Etrüskler: Roma Öncesi İtalya'nın Kurucu Toplumu

Etrüskler, dilleri ve kültürleri gizemini büyük ölçüde sürdüren eski bir İtalyan halkıydı. Fakat arkalarında bıraktıkları muhteşem eserlerin zenginliği bize bu insanların gerçek kimlikleri hakkında bazı ipuçları vermektedir.

Roma öncesi İtalya'da MÖ 9. yüzyıldan başlayarak yaşamış kadim Etrüskler, güçlü ve yerli bir topluluk olarak Batı uygarlığına sanat yoluyla derin izler bırakmışlardır. Gizemli dilleri ve kültürleri konusunda ortaya çıkan belirsizlikler ise yüzyıllar boyunca tarihçilerin ve arkeologların aklını meşgul etmiştir.

Çünkü edebi kayıtlarından, işlevsel yazıtlar ve mezar metinleri sayılmazsa, hemen hemen hiçbir şey ayakta kalamamıştır. Ancak günümüze ulaşanlar, güzel bronz aynalar ve kaliteli altın takılardan terakota heykellere ve farklı çanak çömleklere kadar zengin eserlerdir. Elimizdeki bu sanatsal izleri inceleyerek, bu kavmin aslında kim olduğuna dair bazı parçaları bir araya getirebiliyoruz.

Etrüsk Gizemi

İtalya'daki 12 ayrı Etrüsk yerleşimi
İtalya'daki 12 ayrı Etrüsk yerleşimi

Antik Etrürya'da bir takım birbirinden farklı bağımsız yerleşim alanlarında yaşayan Etrüskler, iktidarlarının doruğunda günümüz Toskana, Umbria ve Lazio bölgelerine uzanıyorlardı. Bu gruplar (daha büyük yerleşimler genellikle 'Birlik şehirleri' olarak tanımlanır) aynı dili ve kültürü paylaşsa da birbirlerinden özerktiler ve dönem dönem çatışmalara girmişlerdir.

Bakır ve demir gibi doğal kaynaklar açısından hayli zengin olan yurtları, MÖ 750'lere gelinirken Akdeniz'in birçok kentiyle ticaret köprüleri kurmaya başlamıştır.

Oldukça zengin olan Etrüskler Suriye, Küçük Asya ve bilhassa Yunanistan'dan çok kaliteli tüketim malları ithal etmeye başladılar. Yunan ustalar MÖ 575 yılına gelindiğinde, Etrüsklerin ürettikleri ürünlere olan taleplerinden dolayı Etrurya'ya yerleşip burada çeşitli atölyeler açmaya başladılar. Şimdiye kadar bulunmuş en iyi Yunan vazo örneklerinden birkaçına Etrüsk mezarlarında rastlanmıştır.

Etruria (Etrürya) ve Roma

Roma Forumu, İtalya

Roma, MÖ 6. yüzyıla doğru krallar tarafından yönetilen ve hızla büyüyen bir kentsel yerleşkeydi. Roma krallarından üçü, Tarquinius Priscus, Servius Tullius ve Tarquinius Superbus, Etrüsk kökenliydi ve bu da dönemin İtalya'sında Etrürya'nın gücünün açık bir simgesiydi. Roma, Etrüsk krallarının yönetiminde ekonomik ve askeri açıdan oldukça güçlü bir konuma geldi.

Bilhassa Servius Tullius, Roma'nın temel siyasi ve hukuki yapılarını oluşturmakla ünlüdür. Bununla birlikte, bu üç kral da kendi zaferlerinin kurbanı oldu ve MÖ 509'da monarşi ortadan kalktı ve Roma Cumhuriyeti yükseldi.

Gücünü artıran Roma, genişlemeye, komşu kabileleri ve şehirleri yok etmeye ve sömürmeye başladı. Önümüzdeki iki yüz yıl boyunca tüm Etrürya Roma'nın kontrolü altına girerek Etrüsk varlığını tarihe gömdü.

Etrüsklerin Dili

Bu Capua kil tableti gibi bugüne kadar dört uzun metin bulunmuştur. Bununla beraber, Yunan alfabesini temel alan sağdan sola yazı okunabilir ancak tercümesi çok zordur. Kil tablet. M.Ö. 5. yüzyıla ait. Almanya'nın Berlin kentindeki Altes Müzesi'nde sergilenmektedir.
Bu Capua kil tableti gibi bugüne kadar dört uzun metin bulunmuştur. Bununla beraber, Yunan alfabesini temel alan sağdan sola yazı okunabilir ancak tercümesi çok zordur. Kil tablet. MÖ 5. yüzyıla ait. Almanya'nın Berlin kentindeki Altes Müzesi'nde sergilenmektedir.

Etrüsk dili yüzyıllardır gizemini korumaktadır ve karmaşıklığının anlaşılmasında ancak son birkaç on yılda mesafe alınmıştır. Etrüsk dili, dilbilimsel olarak soyutlanmış olduğu için çözülmesi zor bir dildir; Hint-Avrupa dili olmadığından Latince ya da Yunanca gibi daha aşina olunan antik dillerle kıyaslanması mümkün değildir.

Yazısı bir alfabe şeklindedir ve harflerinin bazıları Yunan harflerine oldukça benzemektedir. Başta mezar yazıtları olmak üzere bazı metinler içerdikleri anlamlardan büyük oranda kavranabilir; ancak Etrüsk dilbilgisi ve kelime dağarcığı hakkındaki bilgilerimiz sınırlıdır.

Liber linteus Zagrebiensis veya Zagreb keten kitabı Etrüsk'te bilinen en uzun metni içerir
Liber linteus Zagrebiensis veya Zagreb keten kitabı Etrüsk'te bilinen en uzun metni içerir

Bugüne kadar şiir ya da mektup gibi hiçbir edebi metin ulaşmadı ancak 19. yüzyılda Mısırlı bir mumyayı saran keten parçalar üzerinde Etrüsk yazıları bulundu. Yapılan ilginç keşif, 'Liber Linteus / Linen Book of Zagreb' olarak tanımlanan bilinen en uzun Etrüsk metnini gözler önüne serdi. Yazıların çoğu tam olarak okunamamıştır ancak tarihlere ve muhtelif tanrılara işaret eden bir tür dini takvime benzemektedir.

Etrüsklerin Dini

Etrüsk tanrısı Tin/Tinia'nın pişmiş toprak büstü, panteonun başı ve Roma'daki Zeus/Jüpiter'in karşılığıdır. M.Ö. 300-250, (Staatliche Antikensammlungen, Münih)
Etrüsk tanrısı Tin/Tinia'nın pişmiş toprak büstü, panteonun başı ve Roma'daki Zeus/Jüpiter'in karşılığıdır. MÖ 300-250, (Staatliche Antikensammlungen, Münih)

Görünüşe göre Etrüsk dini, kahinler ve rahipler vasıtasıyla yayılan pek çok inanç ve adet etrafında gelişmiştir. Bazıları Yunan dininden uyarlanmış olan çeşitli tanrı ve tanrıçalara inanıldığını mezarlar ve sunak resimlerinden biliyoruz.

Tin/Tinia Yunan Zeus'unun Etrüsk versiyonu, Uni ise onun karısıydı. Tanrıçanın kızı ise savaş, sanat ve bilgelik tanrıçası Menrva'ydı. Sırf isminden bile Menrva'nın daha sonra Romalılar tarafından Minerva olarak kendi devlet dinlerine uyarlandığını anlamak mümkündür.

Kurban edilen hayvanların karaciğerlerinden anlam çıkarabilmeleri için Etrüsk rahiplerini eğitmek amacıyla kullanılan bronz bir koyun karaciğeri modeli, Piacenza'dan, M.Ö. 120-80. (Ulusal Etrüsk Müzesi, Roma)
Kurban edilen hayvanların karaciğerlerinden anlam çıkarabilmeleri için Etrüsk rahiplerini eğitmek amacıyla kullanılan bronz bir koyun karaciğeri modeli, Piacenza'dan, MÖ 120-80. (Ulusal Etrüsk Müzesi, Roma)

Diğer yandan Etrüsk rahipleri, tabiat tarafından verilen işaretleri yorumlama sanatı olan kahinliği icra ederlerdi. Mesela, her halka açık gösteri adak olarak kesilen bir hayvanın karaciğerinin yorumlanmasıyla başlardı.

Karaciğerin belirli bölümlerindeki yumruların ve renk değişikliklerinin anlamını çözmek için bu törenlerde kullanıldığına inanılan bronz levhalar keşfedilmiştir. Daha sonra bu adet Romalılar tarafından da benimsenmiş ve titizlikle uygulanmıştır.

Benzersiz Etrüsk Sanatı

Kulübe çömlekler ölülere yaşayanların evlerine benzer bir dinlenme yeri sunması amaçlanmıştır. Roma'daki Palatine tepesinde yapılan kazılar, bu ve diğer Etrüsk öncesi mezar kulübesi çömleklerinin eliptik şekline karşılık gelen oval kat planlarına sahip konutların temellerini gün ışığına çıkarmıştır. Kaynak: Fordham

Günümüzde Etrüskler özellikle çömlekçilik, heykelcilik, takılar ve bronz işçiliği gibi materyallerden oluşan sanatsal kültürleriyle meşhurdur. Özellikle MÖ 6. yüzyıldan itibaren Etrüsklü zanaatkârlar tarafından kullanılan stil ve motifler, Yunan kültürünün Etrürya üzerindeki belirgin tesirini de ortaya sermektedir.

MÖ 8. yüzyıla dayanan pişmiş toprak eşyaların en eskilerine ait örneklerden biri, ölülerin yakılan küllerini muhafaza etmek için kullanılan küçük çömleklerdir. Genellikle süslemeli duvarları ve sökülebilir kapakları olan küçük evler görünümündeki bu ilgi çekici çömleklerin ölülerin ruhlarına güvenli bir sığınak sunduğu düşünülmektedir. Çömleklerin, o dönemdeki evlerin ve kutsal yapıların küçültülmüş hallerini tasvir ettiğine inanılıyor.

MÖ 7. yüzyıl, Etrüsklere özgü ve bucchero olarak tanınan bir çanak çömlek çeşidinin ortaya çıkışına sahne olmuştur. Bucchero ürünleri, özel bir fırınlama sonucunda oluşan parlak siyah ya da gri renkteki yüzeyleriyle dikkat çeker. Oldukça dekoratif olan ve sonradan Yunan çömlekçiler arasında taklit edilen bucchero çömlekleri Etrüsk dönemi mezarlarında yoğun olarak tespit edilmiştir. Görünüşe göre özellikle elit kesim arasında güç ve sosyal konumun bir sembolü olarak rağbet görmüştür.

Diğer yandan Etrüsk zanaatkârları bronz işlemeleriyle, bilhassa da zarif aynalarıyla ün salmışlardır. Etrüsk mezarlarında pek çok ayna keşfedilmiştir ve görünüşe göre bu aynalar hem kadınların hem de erkeklerin kıymetli eşyaları arasındaydı. Yansıtıcı nitelik kazandırmak için aynanın bir yüzü perdahlanmış ya da gümüşlenmiş, diğer yüzü ise çoğu kez kabartma olarak işlenmiştir.

Bu tür küpelere grappolo denir; genel şekli bir üzüm salkımını andırır.
Bu tür küpelere grappolo denir; genel şekli bir üzüm salkımını andırır. Kaynak: Met Museum

Kültürel etkinin bir başka belirtisi olarak bu aynaların çoğunda Yunan mitolojisinden detaylandırılmış sahneler görülebilir. Aynaların pratik bir amacı olduğu kadar önemli bir sembolik amacı da vardı. Bunlar sıklıkla evlilik hediyesi olarak veriliyordu ve dolayısıyla hem maneviyatı hem de ekonomik kıymeti olan eşyalar haline geldiler.

Muhtemelen Etrüsklerin en dikkate değer mimari ürünleri altın işleme ve takılardır. Etrüsk kuyumcuları özellikle granülasyon ve telkâri sanatında ustalaşmış ve Yunan meslektaşlarının dahi uzmanlığını gölgede bırakmışlardır. Granülasyon, ufak metal granüllerin oluşturulduğu ve akabinde bir tasarım yaratılması için bir satha uygulandığı bir tekniktir.

Telkâri ise ince metal telleri girift modeller halinde biçimlendirmeye verilen addır. Etrüsk takılarında MÖ 7. yüzyıldan başlayarak her iki teknik de yaygın olarak uygulanmış ve Kuzey Fransa'dan Levant'a kadar her yerde seçkin örneklerine tesadüf edilmiştir. Günümüzde, dünyanın en iyi Etrüsk takı sergilerinden biri Roma'daki Vatikan Müzeleri'nde bulunuyor.

Demek ki Etrüskler güzel eşyalardan ve lüks materyalden haz alan bir halktı. Konuştukları dili ve dinsel geleneklerini tümüyle anlayamayabiliriz ama yaşadıkları zengin ve incelikli kültürün yanı sıra dış dünyadan aldıkları izlenimleri hayranlıkla karşılayabiliriz.

Onlar nihayetinde Roma'nın yükselişine yenik düşen bir halktı ancak bıraktıkları zengin eserlerle sanatsal mirasları ebediyen yaşayacaktır.

Etrüskler Nereden Geldi?

Etrüskler Romalıların gizemli komşularıydı. Çok az anlaşılmış olsalar da, erken tarihlerinin büyük bir bölümünde Roma'ya hükmetmişlerdir. Bu büyüleyici ulus nereden geldi?

Etrüsklerin Anadolu'ya Göçü Teorisi

İlk hipotez, Etrüsk uygarlığının kökenini tanımlayan günümüze ulaşan en eski belgelere dayanmaktadır. Herodot'un MÖ 5. yüzyıldaki anlatımına göre, Etrüsklerin kökeni Anadolu'ya kadar uzanmaktadır. Herodot söz konusu grubu özellikle Batı Anadolu kıyılarının orta bölgesinde yaşayan bir etnik grup olan Lidyalılar olarak tanımlar. Herodot'un aktardığı tarihsel anlatıya göre, Truva Savaşı'na yakın bir zamanda yaşamış olan Kral Atys'in hükümdarlığı sırasında bir kıtlık dönemi yaşanmıştır. Şiddetli yiyecek sıkıntısı nedeniyle Kral Atys krallığı ikiye bölme kararı almıştır. Oğlu Tyrrhenus'un önderliğinde ulusun yarısı sürgüne gönderilir. Etrüskler İtalya'ya vardıklarında, Yunanca'da "Tyrrhenians" olarak anılmalarından da anlaşılacağı üzere, liderlerinin unvanını kendi unvanları olarak benimsediler.

Etrüsk uygarlığının doğuşuna ilişkin anlatı antik çağda önemli bir ilgi görmüştür. Aralarında Strabon'un da bulunduğu çok sayıda yazar bu anlatının çeşitli yorumlarını tekrarlamıştır. Halikarnaslı Dionysius, küçük farklılıklar olsa da Etrüsklerin kökeni hakkında temelde benzer bir açıklama yapan birkaç başka yazardan alıntı yapar.

Etrüsk uygarlığının doğuşuna ilişkin yukarıda bahsedilen açıklama, çağdaş bilim dünyasında bile popülerliğini korumuştur. Özellikle 20. yüzyılın başlarından ortalarına kadar, akademisyenler ve arkeologlar genellikle göç teorisini desteklemişlerdir. Akademisyenler tarafından ek arkeolojik kanıtlar ortaya çıkarıldıkça, Etrüsklerin Anadolu ve daha geniş Yakın Doğu bölgesi ile giderek artan sayıda ilişki sergilediği görülmüştür. Örneğin, Etrüskler tarafından kullanılan sanat stilleri belirgin bir şekilde Anadoluludur. Bazı kültürel uygulamaların yukarıda bahsedilen bölgeyle bir ilişkiye işaret ettiği görülmektedir.

Yaygın olarak bilinen bir örnek, kehanet amacıyla bir karaciğer örneğinin kullanılmasını içerir. Söz konusu uygulama halk arasında hepatoskopi olarak bilinir. Geleceği yorumlama girişimi, örnek karaciğerin iç kısımlarının incelenmesi yoluyla gerçekleştirilmiştir. Söz konusu uygulama Orta Doğu bölgesinde yer alan belirli uluslarda gözlemlenmiştir. İncil'de bu konuyla ilgili olarak Babillilere atıfta bulunulmaktadır. Anadolu'nun eski bir uygarlığı olan Hititlerin de bu özel kehanet biçimini uyguladıkları belgelenmiştir. Bununla birlikte, uygulamanın başlangıçta Avrupa'da Etrüsklere özgü olduğu ve daha sonra Romalılar aracılığıyla diğer uluslara yayıldığı anlaşılmaktadır. Etrüsklerin Anadolu kökenleri, bu ve diğer uygulamalara dayanarak birçok bilim adamı tarafından çıkarılmıştır.

Kuzey Köken Teorisi

Söz konusu teori, Etrüsk uygarlığının Avrupa'nın kuzeyinde yer alan bir bölgeden ya da en azından tarihsel önemi olan dönemde Etrürya olarak tanınan coğrafi alanın kuzeyinde yer alan bir bölgeden kaynaklandığını ileri sürmektedir. Yukarıda bahsi geçen teori antik çağda yaygın bir popülerlik kazanmamıştır. Söz konusu kavram çağdaş bir yanılgıdır.

Söz konusu teori, Livy ve Pliny the Elder adlı iki antik yazar tarafından, sırasıyla MÖ 1. yüzyıl ve MS 1. yüzyıl dönemlerinde ortaya atılmıştır. Etrüsklerin kuzeyden geldikleri düşüncesi, dillerinin yanlış yorumlanmasına dayanmaktadır. Bu kişinin iddiası, Etrüsklerin başlangıçta çok daha geniş bir bölgeye dağılmış oldukları ve özellikle Etrürya'nın kuzey kesiminde yoğunlaştıklarıdır. Livy ya da Plinius, Etrüsklerin daha kuzeydeki bir bölgeden geldiklerini iddia etmemektedir.

Onların kesin ifadelerini incelemek kuşkusuz değerli bir çabadır. Livy'nin anlatımına göre durum şöyledir:

Galya ordularının çatışmaya girdiği ilk Etrüskler Clusinler de değildi; bundan çok önce Apeninler ve Alpler arasında yaşayan Etrüsklerle birçok savaş yapmışlardı… Onlar [Etrüskler] ilk olarak Apeninlerin bu tarafında batı denizi kıyısında on iki kente yerleştiler, daha sonra Apeninlerin ötesinde ana kentlerin sayısına karşılık gelen on iki koloni kurdular. Bu koloniler Po'nun ötesinde Alpler'e kadar tüm ülkeyi ellerinde tutuyorlardı.

Livy 5.33

Yukarıda bahsedilen ifade, Etrüsklerin Apeninler'den Alpler'e kadar uzanan ve İtalya'nın en kuzeyini oluşturan bölgede belirli bir çatışmadan "önce" yaşadıklarını iddia etmektedir. Ancak bu iddianın, Etrüsklerin ilk olarak yukarıda bahsedilen bölgeden geldikleri anlamına gelmediği unutulmamalıdır. Livy, yukarıda bahsedilen düşünceye karşı çıkan açık bir argüman sunmaktadır. Yazarın ifadesine göre, Etrüskler ilk olarak Apeninler'in Roma tarafında, batı denizine komşu olan ve genellikle Etrürya olarak adlandırılan bölgede yerleşmişlerdir. Daha sonra Apenin Dağları'nın kuzeyinde yerleşimler kurmuşlardır. Plinius'un iddiaları da büyük ölçüde benzerdir.

Otokton Teorisi

Antik dönemde Etrüsklerle ilgili olarak ortaya atılan diğer tek önemli nosyon, Etrüsklerin yerli bir halk olduğunu ifade eden otokton yapılarıyla ilgilidir. MÖ 1. yüzyılın önde gelen Romalı tarihçilerinden Halikarnaslı Dionysius, bu kavramı öne süren bilinen en eski tarihçi gibi görünmektedir. Konuşmacı, Etrüsk uygarlığını kapsamlı bir şekilde açıklamış ve onların doğuşunu çevreleyen önemli sayıda efsaneye atıfta bulunmuştur. Dionysius'un çok sayıda meslektaşının Etrüsklerin İtalya sınırlarının ötesinde ortaya çıktığını ileri sürmesine rağmen, mevcut kanıtların böyle bir iddiayı doğruladığı konusunda ikna olmamıştır. Bu konuda şu açıklamayı yapmıştır:

Pelasgların Tyrrhenialılarla (Tiren) aynı olmadığına ikna oldum. Tirenlilerin Lidyalıların bir kolonisi olduğuna da inanmıyorum; çünkü Lidyalılarla aynı dili kullanmadıkları gibi, artık benzer bir dil konuşmuyor olsalar da, anavatanlarının diğer bazı belirtilerini hala korudukları da iddia edilemez. Çünkü ne Lidyalılarla aynı tanrılara taparlar ne de benzer yasa ve kurumlardan yararlanırlar, ama bu açılardan Lidyalılardan Pelasglardan daha fazla farklılık gösterirler.

Gerçekten de, çok eski bir ulus olduğu ve ne dilinde ne de yaşam tarzında başka hiçbir ulusla uyuşmadığı görüldüğünden, bu ulusun başka bir yerden göç etmeyip ülkenin yerlisi olduğunu söyleyenler muhtemelen gerçeklere en yakın olanlardır. Yunanlıların, hem burçlarda yaşamalarından [Yunanca tyrrheis] hem de yöneticilerinden birinin adından dolayı onları bu adla adlandırmamaları için hiçbir neden yoktur.

Ancak Romalılar onlara başka isimler verirler: Bir zamanlar yaşadıkları Etruria adlı ülkeden dolayı onlara Etrüskler derler ve diğerlerinden üstün oldukları kutsal tapınmayla ilgili törenler konusundaki bilgeliğinden dolayı artık onlara Toskalar (Tuscī) derler. 

Dionysius 1.30

Dionysius, Etrüsk uygarlığının doğuşuna ilişkin değerlendirmesini kaleme aldığı sırada çağdaş arkeolojinin avantajlarından yoksundu. Bununla birlikte, sunulan analiz mantıksal olarak sağlam görünmektedir. Çağdaş akademisyenler, Etrüsklerin dil sistemlerinde onları diğer uygarlıkların çoğundan ayıran bir farklılık sergiledikleri konusunda hemfikirdir. Eğer Etrüskler ve Lidyalılar arasında ortak bir gelenek ya da uygulama olmasaydı, efsaneyi reddetmek mantıklı olurdu.

Olası bir sorun da Dionysius'un anlatısını göçün gerçekleştiği iddia edilen tarihten birkaç yüzyıl sonra kaleme almış olmasıdır. Dolayısıyla, Etrüskler ve Lidyalılar arasında fark edilebilir herhangi bir benzerliğin olmaması beklenmedik bir durum olarak görülmeyebilir. Göçü takip eden zamansal aralık bu olguyu makul bir şekilde açıklayabilir.

Bununla birlikte, Dionysius daha da ikna edici sayılabilecek alternatif bir argüman sunar. Söz konusu kişi, MÖ 5. yüzyılda aktif olan Lidyalı saygın bir tarihçi olan Xanthus'a atıfta bulunmaktadır. Dionysius'a göre Ksanthos, tarihsel anlatımının hiçbir yerinde Lidyalıların lideri olarak Tyrrhenus'tan bahsetmediği gibi, İtalya'ya bir Maeonian (Lidya) kolonisinin geldiğine dair herhangi bir bilgiye de sahip değildir. Ksanthos'un edebi eserleri arasında Lidya halkının bir kıtlık döneminde iki gruba bölünmesi efsanesinin bir yorumu da yer almaktadır. Yazarın yorumunda, ülkenin her iki fraksiyonunun da Anadolu bölgesinde kalması dikkat çekicidir.

Akademisyenler Tarafından En Çok Desteklenen Teori Hangisi?

Günümüzde akademisyenler arasında hakim olan görüş, Etrüsklerin kendi topraklarının yerlisi olduğu yönündedir. Etrüsklerin İtalya'da önceden var olan kültürlerden yavaş yavaş geliştiği varsayılmaktadır. MÖ 700'de Etrüsk uygarlığının ortaya çıkmasından önceki dönem genellikle Villanova kültürü olarak adlandırılır. Günümüzde yaygın olarak gerçek Etrüsk uygarlığının öncüsü olarak algılanmaktadır. Söz konusu kültür, Geç Tunç Çağı'nın Proto-Villanovan kültüründen kaynaklanarak MÖ 900 civarında ortaya çıkmıştır. Bu erken kültür esasen Orta Avrupa'daki Urnfield kültürünün İtalik tezahürüydü.

Genetik araştırmaların bulguları, Etrüskler ile İtalyan yarımadasında yaşayan selefleri arasında temel bir süreklilik olduğunu ortaya koymaktadır. Bu gözlem, Etrüsklerin bölgenin yerlileri olduğunu ve daha sonra farklı kültürel uygulamalarını geliştirdiklerini öne sürmek için ek kanıtlar sağlamaktadır.

Etrüsk uygarlığı arasında gözlemlenen önemli Anadolu kültürel etkileri, malların ve kültürel uygulamaların değiş tokuşuna bağlanabilir. Anadolu göçü teorisine karşı çıkanların altını çizdiği önemli bir husus, yukarıda bahsedilen etkilerin yalnızca MÖ 700'lerden itibaren ortaya çıktığıdır. Söz konusu olay, göçün gerçekleştiği zaman olduğuna inanılan ve yaygın olarak kabul edilen Truva Savaşı tarihinden yaklaşık beş yüz yıl sonra meydana gelmiştir.

Alternatif bir yorum olarak, Anadolu göçünün Herodot ve diğer eski tarihçiler tarafından daha önce bildirilenden daha geç bir zamanda gerçekleştiği ileri sürülebilir. Bu açıklama genellikle göz ardı edilir; ancak eski Yunanlıların tarihsel olayların yaşını sıklıkla süsledikleri yaygın olarak kabul edilmektedir. Anadolu kanıtları ile iddia edilen göç arasındaki potansiyel ilişkiyi göz önünde bulundurmak önemlidir. Anadolu etkisi bir dereceye kadar ticaret ve kültürel alışverişe bağlanabilir, ancak bazı yönleri derin bir ilişkilendirmeyi gerektirmektedir. Hepatoskopi eylemi, Yakın Doğu geleneklerinin daha derin bir şekilde anlaşılması için bir örnek teşkil etmektedir.