4 Nisan 1609'da İspanya'nın Habsburg kralı III. Philip ve onun yolsuzluğa batmış, her şeye gücü yeten birinci bakanı Lerma Dükü, Moriskolar olarak bilinen halkın İberya topraklarından kademli olarak sürülmesinin onayını verdi. Bu kovulanların hepsi sözde Katolikti. Fakat geçmiş akrabaları 15. yüzyılın sonlarında ve 16. yüzyılın başlarında zorla Hristiyanlığa -diğer türlü kovulacaklardı- geçirilmişti.
Ancak Kralın kritik adımı, mücadele ya da ayaklanmaları engellemek için halka duyurulmadı ve sürgünün İspanya'daki en büyük Morisko topluluğunu barındıran Valensiya krallığında başlamasını öngördü. Hem de hemen aynı sonbaharda…
İlkbahar ve yaz ayları boyunca İspanyol devlet adamalrı Valensiya Moriskolarının sınır dışı edilmesini planlamak için incelikle çalıştılar. İspanyol donanma gemileri ve Avrupa'nın dört bir yanından özel olarak görevlendirilmiş yabancı gemiler Valensiya kıyılarındaki seçili limanlara çağrıldı. Askerler ve milis güçleri, Moriskoların iç bölgelere kaçmasının önüne geçmek için Valensiya'nın dört bir yanına ve Kastilya'nın iç kesimlerine mühimmat stokladı.
24 Eylül'de Valensiya kentindeki tellallar krallığın tüm Morisko nüfusunu dinden dönmekle, aykırı düşüncelerle ve "tanrısal ve insani krala ihanetle" suçladı ve kralın, topraklarının "korunması ve güvenliği" için Moriskoları Berberi'ye (o zamanlar Kuzey Afrika kıyıları olarak biliniyordu) sürme planını seslendi.
İspanya'nın Müslümanlardan geri alınmasıyla ilgili:
Moriskoların tehlikeli yolculukları
Bu duyurudan sonraki üç gün boyunca, krallığın dört bir yanındaki Morisko aileler ve topluluklar, kralın güvenlik görevlileri tarafından belirlenmiş limanlara götürülmeden önce, büyük bir telaşla mallarını bir araya getirip Hristiyan komşularına satmaya çalıştı. Elbette bu durum herkes tarafından sessizce kabul edilmeyecekti: Ekim ayında, Valensiya'nın iç kesimlerindeki binlerce Morisko, hızla ve gaddarca bastırılan bir ayaklanma başlattı.
Sahile yakın olanlar hiç bekletilmeden gemilere bindirilerek Berberi'ye gönderildi. Diğerleri ise nakil işlemleri için kimi zaman haftalarca limanda bekleyecekti. Fakat Morisko nüfusunun bir kısmı bu kıyılara ulaşamadan yollarda soyulup öldürülüyordu. Diğer bir bir kısmı ise Akdeniz sularındaki Müslüman korsanların saldırısıyla veya bindirildikleri gemideki mürettebat tarafından soyulup öldürüldü. Yolculukları bitse de ölümden kaçamıyorlardı. Kuzey Afrika kıyılarına ayak bastıklarında onları Hristiyan sanan Müslüman kabileler tarafından katledildiler. Sürgünün başladığı 1609 yılının sonuna kadar 130.000 Valensiyali Morisko kovulmuştu. III. Philip ve ekibi bu rakama çok sevinerek sürgünü diğer bölgelere genişletti. Artık Kastilya, Endülüs ve Aragon'da da aynı sahneler yaşanacaktı.
Geçen dört yıl boyunca, ülkenin her bir yanındaki Moriskolar Akdeniz kıyılarına kadar gönderildi ya da Pireneler üstünden karadan yürütüldü. Sürgün Ağustos 1614'te sona erdiğinde İspanya, nüfusunun yüzde %4'ü olan yaklaşık 300.000 erkek, kadın ve çocuğu sürerek ölüme göndermiş, asırlar önceki Endülüs emirliğinin son canlı kalıntılarını İber yarımadasından tamamen silmişti.
Hristiyan bakış açısı
Bu sürgün, İspanya'nın Habsburg hükümdarları ve uzun yıllar boyunca Moriskoların İspanya'dan gönderilmesini isteyen Morisko karşıtı organizasyonlar için, şerefli ve Tanrı tarafından emredilmiş bir dini temizlik eylemiydi. Onların inanışına göre bu, tahrikçi ve sapkın bir düşmanı İspanyol topraklarından uzaklaştırmış ve İspanya'yı küçümsenen İslami geçmişinin son kalıntılarından da arındırmıştı. Valensiya'da 1609 yılının sonbaharında, Valensiya başpiskoposu Juan de Ribera ve Dominiken keşiş Jaime Bleda gibi sürgün sürecini destekleye aşırı dincileri vardı. Bu kişiler Moriskoların yaklaşık bir asır önceki ilk din değiştirmelerinden bu yana ısrarla "Muhammed'in mezhebine" inanmaya devam eden müzmin Müslümanlar oldukları söylüyorlardı. Daha sonra krallarını bu "iç düşmana" karşı en sonunda harekete geçtiği için övmüşlerdir.
Jaime Bleda, Valensiya'daki sürgünü yakından izledi ve bu sözde "ihanet ve sahtekarlığın" onayını kendince almıştı. Onun iddialarına göre Valensiya'ya şarkı söyleyerek ve dans ederek gelen ya da kurtuldukları için Allah'a şükretmek üzere denize giren Moriskolar vardı.
Gerçekten de Kral III. Philip ve bakanları da Moriskoları çok benzer şekillerde görüyorlardı. Sürgün edilmeden önce 'Morisko sorunu' üzerine yapılan birçok bakanlık toplantısında, din adamları ve bakanlar Moriskolara "iyi ve inançlı Hristiyanlar" olmaları için yeterince zaman sağlandığını ve yeni inançlarını benimsemeyi toplu olarak reddettiklerini öne sürdüler. Kimileri, Moriskoların din değiştirmelerinden bu yana kendilerine tanınan "merhametli" dönemlerden yarar sağlayamadıklarını söyledi. Hatta İspanyol Engizisyonunun tehditkar takibine rağmen Müslüman olarak ibadet etmeye devam etmişlerdi.
Diğerleri ise Moriskoları, İspanya'nın Müslüman ve Protestan düşmanlarıyla ve Kuzey Afrika'da dolaşan Müslüman Berberi korsanlarla gizlice işbirliği yürüten beşinci kol faaliyeti olarak tanımlıyordu. Ayrıca gerçek veya uydurulmuş Morisko kumpaslarıyla ilgili Engizisyon raporlarını da işaret ediliyordu. Bazıları da Granada Moriskolarının, II. Philip'in dillerini ve kültürlerini sonlandıran kararnamelerine ayaklanmasıyla başlayan savaşın tekrarından korkuyordu. Daha önceki Alpujarras Ayaklanması'nda (1568-71) Türk ve Kuzey Afrikalı gönüllü askerlerin yardımıyla Granada'nın güney ve doğusundaki dağlarda Hristiyan nüfus katledilmişti.
Avrupa'da Türk -Osmanlı- tehdidi
Bu güvenlikçi politika, gittikçe artan Türk tehdidi –Osmanlı kuvvetleri 1526'dan beri İspanya da dahil olmak üzere Habsburg imparatorluklarıyla savaştı– ve ülkenin çeşitli bölgelerinden gelen Morisko saldırıları haberlerleriyle daha da şiddetlendi. Sürgünü destekleyenler Moriskoların Hristiyan İspanya ile dini uyumsuzluk yaşadığını ve kültürel açıdan da alt sınıfta olduklarını öne sürüyorlardı. Bazıları Moriskoların doğum hızına dikkat çekerek, 'Eski Hristiyan' nüfus azalırken 'Yeni Hristiyan' Morisko nüfusunun önü alınamaz bir hızda arttığını ve bunun Hristiyan İspanya'nın yıkılmasıyla sonuçlanacağını belirtiyordu.
Philip, Hristiyan halkının çoğuyla aynı şekilde düşünüyordu. Ona göre İspanya'nın eski İslam işgalcilerinin torunları sapkın ve dini kimliğe yönelik bir tehdit durumundaydı. Ek olarak Katolik İspanya'nın 'sapkınlara' karşı yürüttüğü savaşlardaki askeri hasarları, Moriskoların İspanya'yı 'kirletmelerine' izin verdikleri için tanrı tarafından bir ceza olarak görülüyordu.
Philip döneminde, din adamları ve bakanlar 'Morisko sorununun' çözümü için bütün Morisko erkeklerinin hadım edilmesini önerdi. Daha ileri gidenler ise toptan katledilmelerini önererek soykırıma uğratılmalarını istedi. Sonunda II. Philip, en insancıl 'Hristiyanvari' seçenek olarak sürgün edilmelerine karar verdi. Fakat 'sağduyulu kral' kendi kararı olmasına rağmen bunu yapmadı. Bu durumda Portekizli Dominiken keşiş Damián Fonseca'nın "kabul edilebilir soykırım" olarak tanımladığı hamleyi yapmak ve sorunu kökten çözmek tembel oğlu III. Philipe'e kalacaktı.
III. Philip babasının sürgün kararını uygulamaya aldığında, kilise ve devletin üst kademelerindeki Morisko karşıtı konsensüs bir şeyi görmezden geldi. O da Morisko işgücünün Hristiyan toprak sahipleri için olan kritik önemi. Fakat hiçbirisi bunu dinlemek istemedi. Hatta vaftiz edilmiş Morisko çocuklarını kovmanın Hristiyanlığa uymadığında ısrar eden daha vicdanlı din adamlarına da söz hakkı verilmedi. Kral ve bakanlarına göre, yeni doğan ve büyüyen her çocuk kanlarında ailelerinin İslamın 'kötü tohumlarını' taşıyordu ve adadan kovulmadıkları takdirde bu tohumlar büyüyecek İspanya bir gün ele geçirilecekti.
Avrupalı diplomatların ve en başta Papa'nın sürgün uygulamasının insanlık dışı olduğuna dair söylemleriyle karşı karşıya kalan III. Philip, bunun 'insancıl' bir biçimde devam ettiği konusunda ısrarcıydı. İspanyol İslamının yok edilmesini İspanya ve Hristiyanlık için büyük bir zafer olarak gördü ve İspanya'yı Katolik bir devlet olarak "hak ettiği" haline geri döndürdü. Bu çıkarımlar, Moriskoların kovulmasını İspanya ve Avrupa tarihinde acı verici ama önemli bir dönüm noktası olarak değerlendiren 19. ve 20. yüzyıl tarihçilerinin araştırmalarında kendini göstermeye devam etti.
Morisko bakış açısı
Sürgünün 17. yüzyılın başlarında yazılan menkıbe tarzı anlatılar, Morisko çıkmazının daha az radikal 'çözüme' neden olan problemlerini görmezden gelme eğilimi gösterir. En önemlisi, Hristiyan İspanya'nın, sürgünün çözmeyi amaçladığı sorunun ortaya çıkmasında hangi ölçüde etkili olduğunu görmezden gelmişlerdir. Şüphesiz bazı Moriskolar sürgün edilmelerini bir noktada özgürleşme ve kurtuluş olarak ele almış ve Müslüman olarak rahatça ibadet edebilecekleri bir İslam toprağına dönme fırsatını mutlulukla karşılamışlardır.
Elbette pek çok Morisko'nun Katolik kilisesine ya da İspanyol devletine karşı herhangi bir bağlılık hissetmesi için çok az nedeni vardı. Bu antipati birçok Morisko'nun 'şeytanın mahkemesi' olarak gördüğü Engizisyon'dan geliyordu. Bu oluşum, bir asırdan uzun bir süre boyunca, İslami ibadetlerin yanı sıra kuskus yemek, abdest almak veya domuz eti yememek gibi 'Mağribi' uygulamalarına işaret eden bir dizi ihlal nedeniyle Moriskolara eziyet etmiş ve hapsetmişti.
Rahipler tarafından istismar edildiler
Dolayısıyla bu baskılar Moriskoların büyük bölümünü Hristiyanlıktan uzak tuttu. Ancak en mutsuz olanların bile İspanya'dan ayrılmalarına izin verilmedi. Özellikle cemaat rahiplerinin onları küçümsediği ve sömürdüğü 'Morisko topraklarında' tutuldular. Bazı Morisko cemaatlerinin nadiren rahipleri vardı. Yani yeni inançlarının onlardan ne beklediğine yönelik hiçbir fikirleri yoktu. En sonunda, Moriskolara sağlanan aralıklı 'lütuf ve merhmat dönemleri' böylece sonuçsuz kalmış ve çoğu zaman baskılarla sona ermişti.
Philip 1566'da Granada'da acımasız yasaklarını uygulamaya aldığında, önde gelen Moriskolar ve Hristiyanlar kralı bu engellerin çatışmalara yol açacağı konusunda uyardılar. İlk zamanlardaki ayaklanmalar dikkate alınmadı ve sonuçta Alpujarras'ta kanlı bir savaş yaşandı. Ayaklanmanın bastırılmasının ardından Granada'daki Morisko nüfusunun tamamının Kastilya'ya sürülmesi ve bölgelere dağıtılması, birçok Morisko'nun hissettiği acı ve krala olan yabancılaşmayı daha da şiddetlendirdi.
Elbette bazı Moriskolar İspanya'nın yurtdışındaki Müslüman ve Lutherci düşmanlarıyla anlaşmalar yaparak İslami bir İspanyol restorasyonun düşünü kurmuştu. Diğerleri ise Hristiyanlardan öcünü almak için yollara düştü ve eşkıya olmaya karar verdi. Akdeniz kıyılarına yakın Moriskolar kimi zaman Berberi korsanların köle toplama seferlerine dahil olmuş, bazıları bizzat korsanlığa geçmiştir. Ancak pek çoğunun, hatta çoğunluğun, böyle bir öfkesi ve bunları gerçekleştirecek imkanları yoktu. Moriskoların çoğu zanaatkâr, katırcı, işçi, yahudi güldürücüler ve esnaf olarak mütevazı konumlarda çalışıyordu. Yani kendilerinden korkan ve küçümseyen ama yine de 'iyi ve sadık Hristiyanlar' olmalarında yardımcı olan İspanyol toplumunun uçlarındaydılar.
Bazı Moriskoların Hristiyanlığa geçseler de asla benimsemedikleri doğru ve anlaşılabilir olsa da, diğerleri ensonunda yeni inançlarını samimiyetle benimsedi. III. Philip, sürgünü Kastilya ve Endülüs'e kadar yaydığında, Morisko cemaatlerinin kusursuz dindarlığına tanıklık eden birçok yerel piskopos ve rahip bulmuş ve bu duruma çok şaşırmıştı.
Bu durumda bile kral ve bakanları hem 'iyi' hem de 'kötü' Moriskoların sürgün edilmesinde karar kıldılar. İspanya'nın yöneticileri, dini inançları ne olursa olsun, Moriskoların çoğunun İspanya'yı anavatanları olarak gördüklerini de idrak edemediler. Büyük bölümü Arapça yerine İspanyolca konuşuyordu ve yaşadıkları evler ve köylerin ötesindeki hayat hakkında çok az şeye hakimlerdi. 1609'da Valensiya'da ayaklanan Morisko kadınlar, limana kadar kendilerine eşlik edilmesine izin vermek yerine kendilerini ve çocuklarını uçurumlardan aşağı attılar.
Morisko sürgününden sonra yaşananlar
Sürgün edilmiş Moriskoların büyük bölümü Kuzey Afrika'ya ayak bastıklarında travmatik bir kültür şoku yaşadı. Sürgünün bu kadar uzun sürmesinin nedenlerinden biri, pek çok Morisko'nun sürüldükten sonra kasaba ve köylerine geri dönmeye çalışmasıydı.
Kovulan Moriskolardan bazıları Fransa'da ölüme terk edilmiş ve buradan İspanya'ya dönmelerine izin verilmesi için krala dilekçe göndermişlerdir. Birçoğu, Kastilya'daki eski efendisine sürgündeki arkadaşlarıyla birlikte kaybettikleri ülkeleri için "kan ağladıklarını" ve "bizi assalar bile" geri döneceklerini yazan Morisko Diego Luis Morlem'in duygularını paylaşıyordu.
Gerçekten de bir çoğu İspanya'ya geri geldi. Burada kırbaçlandılar ve tekrar sürüldüler. Ancak bazıları sürgün sonlandıktan sonra evlerinde kalmayı başardı ve İspanya'da yaşamaya devam etti. Diğerleri Cezayir, Tunus ve Fas'ta yeni evler edindi ve sonunda uyum sağlamayı ve Kuzey Afrika'da ayak izlerine hala rastlanabilen kendine özgü 'Endülüs' topluluklarını oluşturmayı başardı.