inceleme ve hayati organları kurcalama fırsatı bulmuşlardır. Ardından 30 Mart 1842 tarihinde tıp doktoru Crawford Williamson Long, anestezik olarak eter kullanarak James Venable adlı hastanın boynundaki iki tümörden birini almayı başarmıştı. Bu, tıp tarihinde anestezinin ilk defa cerrahi amaçla kullanıldığı ameliyat olmuştur. Fakat doktor Long'un, yaptığı çalışmalarının başarılı sonuçlarını 1848 yılına kadar yayınlamayışı, aynı alanda çalışan William Morton'un bu büyük buluştan dolayı ondan önce övgüleri toplamasına neden olmuştur.
Modern Cerrahlık
Cerrahi girişimlerde duyulan acının en aza indirilmesiyle, cerrahiyi sayısız hastalığın tedavisinde tam anlamıyla bir devrim ve çare olmaktan alıkoyan tek engel enfeksiyon riskidir. Louis Pasteur'ün buluşlarını düşünelim… Onun fermantasyon ya da çürümenin havadaki bakterilerden kaynaklandığını bulması, enfeksiyon konusunda atılmış ilk adımdı. İngiliz cerrah Joseph Lister'in Pasteur'ün bulgularını 1865 yılında cerrahiye sokması ise cerrahlığın bugünkü modern haline gelmesindeki süreçte atılan son adımdı.
Ameliyathanede hijyen sağlamak amacıyla karbolik asit spreyiyle birlikte bir dizi antiseptik ürün geliştiren Lister'in, aynı zamanda "Listerine" isimli gargaraya da ismi verilmiştir. Daha sonra Avustralyalı hekim Ignaz Semmelweis ve Amerikalı hekim Oliver Wendell Holmes, tıbbi uygulamalarda duyulan hijyen hassasiyetini bir adım daha ileriye taşıyarak, hekimlerin ameliyata girmeden hemen önce ellerini yıkamaları ve temiz kıyafetler giymeleri konusunda ısrarcı bir tutum sergilemişlerdir.