Tudor Hanedanı dönemi, İngiliz monarşisinin, dini reformların, siyasi fraksiyonların ve sıradan insanların günlük yaşamlarının değişerek yeniden şekillendirilmesi yönleriyle çok önemlidir. Tudor dönemi, VII. Henry'nin hükümdarlığı elde etmesiyle başlamıştır. Richard'ın Yorkist birlikleri, taht üzerindeki pekte güçlü olmayan iddialarına rağmen 22 Ağustos 1485'te Bosworth Field Muharebesi'nde mağlup edildi.
Bosworth Muharebesi'nde III. Richard'ı yenen VII. Henry, İngiltere Kralı olarak taç giydi ve böylece Tudor Hanedanı başlayarak, Tudor tarihi dönemine girilmişti.
Konuyla bağlantılı diğer yazılar
Tudor Hanedanı ve Tudor Hükümdarlığının Başlangıcı
Tudor Hanedanı, toplam beş hükümdarla İngiltere ve Galler'e 118 yıl boyunca hükmederek, dünya tarihine İngiliz kraliyetinin en tanınmış karakterlerinden oluşan bir hanedan sunmuştur. Tudor yönetimi, bugün bilinen modern İngiltere'nin ve hatta Büyük Britanya'nın sahip olduğu karaktere ulaşmasında yönelik ilerici katkılarda bulunmuştur. İngiliz monarşisi dini reformlar, sosyo-ekonomik yasalar ve hatta kadınların önemini artırma yoluyla, bugün Birleşik Krallık olarak bildiğimiz devasa yapıyı dizayn etti. Tudor dönemini tanımlayan en önemli unsur İngiliz Monarşisi olmuştur. Bu hanedanın ilk hükümdarı olan VII. Henry bu süreçlerin en kritik ismidir.
1455 – 1487 yılları arasında yaşandığı düşünülen ve Kuzenler Savaşı olarak da ifade edilen Güller Savaşı, her iki tarafında taht üstünde hak iddia ettiği büyük ailelerin savaşıydı: York Hanedanı ve Lancaster Hanedanı. Lancaster Hanedanından VII. Henry, hem krallık üstündeki pozisyonunu güçlendirmek hem de İngiltere'ye huzur getirmek için York Hanedanından Elizabeth Woodwille ile politik bir evlilik gerçekleştirmiştir.
Bu evlilik kuzenler arasındaki çatışmayı sonlandırma açısından etkili oldu ve dönemin en nüfuzlu iki ailesi arasındaki birliği tamamen sağlamlaştırdı. Beraberlik aynı zamanda Tudor simgesinde de ifade edilmiştir: York'un Beyaz Gülü ve Lancaster'ın Kırmızı Gülü. Bu güller Henry ve Elizabeth'in evliliği sayesinde birleştirilerek İngiliz monarşisi ve İngiltere'nin geleceği için birlikteliklerini temsil etmektedir. Bu çiftin sekiz çocuğu oldu. Ancak yalnızca dördü yetişkinlik yaşına kadar hayatta kalabildi: Arthur, Henry, Margaret ve Mary Tudor.
Arthur, Aragon Prensesi Catherine ile evlenmiş fakat çok genç yaşta ölmüştü. Diğer üç çocuk da gelecekleri parlak bir hayatın içideydiler. Prenses Margaret, IV. James ile evlendi ve İskoçya'nın Kraliçe eşi oldu. Aynı şekilde Prenses Mary de Fransa Kralı XII. Louis ile evlenmişti. Hayatta kalan son kişi ise belki de Tudor tarihinin en etkili figürlerinden biri olan, VII. Henry ve Elizabeth Woodville'in tek oğlu VIII. Henry idi.
İngiliz Monarşisi: VIII. Henry ve Mirasçıları
Bir kraliyet ailesinin ikinci oğlu için alışıldık olduğu üzere, ilk olarak Kilise'de bir kariyer yapması istense de, VIII. Henry, 1502'de erkek kardeşinin ve daha sonra 1509'da babasının ölümünün ardından 1509'da tahta geçecekti. Henry kısa süre içinde kardeşinin dul kalan eşi İspanyol prenses Aragonlu Catherine ile evlendi ve 1516 yılında Mary adında bir kızları oldu. Fakat Henry'nin hikayesi bu kadar basit olamazdı. Hükümdarlığı sırasında beş eşi ve iki çocuğu daha oldu: VI. Edward VI ve I. Elizabeth.
Henry'nin hükümdarlığının tarihte bir benzeri yoktu. Hüküm sürdüğü 36 yıl boyunca birçok kökten ve sert değişiklikler gerçekleştirdi. Aragonlu Catherine'e karşı hisleri eskisi gibi değildi. Çünkü 23 yıllık evlilik boyunca kendisine bir erkek varis veremediği için onu suçluyordu. Hanedanını ve tahtını sürdürebilecek bir erkek çocuğa duyduğu özlem, Henry'nin Katolik Kilisesi'ni kendi İngiltere Kilisesi için yok sayıp kapatmasına neden oldu. Bütün üstünlüklerin Henry'den yana olduğu olduğu bu kilisede, bir erkek çocuk sahibi olabilmek için Catherine ile olan evliliğini sonlandırabilir ve başkalarıyla evlenebilirdi. Bu konuyla ilgili fazla bilgiyi İngiliz İç Savaşı: Otuz Yıl Savaşları'nın Britanya ayağı yazısında bulabilirsiniz.
Altı evliliğin ardından Henry gerçekten de verasetini sürdürmek için varislere sahip oldu; ancak doğanlardan sadece biri erkekti. IV. Edward, Henry'nin ölümünden sonra tahta çıkarak 1547'den 1553'e kadar hüküm sürdü. Edward'ın hükümdarlığı kısa sürdü, çünkü taç giyme töreninden altı yıl sonra, sert geçen tüberkülozla savaşın ardından yaşamını yitirdi. Edward kısa süren hükümdarlığı döneminde, özel konseyinin, daha açık olursak naibi ve amcası Somerset Dükü'nün etkisinde kalmıştı. Dük, koruyucu unvanıyla naip olarak gerçekten de engellenemez bir güç edinmişti.
Edward'ın beklenmedik ölümüyle, Tudor hükümetinin fraksiyonları karışıklık içindeydi. Çünkü Edward'ın yerine geçecek bir erkek varis yoktu. Artık karar iki kız kardeşi Mary ve Elizabeth arasında yaşanacaklara kalmıştı. Tahta bir kadının geçmesi alışıldık değildi. Yine de bu karar her iki kadının dini inancına olan bağlılığı değerlendirilecek verildi. Edward altı yıllık iktidarını babasının isteksiz olarak yaptığı şeyi sürdürerek geçirdi: Yani Katolikliği Protestanlığa dönüştürmek. Bununla beraber, Veraset soyundan dolayı taht Edward'ın üvey kardeşi ve sert bir Katolik olan Mary'ye verilecekti. Fakat ülkenin geçmişe dönmesini istemeyen Edward ölüm döşeğindeyken, sadık bir Protestan olan Lady Jane Grey'i Kraliçe olarak belirlemişti.
Ancak Mary, VIII. Henry'nin ilk çocuğu olarak taht için mücadele etti ve sonuç olarak Lady Jane idam edilmeden önce yalnızca 9 gün Kraliçe olarak hüküm sürecekti. Kraliçe olan Mary, Tudor halkına bağlı insanların hayatını tekrar bir belirsizliğe sürükleyerek, ilk hamle olarak İngiltere'yi Katolikliğe geri döndürdü.
Mary'nin hükümdarlığı Tudor hanedanı tarihinin oldukça sorunlu bir dönemidir. Dindar ve aşırılıklı Katolik fikirlerinin yanı sıra, Protestanlara ya da onun deyimiyle 'sapkınlara' karşı uyguladığı işkence, soyluların ve halkın büyük bir kısmı tarafından nefretle anılan birisi olmasını sağladı. Hükümdarlığı boyunca Mary, "Marian şehitleri" olarak bilinen dönemde 300'den fazla dini muhalifi kazığa bağlayarak meydanlarda yakmıştır..
Ayrıca Kraliçe Mary'nin cinsiyeti Tudor soyluları için sessizce dile getirilen büyük bir sorundu. Sadece Tudor tarihinde değil, İngiliz tarihinde de tek başına hüküm süren ilk kadın olarak, evlilik meselesi her şeyden önemliydi. Birçok soylu, Mary'nin o günlerde parçalanmış olan sivil halkı birleştirmek için Protestan bir erkekle yuva kurmasında ısrar ediyordu. Ancak, soyluların baskılarına boyun eğmeyi istemeyen Mary, 1554 yılında İspanya Prensi II. Philip ile evlendi.
Fakat bu evliliğinden herhangi bir varis doğmadı. Birçok kez denemiş ve kimi zaman yalancı gebelikler hissetmesine rağmen Mary, çocuk sahibi olamadı. Dört yıllık evliliğin ardından, Mary'nin sağlık durumu 1558 yılındaki yumurtalık kanseri ya da ağır bir grip türünden dolayı ağırlaştı. En sonunda ölmek üzereyken Protestan üvey kız kardeşi Elizabeth'i hatırlayacak ve İngiltere'nin ikinci Kraliçesi olmasını sağlayacaktı.
I. Elizabeth 1558'den 1603'e kadar 45 yıl boyunca tahtta kaldı. Onun hükümdarlığı çoğunlukla İngiliz tarihinin en ihtişamlı hükümdarlıklarından biri olarak tanımlanır. Anne Boleyn'in kızı olan Elizabeth, doğuştan gelen mirası nedeniyle sayısız ayrımcılık yaşadı. Ancak karakteri, eğitimi ve "her iki ebeveyninden de miras kalan zekası, cesareti ve kurnazlığı" onun istisnai bir hükümdar olduğunu gösterecekti.
Bununla birlikte, hükümdarlığının hiçbir dönemi sorunsuz geçmedi. Katolik düşmanları onu öldürmek için çok sayıda suikast girişiminde bulundu ve bizzat Roma'dan, bir Papalık fetvası şeklinde açık şekilde hedef gösterilmişti. Ayrıca özel hayatı da her şeyiyle mercek altındaydı. Evlenmeme konusundaki isteği, İngiliz monarşisinde ilk defa bir kadının tek başına hükmetmesi anlamını taşıyordu. Bununla beraber Elizabeth, yönetimi sırasında karşılaştığı sorunlara rağmen, Tudor Hanedanı tarihinde çok değerli bir karakterdi. I. Elizabeth bugün bile genellikle "Bakire Kraliçe" olarak anlatılmaktadır. 1603'teki ölümüyle beraber Tudor monarşisi de son buldu.
Tudor Dönemindeki Dini Hareketler
Tudor yönetiminin ilk dönemleri Katoliklikle iç içe görünüyordu. VII. Henry'nin tahta çıkmasıyla beraber Katoliklik İngiltere'de tartışmasız bir şekilde egemen din olmayı sürdürdü. İngiltere tarihin çoğu dönemindeki gibi Roma'nın büyük etkisi altındaydı ve Katolik ayinlerine herkes uymak zorundaydı. Ancak 1527'de, herkesi şoka uğratacak biçimde, VIII. Henry 24 yıllık eşi Aragonlu Catherine'den boşanmak için dilekçe verdi. Ayrılma isteğinin nedeni, Catherine'in Henry'ye yıllardır beklediği erkek varisi değil, sadece Mary adında bir kız çocuğu verebilmiş olmasıydı. Papa bu ayrılığa olumsuz yanıt verdiğinde, Henry ikinci sert hamlesini yaptı ve Katolik Kilisesi'nden ayrıldı. Böylece İngiltere'de Reformasyon dönemine girilmiş oldu. Bu dönemdeki gözle görülür değişiklikler arasında, manastırların kapatılması ve kralın İngiltere Kilisesi'nin yeryüzündeki tek yetkili olarak kabul edileceğin belirten 1534 tarihli Birinci Üstünlük Yasası yer almaktadır.
Henry'nin bu radikal hamleleri elbette gözden kaçmadı ve sonuç olarak aforoz edildi. Henry'nin ölümünün ardından Tudor İngiltere'si yönelim olarak Protestan bir ülke olarak kaldı. Protestanlığın devamı, I. Mary Kraliçe olmadan önce Edward'ın kısa hükümdarlığı boyunca devam etti. Mary, ilk olarak 1553'te Birinci Yürürlükten Kaldırma Yasası'nı çıkararak İngiltere'yi radikal bir şekilde Katolikliğe döndürdü. Mary bu yasayla, İngiltere'deki Kilise'nin VIII. Henry'nin hükümdarlığının son yılında sahip olduğu güce geri getirilmesini sağladı. Ancak Kraliçe Mary'nin Katolikliğe olan sert bağlılığı, insanların Protestan inançları nedeniyle kazığa bağlanarak yakılması gibi gaddarca eylemlere neden oldu. İngiltere'deki Katolik yönetiminin sonu I. Elizabeth ile geldi. Elizabeth Protestan olmasına rağmen Tudor İngiltere'sinde dine karşı daha hoşgörülü bir yaklaşım tercih ediyordu.
Tudor Döneminde Politika ve Fraksiyonlar
Tudor Hanedanı döneminde politika üç birimin etkisi altındaydı; Monarşi, Özel Konsey ve İngiliz Parlamentosu. Bu üç birim ülkeyi idare etmek, kanun oluşturmak, para toplamak, din ve savunma konularında kararlar almak için hep beraber çalışırdı. Özel Konsey, İngiliz monarşisi döneminde daima ağır basmıştır. Bu konsey en önemli tarafı, yasaların yalnızca duyuru yaparak dahi yürürlüğe girmesini sağlayabiliyor olmasıdır.
Bununla birlikte, Tudor Hanedanı döneminde politika büyük oranda o dönemdeki mevcut hükümdarla şekilleniyordu. İngiltere'nin her zaman bir tarım ülkesi olmasından dolayı toprak sahipliği güç demekti ve bu nedenle hükümdarın sevdiği kişilere unvanlar ve yanında topraklar verildi. Ancak bu soylu unvanları, kiracıların şikayetlerini dinlemek, eğitim sorunları, dini konular gibi politik sorumlulukları da yanında getiriyordu.
Tudor döneminin bütününe etki eden önemli bir değişim, VII. Henry'nin tahta çıkmasıyla yaşandı ve Henry, eski baronluk artıklarının yeni baronluklarla birlikte artık monarşiye kafa tutamayacağını ilan etti. Baronluk gücünün yok edilmesi tüm Tudor monarşisi boyunca rahatlıkla görülüyordu. Çünkü soylular sürekli hükümdarın gözüne girmek için savaşmak zorundaydı.
Elizabeth döneminde dahi, Saray siyasi gücün ana yeriydi ve zengin insanlar saraya her zaman bir fayda elde etmek için giderlerdi. Tüm Tudor hükümdarları bu soyluların oluşturduğu tehdidi her zaman akıllarında tutmuştur. Çünkü tüm soylular kraliyetin dostluğunu kazanmak için can atarken, birçoğu da, kimi zaman yalnızca hükümdarın kötü psikolojisi nedeniyle güç ve konumlarının ellerinden alındığını görecekti. Sonuçta, siyasi, ekonomik, dini veya kişisel değişimlerin bir tezahürü olarak çatışmalar ortaya çıkıyordu. Eşraf ve soylular İngiltere'nin çeşitli bölgelerini kontrol ediyordu ve topraklarındaki kiracılardan savaş da dahil olmak üzere lordlarının bütün isteklerine olumlu yanıt vermeleri bekleniyordu.
Henry'nin Aragonlu Catherine'den boşanmak istemesi, Reform Parlamentosu'nun kurulmasına yol açtığı için hem din hem de siyaset açısından çok önemli bir dönemdi. Bu olay 1529-36 yılları arasında yaşandı ve tamamen bu büyük meseleyi tartışmak için oluşturuldu. Reform Parlamentosu bu durumda, modern bir düzene doğru gerçek bir geçişi temsil ediyordu. Bununla beraber, hükümdarın geniş kapsamlı yaptırım gücü, sanki bir parlamentoya ihtiyaç yokmuş gibi görünmesine neden oluyordu.
Tudor Döneminde Sıradan İnsanlar
Tudor Hanedanı monarşisinden önce İngiltere tarım ağırlıklı bir toplumdu. Nüfusun çoğu (%90'dan fazlası) küçük köylerde yaşıyor ve yaşamlarını çiftçilikte kazanıyordu. Ortalama yaşam süresinin 35 yıl olmasından dolayı koşullar elbette ideal görünmüyordu. Daha sonra, Elizabeth döneminde donanmanın genişlemesi ve "yeni dünyaların" keşfedilmesi ticaretle zenginleşmenin yolunu açtı. Demir endüstrisinin yanı sıra kömür, kalay ve kurşun madenciliği büyük hızla ilerliyordu. Bu dönemde İngiltere adeta katlayarak zenginleşiyordu.
Bu dönemde yoksulluk ve kıtlık geniş bölgelere yayılmış olsa da, Tudorlar önceki monarşilerin belirlediği noktalardan ayrılarak, bunları yasalarla güçlendirdi. Tudor döneminden önce de sokakta yaşayanlara karşı yasalar yürürlükteydi; ancak 1530'da, izin belgeleri olması koşuluyla kentlerde dilencilere izin veren bir yasa hazırlandı. Dilencilerin sayısı hızla arttı ve sonuç olarak 1547'de yeni bir yasa dilencilerin iki yıl boyunca köle olarak kullanılabileceğini ilan etti. Bu korkunç yasa 1550'de çok zaman geçmeden kaldırıldı ve bir kez daha dilenciliğin cezası kırbaç olacaktı. Fakat Elizabeth'in iktidara gelmesiyle yoksulların kaderi değişecekti. I. Elizabeth 1601'de Yoksullara Yardım Yasası'nı yürürlüğe koydu ve bu yasa sıradan yoksullara sadece kapalı ve açık alanlarda yardım edilmesini değil, aynı zamanda vergi indirimi de getirmişti.
Buna ek olarak, cezalandırma sistemi daha çok fiziksel adalete çevrildi. Suçlar için uygulanan hapis cezaları yerine genellikle fiziksel cezalara yönelme eğilimi başladı. Tudor yönetiminin cezaları basit ama etkiliydi ve kırbaçlama, kamçılama ve bir yere kapatmayı içeriyordu. Cinayet gibi ciddi suçlar ise şüphesiz idam cezası anlamına geliyordu. İlginç bir şekilde, Tudorlardaki sınıf sistemi, Tudorların idam cezasını uygulama tercihlerinde bile anlaşılıyor. Sıradan insanlar her zaman asılırken, zenginlerin doğrudan kafası kesilirdi.
Eğitim, Tudor yaşamının erkeklerin güçlü olduğu bir alanıydı. Eğitimci Richard Mulcaster, 1580'lerde bu konuyu ele alırken, takipçilerine dönerek "doğal olarak erkekler daha değerli olduğu için" önce erkeklerin eğitiminden bahsedeceğini söylemişti. Erkek çocuklar anaokulundan dil bilgisi okuluna giderdi. Bu eğitimlerinin ardından ya üniversite ya da bir meslek seçmeleri şarttı.
Genç kızların evde anneleriyle birlikte iğne oyası, yemek pişirme, temizlik ve çocuk bakımı gibi konularda eğitim almaları istenirdi. Ancak insanlar, sadece okuma ve yazma konusunda bile olsa kadınlara eğitim hakkı verilmesi gerektiğini anlamaya başlıyordu. Sonuç olarak, 16. yüzyılın başlarında kızlar da erkek akranlarıyla birlikte bölgedeki okullara özgürce gitmeye başladı.
Peki ya eğlence? Tenis, at üstünde mızrak dövüşü ve elbette futbol tercih edilen sporlardı. 16'ncı yüzyıl İngiltere'sinde kumar tüm sınıfların içinde olduğu bir etkinlikti. Yoksullar zar atarak kumar oynarken, soyluların satranç ve iskambil kâğıtlarını kullanması alışılmış şeylerdi. Tudor tarihi aynı zamanda sahne sanatlarının yükselişini de desteklemişti.
Tudor Hanedanı Hakkında Sık Sorulanlar
Tudor Hanedanlığını kim kurdu ve nasıl iktidara geldiler?
Tudor Hanedanı, VII. Henry olarak da bilinen Henry Tudor tarafından kurulmuştur. Tudor, 1485 yılında Bosworth Field Muharebesi'nde Kral III. Richard'ı yenerek iktidara gelmiştir.
Tudor Hanedanı'nın en ünlü üyeleri kimlerdi?
Tudor Hanedanı'nın en ünlü üyelerinden bazıları VIII. Henry, I. Elizabeth ve I. Mary'dir.
Tudor döneminde meydana gelen bazı önemli dini ve siyasi olaylar nelerdir?
Tudor dönemi, İngiliz Reformu, İngiltere Kilisesi'nin kurulması ve I. Mary ile I. Elizabeth'in hükümdarlıkları da dahil olmak üzere önemli dini ve siyasi çalkantılara sahne olmuştur.
Tudor hükümdarları İngiliz tarihinin gidişatını nasıl şekillendirdi?
Tudor hükümdarları, VIII. Henry'nin İngiltere Kilisesi'ni kurması ve hükümdarlığının İngiliz ekonomisi üzerindeki etkisinden I. Elizabeth'in İspanyol Armadası'na karşı başarılı savunmasına kadar İngiliz tarihinin şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır.
Tudor hanedanının düşüşüne hangi faktörler katkıda bulunmuştur?
Tudor hanedanlığının düşüşü savaşların maliyeti, enflasyon ve Parlamento'nun artan gücü gibi faktörlere bağlanmıştır. Ayrıca, Tudor hükümdarlarının erkek bir varis çıkaramaması Stuart hanedanının başa geçmesine yol açmıştır.