Kerpiçin üstünde yükselen zigguratlar, sandaletlerle katedilen mesafeler ve rengarenk elbiselere sarılı insanlar. Tahıl, sığır ve Dicle ile Fırat'ın sularıyla hayat bulan büyük kentler. İşte tam olarak burası uygarlığın başladığı yerdir.
Modern tarih araştırmacıları modern imparatorlukların gücü hakkında oldukça bilgilidir. İngiltere, Fransa, İspanya ve diğer Avrupa ülkelerinin yayılmacı faaliyetleri dünyanın neredeyse tüm kıtalarını etkiledi ve bu bölgeleri Avrupa'nın nüfuzuna ekledi. Bu imparatorluklarla birlikte sömürgecilik, soykırım ve elbette kölelik yeni bir felaket noktasına ulaşmıştı. Fakat imparatorlukları tam anlamıyla anladığımızdan emin olmak için, antik çağların en eski imparatorluklarına göz atmamız gerekiyor. Bunun için de tek bir yolumuz var; uygarlıkların beşiği antik Mezopotamya.
Akad İmparatorluğu: Antik Mezopotamya'nın ilk uygarlığı
Akad İmparatorluğu M.Ö. 2350-2150 yılları arasında egemen olmuştur. İmparatorluğun merkezi antik Mezopotamya'daki Akkad'da bulunuyordu, ancak Akadların antik Mezopotamya'nın güneyindeki bölgelerden gelen Sami halklar olduğu teorisi de çok güçlüdür. Akad dili üzerine yapılan çalışmalar, Güney Arabistan ve İlk Dönem Mısır diliyle ilişkisini ortaya çıkarmış ve Akadlıların buradan gelmiş olabileceğine yönelik veri sağlamıştır.
Akad, antik Mezopotamya'nın ilk imparatorluğudur. Tarihteki en eski imparatorluklardan biriydi ve bu alanda yalnızca Antik Mısır tarafından geçilebilir. Antik Mezopotamya, Akad imparatorluğu öncesinde büyük oranda şehir devletlerinden ibaretti. Bu nedenle Akad, aynı topraklardaki tüm imparatorluklar için gerçek bir ilham kaynağıdır. Akad İmparatorluğu'nun kurucusu Sargon'un reformist yanı, kendinden sonraki antik Mezopotamya imparatorluklarının nasıl yönetileceğine dair önemli bir miras bırakmıştır.
Sargon'un kızı Enheduanna'ya Ur şehir devletinde En-rahibesi pozisyonu verildi. Bu onu Sümer panteonundaki tüm tanrıların kralı olan An (Anu)'ın baş rahibesi yaptı. Görevinin bir parçası da ilahiler ve şiirler oluşturmak ve okumaktı.
Fakat Sümer kültürüne hakim olmaması, bu pozisyonda kendi yeteneklerini uygulamasını sağladı. Bunlar arasında birinci şahıs bakış açısından bakmak, kendisine yazar olarak bir kariyer çizmek ve otobiyografik unsurlar oluşturmak vardı. Enheduanna'dan önceki yazılı belgelerin kime ait olduğu belirsizdi. Bu da kendisini insanlık tarihinin en eski yazarı yapıyor. Ondan öncekileri yazarların hepsi bilinmezlik içinde yok olmuştur.
Enheduanna'nın kendisi de tapınak ilahilerinde yapıtının önemini bizzat belirtir:
Tabletleri derleyen En-hedu-ana idi. Kralım, daha önce kimsenin yaratmadığı bir şey yaratıldı.
Bu görevi kızına vererek, ailesinin ve elbette kendisinin Sümerlerin kendi kültüründe yer edinmesine neden olmuştur.
Akad İmparatorluğu'ndan önce Güney Mezopotamya'nın büyük bölümü Sümer şehir devletlerinden oluşuyordu. Sümerler ve Akadlar komşu olmalarına ve ortak taraflarının bulunmasına rağmen, Sargon kendi egemenliği için hükümdarlığını Sümerlerin kültürüne dahil etmek zorunda kalacak kadar farklıydılar.
Babil İmparatorluğu
İlk Babil İmparatorluğu M.Ö. 18. yüzyılda Hammurabi tarafından kurulmuştur. Hammurabi Babil'in kralıydı, fakat o ve halefleri buraya Mat Akkadi yani Akad ülkesi diyorlardı. Bu, Akad İmparatorluğu'na istekli bir geri dönme arzusuydu. Birçok kez sefere çıkarak Elam, Mari ve Larsa gibi birçok eski Mezopotamya kentini ve devletini ele geçirmişti. Basra Körfezi'nden neredeyse Akdeniz'e kadar Mezopotamya'nın büyük bir kısmının kontrolü elindeydi.
Hammurabi'nin fetihleri, bir sorunun oluşmasına neden oldu. Bu soru zaman için de yüzlerce hükümdarın karşılaştığı bir konuya ışık tutacaktı. Hammurabi bu kadar çok sayıdaki insanı nasıl aynı düzende ve disiplinde tutabiliyordu? Bunun cevabı Hammurabi Kanunları'nda saklıydı.
Hammurabi Kanunları'ndaki metinlerin parçaları antik Mezopotamya'nın her bölgesinde bulunmuştur, bu da kanunların imparatorluk genelinde tek standart olarak yaygın bir şekilde uygulandığını göstermektedir. En ünlü ve büyük ölçüde eksiksiz kopyası bugün Louvre Müzesi'nde sergilenmektedir. Bu kopya 2,5 metre yüksekliğinde obsidyen bir stel üzerine Akad çivi yazısıyla yazılmıştır.
Hammurabi Kanunları birdenbire yere değer gören bir şey olmadı. Suçluluğu kanıtlanana kadar masumdur sözünün ilk ifade edildiği yerdir. Diğer yandan adalet ve eşitlik ilkelerine dayalı kanunlardan da bahseder, örneğin meşhur 'göze göz' ilkesi bu kanunlardan gelmektedir.
Hammurabi'nin kendisi günümüze kadar ulaşacak kadar uzun ömürlü olmasına rağmen, imparatorluğu 300 yıl civarı hayatta kalmıştır. M.Ö. 1500'lerde Kassitlerin eline geçmiştir.
Yeni Asur İmparatorluğu
Asur İmparatorluğu M.Ö. 2500'den 500'lere kadar aralıksız olarak yaşamını sürdürmüştür. Büyüklüğü ve gücü zaman içinde değişse de, birçok dönemi imparatorluk statüsünde geçirmiştir. Bu statülerden en etkili olanı Yeni Asur İmparatorluğu'dur. Bu dönem M.Ö. birinci binyılın ilk yarısında toprak genişletme hırsıyla gelen birkaç militarist hükümdarla başlamıştır. Babil ve İran da dahil olmak üzere antik Yakın Doğu'daki ulusları alt üst etmişlerdir.
Asurlularla yapılan bir savaş, adeta ölümün kendisine karşı yapılan bir savaş gibiydi. Ayaklanmacı liderlerin kafalarını ve ayaklanan diğerlerin ellerini kesmeleriyle tanındılar. Liderlerin kafaları ayaklanmacıların yaşadığı yerlere açık bir hatırlatma olarak bırakılırdı: Asurlularla karşılaşırsanız ölürsünüz.
Kuşatma teknikleri yenilikçi ve bu nedenle de sonuç vericiydi. Örneğin Lakiş (Lachish) kuşatmasında, kent surlarının tamamına uzanabilen topraktan bir rampa yaptılar. Daha sonra kuşatma kulelerini rampaların üstünden geçirdiler ve kenti içten dışa doğru istila ettiler. Diğer yandan surların üzerine tırmandıkları, kuşatma aletleriyle surlarda delik açtıları ve surların altını kazdıkları da bilinmektedir. Yüksek eğitimli süvarileri ve piyadeleri ile birlikte Yeni Asur İmparatorluğu muhteşem bir rakipti.
Yeni Asurlular, İncil bilginleri arasında Yahudi Diasporasının fitnecileri olarak tanımlanır. İmparator II. Sargon, İsrail'in başkenti Samiriye'yi ele geçirdikten sonra yaklaşık MÖ 722 yılında İsrail Krallığı'na hükmetti. Kendi topraklarından 30.000 İsrailliyi kovdu ve onları imparatorluğunun dört bir yanındaki topraklarına gönderdi. Bu, imparatorluğun ayaklanma niyetindeki halkına karşı toplu sürgün politikasının bir bölümüydü. Buradaki hedef milliyetçi beraberliği parçalamak ve insanların eski ulus-devlet temelli kimliklerini tek ve yeni bir kimlik yaratmak için kırmaktı: Asurlu.
Ahameniş Persleri
Ahameniş Pers İmparatorluğu (I. Pers İmparatorluğu) Mezopotamya'nın son büyük imparatorluklarından biriydi. MÖ 559'dan 330'a kadar yaşamını devam ettirmiştir. En sonunda Büyük İskender tarafından yıkılmıştır. Zirvede olduğu dönemde antik Yakın Doğu'nun büyük bölümünü ve hatta Orta Asya ve Anadolu'nun uzaklarına uzanıyordu.
Kurucusunun olan Büyük Kiros, tarih boyunca hala adını duyduğumuz bir komutandır. Kiros, MÖ yaklaşık 722'de Asurlular tarafından İsrail Krallığı'ndan ve MÖ yaklaşık 586'da Yeni Babiller tarafından Yahudiye Krallığı'ndan kovulan İsrailoğullarına karşı uyguladığı muameleyle de bilinir:
Sürgünden dolayı yaktıkları ağıt Mezmur 137:1-4'te yer alır.
Babil ırmaklarının kıyısında oturup ağladık
Siyon (Kudüs)'u hatırladığımızda.
Tanrı'nın şarkılarını nasıl söyleyebiliriz?
yabancı bir ülkedeyken?
Büyük Kiros Yahudi nüfusun İsrail'e dönmesini sağladı, Kudüs'teki Büyük Tapınağın yeniden inşa edilmesi için bir ferman hazırlattırdı. Böylece Babilliler tarafından İsrail'de yağmalanan malları da iade edilmişti.
Bu, Kiros'un imparatorluk içindeki dini ve etnik farklılıklara karşı gösterdiği özgürlük ve saygının bir örneğiydi. Yeni Asurluların sürgün politikalarının aksine, her satraplığa (eyalete) kendi yasalarını ve dini kurallarını yapma özerkliği verildi. Kiros'un hoşgörüsünün büyük olasılıkla zorunluluktan kaynaklandığı da öne sürülmüştür. Çünkü birçok farklı ulus ve kültürel grubu tek bir kimlik altında toplama çabası ülkesini istikrarsızlaştırabilirdi. Bunun yerine, kendisini tüm kutsal inançların koruyucusu olarak görmeyi tercih etti.
Bir imparatorluk içindeki kültürel yaşama birlikteliği, Pers İmparatoru Darius'un Persepolis'teki sarayında bulunan Apadana merdiven kabartmalarıyla açıkça gösterilmiştir. Tüm Ulusların Merdiveni olarak ifade edilen bu eser, imparatorluğun dört bir yanındaki uluslardan haraç getiren elçileri göstermektedir. Elçilerin kültürleri ve etnik kökenleri arasındaki farklılıklar, farklı saç şekilleri, giysileri ve vücut görünümleriyle vurgulanmıştır. Bu farklılıkların gösterilmesi imparatorluğun genişliğini kanıtlamaktadır. Bunu yaparken de Ahameniş Pers İmparatorluğu yöneticilerinin insanlar arasındaki farklılıklara değer verdiğini göstermiştir.
Antik Mezopotamya ve Makedonya İmparatorluğu
MÖ 330 yılında son Ahameniş İmparatoru III. Darius, Persli muhalifler tarafından infaz edildi. Onunla birlikte Ahameniş İmparatorluğu yıkıldı ve Makedonya'nın en büyük komutanının egemenliği altına girdi: Büyük İskender.
İskender Pers topraklarında Makedonya İmparatorluğu'nu inşa ederken beraberinde ölüm ve yıkımı da getirdi. Askeri harekatları birçok Zerdüşt tapınağının ve diğer önemli kültürel eserlerin yok edilmesine neden oldu. Sogdiana'daki Zeravşan vadisinde yaşayanlar bir ayaklanmacı lideri sakladığı için, nüfusun çoğunu – yaklaşık 120.000 kişiyi – kılıçtan geçirdi. Pers anavatanına ait olduğu sırasında başkent Persepolis'i de yıkmıştır. Bunun bilerek yapılıp yapılmadığı bilinmiyor. Ancak Persepolis'teki harika eserlerin sonsuza dek kaybolduğu da bir gerçek.
İskender'in geniş çaplı seferleri Mezopotamya'nın siyasi düzenini büyük oranda değiştirdi. Ahamenişlerin satraplık sistemi korundu, ancak artık İskender'e bağlı satraplar (yöneticiler) vardı. Buna, daha önceki Ahameniş bölgelerinin geleneklerine ve kültürüne yabancı olan Makedonlar da dahil edildi. İskender'in ölümünden sonra büyük imparatorluk kısa sürede dağıldı ve Mezopotamya satraplıkları Seleukos İmparatorluğu'nun eline geçti.
Helenistik imparatorluk inşası, askerlerin ve Yunan göçmenlerin antik Mezopotamya'nın her yerine yerleştirilmesini gerektirdi. Yunanistan'la kurulan bu yeni bağlantılar daha fazla bilgi, ticaret hacmi ve kültürel alışverişi mümkün kılmış, bu da antik Mezopotamya'nın ayrılmaz bir şekilde Helenistik dünyayla iç içe geçmesini sağlamıştır.