Kazak topraklarından bileği bükülmez bir savaşçıyı, Osman Batur'u hatırlayalım. Osman Batur (1889-1950) başardıklarıyla Kazakistan'ın gelecek nesillerinin özgürlük ve bağımsızlık için savaşmasına ilham olmuş bir milliyetçiydi. Bir halk kahramanı olan Osman Batur, Çin'in Sincan bölgesindeki ulusal kurtuluş hareketine liderlik etti. Doğu Türkistan Cumhuriyeti Ordusu'nu kurdu ve Çin Komünist Partisi'ne karşı savaştı. 1950'de Urumçi'de dağda tutsak alındı ve geniş bir kalabalığın önünde idam edildi. Onun yanında savaşanlar uzun bir yolun ardından Türkiye'ye vardı ve bugün Türkiye'de yaşayan birçok Kazak bu savaşçıların torunlarıdır.
Osman Batur'un hikayesi
Temmuz 1942'de Stalin'in elçisi Dekanozov iyi ilişkileri yenilemek için Urumçi'ye gelmiştir. Ancak Sincan başkanı Sheng Shicai, Tüm Birlik Komünist Partisi'nden (Bolşevikler) ayrılacağını belirtir. Gerekçe olarak SSCB'nin saldırgan tutumunu gösterir. 5 Ekim 1942 geldiğinde Sovyet Hükümeti'ne muhtıra göndererek sivil ve askeri tüm Sovyet birimlerinin üç ay içinde toprakları boşaltmasını talep eder. Kızıl Ordu'nun operasyon düzenleme ihtimaline karşı askeri birlikler hazırlar. Sovyet askerlerin Sincan'dan ayrılışı 1943'e kadar sürer. Ardından iki taraflı tüm ilişkiler kesilir. Sınırların ticarete kapatılması ile Sincan nüfusunun yaşam standardı düşer. Okul kitapları dahi bulunamaz olur. Giyecek yoktur. Sheng Shicai şimdi Stalin'e onun ebedi düşmanı olacağını söylemektedir. Ancak yakında buna pişman olacaktır.
Osman Batur 1930'larda az tanınan bir çete lideriyken 1940'ta Altay bölgesinin Vali Generali Sheng Shicai'ye karşı başlatılan Kazak ayaklanmasının liderlerinden oldu. Ayaklanma, yetkililerin Kazakların otlaklarını ve sulama yerlerini alıp Dunganlara ve Çinli köylülere devretmesiyle başladı. Çinli yetkililerin 1943'te Kazakları Sincan'ın güneyine taşıyıp yerlerine Çinli mültecileri yerleştirme kararı Altay Kazaklarını bir kez daha isyana itecekti.
Asıl soyadı İslamoğlu olan Osman, cesur ve kahraman anlamına gelen "Batur" soyadını halktan aldı. 1899'da Altay'ın Köktogay bölgesinde doğdu. Babası, Altay Kazaklarından çiftçi İslam Bey'di. Göçebe hayatın getirdiği şartlarla 10 yaşına geldiğinde çoktan iyi bir binici ve usta avcı oldu. 12 yaşında Kazak Türkü Böke Batur'dan savaş ve askerlik eğitimi aldı. Ancak Böke Batur'un Çinlilere yenilmesi ve Türkiye'ye kaçmaya çalışırken öldürülmesi ile Osman Batur 40 yaşına kadar doğduğu yerde çiftçilikle uğraştı.
Çin hükümetinin Kazaklara uyguladığı baskı 1940'ta zirve yapmıştı. Hükümet, Türklerin elindeki silahları toplama emri verdi. Ailesinden pek çokları silahını teslim ederken Osman Batur "bugün silahımızı alanlar yarın canımızı alır" diyerek elinde silahıyla tek başına dağa çıktı. Daha sonra artan sayıda Kazaklı onu takip etti.
Usta bir lider olduğunu gösteren Osman Batur şimdi ciddi bir birliğe sahipti ve Çin ordusuyla yerel çatışmalara giriyordu. Kazaklı Türk yiğitlerin Tanakol Gölü yakınında Çinlilerden gizlendiği bir günde Osman Batur, Çin'in artan baskısını çözmenin ellerinde olduğuna inanmaya başladı. Doğu Türkistan'ı bağımsızlığa kavuşturabilirdi. Gizlenerek değil açıktan savaşmaya karar vererek Çinlilere, karşı saldırıya geçti. Şaraşum şehri dışında Altay bölgesinin tüm topraklarını kontrol altına aldı. Bunlar olurken Batur'un halk arasındaki otoritesi hızla yükseldi. Civar topraklar hakkında iyi bilgiye sahipti ve zengin bir askeri deneyimi vardı.
Silah yardımı ve Çinlilerle savaş
Osman Batur Çinlilere karşı verdiği savaşla artık ün kazanmıştı. Ancak Çinli askeri kuvvetlerin terörüne dayanamayan 360 Kazaklı aile şimdi Moğolistan'a göç etmeye zorlanmış ve yola çıkmışlardı. Batur, Moğolistan mareşali Çoybalsan ve Moğolistan içişleri bakanı Şagoyizhan ile 25 Şubat 1944'te İrtiş Nehri'ne yakın sınır karakolunda toplantı gerçekleştirdi. Batur'un alayına 395 namlulu silah, 200 bin mermi ve 2 bin el bombası verildi.
Tüm silahlar savunma bakanlığı şefi olan Böke Batur'un oğlu albay Galsin'e saygı olarak sunuldu. 5 Mart 1944'te bağımsız Altay Kazakları'nın geçici hükümeti kuruldu. Osman Batur'a "Han" unvanı verildi. Sovyetlerin nihai amacının bilincinde olan Osman, Çoybalsan'a şöyle söyledi: "Bu gökyüzünün altında yaşadıkça kimsenin, özellikle de Çin'in kulu olmayacağım". Bu sırada Çin orduları Sovyet sınırı yakınlarında savaşa hazırlanmaya başlamıştı. Osman, Çinli birliklere karşı koymak üzere ordusunu topladı. Ordusu çete birliklerinden oluşuyordu ancak bir komutan olarak yetenekleri üstündü ve birliğini güçlü ve disiplinli bir orduya dönüştürmüştü. Sınırdaki Çinlileri yok etti.
Stalin, Оsman Batur'un ulusal bağımsızlığı elde etme hedefinden asla vazgeçmeyeceğini anlamıştı ve onu her an izlemek istiyordu. Bu yüzden arasına casuslar gönderdi.
1944 yazında Gani ve Ekber Batur, İli ve Tarbagatay bölgesinden çıkıp Batur'un savaşçılarına katıldılar. Kısa süre içinde üç kuzey Sincan bölgesi Çin yönetiminden kurtarıldı.
Kazakların Osman Batur'un liderliğinde verdiği savaş Sincan'da genel bir ayaklanmanın başlamasını sağladı. Uygur, Kırgız, Tatar, Tacik, Moğol gibi farklı etnik grupların temsilcileri de isyana katıldı. Ayaklanmaya yardım eden Sovyetler Birliği ve Moğolistan Hükümeti'nin amacı Kazakların bağımsızlık hareketini Sheng Shicai'ya karşı kullanmaktı.
Almatı'da Sincan kurtuluş komitesi kuruldu. Almatı yakınlarındaki Medeo Dağı'nda Kazak savaşçılar için eğitim kampı başlatıldı. Şimdi aynı noktada "Dağ Güneşi" adında bir çocuk kampı bulunuyor. Artık sadece Osman Batur'un Sovyet Kazaklarından oluşan 500'ü aşkın süvarisi vardı. 8 Kasım 1944'te Gulca'daki gizli devrimci-askeri komite silahlı bir isyan başlattı. Sadece birkaç gün içinde tüm Çin garnizonları yok edilmiş ve bölge kurtarılmıştı. Sadece az sayıda Çinli birlik kaçabildi.
Doğu Türkistan Cumhuriyeti ilan edilir
Osman Batur 12 Kasım 1944'te Gulca'da Doğu Türkistan Cumhuriyeti'ni ilan etti. Sincan başkanı Sheng Shicai daha önce Sovyetlere karşı çıkarak büyük bir hata yaptığını düşünmeye başlamıştı ve Moskova'dan af dilemeye çalıştı. Sincan'ın 16. cumhuriyet olarak SSCB'ye katılması sözü verdi. Kısa bir süre daha zafer kazanan Türk ordusu üç bölgeyi işgal etti ve daha fazla ilerleyebilirdi ancak Sovyet tümgeneral Vladimir Egnarov'un baskısıyla Doğu Türkistan Cumhuriyeti ve Çinli yetkililer müzakere masasına oturdular.
Bir koalisyon hükümeti kuruldu ancak bir yıl olmadan çöktü. Osman Batur amacına ulaşamadığını gördü. Halkı tamamen özgür ve bağımsız değildi. Bazen Altınordu Devleti'nin beyaz bayrağını bir kez daha yükseltip savaşa gitmek istedi. Ancak "Doğu Türkistan'ın gerçek özgürlüğe ulaşacağını görmüyorum" diyerek pozisyonunu bıraktı ve bozkıra döndü. İrtiş Nehri yakınına yerleşti ve çadırından ayrılmadı.
Osman Batur on yıldan fazla bir süre boyunca Doğu Türkistan'ın bağımsızlığı için savaşmış, çocuklarını ve kardeşlerini savaşlarda kaybetmişti. Şimdi nasıl ilerleyeceğini bilmiyordu. Ancak hayatının trajik kısmı başlamaktaydı. Başarılı bir asker ve komutan olmasına karşın politikaya ve uzlaşmalara yabancıydı. Siyasi entrikalar alanı değildi. Stalin, Sincan ile ne yapacağını çok düşündü: Doğu Türkistan Cumhuriyeti'ni öylece bırakmalı mıydı yoksa Çin Halk Cumhuriyeti'ne mi vermeliydi? Mao Zedong acilen Moskova'ya gitti ve yaklaşık 12 saat resepsiyonda kaldıktan sonra Stalin tarafından kabul edildi. Doğu Türkistan'ın Çin'e verilmesi kararlaştırıldı.
250.000 kişilik Çin ordusu Sincan'a girer
Doğu Türkistan Cumhuriyeti'nin kaderi çizilmişti. Muhammediye medresesinde okumuş Rusya ve Çin'e sadık Tatar Bolşevik Burhan Şehidi hükümete atandı. Çinli komünistler Osman Batur'un ele geçirilmesi için her şeyi yaptılar. 250 bin kişilik Çin ulusal ordusu Sincan topraklarına girdi. Osman Batur kalan birkaç destekçiyle Çin Halk Cumhuriyeti'nin 5. ve 6. ordularıyla savaşmaya başladı. Savaşın dayanılmaz noktaya geldiği 1950 baharında Tibet dağlarına doğru geri adım atmak zorunda kaldı.
Kapana kısılan Altay Kazakları Hindistan veya Pakistan'a yol aldı ve orada Amerikalıların yardımıyla Türkiye ve Kanada'ya ulaşmaları sağlandı. Geride kalan ihtiyar, kadın ve çocuk Türkler Çinlilerin hepsini öldüreceğini bilerek eşyalarını yükledikleri develeriyle belirsizlik içinde evlerinden ayrıldılar. Batılı tarihçiler Altay Türklerinin bu kederli yolunu Mısırlı Yahudilerin Mukaddes Kitap'ta anlatılan hikayesine benzetmiştir.
Osman Batur 1951 yılında Çin Halk Kurtuluş ordusu tarafından Gansu eyaletinde kuşatıldı ve yakalandı. Kısa süre sonra Urumçi hapishanesine yerleştirildi. İşkence gördü, şehirde dolaştırılıp teşhir edildikten sonra 29 Nisan 1951'de büyük bir kalabalığın önünde kurşuna dizilerek öldürüldü. Halkı, Lop Nur ve Taklamakan çöllerinden Tibet ve Himalayalar'a ve Hindistan'a geçti. Daha sonra Türkiye'ye sığındılar. Türkiye'de yaşayan birçok Kazak bugün Osman Batur'un yoldaşlarının torunlarıdır.