19. yüzyıl modern sanatının doğuşu hakkında bir yazı okuyacaksınız. Empresyonistler sanatı yeni yollara sürükledi. Parlak renklerle ve gevşek fırça vuruşlarıyla ışığa boğulmuş manzaralar yarattı ve modern büyük kentlerdeki yaşamı yansıttı.
Modern Sanatın Doğuşu: Empresyonizm
Empresyonistler gerçekçilik akımı içinde olmalarına karşın, resimlerinde hiçbir siyasal dokundurma yer almaz. 19. yüzyılın ikinci yarısında Claude Monet, Pierre-Auguste Renoir, Edgar Degas, Alfred Sisley, Camile Pissarro ve Berthe Morisot gibi ressamlar daha neşeli konulara yönelerek, tablolarında Paris bulvarlarının, eğlence bahçelerinin ve kırsal kesime günlük gezintilerin hareketliliğini işlediler. Bütün sanatsal göreneklerden kopuk bu yeni resim tarzı ilk başta gerek halk, gerekse sanat eleştirmenleri tarafından anlaşılmadı. Gevşekçe sürülmüş renklere ve gerçekliğin anlık, gelişigüzel ayrıntılarına dayanan resimler sanat eserleri değil, daha çok kabataslak "izlenimler" sayıldı. Ancak modern sanatın doğuşu yaşanmaktaydı.
Anın Gerçekliği
Oysa yüzeysel boyama üslubu bilinçliydi. Empresyonistler sadece gördükleri şeyi değil, bunu görme biçimlerini de resmetme peşindeydi. Görsel izlenimi, ışık oyunlarını ve ortamı olabildiğince saf haliyle yansıtmak için stüdyoda çakılıp kalmak yerine açık havada (en plein air) resim yapmayı seçtiler. Hatta Renoir "Moulin de la Galette" tablosunun geniş formatlı görünümünü tamamen açık havada yarattı. Açık havada çizmek tutarlı bir alışkanlık halini aldı.
Doğrudan duyumsal izlenimleri yakalamak sanatçıların hızlı çalışmasını gerektiriyordu. Renkler önceden kabaca karıştırılıyor ve çabuk, kısa fırça vuruşlarıyla tuvale işleniyordu. Detaylardan ve konturlardan yoksun bir empresyonist tablo, yakından bakılınca karmakarışık bir renk halısı gibi görünüyordu. Ama biraz uzaktan izlenince, açık seçik bir resim beliriyordu. Empresyonistler fırça vuruşlarıyla bizzat resim yapma sürecini görünür hale getirdiler.
Edouard Manet
Edouard Manet de empresyonistler arasında yer alıyor ve meslektaşları gibi akademik ideallere karşı çıkma düşüncesini destekliyordu. Lakin Çıplak kadınları mitolojik bir bağlam dışında işlediği tabloları başta olmak üzere eserleri sıklıkla skandallara yol açtı.
"Olympia"yı her ne kadar Tiziano'nun bir tablosundan esinlenerek yapmış olsa da, Manet'in resmi gerçek bir kadını, büyük olasılıkla da çıplaklığını apaçık ve özgüvenle sergileyen meşhur bir fahişeyi göstermekteydi. Figürleri tipik heykel duruşlarından kurtaran ve kelimenin gerçek anlamıyla kaidelerden çekip çıkaran Auguste Rodin de heykelcilikte aynı ölçüde devrim etkisi yarattı. "Calais Sakinleri" adlı heykeli gerçekçi bir canlılık taşır ve herhangi bir kahramanca yüceltme içermez.
Modern Sanatın Doğuşu: Post-Empresyonizm
Post-empresyonizm, sanatçıların tıpatıp kopyalama anlayışından kurtulması ve sanatın içkin kurallarına ağırlık vermesi açısından klasik modern sanatın doğuşunu sağladı. Post-empresyonizmle birlikte 1880'den sonra köklü bir çağ son buldu ve yeni bir döneme girildi. Paul Cezanne, Vincent van Gogh, Paul Gauguin, James Ensor ve Edvard Munch gibi çığır açıcı post-empresyonistler doğal yapı ve renklerin yanı sıra rönesans'tan beri kullanılan perspektif kurallarını da bir yana bıraktı. Bu yaklaşım empresyonistlere göre gerçekliğin yanılsamalı yorumundan uzaklaşmayı sağladı. Renklerin ve formların söz gelimi seçimi, etkiyi ve dışa vurumu iletmek kullanıldı. Resmin "neyi" gösterdiği değil, "nasıl" yapıldığı asıl odak haline geldi.
İzlenimden Dışa Vuruma
Cezanne analitik yaklaşımla dünyayı bileşenlerine indirgerken, Van Gogh, Ensor ve Munch duyguların yönlendirmesiyle içten geldiği gibi çalıştı. Cüretli fırça vuruşlarıyla, çarpıtılmış formlarla ve "yapay" renklerle, duygusal hallere ilişkin boğucu senaryolar yarattı. Buna karşılık, Gauguin'in tablolarındaki dünya uyumlu bir cennet gibiydi. Sıcak ve parlak renkler, akışkan çizgili desenler ve yuvarlak, özgün formlar resimlerine hem denge, hem de bütünlük katmıştır. Ama Gauguin'in tabloları, özellikle Güney Denizi resimleri çoğu kez sembolik dokundurmalar içerir. Bu bakımdan 1900 dolaylarında popülerlik kazanan ve aralarında Munch'un da yer aldığı sembolistlere bir yakınlık taşır.
Sembolizm – Ruhun Resimleri
Görsel dünyanın ötesindeki "daha derin hakikat" arayışına giren sembolistler resimlerinde insan ruhunun derinliklerini yokladı. Sigmund Freud daha sonraları bunu "bilinç dışı" olarak nitelendirdi.
Odilon Redon, Arnold Böcklin ve Franz von Stuck'un üslup açısından heterojen ve çoğu kez rüyamsı dünyalara dayalı resimlerinin başat temaları cinsellik, korku ve ölümdür. Kasvetli ruh halleri "yüzyılın sonu"na (fin de siecle) özgü genel güvensizlik duygusunu yansıtır. Öte yandan, Gustav Klimt'in "Öpücük" tablosu, dekoratif süsleme anlayışına sadece güzel sanatlarda değil, öncelikle iç mekan tasarımı, sofra takımı, mücevherat ve tipografi gibi uygulamalı sanatlarda rastlanan art nouveau akımının izlerini taşır.
Yabancı Diyarlar
Başta Doğu dünyası olmak üzere yabancı kültürler daha 19. yüzyıl ortalarında sanatçıları büyüledi. Erken modern sanatın ressamları da egzotik şeylere merak duydu. Emperyalizm çağında sanatçıların asıl ilgi odağı Afrika'nın ya da Güney Okyanusu'nun "ilkel" kültürleri oldu. Gauguin dünyada bezmiş Avrupalıların sanat ve hayat anlayışında bulunmadığını düşündüğü saflığı, doğallığı ve masumiyeti Tahiti'de aradı. Japon tahta kalıp resimlerinin duru formları da birçok sanatçıya ilham verdi.
Modern Sanatın Doğuşu: Vincent van Gogh
Gerçekçi bir ressam olarak sanat hayatına başlayan van Gogh, memleketi Hollanda'daki çiftçilerin ve işçilerin koyu tonlu resimlerini yaptı. Tabloları ancak Provence bölgesine taşınmasından sonra tanındı. Empresyonistlerin eserlerinden esinlenerek, canlı renklere dayalı bir imge dili geliştirdi. Çalışmaları daha sonraları ekspresyonist sanatçılar için önemli bir özendirici unsur oldu.
Bugüne kadar açıklığa kavuşmamış bir ruhsal hastalıktan sonra, renk ve fırça kullanımı gittikçe yoğunlaştı. "Yıldızlı Gece" tablosunda tuval neredeyse çarpar ve titrer. Burgaçlı sarmallar gökyüzüne enerji yüklü bir güç alanı görünümünü verir. Tablonun uyandırdığı etki, renk seçiminin ve boyayı tuvale sürüş biçiminin bir sonucudur.