Hammurabi Kanunları ve ilk yasaların Babil'de uygulanmasından bahsedelim. Mezopotamya'da Fırat ırmağı boyunca kurulmuş Babil şehri o devirde bölgede gelişen devletler arasına geç katılmıştı. Şehir, Sümerlerin Mezopotamya'ya yerleşerek ilk uygarlığı kurmasından yüzyıllar sonra doğdu, ancak MÖ 1900'de küçük bir krallığın başkenti olmuştu. Babil'in ilk büyük hükümdarı olan efsanevi kral Hammurabi yaklaşık MÖ 1792'den 1750'ye kadar hüküm sürdü. Krallığını Fırat ve Dicle arasındaki bereketli toprakların büyük bölümünü içine alacak şekilde genişletip Babil'i büyüyen bir imparatorluğun merkezi yaptı. Yüzyıllar boyunca Babil kanunlarını koyan kişi olarak saygı gördü. Hammurabi Kanunları 1.000 yıl boyunca pek az değiştirildi ve çok daha uzun süre etkisini korudu.
Babil şehri nasıl yükseldi?
Babil'in ihtişamı pek çok işgalcinin de ilgisini çekiyordu. Kent MÖ 16. yüzyılda, yaklaşık 400 yıl boyunca sürecek Kassit egemenliğine girdi. Bu dönemde eskiden Babillilerin yerel tanrısı olan Marduk Mezopotamya'nın en büyük tanrısı konumuna yükseltildi.
Babil MÖ 9. yüzyıldan itibaren Asurluların hükmü altına girdi, ancak huzursuzluk dinmedi. Asur boyunduruğundan kurtulmak için girişilen bir dizi ayaklanma bastırıldı ve Babil MÖ 689'da Asur kralı Sinahheriba tarafından yok edildi, tapınakları yıkıldı. Marduk heykeli Asurluların başkenti Ninovana'ya taşındı ve Fırat Irmağı'nın yatağı değiştirilerek kentin üstünden akıp Babil'i yeryüzünden silmesi amaçlandı.
Ancak Babil'in artık var olmadığı bu dönem kısa sürdü. Çünkü kent Sinahherba'nın halefi Asurahiddina tarafından yeniden kuruldu. MÖ 7. yüzyılın sonunda Babilliler eski güçlerine yeniden kavuşmuşlardı. MÖ 626'da yeni kralları Nabopolassar'ın etkisiyle Asurlulara karşı bağımsızlıklarını ilan ettiler ve 14 yıl sonra Medlerle birleşip Asur ordusunu yenip başkent Nimova'yı yıktılar. Babil, Asurlulara karşı kazandığı bu zaferle en parlak devrine girdi.
Nabukadnezar ne zaman hüküm sürdü?
Nabukadnezar babası Nabopolassar'ın ölümünden sonra, MÖ 605'te Babil tahtına çıktı. 43 yıllık saltanatında Babil İmparatorluğu'nu yeniden kurdu ve başkent Babil'i hemen hemen yeniden inşa etti. İmparatorluğunun dört bir yanında tapınaklar yaptırdı. Babil'deki hemen her kazı alanında Nabukadnezar'ın adını taşıyan tabletler çıkarılmaktadır.
Kral II. Nabukadnezar inanılmaz ölçekteki yeniden inşa programını tamamlamak için imparatorluğunun her köşesinden gelen işçileri kullandı. Bunlar arasında, Nabukadnezar MÖ 586'da Kudüs'ü talan ettiğinde Yahuda'dan sürgüne gönderilen Yahudiler de vardı. Tevrat'ta anlatıldığı gibi, Babilli askerler Süleyman Tapınağı'ındaki bütün eşyaları yağmaladılar ve bütün Kudüs halkını, komutanları, yiğit savaşçıları zanaatçıları, demircileri, toplam on bin kişiyi sürgün ettiler. Yahuda halkının yoksul kesimi dışında kimse kalmadı.
Daniel'in Kitabı'na göre, Yahudi liderler Şadrak, Meşak ve Abed Nego'nun altın heykele tapmayı reddettikleri için kızgın fırına atılmalarını emreden de kral Nabukadnezar'dı. Kral daha sonra Tanrı'nın gazabına uğrayıp çıldırdı. Danyal Peygamber onun için "İnsanlar arasından kovuldu ve öküz gibi otla beslendi" der. Çağdaş bilim insanları bu şekilde aslında Nabukadnezar'ın oğlu ve halefi Nabunaid'den söz edildiğine inanıyorlar. Nabunaid belki akıl hastasıydı ve uzun yıllar boyunca Babil'den uzakta olduğu bilinmektedir.
Hammurabi Kanunları nelerdi?
Kral Nabukadnezar devrinde hala Babil toplumunu yönlendiren Hammurabi Kanunları MÖ 1750'lerde bazalt bir tablet üzerine yazılmıştı. Bugün Paris'teki Louvre Müzesi'nde bulunan çivi yazısı tabletteki hükümler, hırsızların cezalandırılmasından miras konularına, tıbbi tedaviden evlat edinmeye toplumsal hayatın çok çeşitli yönlerini kapsıyordu.
Kralın yönetimindeki toplum üç sınıfa bölünmüştü; soylular, avam ve köleler. Her üç sınıfta da erkekler kadınlardan üstün görülüyordu. Cezalar sözcüğün tam anlamıyla göze göz ilkesine göreydi. Babilli bir soylunun gözüne zarar veren birinin gözü çıkarılıyordu. Eğer bir soylu avamdan birinin gözünü kör ederse yalnızca ceza veriliyordu.
Pek çok suçun karşılığı ölüm cezasıydı. Yanan bir binadan hırsızlık yapmak suçlunun ateşe atılmasıyla cezalandırılıyor, zina suçu işleyenler ise birbirlerine bağlanıp nehre atılıyorlardı. Babalarına el kaldıran evlatların elleri kesiliyordu. Aynı ceza, "bronz bıçaklarının" altında soylu hastaların ölümüne yol açan cerrahlara da veriliyordu. Bir ev sahibinin başına yıkıldığı zaman inşaat ustası ya öldürülüyor ya da ağır para cezası kesiliyordu.
Yük öküzü kiralamanın bedeli, zanaatçılar ile işçilerin ücretleri ve profesyonel hizmetlerin doğru ücretleri başka yasalarla belirleniyordu. Eski Ahit'te sözü geçen döneme ait birçok Yahudi yasası Hammurabi'ninkilerine hatırı sayılır bir benzerlik göstermektedir. Ancak bu, Musa'nın yasalarının Hammurabi'den alınmış olduğu, ya da tam tersi Hammurabi'nin Musa Peygamber'den etkilendiği anlamına gelmez. Benzer iklim ve ekonomi şartları çerçevesinde benzer sosyal koşulların az çok aynı hukuki kararlara yol açmış olması daha olasıdır.
Babillilerin tanrı inançları nelerdi?
Antik Yunan ve Romalılarda olduğu gibi, Ortadoğu'nun halklarının bir dizi ortak tanrısı vardı. Sümerler, Asurlular ve Babiller başlıca üç tanrıya tapıyorlardı; tanrıların kralı Anu, fırtına tanrısı Bel, bilgelik ve sihir yanrısı Enki ya da Ea. MÖ II. binyılda bir dönemde Babilliler ikinci dönem tanrılardan Enki'nin oğlu Marduk ya da Bel'i tanrılar topluluğun en tepesine çıkardılar. Esagila Tapınağı'nda Marduk'un heykeli bulunuyordu. Tapınağın girişi kurub olarak bilinen kanatlı yaratıklarca korunuyordu.
Babilin kralları ile tanrıça İştar arasında ülkelerinin bereketini ve kralların uzun yaşamasını sağlamak için yapılan kutsal evlilikler de Esagila'da kutlanırdı. Zigguratın tepesinde, tapınağın yanında Marduk'un halkını ziyaret etmek için indiği sunak vardı. Kutsal günlerde kral ve rahipler Tanrı'yı selamlamak üzere basamakların en tepesine tırmanırlarken halk huşu içinde seyrederdi.
İnsanların gökyüzünde Venüs gezegeni olarak gözlemleyebildikleri İştar aşk ve savaş tanrıçasıydı. Herodotos, Babilli her kadının yaşamında bir kez İştar tapınağına gidip orada bir yabancıyla sevişmek zorunda olmasını ön gören "utanç veren geleneği" anlatır. Bazı çirkince kadınların bir erkek onları seçene dek dört yıl boyunca tapınakta beklemek zorunda kaldıklarını da söyler. Gene anlatılanlara göre Babilliler kehanetlere çok dikkat ederlerdi. Örneğin, bir köpek bir adama bacağını kaldırırsa bu durum o adam için bir felaket öngörüsü demekti ve savuşturmak için hayvanın kilden heykelciğini yapıp nehre atması gerekirdi. Bu sırada da bir takım büyülü sözcükler söylemeliydi. Bu iş bittikten sonra da "adam meyhaneye gitmeliydi".