Farelerin bilimsel deneylerde kullanılması özellikle 1902'de Abbie E. C. Lathrop adlı girişimci bir yetiştiricinin hayvanın genetik araştırmada kullanılma potansiyelini fark etmesiyle başladı. Farelerin deneylerde kullanımına dair ilk kayıtlar aslında 1850'lere dek uzanıyor. Bilim adamları bu fareleri mesleği "fare yakalayıcısı" olan insanlardan satın aldılar. Bu insanlar fareleri özel tüy renkleri ve kişiliklerine göre seçip yetiştiren kimselerdi. Laboratuvar fareleri on yıllardır kanser ilaçlarından HIV'in tedavisine ve grip aşısına dek büyük bilimsel ve tıbbi ilerlemeler elde etmemizi sağlıyor.
Laboratuvar Faresinin Kökeni
Laboratuvar faresi olarak bilinen hayvan genelde bir Mus musculus yani ev faresi türüdür. Bu hayvanların genomları genetik çalışmalar için kolayca değiştirilebiliyor. Bununla birlikte Norveç faresi diye bilinen Rattus norvegicus aslında insan vücudunun fizyolojisine en yakın laboratuvar faresi türüdür. Çin'e özgü olup 18. yüzyılda Avrupa'ya geldi ve en yaygın sokak kemirgeni oldu.
O denli boldu ki teriyerlerin çukura doldurulan fareleri öldürme hızına dair bahis yapılan "Rat Baiting" oyunları vardı. Oyunlarda her türden fare varken albino fareler kullanılmıyor çünkü onlar özel fare gösterilerine ayrılıyordu. Bu albino fareler zamanla kendilerini laboratuvarlarda buldular. Nedeni bilinmez ancak bir teoriye göre diğer farelerden kolay ayırt edilebilir olmaları rol oynamış olabilir. Dolayısıyla Norvegicus bilimsel bir araştırma için evcilleştirilmiş ilk memeli hayvan oldu. Şapkalı fareler de ayırt edici beyaz karınlarıyla araştırmalara seçildi.
Neden Fareler Tercih Edildi?
Kolay eğitilebilir olmaları ve sinir ağlarının (nöron) bizimkine çok benzemesi fareleri psikolojik deneylere uygun kılıyor. (Örneğin 1950'lerde ve 60'larda merak duygusunun biyolojik temelini araştıran bilim insanları herhangi bir uyaran veya amaçtan yoksun laboratuvar farelerinin labirentin bilinmeyen bölümlerini keşfetmeye yatkın olduğunu gördüler.)
Fareler hızlı ürer, sosyaldir, uyumludur ve hepçildir. Dolayısıyla hemen her şeyi yerler. Görece küçücük boyutlu olmaları laboratuvarda barındırmayı kolaylaştırıyor. Memeli olarak fare insanla ortak evrimsel kökenden gelmesiyle insanla %85 oranında benzer genoma sahip (şempanze %98,8). Dahası diğer hayvanların aksine soy içi üreme farelerde olumsuz etkiye yol açmaz. 300 kuşağa kadar soy içi üremeyle gelen laboratuvar fareleri hala genetik olarak %99 aynıdır.
Sonuç olarak bu kemirgenler laboratuvarların neredeyse tamamını ele geçirmiş durumda. Tüm laboratuvar hayvanlarının yaklaşık %95'i laboratuvar faresidir. Son 40 yılda laboratuvar faresi kullanılarak yapılan çalışmaların sayısı 4 kat arttı. Köpek, kedi ve tavşanla yapılan deney makaleleri oranıysa değişmedi. Fareler tek başına zebra balığı, meyve sineği ve yuvarlak solucanın toplamından 3 kat daha fazla araştırma makalesinde yer alıyor. Yalnızca ABD'de her yıl 100 milyon laboratuvar faresi deneyler sırasında ölür. Bir kısmı kuş yemine dönüştürülürken kalanı dondurulur veya yakılır.
Laboratuvar faresi biyomedikal araştırmalarda kullanılan en önemli model canlılardan biri haline gelmiştir. Araştırmacılar fareleri kanser, diyabet ve Alzheimer hastalığı gibi çok çeşitli hastalıkları incelemek için kullanmaktadır. Genetik mühendisliğindeki gelişmeler, araştırmacıların belirli özelliklere veya mutasyonlara sahip genetiği değiştirilmiş fareler yaratmalarına da olanak sağlamıştır; bu da hastalığın altında yatan moleküler mekanizmaların aydınlatılmasına yardımcı olabilir.
Laboratuvar Faresi Neden Beyaz?
Her şey Kara Ölüm olarak bilinen 14. yüzyıl Avrupa vebasıyla başladı. Salgında Avrupa nüfusun üçte biri ölürken insanlar suçlu olarak fareleri gösterdiler. Kara Veba'nın küllerinden Avrupa'da yeni bir meslek doğdu: Fare yakalayıcısı. Fare istilalarını bitirmesi için tutulan bu insanlar aynı zamanda güzel kürklü fare yetiştiriciliğine merak sardılar. En ünlülerinden Jack Black, "Kraliçenin Resmi Fare Yakalayıcısıydı" ve albino denilen beyaz farelere yakın ilgi duyardı. Kraliçe Viktorya dahil çeşitli insanlar için albino fare yetiştirmeye ve evcilleştirmeye başladı.
Nasıl olduğu bilinmez ancak ilk kez 1828'de bir bilimsel deneyde albino fareler kullanıldı. Vücuttaki proteinlerin kalitesini ölçmek için tasarlanan bir açlık deneyiydi. 1906'ya gelindiğinde Wistar Enstitüsü'nden ikili Henry Donaldson ve Helen Dean King laboratuvar farelerini standartlaştırdı: Seçici akraba içi yetiştirme yoluyla biyolojik ve tıbbi araştırmalarda kullanılan bir model organizma olan ilk sıçanı yarattılar. Akraba içi üreme doğan tüm farelerin genetik olarak neredeyse aynı olmasını sağlıyordu. Böylece sinir sistemlerinin gelişimi üzerine uzun yıllar boyu çalışma yapılabilirdi. Bugünkü laboratuvar faresi suşlarının çoğu 100 yıl sonra hala bu ilk koloniden gelir. Çekinik albino geni daima baskın kaldığından hayvanların beyaz doğmasını sağlıyor.
Laboratuvar faresi üzerinde yapılan çalışmalar nöroloji ve psikolojiden ilaç ve hastalığa dek her şeyi kapsıyor. Araştırmacılar farelerin hareketini kontrol etmek için beyinlerine elektronik cihaz yerleştirir, kokainin bağımlılık yapan özelliklerini denetir, olumsuz uyaran olarak elektrik şoku verir, fare kafatasına insan beyni yerleştirir ve test labirentlerinde koşturur. NASA mikro yerçekimi deneyleri için Uluslararası Uzay İstasyonu'nda laboratuvar faresi bulunduruyor.
Kaynaklar: