Tek bir taş. Rosetta Taşı 1799'da keşfedildiğinde gizemi bir türlü çözülemeyen Mısır hiyerogliflerinin sonunda okunmasını sağladı. Rosetta Taşı'nın üstü üç farklı yazıyla kaplıydı ve bu şaşırtıcı durum Antik Mısır hiyeroglifinin sonunda çevrilmesine olanak tanıyarak insanlığın en eski uygarlıklarından birinin sır dolu tarihini aydınlattı. Peki tek başına yeni bir çığır açan Rosetta Taşı tam olarak nedir ve nereden geldi?
Rosetta Taşı nedir?
Rosetta Taşı 1799'da Mısır'da ortaya çıkarılan 2000 yıldan eski siyah büyük bir granit parçasıdır. Bu taş dilimi 112,3 x 75,7 cm ölçülerinde ve 28,4 cm kalınlığında. Üzerinde 14 satırlık Mısır hiyeroglif metni, 32 satırlık Demotik metni ve 54 satırlık Yunanca yazıt yer alıyor. Stelanın özellikle iki üst köşesi ve sağ alt köşesi eksik olduğundan metinlerin hiçbiri tamamlanmış değil.
Rosetta Taşı, bilginlerin bir türlü çözmeyi başaramadığı Mısır hiyerogliflerinin nasıl okunduğunu öğrenmelerini sağladı. Tüm bilgi taşın üzerindeki yazıtlardan sağlandı. Peki taşın kökeni nedir?
Rosetta Taşı'nın kökeni Makedon hükümdar Büyük İskender'in antik Mısır'ı fethettiği MÖ 332 yılına dek ulaşıyor. O zamandan sonra Mısır bir Yunan hanedanı tarafından yönetilmeye başlandı. Hemen hepsinin adı Ptolemaios olan kafa karıştırıcı bir hanedanlık düzeniydi.
MÖ 205'te V. Ptolemaios henüz 14 yaşındayken tahta yükseldi. Babası IV. Ptolemaios'un zayıf yönetimi nedeniyle hanedanın iktidarlığı ip üstündeydi. V. Ptolemaios egemenliğinin sürmesi için ülke üzerinde büyük etkisi olan Mısır rahipleriyle bir anlaşma yaptı. Buna göre rahipler genç kralın yönetimini destekleyen ve aynı zamanda rahip sınıfına daha çok taviz veren bir bildiri yayımladılar. Rahiplerin MÖ 196'da yazdığı bu bildiri çeşitli Mısır tapınaklarına yerleştirildi ve böylece bugün bir tanesi Rosetta Taşı olarak bulundu.
Rosetta adı nereden geliyor?
Rosetta adı taşın Temmuz 1799'da Mısır'ın Rosetta kasabasında (günümüzde Arapça Raşit) bulunmasından geliyor. O tarihten bir yıl önce Napolyon Bonapart'ın ordusu o zamanlar Osmanlı'ya ait olan Mısır'ı işgal etmişti. Fransız askerler bölgeyi korumak için savunmalar inşa ederken üzeri yazıtlarla kaplı büyük bir granit taşa rastladılar. Rosetta Taşı, Nil Nehri'nin İskenderiye'nin doğusundaki Akdeniz kıyısına yakın kolunda bulundu.
Napolyon Mısır'a sefere çıkarken yanında bilginler getirmişti ve bilginler taşın tarihi değerini derhal fark ettiler. Napolyon'un ordusunun 1801'de İngiliz ve Osmanlı kuvvetlerine yenilmesiyle Rosetta Taşı istendiği gibi Fransa'ya götürülemedi. Teslim olan Fransızlar taşı İngilizlere verdiler. Taş bir yıl içinde British Museum'a taşındı ve hala orada tutuluyor.
Rosetta Taşı'nın önemi
Rosetta Taşı'nı önemli kılan üzerindeki metnin içeriği değil, metnin üç farklı dilden oluşmasıydı. Taşta yazanlar yalnızca bürokratiktir. Bu diller klasik Yunanca, Mısır hiyeroglifi ve Mısır'ın Demotik denilen başka bir yazılı dilidir. Yunan alfabesi ilk ortaya çıktığı zamandan beri pek değişmeden anlaşılır kaldığından bilim adamları metnin Yunanca çevirisine bakarak gizemli Mısır hiyerogliflerini çözdüler. Demotik dili de ilk kez burada anlaşılmaya başlandı. Yani Rosetta Taşı daha önce bilinmeyen dilleri gün yüzüne çıkardı.
Hiyeroglif nedir?
Hiyeroglif sözcüğü Yunanca "kutsal oyma" anlamına geliyor. Resimlerden oluşan bir antik Mısır alfabesidir. Hiyeroglif dili ilk kez MÖ 3000 dolayında geliştirildi. Ağırlıklı olarak Mısır tapınaklarında ve anıtlarında kullanıldığından Rosetta Taşı'nın yazıldığı dönemde aslında yalnızca rahiplerin anlayabildiği bir yazıydı.
MS 2. yüzyıldan sonra Mısır dininin Hıristiyanlığa dönüşmesiyle hiyeroglifler giderek gözden düştü ve son kez MS 400'de kullanıldı. Rosetta Taşı 1400 yıl sonra bulunduğunda kimse hiyeroglif sembollerin anlamını bilmiyordu.
Hiyeroglifleri çözmek ne kadar sürdü?
Hiyeroglifler elbette Rosetta Taşı bulunduğu anda çözülmedi ancak yapbozdaki çok önemli parçaları ortaya çıkardı. Hiyeroglifin deşifresi saatler süren yoğun çalışmaları çevreleyen birkaç yıl daha aldı. Rosetta Taşı'nın bulunmasıyla gelen ilk atılımlardan biri İngiliz fizikçi Thomas Young'ın taştaki bir karakter birleşiminin "Ptolemy" sesine karşılık geldiğini bulması oldu.
Fransız dilbilimci Jean-François Champollion, Thomas Young'ın çalışmasını kaldığı yerden sürdürdü. Bu çalışmada birçok hiyeroglifin aslında Türk alfabesi gibi seslere karşılık geldiğini yani sözcüklerin resimli halleri olmadığını ortaya çıkarmıştı.
Champollion bu bilgiyle hiyerogliflere dair önemli gelişmelere imza attı. 1822'den başlayarak bir Mısır hiyeroglifinin nasıl okunduğunu açıkladı. Yayımladığı makaleler ile antik Mısır dünyasına açılan kapıyı araladı.