Gılgamış Destanı, şehrin meşhur duvarlarını inşa ettiren ve birçok macerasını konu alan öyküleri tabletlere yazdıran Uruk Kralı Gılgamış'ı tanıtarak başlar. Gılgamış övülmesine rağmen, daha ilk tablette önemli bir kusuru gözler önüne serilir: Kral, halkını zorbalıkla yöneterek hatta tüm gelinlerden kocalık hakkı talep ederek büyük bir kibir gösterir. Halk, Anu'ya ricada bulunur, o da bir ana tanrıça olan Aruru'ya, Gılgamış'ın gücünü azaltmanın bir yolunu bulmasını emreder. Aruru, tarlalardaki bitkileri yiyip, avcıların tuzaklarına yakalanmış hayvanları serbest bırakan vahşi Enkidu'yu yaratır.
Gılgamış, Enkidu'nun varlığından haberdar edildiğinde Enkidu'yu ehlileştirmek için güzel fahişe Samhat'ı gönderir. Enkidu, altı gün yedi gece sevişmenin etkisiyle uysallaşıp, bir parça insanlaşır. Gılgamış, Uruk'ta, içinde Enkidu'nun bulunduğu garip rüyalar görür. Annesi Ninsun, ona bu rüyaların en yakın arkadaşı olacak bir adam hakkında olduğunu açıklar.
Gılgamış Destanı'nın 2. tabletinde Gılgamış ile Enkidu güreşirler ve kral müsabakayı güç bela kazanır. Fakat Gılgamış, Enkidu'nun cesaretinden ve kuvvetinden öyle etkilenir ki, onu baş refakatçisi olarak alır. Takip eden 3. 4. ve 5. tabletlerde, iki kahramanın öldürdükleri Humbaba (Sümerlerde Havava) tarafından korunan Enlil'in Kutsal Sedir Ormanındaki kahramanlıkları anlatılır.
Gılgamış Destanı Tabletlerinin Devamı
6.tablette, Gılgamış'ın İştar'ı (Sümerlerde İnanna) reddedişinin hikâyesini buluruz. Canavar öldürme macerasından sonra Uruk'a dönen Gılgamış artık, gerçekten, zorba yöntemlerinden arınmış yeni bir adamdır. İştar ona, aşk ve evlilik, dolayısıyla kendisi, şehri, tarımı ve hayvanları için bereket teklif eder. Birçok tanrıçanın eski aşıklarının trajik sonlarını bilen Gılgamış, ana tanrıçayı küstahça reddeder. Daha önce kendisine hiç böyle davranılmamış olan İştar, Anu'nun Gökyüzü Boğasını (aşk ve bereket tanrıçasının doğal eşi) Gılgamış ile Enkidu'ya ve Uruk halkına saldırması için göndertir. İki kahraman Gökyüzü Boğasını öldürmeyi başarana dek yüzlerce kişi ölür (bu boğa muhtemelen salgın hastalığı anlatan bir metafordur).
Son bir hakaret olarak, Gılgamış, canavarın bir budunu kesip, İştar'a fırlatır. İştar'ın reddedilmesi, özellikle o Uruk'un şehir tanrıçası ve koruyucusu olduğu için alışılmadık bir şeydir. Krallarla tanrıçaların kutsal evlilik yöntemi, Eski Sümerler döneminden beri Mezopotamya kültürünün temeli olmuştur. Bu olay, Babil'in Enuma Eliş destanında gördüğümüz Tiamat'ın yenilgisi ile aynı türden bir değişime, güçlü tanrıçaya tapınılan bir dinden uzaklaşıldığına işaret etmektedir. 7. tablette Anu, Ea ve Şamaş, Humbaba ile Gökyüzü Boğasının öldürülmesini ya Gılgamış'ın ya da Enkidu'nun hayatıyla ödemesi gerektiğine karar verirler.
8. tablette, Enkidu ölür ve bundan etkilenen Gılgamış yas tutar.
9. tablet, aslında Yeraltı Dünyası'na kahramanca arketipik bir inişin ilk kısmını içerir. Bu, Gılgamış'ın ölüm korkusunun damgasını vurduğu tehlike dolu bir yolculuktur. Gılgamış önce, uzun ve karanlık bir tünelden geçmesine izin vermeleri için korkunç akrep insanları ikna eder. Sonra, mücevherli bahçesinde güzel Siduri ile ilişki kurar, bu bize Homeros'un Odysseia'sında Yunan kahraman ile Kalipso ve Kirke arasındaki cilveleşmeleri ve Roma'nın Aeneas'ında Aeneas'ın Dido ile olan aşk ilişkisini hatırlatır. Bunların hepsi de destanların yazarları tarafından, kadının cinsellik yoluyla baştan çıkardığı ataerkil bir kahramanın görevini baltalaması olarak görülmüştür. İştar gibi Suduri de yenilmesi gereken bir güçtür. Yine Odysseia'daki Kirke gibi, Siduri de Gılgamış'a davasında gönülsüzce yardım eder.
10. tablette Urşanabi Gılgamış'ı sandalıyla Ölüm Suları'ndan antik Mezopotamya'nın Nuh figürü olan Utnapiştim'e (Sümerlerde Ziusudra) götürür. Gılgamış, sonsuz hayat ve muhtemelen Enkidu için de yeni bir hayat arayışı içindedir. Utnapiştim konuğuna ancak tanrıların yaşamla ölümü kontrol edebildiklerini hatırlatır.
11. tablette, birçok bilim insanının belirttiği gibi, Kutsal Kitap'taki Yaratılış bölümünde anlatılan Nuh tufanıyla dikkati çekecek kadar benzer olan tufan mitini içerir. Gılgamış, Utnapiştim'den sonsuz hayata nasıl eriştiğini açıklamasını istediğinde yaşlı kahraman, tufanın öyküsünü anlatarak bu isteği yerine getirir.
Ea, Şuruppak'taki Utnapiştim ile karısına gelip, bir tufanın insanlığı yok etmek üzere olduğu uyarısını yapmıştır. Eğer ölçülerini verdiği bir gemi yaparlarsa Utnapiştim ile ailesi kurtulacaktır. Utnapiştim söyleneni yapmış ve gemiye değerli şeyleri, ailesini ve bütün canlı türlerinin temsilcilerini koymuştur. Muazzam bir fırtına çıkmış ve seller yeryüzünü kaplamıştır. Nihayet yedi gün sonra dindiğinde gemi Nisir Dağı'nda karaya oturmuştur. Bir hafta daha geçtikten sonra Utnapiştim, bir güvercini, bir toprak bulması umuduyla salıvermiş fakat güvercin başarısız olarak gemiye geri dönmüştür. Aynı şey, bir kırlangıcın salıverilmesiyle tekrarlanmıştır. Bir kuzgun yollandığında ise geri gelmemiş böylece Utnapiştim, tufanın bittiğini anlamıştır. Tanrılara teşekkür etmiş ve adaklar adamıştır. Ana tanrıça, onları koruyacağına söz vermiş, Enlil'de ona en büyük hediye olan sonsuz hayatı bağışlamıştır.
Gılgamış da sonsuz hayat özlemi içindedir fakat Utnapiştim, bir sınav hazırlayarak onun buna erişme yeteneğini test eder. Kahramana altı gün yedi gece boyunca uyumamasını söyler. Tükenmiş olan Gılgamış testi kabul eder fakat hemen uykuya dalar. Utnapiştim'in karısı, Gılgamış'ın uyumaya devam ettiği her gün bir somun ekmek pişirir. Kahraman uyandığında, artık küflenmiş olan ekmeği bulur ve sınırlarını kabul eder. Bir insan olarak insani olanaklara sahiptir. Sonsuz hayat beklentisinde olamaz. Fakat Gılgamış, Utnapiştim'den ayrılmadan önce yaşlı adam, karısının ısrarıyla, en azından gençliği muhafaza edebilecek bir sualtı bitkisinden bahseder. Urşanabi, onu sandalıyla Ölüm Suları'ndan geçirerek geri götürürken kahraman suya dalıp, bitkiyi almayı başarır fakat bir kez daha uykuya dalar ve bir yılan bitkiyi çalar.
Yılanlar bu yüzden eski derilerini atıp, yenisiyle değiştirebilirler. Gılgamış çaresizlik içinde ağlar fakat Urşanabi ile birlikte Uruk'a geri dönerler. Orada Gılgamış'ın aklı başına gelir, buna rağmen gururla sandalcının, güzel şehrini ve büyük duvarlarını incelemesini ister. Bir anlamda, insan olduğunu kabullenir.
Çoğunlukla buna dahil edilen 12. ve son tablet, Gılgamış Destanı'nın sadece Asur versiyonunda mevcuttur ve aslında, önceki Sümer döngüsünde bulunan Gılgamış, Enkidu ve Yeraltı Dünyası öyküsünün yeniden anlatımıdır.
Kutsal Kitap'taki Tufan Öyküsü Neden Babil Tufan Mitine Benziyor?
Bu kitaptaki Nuh tufanı olayı Sümerlerin, Babilliler ve Asurluların anlattığı tufan olayına da benzer. Bu da olayın gerçekten yaşanmış olduğunun kanıtıdır. Nuh tufanı, MÖ 500 civarındaki Babil Esareti ya da Babil Sürgünü olayından ve de MÖ 700 civarındaki geniş kapsamlı Asur Esareti'nden daha önceki dönemlerde ortaya çıkmış olabilir. Yani İsrailliler ile olayı iyi bilen Kenanlılar arasındaki temastan çok daha önceki dönemlerde yaşanmış olabilir.
Gılgamış Destanı'nın Sonraki Destanlarla Benzerliği Nedir?
Başlıca iki tür destan olduğu öne sürülebilir: savaş destanı ve arayış destanı. Örneğin Gılgamış Destanı ve Homeros'un Odysseia'sı esasen arayış destanlarıdır; İlyada ise ağırlıklı olarak savaş destanıdır. Vergilius'un iki Homeros destanı üzerine bilerek yapılandırdığı Aeneas Destanı, her türü kapsar. MÖ 8. yüzyılda Homeros dönemi şairlerinin Mezopotamya destanını duymuş olmaları mümkündür fakat bunun böyle olduğuna dair kanıt yoktur. Yine de Gılgamış'ın öyküsüyle Odysseia arasında birçok benzerlik vardır.
Gılgamış da, Odysseus da dünyanın en sonuna hatta Yeraltı Dünyası'na kadar arayışlarını sürdürmek için evlerini terk etmeye zorlanmışlardır. Her ikisi de doğrudan ilahi olarak yol gösterilen insanlar olmaları bakımından gerçek kahramanlardır. Gılgamış ile İlyada'daki Akhilleus arasında da bazı benzerlikler vardır. Her ikisinin ana babası tanrısal varlıklardır. Her ikisi de erkek arkadaşlarına bir dosta duyulacak sevgiden daha fazla sevgi duyar en önemli eylemlerini, o arkadaşlarının ölümlerine tepki olarak gerçekleştirirler.
Bu iki Yunan destanı üzerinde doğrudan etkisi olsa da olmasa da (ki muhtemelen yoktur) Gılgamış Destanı aslında, bir kahramanın sonsuza dek yaşamak veya hatta bir "yuva" edinmek gibi evrensel bir amaç uğruna gizemli yolculuklara çıkarak çok uzaklara gitmesini içeren bir anlatı biçiminin arketipini oluşturur.
Gılgamış Destanı Hakkında Sık Sorulan Sorular
Gılgamış Destanı Ne Anlatıyor?
Gılgamış Destanı, antik Mezopotamya'nın kahraman kralının hikayesini anlatır. Gılgamış'ın yaratıklar, krallar ve tanrılarla karşılaşmalarının yanı sıra insan ilişkileri, duygular, yalnızlık, dostluk, kayıp, aşk, intikam ve ölüm korkusu üzerine bir hikaye anlatır.
Gılgamış Destanı Kimler Tarafından Yazılmıştır?
Gılgamış Destanı, insanlık tarihinin en eski edebi eserlerinden biridir. Sümerler tarafından MÖ 2100 civarında yazılmıştır ve antik Mezopotamya'nın kralı Gılgamış'ın maceralarını anlatır. Bu destan, günümüze kadar sağlam bir şekilde gelebilen en eski destanlardan biridir.
Gılgamış Destanı'nı Kim Yazdı?
Standart Akadca Gılgamış Destanı, Sîn-lēqi-unninni adlı bir kâtip tarafından, muhtemelen Orta Babil Dönemi'nde ( MÖ 1600 – 1155), çok daha eski kaynak materyallere dayanılarak yazılmıştır. Destanda Gılgamış, vahşi adam Enkidu ile arkadaş olan insanüstü güce sahip bir yarı tanrıdır.
Gılgamış Destanı'nın Ana Mesajı Nedir?
Ölüm, insan hayatının kaçınılmaz ve kaçınılmaz bir gerçeğidir ve Gılgamış'ın öğrendiği en büyük ders de budur. Gılgamış sadece tanrıların sonsuza kadar yaşayabileceğine üzülür ve Enkidu onu Humbaba ile olan savaşlarından uzak durması için uyardığında bunu söyler.
Gılgamış'ı Kim Öldürdü?
Gılgamış Destanı'nda, Gılgamış sonunda yaşlılıktan ölür. Tanrı Enlil'in buyurduğu gibi, Gılgamış ölümsüzlük arayışında başarısız olur, çünkü onun kaderi "insanlığın karanlığı ve ışığı olmaktır".
Gılgamış En Çok Ne ile Ünlüdür?
Gılgamış'ın kral olarak en büyük başarısı, hem mitlerde hem de tarihi metinlerde bahsedilen Uruk'un etrafına devasa surlar inşa etmesidir. Gılgamış ilk olarak MÖ 2000 ile 1500 yılları arasında Sümer dilinde yazılmış beş kısa şiirde ortaya çıkmıştır.
Kaynaklar: