Arap Fetihlerinin Aşamaları, Tarihi ve Bıraktığı Miras

Peygamber Muhammed'in ölümünden sonra, onun yolundan gidenler tarihin en büyük imparatorluklarından birini kurdular. Bu yazıda Arap fetihlerinin tarihini keşfediyoruz.

Yazar Ali Artur
arap suriye mısır fethi bizans

MS 7. ve 8. Yüzyıllarda gerçekleşen Arap Fethi, üç kıtayı kapsayan ve İndus Nehri'nden Atlas Okyanusu'na kadar uzanan bir imparatorluğun kurulmasına yol açan hızlı ve kapsamlı bir genişlemeydi. Bu olay, etkileri günümüzde de görülmeye devam ettiği için büyük önem taşımaktadır. Arap fetihlerinin başarısına katkıda bulunan faktörler tartışma konusu olmuştur. Bununla birlikte, hakim görüş, bunun öncelikle Arabistan'da bir devlet kurulması, ideolojik tutarlılık ve etkili mobilizasyondan kaynaklandığı yönündedir.

Yine de Arap Fethi bir anda gerçekleşmedi. Aksine, geniş bir alanda sık sık üst üste gelen bir dizi aşamada gerçekleşti. Fetih sona erdiğinde, eski düzen geri dönülmez bir şekilde yıkılmış ve yeni bir dünya gücü ortaya çıkmıştı.

Arap Fethinden Önce

Geç Antik Çağ'da (4.-7. yüzyıllar) Roma/Bizans ve Sasani Pers imparatorlukları arasındaki sınır.

Peygamber Muhammed'in MS 632'de vefat etmesinin ardından, ortak bir İslam inancıyla birbirine bağlanmış ve tecrübeli ve savaşta denenmiş bir askeri güçle desteklenmiş yeni bir Arap yönetimi ortaya çıktı. İnançlarını yayma ve maddi zenginlik elde etme arzusuyla motive olan Müslüman toplumunun liderleri, bakışlarını kendi topraklarının sınırlarının ötesine taşıdı. İslam inancının Muhammed Peygamber tarafından yayılmasından önce Arap halkı, daha güçlü komşu medeniyetlerin, yani Sasani Persleri ve Bizanslıların hakimiyetine maruz kalmıştı.

Ancak bu süper güçler, MS 602-628 yılları arasındaki büyük Bizans-Sasani Savaşı'nın ardından yeni yeni toparlanma sürecine girmişlerdi. Bu çatışma bu imparatorlukları askeri, siyasi ve ekonomik olarak bitkin bırakmıştı. Ayrıca azınlık nüfusları arasında yaygın bir hoşnutsuzluk ve iç savaşla karşı karşıya kalmışlardı.

Arap kuvvetlerinin her iki imparatorluğa akınları, Peygamber Muhammed'in vefatının ardından kısa bir süre kesintiye uğramış olsa da, savaşın sona ermesinden kısa bir süre sonra başladı. Peygamber'in vefatının ardından birkaç Arap kabilesi, MS 632-633 yılları arasında Ridde Savaşları olarak bilinen bir isyan başlattı. İsyancı güçlerin bastırılmasının ardından, Arap gruplar odaklarını zayıflamış Bizans ve Sasani İmparatorluklarına yöneltti.

Bu dönemde Arap kuvvetlerinin, yaygın inanışın aksine, öncelikle yaya olarak savaştığını belirtmek gerekir. Piyadeler, savunma savaşı yapmak için kanatlara yerleştirilmiş okçularla birlikte uyumlu bir düzende düzenlenmişti. Stratejileri, düşmanın tekrarlanan saldırılarla kendilerini tüketmesini sağlamaktı. Rakip güçlerin tükenmesi ve dağılması üzerine, onları savaş alanından çıkarmak için büyük bir saldırı başlatılırdı.

Sasanilerin Yıkılışı (MS 633-651)

Sasani İmparatorluğu ve Suriye'nin Arap fetihleri 620-630
Sasani İmparatorluğu ve Suriye'nin Arap fetihleri 620-630.

Arap Fethi, güney Mezopotamya'ya yapılan bir dizi akınla başladı ve bunu çeşitli kasaba ve köylerin fethi izledi. Söz konusu olay Sasani hükümdarı III. Yezdicerd'in (hükümdarlığı 632-651) tepkisini çekmiş ve Arap kuvvetleriyle çarpışmak üzere bir askeri güç seferber etmiştir. MS 636'da günlerce süren Kadisiye Muharebesi sırasında Sasani ordusu tam bir yıkıma uğradı. Bu zaferin bir sonucu olarak Arap kuvvetleri, Sasani başkenti Tizpon ya da Ktesifon'u da içine alan Mezopotamya bölgesinin tamamında hakimiyet kurmayı başardı.

Sonraki yıllarda Sasaniler kaybettikleri toprakları geri almak için birkaç girişimde bulundular, ancak çabalarında başarısız oldular. MS 642 yılında Arap kuvvetleri Zagros Dağları'nı başarıyla aşarak İran platosuna ilerledi. Ardından, Nahavand Muharebesi'nde önemli bir zafer elde ettiler. Arap kuvvetlerinin Nahavand'daki zaferi Sasani İmparatorluğu'nun akıbetini belirledi ve III. Yezdicerd'i doğu bölgesine sığınmak zorunda bıraktı.

Nahavand Muharebesi'nin ardından Arap kuvvetleri üç farklı stratejik eksen üzerinden kademeli olarak İran içlerine ilerledi. Sasani ordusunun yenilgisine rağmen, kademeli olarak fethedilmesi gereken birkaç etkili Pers prensliği ve şehir devleti kalmıştı. MS 644 yılında, Araplar'ın Persler'i fethetmesine ciddi bir tehdit oluşturan önemli bir isyan ortaya çıktı. III. Yezdicerd'in MS 651'de bölgesel bir satrap tarafından suikasta uğrayarak ölmesi, fethin bu özel aşamasının sonunu işaret ediyordu. Ancak bu, Pers muhalefetinin sona erdiği anlamına gelmiyordu. Bölge, Halifelik üzerinde tam kontrol sağlayana kadar birkaç on yıl boyunca devam eden uzun süreli gerilla savaşlarına ve isyanlara tanık oldu.

Levant (MS 634-641)

Yermük Muharebesi
Yermük Muharebesi'nin anonim bir Katalan illüstratör tarafından çizimi (yaklaşık 1310-1325).

Ön akınların ardından, MS 634 yılında Levant'ın Araplar tarafından fethi başlatıldı. Bizans ordularının işgalcileri kovmak için toplanması üzerine, Arap kuvvetlerinin liderliği Halid ibn el-Velid'e emanet edildi. Arap Fethi'nin en başarılı liderlerinden biri olarak kabul edilen Halid, Bizans kuvvetlerine arkadan sürpriz bir saldırı başlatmak için birliklerini yorucu bir çöl yürüyüşüne çıkararak stratejik bir manevra düzenledi. MS 636 yılında Halid ibn el-Velid ve birlikleri, birkaç yıl önce Sasanilere karşı yapılan bir savaştan zaferle çıkan İmparator Herakleios (MS 610-641) komutasındaki Bizans ordusuyla karşı karşıya geldi. Yermük Muharebesi sırasında, muğlak bir emir Bizans kuvvetleri arasında karışıklığa neden olmuş, sonuçta düzensizliğe ve ardından Arap ordusunun zaferine yol açmıştır. Yenilginin ardından Herakleios, Bizans kuvvetlerinin Suriye'den çekilmesi ve stratejik açıdan daha avantajlı bir konum elde etmek için Anadolu'ya taşınması emrini verdi.

Bizans kuvvetlerinin geri çekilmesi Levant'taki tüm kasabaların ve şehir merkezlerinin bir anda teslim olmasıyla sonuçlanmadı. Bazıları direnişlerini büyük bir şiddetle sürdürdü. MS 636'da Şam, Baalbek, Humus ve Hama Araplar tarafından ikinci kez ele geçirildi. Kudüs şehri iki yıl süren bir kuşatmaya maruz kaldı ve sonunda garnizonun açlık nedeniyle teslim olmasıyla sonuçlandı.

Stratejik bir konuma sahip olan ve deniz yoluyla ulaşılabilen müstahkem Caesarea Maritima şehri, Arap kuvvetlerinin donanması olmadığı için MS 640 yılında zorla ele geçirilene kadar kuşatma altında kaldı. MS 641 yılına gelindiğinde bölgedeki son şehirler de fethedilmişti, ancak çatışmalar bir süre daha devam etti. Bizans İmparatorluğu, denizden akınlar düzenlemenin yanı sıra tepelerde ve dağlarda bulunan gerilla savaşçılarına yardım sağlamak gibi stratejik bir yaklaşım uyguladı. Dağlık Anadolu üzerindeki hakimiyet, Türklerin ortaya çıktığı 11. yüzyıla kadar Araplar ve Bizanslılar arasında inişli çıkışlı bir kontrol modeli izlemiştir.

Mısır (MS 639-642)

Arapların Suriye ve Mısır eyaletlerini fethi bizans
Arapların Suriye ve Mısır eyaletlerini fethetmesinden sonra Bizans İmparatorluğu, yaklaşık 650.

Arapların Mısır'ı fethinin hızı ve kapsamlılığı, fetihleri arasında benzersizdi. Bu zengin ve stratejik açıdan önemli bölge Arap toplumu tarafından geniş çapta tanındı. Mısır, önemli bir vergi geliri kaynağı olması, gelir kapısı görevi görmesi ve Afrika'ya açılan kapıyı koruması nedeniyle Bizans İmparatorluğu için hayati bir rol oynuyordu. Arap kuvvetleri 'Amr ibn al-'As'ın (MS 573-664) liderliği altındaydı ve MS 639 yılında onun öncülüğünde istilaya başladılar. Bizans eyaletinin askeri güçleri öncelikle kanun ve düzeni sağlamakla görevli milislerden oluşuyordu.

Arap kuvvetleri Sina bölgesini geçtikten sonra, uzun bir süre boyunca Mısır'a açılan önemli bir kapı görevi gören stratejik bir yer olan müstahkem Pelusium kent merkezinin kontrolünü başarıyla ele geçirdi. Bir Bizans karşı saldırısı bertaraf edildi ve Araplar modern Kahire yakınlarında bulunan büyük Babil kalesi üzerine yürüdü. MS 640'ta Heliopolis ve 641'de Babil Muharebeleri sırasında Arap kuvvetlerinin kazandığı zaferler Mısır'ın paylaşılmasına yol açmıştır.

Bizans İmparatoru Herakleios'un MS 641'de ölümünün ardından, Mısır'da konuşlanmış Bizans savunmacıları herhangi bir takviye kuvvet alma ihtimali konusunda umutsuzluğa kapıldılar. Bunun üzerine Arap kuvvetleri kuzey bölgesine doğru ilerleyerek Mısır deltasına girdiler. İlerlemeleri nehrin varlığı ve deniz taşıtlarının yetersizliği nedeniyle engellendi.

MS 642'de İskenderiye Araplara teslim oldu ve Arapların eline geçen son büyük şehir oldu. MS 644'te Bizans kuvvetleri amfibi bir saldırıyla İskenderiye'yi kısa süreliğine yeniden ele geçirdi, ancak daha sonra geri çekilmek zorunda kaldılar. Mısır'ın başarılı bir şekilde fethedilmesi Bizans İmparatorluğu'nun kaynaklarının önemli ölçüde tükenmesine neden olmuş ve Halifeliğin gelecekteki refahını güvence altına almıştır. Bu nedenle, Arap Fethi'nin bu özel aşaması en önemli aşama olarak kabul edilebilir.

Mağrip'in Fethi (MS 647-709)

Kuzey Afrika olarak da bilinen Mağrip'in Araplar tarafından fethi yaklaşık bir yüzyıllık bir süreye yayılmış ve bir dizi aşamada gerçekleşmiştir. Bölge iki gruba ayrılmış, Bizans İmparatorluğu büyük kıyı şehirlerini ve çevrelerini yönetirken, Berberi kabileler geri kalan bölgelerin kontrolünü ellerinde tutmuştur.

Bizans'ın Sirenayka ve Tripolitania (modern Libya) istilasının başlangıcı, bir yağma döneminin ardından MS 647 yılında gerçekleşti. Yerel Bizans valisi Kont Gregory bağımsızlık ilanında bulundu ve Arap istilasını engellemek için bir girişimde bulundu. Gregory savaşta ölmesine rağmen, halefi haraç teklif ederek Arapların geri çekilmesini sağlamıştır.

İstilanın yeniden başlaması MS 665 yılında Emevi Halifeliği'nin (MS 661-750) yönetimi altında gerçekleşti. Bu kuvvet, modern Tunus yakınlarındaki Kayravan şehrini İslami Ifrikiye eyaletinin başkenti olarak kuran ve Atlas (Atlantik) Okyanusu'na ulaşan Ukbe ibn Nafi (ö.MS 683) tarafından yönetiliyordu.

Ancak Berberiler ve Bizanslılar ayaklanarak Ukbe'yi öldürmeyi ve ordusunu bir pusuda yok etmeyi başardılar. İkinci istila, MS 688 yılında gelen ve Arap ordusunu yenilgiye uğratan Bizans takviye birliklerinin bir sonucu olarak MS 689 yılında Kartaca yakınlarında durduruldu. Üçüncü ve nihai istilanın başlangıcı, MS 695 yılında Kartaca'nın Araplar tarafından fethinin ardından gerçekleşti. Müthiş bir Bizans askeri birliği Kartaca'yı yeniden ele geçirmek için görevlendirildi ve MS 698 yılına kadar şehrin kontrolünü başarıyla sürdürdü.

Daha sonra Arap kuvvetleri, Bizanslıların şehri geri alma girişimlerini engellemek için caydırıcı bir unsur olarak şehri harap etmiştir. Ardından Kraliçe Kahina önderliğinde bir Berberi ayaklanması başladı ve Arapların Mağrip'ten sürülmesiyle sonuçlandı. Ayaklanma son derece şiddetli bir şekilde bastırıldı ve Kahina'nın MS 703'teki çatışma sırasında ölümüyle sonuçlandı.

MS 709 yılına gelindiğinde, Arap kuvvetleri Mağrip bölgesindeki hakimiyetlerini başarılı bir şekilde yeniden tesis etmişlerdi. Günümüzde, ayakta kalan tek Bizans kalesi, Kont Julian'ın liderliği altındaki Septe (Ceuta)'dir. Araplar ve Berberiler arasındaki sürtüşmenin devam etmesi, Arapların Berberileri aşağı görmesi ve onlara önemli vergi yükleri getirmesi nedeniyle açık isyanla sonuçlandı.

Maveraünnehir'in Araplar Tarafından Fethi (MS 673-751)

Arapların İran'ı fethi, günümüzde modern Orta Asya olarak bilinen Maveraünnehir'e doğru genişlemelerine yol açtı. Bu bölge daha önce Sasani İmparatorluğu'nun bir parçası olarak kabul ediliyordu. Arap kuvvetleri bu bölgede yerli halkların, Sasani İmparatorluğu'nun kalıntılarının ve Türk kabilelerinin önemli muhalefetiyle karşılaştı. Bu gruplar Çin'in Tang Hanedanlığı'ndan (MS 618-907) destek aldı. Çinliler bu bölgeyi kendi nüfuz alanları içinde görüyor ve İpek Yolu'nun önemli ticaret yollarını korumaya çalışıyorlardı.

Arap saldırıları MS 673 yılında Soğdiyana'daki Buhara ve Semerkant beyliklerini hedef alarak başladı. Bu şehir merkezleri birçok kez fethedildi ve ardından geri alındı. Bölgenin büyük bölümü MS 705-715 yılları arasında Kuteybe ibn Müslim el-Bahili (MS 669-716) tarafından zapt edilmiştir. Ancak MS 719 yılında bölge yöneticileri, Türk üstleri olan Türkeşlerden (Türgeşler) yardım için resmi bir talepte bulunmuşlardır. Soğdlular, Türkeş (Türgeş) ordusunun desteğiyle bir isyan başlattılar.

Soğd isyanı, önemli miktarda kaynak ve insan hayatı yatırımının ardından MS 738'de nihai olarak bastırıldı. Arap zaferine katkıda bulunan önemli faktörlerden biri de Türkeş Han'ın öldürülmesiydi ve bu da daha sonra iç çatışmalarına yol açtı. Ayaklanma, Soğd kültürü ve mirasının önemli ölçüde tahrip edilmesine yol açmış ve on binlerce kişinin Orta Doğu'ya zorla göç ettirilmesiyle sonuçlanmıştır.

Çatışmanın ortasında Arap güçleri Fergana vadisine ilerleyerek Tang Çinlilerinin daha güçlü bir tepki vermesine neden oldu. Ayrıca, zorlu Tibet İmparatorluğu ile bir ittifak kurarak Tang'ın Tarım Havzası ve burada bulunan zengin şehir merkezleri ve ticaret yolları üzerindeki otoritesine tehdit oluşturdular. MS 751'de Talas Muharebesi Arap ve Tang orduları arasında bir çatışmaya sahne oldu. Ardından gelen Arap zaferi, Maveraünnehir üzerindeki hâkimiyetlerini sağlamlaştırdı, ancak bölgede İslam'ın yayılması için uzun bir süre gerekecekti.

Sind'in Fethi (MS 711-714)

Muhammed bin Kasım, Arap Fethi sırasında bugünkü Pakistan ve Hindistan toprakları olan Sind'in ilk geniş çaplı istilasına önderlik etmiştir. Birliklerini İran'daki Makran'dan İndus Vadisi'ne kadar uzanan kıyı bölgesi boyunca yönetti. İndus Vadisi bölgesindeki kasaba ve şehirlerin çoğu barış anlaşmaları imzalayarak Arap egemenliğini kabul etti. Karşılığında yerel seçkinlerin otorite konumlarını korumalarına izin verildi.

Bölge, genellikle Çaça hanedanı olarak anılan Sind Brahman Hanedanı (MS 632-724) tarafından yönetiliyordu. Arapların İndus kıyısındaki Brahmanabad'ı fethetmesinin ardından Muhammed bin Kasım, Brahman üst sınıfının yetkilerini ve ayrıcalıklarını yeniden tesis ederek bölgenin çoğunluğunun Arap yönetimine boyun eğmesini kolaylaştırdı. Brahmanlar, çobanlar ve çiftçilerden oluşan etnik bir azınlık olan Jatlara karşı zulümlerini sürdürmek için nüfuzlarını kullandılar.

Doğu Jatlar, Arap Fethine karşı çıkmak amacıyla Sind hükümdarı Dahir ile bir ittifak kurdu. Sonuç olarak, Muhammed bin Kasım liderliğindeki Arapların galip geldiği önemli bir çatışma ortaya çıktı. Aşağı İndus Vadisi'nin başarılı bir şekilde ele geçirilmesinin ardından nehre çıkmak ve bölge liderlerinin itaatini sağlamak için yaklaşık 10.000 süvariden oluşan bir birlik gönderildi.

Daha sonra Muhammed bin Kasım, birliklerinin geri kalanını Keşmir sınırına doğru yönlendirerek bölgede kalan bölgeleri baskı altına almayı amaçlamıştır. MS 715 yılında Muhammed bin Kasım Halife tarafından geri çağrıldı, ancak yolculuğu sırasında vefat etti. Arap kuvvetlerinin ilerleyişi daha sonra Gurjara (MS 6-12. Yüzyıl) ve Chalukya -Çalukya- (MS 543-753) krallıkları ile Rashtrakuta imparatorluğu (MS 753-982) tarafından sekteye uğratıldı. Buna ek olarak, Halifeler doğrudan fetih yerine din değiştirme stratejisini tercih etmişlerdir.

Hispania ve Septimania (MS 711-721)

Arapların Mağrip'i fethetmesi onları Vizigotik Hispanya'ya yaklaştırdı. Bu dönemde Vizigot Krallığı, Kral Witizia'nın (MS 687-710 civarı) ölümünün ardından çeşitli hak sahiplerinin taht için yarıştığı bir siyasi istikrarsızlık ve iç çatışma evresinden geçiyordu. Arapların Hispania'yı fethini çevreleyen tarihi olaylar, tarih boyunca mitolojiye ve romantizme konu olmuştur. İstilanın rakip bir hak iddia edenin talebi üzerine başlatıldığı ya da Ceuta'nın Bizanslı komutanı Kont Julian'ın gerekli gemileri temin ettiği iddiaları vardır.

MS 711 yılında, çoğunluğunu Berberilerin oluşturduğu bir Arap askeri gücünün Hispanya'ya başarıyla geçtiği kesin olarak söylenebilir. Tarık ibn Ziyad liderliğindeki söz konusu askeri güç, Vizigot hükümdarı Roderic'e (ö.711) karşı önemli bir çatışmadan zaferle çıkmıştır. Yenilginin ardından bölgedeki şehirlerin çoğu, belirli ayrıcalıkların korunması karşılığında direniş göstermeden teslim oldu.

MS 714 yılına gelindiğinde, İber Yarımadası'nın büyük bölümü başarıyla fethedilmişti. Ancak Tarık ibn Ziyad'ın aynı yıl Şam'a geri çağrılması dikkat çekicidir, zira istila görünüşe göre tamamen kendi inisiyatifiyle başlatılmıştır.

MS 716 itibariyle Vizigotlar, günümüz Fransa'sında yaklaşık olarak Languedoc-Roussillon bölgesine tekabül eden Septimania eyaletiyle sınırlıydı. MS 717 yılında Septimania'ya akınlar başladı ve birkaç yıl boyunca devam ederek bölgenin kademeli olarak küçülmesine neden oldu.

MS 719 yılında, yeni atanan Arap vali Al-Samh ibn Malik al-Khawlani (ö.721) bölgenin başkenti Narbonne'u başarıyla ele geçirdi. Aynı yıl, söz konusu kişi kalıcı askeri karakollar kurdu ve bölgeyi daha önce Vizigotik Hispanya olarak bilinen Endülüs'e entegre etti. MS 721 yılında Al-Samh, Toulouse Muharebesi sırasında Aquitaine'li Odo'nun (MS 700-735) ellerinde hayatını kaybetti. Bölgedeki istilaların geçici olarak durması, Vizigotik soyluların Emevi yönetimine teslim olup boyun eğmelerinin ardından gerçekleşti.

Arap Fetihlerinin Mirası

Halife Muaviye döneminde basılan Arap-Bizans solidusu (üstte), imparator Herakleios'un solidusu örnek alınarak yapılmıştır.

Genellikle Arap Fethi olarak adlandırılan dönemin, Emevi Halifeliğinin Abbasi Halifeliği (MS 750-1517) tarafından ortadan kaldırılmasının ardından MS 751 civarında sona erdiği kabul edilir. Günümüzde, Arap olmayan din değiştirenlerin sayısında önemli bir artış olmuş, böylece İslam alemindeki otoriteleri ve etkileri artmıştır. Arap kökenli olmayan Müslümanlar Arap Fethi'nde önemli bir rol oynamıştır, ancak esas olarak Araplar önemli bir konuma sahip olmuştur.

Arap kuvvetleri Halifelik boyunca fetihlerini genişletmeye devam etti ve uzun bir süre boyunca önemli bir askeri varlık olarak kaldı. Ancak Arap Fetihleri dönemindeki toprak genişlemelerinin daha kapsamlı ve hızlı olması dikkat çekicidir.

MS 7. ve 8. yüzyıllardaki Arap Fetihleri dünya tarihindeki en önemli olaylardan biridir. İslam'ın Arap Yarımadası'nın ötesine hızla yayılarak etkili bir dünya dini haline gelmesini sağlamış ve Araplaştırılmış ve İslamlaştırılmış bir Orta Doğu'nun yaratılmasına yol açmıştır. Bir zamanların kudretli Bizans ve Sasani İmparatorlukları yeni bir güç tarafından ortadan süpürülmüştü.

Artık Tang Çin'inin sınırlarından Atlas Okyanusu'na kadar başka bir krallığın sınırlarını ihlal etmeden seyahat etmek mümkündü. Zamanla bu yeni imparatorluk sadece büyük dini ve siyasi değişimleri ya da çalkantıları değil, aynı zamanda dünyayı gerçekten değiştiren yeni kültürel, ekonomik ve hatta bilimsel gelişmeleri de beraberinde getirdi.