Sıfırın icadından bahsedelim. Sıfır sayısı bugün herkesin sualsiz kabul ettiği bir kavram. Sıfır hiç, yok ve boş gibi çeşitli başka kelimelerle eş anlamlı kullanılır. Dünya dillerinde bazen telefon numaralarını söylerken sıfır yerine "o" denir. Teniste sıfır puan yerine Fransızca'da yumurta demek olan "love" denir; tıpkı krikette ördek yumurtasına benzediği için "duck" demek gibi. Sıfır olmadan matematiği, dili veya yaşamı hayal etmek zor, ne var ki sıfır her zaman hayatımızda değildi. Peki sıfırı kim, nasıl ve neden icat etti?
Sıfırın kökenleri
Sıfırın kökeni büyük olasılıkla eski Mezopotamya'ya uzanıyor. Sümer katipleri yaklaşık 4000 yıl önce eksik sayı sütunlarını göstermek için boşluklar bırakıyordu.
Bununla birlikte sıfıra benzeyen bir sembole dair ilk kayıt bundan çok daha ileriye MÖ 3. yüzyıla uzanır ve Babil'dendir. Babilliler bugün kullandığımız ondalık sistem yerine altmışlı değerlere dayanan bir sayı sistemi kullansalar da, daha büyük sayıları göstermek için iki küçük çiviyi andıran bir sembolleri vardı (tıpkı onları, yüzleri veya binleri ayırt etmek için sıfır kullanmamız gibi). Sembol tümüyle bir yer tutucuydu ve kendi başına bir değeri yoktu.
Mayalar da Babillilerden bağımsız olarak bir sıfır sembolü geliştirdi. Bunu MS 350 civarında takvimlerinde kullandılar. Şaşırtıcı bir şekilde Antik Yunanlılar arasındaki en iyi matematikçiler ne sıfırı biliyor ne de Babilliler gibi bir yer tutucu kullanıyordu.
Sembol ve değer olarak sıfır
Şaşırtıcı gelebilir ancak sıfırın ilk kez hem bir sembol hem de kendi başına bir değer olarak kullanıldığı yer Hindistan olmuştur. MS 650 civarında matematikçi Brahmagupta sayılarda sıfırı göstermek için her birinin altına küçük noktalar koydu.
Noktalar, boş anlamına gelen "sunya" ve yer anlamına gelen "kha" olarak biliniyordu. Yani sıfır hem boş bir yer tutucu olduğu kadar hem de bir değer taşıyordu. Brahmagupta nasıl toplama ve çıkarma yoluyla sıfıra ulaşılacağını ve sıfır ile yapılan işlemlerin sonuçlarını gösteren ilk kişi oldu. Ancak iş sıfıra bölmeye geldiğinde yanılmıştı.
Bu bilgileri büyük ölçüde matematik ile ilgili Sanskrit formunda metinle dolu eski bir Hint yazması olan Bakhshali sayesinde biliyoruz. Yazma 1881'de bölgedeki bir çiftçi tarafından keşfedildi ve başlangıçta 9. yüzyıldan olduğu düşünülüyordu ancak birkaç yıl önce yapılan karbon tarihlemesi en eski sayfaların MS 224'ten MS 383'e kadar uzandığını gösterdi.
Sıfır daha sonra Hindistan'dan Çin'e ve ardından Orta Doğu'ya ulaştı. Matematikçi Harezmi MS 773 civarında sıfıra eşitlenen denklemler (şimdi cebir olarak bilinir) üzerinde çalışan ilk kişiydi. O buna "sifr" adını verdi. 9. yüzyıla gelindiğinde sıfır bugün kullandığımız ovale benzer şekilde Arap rakam sisteminde yerini almıştı.
Sıfır Avrupa'da kullanılır
Moro Müslümanları İspanya'yı fethettiğinde sıfır sayısı Avrupa'ya adım attı. 12. yüzyıla gelindiğinde Harezmi'nin çalışmalarının çevirileri İngiltere'de okunuyordu. İtalyan matematikçi Fibonacci 1200'lerde sıfırın ana akım haline gelmesinde büyük rol oynadı ve İtalyan tüccarlar ve Alman bankacılar tarafından muhasebe amaçlı kullanılmaya başlandı.
Ancak bir süre sonra hükümetler Arap rakamlarından şüphe duyduklarından sıfırı yasaklamaya başladı. Yasakta bir sembolün diğerine dönüştürülme kolaylığı da etkiliydi. Ancak sıfır şifreli mesajlarda kullanılmaya devam etti. Bu yüzden "cipher" kelimesi (kod anlamına gelir) Arapça "sifr" sözcüğünden türetilmiştir.
Modern sıfır
René Descartes, Isaac Newton ve Gottfried Leibniz (kalkülüsün mucidi) sıfırın matematikteki yerini sağlamlaştırdılar ve bugün olduğu şekliyle giderek tanıdık bir kavram haline getirdiler.
Sıfır olmadan medeniyet bugün olduğu kadar ilerleyemezdi. Kalkülüs, sıfıra yaklaşan sayılar üzerinde çalışılmasıyla doğmuştur ve onsuz modern fizik, mühendislik, bilgi işlem, finans ve ekonominin büyük bir kısmı olmazdı.