Bu tarih öncesi hayvanlar ilk insanlar veya iklim değişikliği onları öldürene dek binlerce ila milyonlarca yıl boyunca Dünya gezegeninde yaşadı. Dev tembel hayvan veya yünlü gergedan gibileri genelde nazik hayvanlardı. Kılıç dişli kaplan veya ilk gri kurtlar ise büyüklükleri ve iri dişleriyle çevrelerine korku saldılar. Yine de hepsinin soyu benzer yollarla tükendi. Bugünlerde bu tarih öncesi hayvanlara ait diş ve kemik fosillerine ve hatta bazen korunmuş vücutlarına rastlıyoruz.
Gliptodon (Gliptodon): Devasa Tarih Öncesi Armadillo
"Yivli diş" anlamına gelen Gliptodon 5,3 milyon ila 11.700 yıl arasında yaşadı. 3 metre uzunluğunda ve 1800 kg ağırlığında olan bu "dev armadillo" günümüz Kuzey ve Güney Amerika'sına ait. Çoğunlukla ot yiyen Gliptodon güçlü bir kuyruğa ve 1.000 kemikli plakadan oluşan zırhlı bir sırta sahipti ve muhtemelen sakin bir canlıydı.
Bununla birlikte gerekirse Gliptodon kendisini savunabiliyordu. Bir kafatasını ezebilen güçlü bir kuyruğu vardı ve kabuk benzeri sırtı duvardan farksızdı. Gliptodon kabuğu fosillerinde bulunan hasara göre canavarların sıklıkla birbirleriyle savaştığı düşünülüyor. Bölge veya eş konusundaki anlaşmazlıkları çözerken güçlü kuyruklarını birbirlerinin kabuğuna vurdular.
Ancak bu tarih öncesi hayvan insanla da mücadele etmek zorunda kaldı. İlk avcı insanlar eti ve kabuğu için Gliptodonu avladılar. Ancak onu öldürmek için sırt üstü çevirmeleri ve yumuşak karnını mızraklamaları gerekiyordu ki kolay bir iş değildi. Gliptodon ilk kez 1823'te Uruguaylı doğa bilimci Damaso Antonio Larranaga'nın bulduğu dev bir uyluk kemiği incelenerek keşfedildi. Kemik yaklaşık 3 kg ağırlığında ve 15-20 cm uzunluğundaydı.
Çoğu Megatherium adındaki dev tembel hayvanın kemikleri olduğunu düşündü ancak bilim insanları farklı bir tarih öncesi hayvanla karşı karşıya olduklarını anlayacaktı. Biyolog Richard Owen kavisli dişleri nedeniyle ona Gliptodon adını verdi. Gliptodonun soyu son Buzul Çağı'ndan kısa bir süre sonra bitti. İklim değişikliği ve insanlarca yoğun avlanması dev armadillonun soyunun tükenmesine neden oldu. Bugün yalnızca devasa kemiklerini görüyoruz. 2020'de Arjantinli bir çiftçi bahçesinde birkaç Gliptodon kabuğu buldu.
Opabinia: Pençeli Hortumlar
Kanada'nın en batısında Kanada Kayalık Dağları'nda bulunan Burgess Şeyl oluşumu dünyanın en ünlü fosil alanlarından biri. Günümüz eklembacaklılarının antik akrabası olan Opabinia 508 milyon yıl önce Burgess Şeyl'inde yaşıyordu. Garip ki paleontologlar hala bu hayvanın nasıl yaşadığını çözmeye çalışıyor. Vücudun altına inen hortum benzeri uzantının yiyecekleri fil gibi tutmayı sağladığı düşünülüyor. Çünkü fare büyüklüğündeki bu hayvanın dişleri yoktu. Başının üst yüzeyinde bulunan beş gözüyle yiyecekleri arardı ve etobur olduğu düşünülüyor. Neredeyse bir uzaylıya benzemesiyle Opabinia bilim insanları için şimdiye dek keşfedilmiş en sıra dışı hayvanlardan biri.
Andrewsarchus: Gizemli Etçil
Şimdiye dek yaşamış tüm etçil memeliler arasında Andrewsarkus bilinen en büyüğüdür. 1 ton ağırlığında, 2 metre yüksekliğinde ve 6 metre uzunluğundaki bu et yiyen canavar yalnızca bir kafatası ve bir ayak fosiliyle gün yüzüne çıkarıldı. Neredeyse bir asırdır yeni bir fosili aranıyor. Yine de eldeki veriler Andrewsarchus'un gergedan büyüklüğünde olduğunu ve avını devasa çenesiyle alt ettiğini gösterir. Davranışı bir kediden çok devasa bir kurt gibiydi. 48-38 milyon yıl önceki Orta Eosen döneminde bugünkü İç Moğolistan'da yaşadı ve bugüne dek yalnızca tek bir türü ortaya çıkarıldı.
Dunkleosteus: Zırhlı Balık
Ağzı zırh kadar sert olan büyük beyaz köpek balığı büyüklüğünde bir hayvan düşleyin. Artık Dunkleosteus'un neye benzediği hakkında fikriniz var. Bu zırhlı balık yaklaşık 420 milyon yıl önce yaşadığında denizlerdeki en büyük ve en vahşi etçillerden biriydi. Avını köpek balığı gibi dişiyle çiğnemek yerine keskin kemikli plakalardan oluşan devasa çenesiyle dilimledi. Hayvanın ısırma gücüne dair hesaplamalar çenesiyle 500 kg güç uyguladığını ortaya çıkarır. 3-4 ton ağırlığındaydı ve 9 metre uzunluğa ulaştı. Fosillerinde sıklıkla geri çıkarılmış, yarı sindirilmiş balık kalıntıları bulunması sindirim sorunundan yok olduğunu düşündürüyor.
Liopleurodon: Dişlek Deniz Yaratığı
Dinozorların karalara hükmettiği 252-62 milyon yıl önceki Sürüngenler Çağı'nda denizlerde de fantastik kertenkele türünden canlılar vardı. En büyüklerinden biri 145 milyon yıl önce Jura Dönemi denizlerinde yüzmüş 7 metrelik deniz sürüngeni Liopleurodon'dur. Pleziyozor ailesinin diğer üyeleri küçük bir başa ve uzun boyna sahipken Liopleurodon büyük avları daha kolay yakalamayı sağlayan büyük başlı ve kısa boyunlu bir alt gruba aitti. 10 cm'lik dişlere sahip 1,7 tonluk bu tarih öncesi hayvan inanılmaz bir ısırma gücüne sahipti ve çenesi arasına aldığı her şeyi öldürebilirdi.
Terizinozor: Pençeli Dinozor
Terizinozor veya Therizinosaurus cheloniformis geç Kretase Dönemi'nde yaşadı ve 1 metre uzunluğunda pençeleri vardı. Henüz kimse başını bulamadı ancak bilim adamlarının en iyi tahminlerine göre böyle bir şeye benziyor. Terizinozorun yaklaşık 10 metre uzunluğunda olduğu tahmin ediliyor yani bir otobüs boyutuna yakın. Tüm bunlara rağmen aslında otçullardı ve uzun pençelerini bitkileri parçalayarak yemek için kullandı. Yakın bir akrabanın fosilinden tüylerinin olduğu anlaşıldı. Çoğu teropod gibi bu dinozorun da üç pençesi vardı.
Deinotherium: Kafa Karıştıran Dişler
Günümüz fillerinin dişleri çenelerinden dışarı uzanır. Ancak tüm eski akrabalar aynı yapıda değildi. Çenesinden aşağı doğru kıvrılan bir çift kavisli dişe sahip olan Deinotherium adlı tarih öncesi fil yaklaşık 20 milyon yıl önce Dünya'da yaşadı. Filin bu dişleri tam olarak ne için kullandığı net değil. İlk teorilerden biri ırmak kıyılarında uyuklayan Deinotherium'un kavisli dişlerini kendini toprağa demirlemek için kullandığı yönünde. Paleontologlar henüz gerçek yanıtı bulamadı. Deinotherium adı Yunanca "korkunç memeli" demek. 5 metre boya ve 4-5 ton ağırlığa ulaşan Deinotherium 7 milyon yıl önce iklim değişikliği ile yok oldu.
Meganeura: Devasa Yusufçuk
Kız böceği veya helikopter böceği olarak da bilinen yusufçuklar yaz günlerinin anımsatıcısıdır. Bundan yaklaşık 300 milyon yıl önce bu hayvanlar 1 metre kanat açıklığına sahipti. Meganeura, Dünya'da atmosferdeki oksijen oranının artmaya başladığı bir zamanda gelişti. Artan oksijen vücudunun daha yüksek oranda gelişmesini sağladı. Bu yüzden bilinen en büyük uçan böceklerden biridir. Bu böcekler akarsular ve göletler gibi su kütlelerinin yakınında yaşadı. Etoburdu ve esas olarak böcek, küçük amfibi ve omurgalılarla beslendi. Uzun bir omurgaya bağlı bacaklarını avını yakalamak için kullandı.
Proganochelys: İlk Kabuklu Kaplumbağa
Kaplumbağalar inanılmaz düzeyde eski bir sürüngen grubudir. Türün en eskisi 260 milyon yıl önce evrimleşti. 210 milyon yıl önce Proganochelys modern muadillerine çok benziyordu. Proganochelys'in hem sırtını hem karnını hem de ağzını kaplayan tümüyle gelişmiş bir kabuğu vardı. Bu antik sürüngenin yaşayan akrabalarında görülmeyen özellikleri bulunur. Tıpkı yavaş hareket etmesine karşın kendini savunmasını sağlayan sopa benzeri çivili kuyruğu gibi. Dişleri olmayan Proganochelys'in zırhlı kabuğu kaburgasına kaynaşmış kemik plakalardan oluşuyordu.
Dickinsonia: Dünya'daki İlk Hayvan
560 milyon yıldan uzun bir zaman önce Ediyakaran Dönemi'nde ortaya çıkan Dickinsonia yeryüzündeki ilk hayvanlardan biridir. Dickinsonia'nın 1,2 metreyi aşan gövdesi tamamen yassıydı. Avustralya'nın Ediyakaran Tepeleri'nde oldukça sık fosilleri bulunmuştur. Biyolojik bileşiklerinin korunduğu bu kalıntılar Dickinsonia'nın gerçekten de ilk hayvan olduğunu gösterdi. Bilim insanları Dickinsonia'yı yaşam ağacının neresine koyacağından hala emin değil. Önü ve başı belliyken başı, ağzı veya bağırsağı yoktur. Varsayımlar deniz tabanından beslenerek yaşadığı yönünde.
Pikaia: İlk Omurgalılardan Biri
Serçe parmağınızdan bile küçük olan Pikaia sırtında koyu renkli bir çizgi olan tarih öncesi minik bir hayvandı. Ancak bu çizgi önemlidir. Notokord yani omurganın öncüsüdür ve Pikaia'yı omurgalıların en eski atalarından yapıyor. Pikaia'nın sırtında bir yüzgeci vardı ve vücudunu yılan balığı gibi esneterek yüzüyordu. 508 milyon yıl önce yaşadı ve bu özelliği kavrayan uzuvlar ve bileşik gözlere sahip birçok omurgasız avcıdan yüzerek kaçmasını sağladı. Bugüne dek 60 türü bulundu ve sudaki parçacıkları filtreleyerek beslendiği düşünülüyor.