İlk kesintisiz transatlantik uçuşunun henüz 1919'da, Wright kardeşlerin havada 12 saniye kalıp 36 metre yol almasından 16 yıl sonra yapılması hayret vericidir. Peki bu ilk kesintisiz transatlantik uçuşu nasıl ve kim tarafından yapıldı? Atlantik Okyanusu'nun (veya Atlas) aşıldığı cesur uçuşun arkasında Arthur Whitten Brown ve John Alcock vardı. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra havacılar ve uçak şirketleri dikkatlerini uçsuz bucaksız Atlantik Okyanusu'nu uçarak geçmeye çevirdiler.
Atlantik'i geçme düşüncesi nereden geldi?
Ancak bu dönemde uçakla yön bulmak henüz yetersizdi ve hala büyük ölçüde yerdeki haritaları izlemeye dayanıyordu. Dahası nereye gittiğinizi göremeden gece uçmak tehlikeliydi ve okyanus hava tahminleri güvenilmezdi.
Mühendislikle ilgili endişeler de vardı. Uçaklar bu kadar uzun süre uçabilecek kadar gelişmiş miydi? Yolculuk için yeterli yakıtı taşıyabilirler miydi? Takip edecekleri kara parçaları olmadan yollarını nasıl bulacaklardı? Ahşap ve kumaştan yapılmış uçaklar Atlantik fırtınalarına dayanabilecek miydi?
1913 yılında Daily Mail ilk kesintisiz transatlantik uçuşu için masaya 10.000 sterlin (bugünle yaklaşık 550.000 sterlin) ödül koydu, böyle bir şey hayal bile edilemezdi. Ancak, Birinci Dünya Savaşı'nın havacılıkta yol açtığı inanılmaz gelişmelerden sonra Daily Mail'in teklifi 1918'de artık mümkün görünüyordu. Daily Mail havacılıkta ilerlemeyi teşvik etmek için pek çok havacılık ödülü sundu.
John Alcock ve Arthur Whitten Brown
Atlantik'i kesintisiz uçarak geçen ilk kişi olmak için yarışan çok sayıda ekip vardı. Ancak ilk başarılı uçuşu gerçekleştirenler John Alcock ve Arthur Whitten Brown olmuştur.
John Alcock Atlantik Okyanusu boyunca yapılan tehlikeli uçuşta "Vickers Vimy" adlı uçağın pilotuydu. Küçük yaşlardan itibaren motorlara ve uçuşa ilgi duyan Alcock, Empress Motor Works'te tamirci çırağı oldu. Arabalardan uçaklara kadar pek çok şeyde çalıştı ve bir gün öncü havacı Maurice Ducrocq'ın yanında tamirci olup uçmayı öğrendi. Kasım 1912'de pilot lisansı aldı. Birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde Alcock, uçma becerisini Kraliyet Donanması Hava Servisi'nde kullandı. Hem avcı hem de bombardıman görevlerinde uçtu. Eylül 1917'de Handley-Page marka bombardıman uçağıyla denize düştü ve kendisi ile mürettebatı Türk askerleri tarafından tutsak alındı. Tutsak olduğu dönem içinde Alcock, Atlantik'i uçarak geçme kararını verdi.
Arthur Whitten Brown kendi kendini yetiştirmiş bir navigatördü ve Atlantik Okyanusu'nun geçildiği 3.000 km'lik zorlu yolculukta Alcock'a rehberlik etti. 1886'da Glasgow'da doğan Brown, küçük bir çocukken Amerikalı ailesiyle Manchester'a taşınmıştı. Brown kariyerine mühendis çırağı olarak başladı. Birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde Amerikan vatandaşlığını bıraktı ve İngiliz ordusunda Ypres ve Somme siperlerinde savaştı. Sonra Kraliyet Uçuş Kolordusu'na gönderildi ve uçak gözlemcisi oldu. Düşman hatları üzerinde uçarken vurularak düşürüldü ve neredeyse iki yılını savaş esiri olarak geçirdi. Bu süre zarfında, yeni gelişmekte olan uçak navigasyonu alanında çalıştı. Alcock gibi, Atlantik Okyanusu'nu uçarak geçme arzusu bu dönemde gelişti. Uçağının düşmesi sonucu sakat kalmasıyla yeniden göreve alınmadı ve hayatı boyunca destekle yürüdü.
Birinci Dünya Savaşı sona erdiğinde her iki adam da işsizdi. Alcock, Kraliyet Donanması Hava Servisi'nden ayrıldı ve hemen motorlu yarış pisti Brooklands'a giderek Vickers uçuş ekibini Atlantik uçuşunu yapmaya ikna etmeye çalıştı. Elbette pilotu kendisi olacaktı.
Arthur Brown da aynı dönemde havacılık şirketlerini transatlantik uçuş denemesinde kendisini gözlemci olarak almaları için ikna ediyordu ancak şansı rast gitmedi. Tam bu düşüncesinden vazgeçip iş bulup evlenmeye karar vermişken Vickers ile yaptığı mülakat olumlu geçti ve Alcock ile tanıştırılarak transatlantik ekibine alındı.
Atlantik'i geçen uçağın özellikleri
Çift motorlu pervaneli Vickers Vimy uçağı Birinci Dünya Savaşı sırasında Rex Pierson tarafından ağır yük taşıyabilen bombardıman uçağı olarak tasarlanmıştı. Ancak uçak savaşta kullanılamayacak kadar geç üretime girdi. Ağır yük taşıma kabiliyeti kendisini uzun mesafeli uçuşa uyarlamayı mümkün kıldı ve büyük miktarda yakıt taşıma özelliği vardı. Uçak 13 metreydi. Kanat açıklığı yaklaşık 21 metre ve yüksekliği 5 metre geliyordu. Boş ağırlığı 3,2 tondu ve 4.000 litre yakıt alabiliyordu. Saatte 160 km'lik maksimum hızını 360 beygirlik iki Rolls-Royce Eagle Mark VIII motoruyla sağladı. Bir kokpiti ve bitişik iki koltuğu vardı.
Transatlantik uçuşu başlar
14 Haziran 1919 günü saat 16:12'de Alcock ve Brown'ın Vickers Vimy uçağının tekerlekleri yerden havalandı. Uzun uçuş için 3.280 litre yakıtla yüklü uçak gökyüzüne zar zor ilerledi ve Newfoundland, St John's kentindeki ağaçlardan ve evlerden kıl payı kurtuldu.
İşler rast gitmezse diye 450 metrelik bir kaçış pisti yapılmıştı ve bu uzaklık Vimy'nin tam yüklü havalanması için gereken minimum mesafeydi. Pistin tam olarak açılabilmesi için çitler ve duvarlar kaldırılmış, kayalar patlatılarak temizlenmişti. Kuzey Amerika'nın en doğusundaki nokta olan St John's, Atlantik'i geçmeyi sağlayacak en kısa noktaydı ve buradaki tek uygun kalkış alanı da burasıydı.
Alcock ve Brown'ın tarihi Atlantik uçuşuna dek üç ekip Atlantik'i uçakla geçmeye çalışmış ve başarısız olmuştu. ABD Donanması'ndan bir ekip NC-4 deniz uçağıyla henüz birkaç hafta önce Azor Adaları'ndaki durakları kullanarak Atlantik'i uçakla geçen ilk insanlar olmuşlardı ancak bunu tek seferde kesintisiz yapabilen henüz yoktu.
Böylesine tehlikeli olabilecek bir uçuş için Alcock ve Brown'ın her şansa ihtiyacı vardı: Alcock uçağa oyuncak maskot kedisi Şanslı Jim'i, Brown ise Twinkletoes'u getirmişti. Ayrıca Alcock'un koltuğunun altında bir şanslı beyaz funda ve bir at nalı vardı.
Okyanusun ortasında hava sorunu
Hava tahminleri o zamanlar gelişmekte olan bir bilim dalıydı. Alcock ve Brown'a havalanmadan önce verilen raporlar okyanus üzerinde havanın açık olacağını gösteriyordu; ancak tam tersi oldu ve hızla yoğun sis ve bulutların içine uçtular. Bu durum hem uçuş hem de yön bulma açısından sorunlar yarattı.
Brown gemilerde kullanılan yön bulma yöntemini kullanarak güneş ve yıldızların yanı sıra altındaki okyanusu gözlemledi. Brown, sürüklenme göstergesi adı verilen bir aleti kullanarak okyanus yüzeyini inceleyebiliyor ve uçağı rotasından saptıran hava akımlarının hızını ve yönünü hesaplayabiliyordu. Ayrıca uçağın hızını bulabiliyor ve böylece kendilerini hedefe götürecek bir rota çizebiliyordu. Brown, güneşi ve yıldızları gözlemleyerek ve ufuktan uçak açısını ölçerek gözlemlerini zaman damgasıyla haritaladı ve böylece uçağın yerini bulabildi.
Ancak bu yöntemlerin her ikisi de Brown'ın gökyüzünü ve denizi görebilmesini gerektirdiğinden üstte ve altta yoğun bulutlar varken uçuşun büyük bölümünde nerede olduklarını kesin olarak bilemediler. Brown uçağın rotasını ayarlamak için buluttaki boşluklardan yararlanarak birkaç gözlem yapabildi.
Kötü hava koşulları Alcock için de sorun yarattı. Vimy 15 Haziran'da güneş doğarken o kadar yoğun bir sis tabakasının içine girdi ki kanatlarının ucunu göremedi. Bu durum pilotların denge hissini kaybetmelerine neden olmuş ve Alcock'un uçağı düz tutmasını engellemiştir. Bir noktada Vimy alçalmaya başlayınca Alcock burnunu yukarı çekti ancak yön hesabı ve görünür ufuk olmadığından uçak çok dik tırmandı ve motoru durdu.
Uçak dik dalışla gökyüzünden düşmeye başladı. Hangi yöne gittiklerini ve ne yöne döndüklerini bile anlayamayan Alcock, uçağın kontrolünü yeniden ele almak için çırpındı. Alcock deneyimini kullanarak Vimy düşerken açısını değiştirmeyi başardı ve suya 30 metre kala buluttan çıktılar. Suya 15 metre kala uçağı düzeltti.
Kara görünüyor
Ölümden dönmüşlerdi ama az önce olanları düşünecek zaman yoktu; önlerinde hâlâ beş saatlik bir uçuş vardı. Saat 08:15'te karayı gördüler: İrlanda'nın batı kıyısı açıklarındaki küçük Turbot ve Eeshal adaları. Su üzerinde 15 saat 58 dakika uçtuktan sonra Alcock ve Brown İrlanda kıyılarını geçti.
Brown başta nerede olduklarından emin değildi, ancak Marconi telsiz istasyonunun direkleri kısa süre sonra bulundukları yerin County Galway'deki Clifden olduğunu gösterdi. Yerel halkı uyarmak için işaret fişekleri atan Alcock, inmek için düzgün görünümlü yeşil bir tarla seçti ve 16 saat 28 dakika havada kaldıktan sonra 08:40'ta Vimy yere indi. Ne yazık ki tarla bataklıktı ve uçağın burnu bataklığa batınca kuyruğu havaya kalktı. Tarihin ilk kesintisiz transatlantik uçuşu başarıyla tamamlanmıştı.
İlk kesintisiz transatlantik uçuşundan sonrası
Alcock ve Brown kısa sürede kahraman ilan edildiler. Gittikleri her yerde büyük kalabalıklar tarafından karşılandılar, onurlarına yemekler verildi ve sadece birkaç gün sonra Windsor Şatosu'nda şövalye ilan edildiler. Ayrıca Daily Mail tarafından 10.000 sterlinlik ödüle layık görüldüler. O zaman için neredeyse Ay'a inmek gibiydi.
Alcock ilk kesintisiz transatlantik uçuşunu yaptıktan altı ay sonra Paris Hava Gösterisi'ne giderken uçağının Rouen'de düşmesi sonucu öldü. 27 yaşındaydı ve Manchester'daki Southern Mezarlığı'na gömüldü. Brown evlendi ve Vickers için çalışmaya başladı. 1948 yılında evinde 62 yaşında öldü.
Alcock ve Brown'ın 1919'da başardıkları bu transatlantik uçuşu insanlığa nelerin mümkün olduğunu göstermiş ve Avrupa ile Kuzey Amerika'yı birbirine yakınlaştırma yolunda önemli bir adım olmuştur. Bu uçuşun ardından ilk ticari kesintisiz transatlantik yolcu uçuşları ancak 1928'de başladı. Bu yolcu uçuşlarında Atlantik Okyanusu zeplinler ile geçildi. İlk transatlantik uçakları ise 1930'larda Güney Amerika ve Afrika arasındaki Güney Atlantik hattında posta uçuşu için kullanıldı. Uçakların Kuzey Atlantik üzerinden yolcu taşıması ise 1930'ların sonunda güvenli hale geldi.