Sadece lezzetli değil aynı zamanda yaşam için gerekli olan tuz kendine özgü uzun ve çalkantılı bir tarihe sahip. O masum tuzluğunuzun altında parçalanmış krallıklar, yeni keşfedilen dünyalar ve güçlü ticaret hanedanlarının tarihi yatıyor. Minerallerin ve baharatların hikayesi birçok kitabı doldurur. Tuzu kendi vücudumuzda üretemiyoruz ancak hayatta kalmamız için vazgeçilmezdir. Bu yüzden insanlık tarihinde en az 8000 yıllık bir geçmişi var.
Tuzun tarihi
Tuz sadece yemekleri lezzetli hale getirmekle kalmıyor, aslında hayat için gerekli. Sodyum iyonları, kan hücrelerindeki sıvının korunması veya ince bağırsağın besinleri emmesi gibi vücuttaki birçok temel görevin yerine getirilmesini sağlar. Tuzu kendi vücudumuzda yapamıyoruz, bu yüzden insanlar tuz ihtiyacı için her zaman çevresine baktı. İlk avcı insanlar tuzu stabil şekilde etten aldı ve tarıma geçildiğinde ise tuz birikintilerine giden hayvan izlerini takip ettik.
Çin'in Shangxi eyaletinde Yuncheng adında tuz gölü vardır ve MÖ 6000 gibi erken bir tarihte buradaki tuz yataklarının kontrolü için savaşlar yapıldığı tahmin ediliyor. Tuz, suyun buharlaştığı ve tuz tabakalarının açığa çıktığı kurak mevsimde gölden toplanırdı.
Tuzun koruyucu özelliğini ilk fark eden Mısırlılar oldu. MÖ 6050 yılı gibi erken bir tarihte tuzu dini adaklar için kullandılar. Tuzu Nil bataklığından aldılar. Tuzdaki sodyum, yiyecekte bakteriye neden olan nemi çekti, yiyeceği kuruttu ve etin uzun süre saklanmasını mümkün kıldı. Mumyalar bu yüzden tuzla korundu. Hatta Nil Nehri'ne bırakılan mumyalar "tuzlu et" parantezinde vergilendirildi.
Beyaz altın
MÖ 2700'de farmakoloji (eczabilim) üzerine bir Çin incelemesinde 40 farklı tuz türünden bahsedilir ve MÖ 1450'ye kadar uzanan Mısır sanatında tuzun yapılışı gösterilir. Daha da ilginci, Antik Yunan'da köleler tuzla takas edilirdi. "Tuzuna değmez" deyimi buradan gelir. Romalı askerler tuzla maaş alırdı ve İngilizce "salary" (maaş) kelimesi "salarium"dan doğdu ("sal" Latince tuz). Soldier (asker) kelimesi de benzer Latince bir köke sahip; "tuz alan" anlamı taşır.
Bu yüzden eski adı "beyaz altın" olan tuz çok değerliydi ve ticaret ve para yöntemi olduğu antik zamanlarda üretimi yasal olarak kısıtlanırdı. Bugün bile tuzun tarihi günlük hayatımıza ulaşıyor. "Salad" (salata) kelimesi "tuz"dan türemiştir ve kökeni Romalıların yapraklı yeşillikleri ve sebzeleri tuzlamasıydı. Günümüzün gravlaks, bresaola ve baccala gibi lezzetlerinin tümü tuzla kürlemenin sonucudur.
Tuz şehirleri
Dünya çapında tuz merkezli kasabalar ve şehirler kuruldu ve yerel tuz madenlerinin adını aldılar. Tıpkı Avusturya'daki "tuz şehri" demek olan Salzburg gibi. İlk İngiliz kasabaları tuz kaynaklarının etrafına inşa edildi. Middlewich ve Norwich gibi İngilizce yer adlarındaki "wich" eki, tuz işlemenin yaygın bir uygulama olduğu alanları gösterir.
Tuz, savaşlar doğurdu ve savaşları belirledi. Sadece yemek yemek için değil, deri tabaklamak, elbise boyamak ve asker erzaklarını korumak için kullanıldı. Savaş zamanı tuz üretimi üzerinde çalışanlara gerektiğinde muafiyet verildi.