Diğer adı Xinhai Devrimi olan 1911 Çin Devrimi, toplumsal huzursuzluk ve siyasi zafiyetle geçen uzun yılların sonucuydu. Gerçekleştirilemeyen reformlar, sömürge idaresinin baskısı ve Çin İmparatorluğu'nda yaşayan pek çok etnik grup arasındaki ahenk eksikliği, İmparatorluk rejimine karşı daha önce yaşanmamış bir kızgınlığa yol açmıştır.
Söz konusu hadise Ekim 1911'den Şubat 1912'ye kadar devam etmiş olup Çin tarihinde önemli bir kırılma noktasını simgelemektedir. Şimdilerde Çin Halk Cumhuriyeti ve Tayvan'daki Çin Cumhuriyeti kendisini 1911 Devrimi'nin gerçek ardılları olarak addetmektedir. Pekala, böyle dünyayı sarsan bir olay nasıl meydana geldi? Bin yıldır hüküm süren hanedan yönetimi Çin halkı tarafından neden alaşağı edildi? Devrimin etkileri ne oldu? Peki, devrim sonunda halk için daha mutlu ve istikrarlı bir yaşam sağlanmış mıdır?
Çin Devriminin arka planı
Çin, 19. yüzyıl boyunca sömürge baskıları ve dışarıdan gelen saldırılara gereken cevabı verememesi sonucunda tüm itibarının ve otoritesinin çöküşüne tanık oldu. Söz konusu dönem günümüzde aşağılanma yüzyılı olarak anılmaktadır.
Afyon Savaşlarını Büyük Britanya ve Fransa'ya kaybeden Çin'e sömürgeci güçler sert ve hakkaniyete aykırı antlaşmalar imzalatmıştır. İktidardaki Qing Hanedanlığı, gücünü ve yönetimini çağdaşlaştırmak için reformlar yapmayı denedi ancak bu çabalar, kurum içi çürüme ve yetkilerin son derece tutucu bir sarayın elinde toplanmasıyla akamete uğradı.
İmparator Guangxu, 1895'te Birinci Çin-Japon Savaşı'nda alınan yenilginin etkisiyle reformları ekonomik ve sosyal alanlara da taşımanın gerekliliğine kanaat getirdi. Pekin, önemli reformistler Kang Youwei ve Liang Qichao'nun aracılığıyla 1898'de Yüz Gün Reformu'nu yürürlüğe koymayı başardı. Ne var ki, bu girişim İmparatoriçe Dowager Cixi eliyle başlatılan gerici bir hükümet darbesiyle sonuçsuz kaldı. Hükümdar evinde göz hapsine alınırken, reform yanlıları öldürülmemek için ülkeden kaçtı.
İmparatoriçe Dowager sadece Guagxu'nun reformlarına son vermekle kalmadı, aynı zamanda yabancı devlet adamlarının etkisine karşı Boxer Ayaklanması da destekledi. Ayaklanma 1899'dan 1901'e kadar sürmüş, yabancılar ve Çinli Hıristiyanlar aşırı muhafazakâr grupların saldırısına maruz kalmıştır. Bunun üzerine Çin'e çok uluslu bir askeri müdahale gerçekleşti ve Pekin'i Boxer Protokolü ile Batı'ya bağımlı kılan ağır şartlar dayatıldı.
Yaşanan bu ikinci aşağılanmanın ardından ülke genelinde pek çok rejim karşıtı siyasi grup oluştu. Bunların en ünlülerinden biri Zou Rong'un Mançu karşıtı hareketiydi. Aşırı milliyetçi olan bu grup, kökenleri Mançu olan Qing Hanedanlığını tasfiye etmeyi ve yerine ırk olarak Çinli yöneticilerin gelmesini hedefliyordu. Reformcu Kang Youwei ve Liang Qichao, Guagxu'nun yeniden iktidara gelmesini talep eden İmparatoru Koruma Cemiyeti'ni oluşturdu. Bunun yanında Sun Yat-sen liderliğindeki Çin'i Canlandırma Cemiyeti de oldukça keskin devrimci fikirlere sahipti ve hanedanın yönetimine nihai olarak son vermeyi amaçlıyordu.
İmparatorluk yönetimine itirazlar
Rejime karşı isyanlar 1895 yılında Çin'i Canlandırma Cemiyeti'nin Guangzhou şehrini bir başkaldırıyla ele geçirmeye yeltenmesiyle başladı. Fakat planları Qing Hükümeti'ne haber verildi ve hükümet hızla müdahale etti. Bağımsızlık yanlıları çabucak tutuklandı ve idam edildi.
İzleyen yıllarda Çin'de pek çok ayaklanma gerçekleşti. Qing yetkilileri 1900 yılında İmparatoriçe Dowager'i tahttan indirme çabasını sonuçsuz bıraktı. Aradan üç yıl geçtikten sonra, Mançu karşıtı bir ayaklanma çıktığı yerde bastırıldı. 1907 yılının Mayıs ayında, yabancı gönüllülerin de dahil olduğu devrimci bir hareket Chaozhou'nun denetimini almayı denedi ancak acımasızca bastırıldı. Başlangıçta elde edilen bazı başarılara rağmen 1907 ve 1908 yıllarında sayısız ayaklanma rejim tarafından baskılandı.
İmparator Guangxu ve İmparatoriçe Dowager Cixi Kasım 1908'de ölünce, İmparator Guangxu iki yaşındaki yakını Prensi Puyi'yi İmparator tayin etti. Naiplik yetkisi bir grup hadım ve Qing ailesi üyelerine emanet edildi.
Öte yandan yeni yöneticiler muhalefet ile ilişkileri onarmak için hiçbir şey yapmadı. Görece sakin geçen bir yılın ardından, Şubat 1910'da Gengxu Yeni Ordu Ayaklanması ile ayaklanmalar ve başkaldırı süreci başladı. Bundan bir yıl sonra Nisan ayında İkinci Guangzhou Ayaklanması gerçekleşti ve 72'sinin kimliği tespit edilen 86 devrimci devlet güçleri tarafından topluca katledildi. Artık Qing Hanedanlığının sonu yaklaşmıştı ve yalnızca birkaç ay sonra son bir ayaklanma daha gerçekleşecekti.
Çin Devrimi'nin başlangıcı
10 Ekim 1911'de Hubei eyaletinin Wuchang kentindeki devrimci örgütler, yerel yetkilileri tamamen hazırlıksız yakalayan muazzam bir ayaklanma başlattı. Ayaklanmanın ertesi günü tüm şehir direnişçilerin eline geçmişti. Bölgedeki Qing subayları ya firar etti ya da mücadele sırasında öldürüldü. Diğer devrimci hareketler, Çin Han milliyetçi dernekleri ve bağımsızlık örgütleri bu başarıdan ilham alarak Pekin'e intikam alacak bir alan bırakmayacak şekilde çok sayıda ayaklanmayı neredeyse eş zamanlı olarak başlattı.
Hunan Eyaleti 22 Ekim'de direnişçilerin eline geçti. Hemen aynı gün, Müslümanların çoğunlukta olduğu Shaanxi eyaletinde kanlı mücadeleler yaşandı ve Qing destekçileri ile devrimciler Şubat 1912'de İmparator'un tahtı bırakmasına kadar çatıştı.
Ekim'in 23'ünde Jiujiang direnişçilerin kontrolüne geçti. Ayın 29'unda Shanxi Eyaletinde yaşanan kanlı ayaklanmada Mançuların büyük bir kısmı kılıçtan geçirildi. Ayaklanmaya, Çin'in Savaş Ağaları Dönemi'ndeki fırtınalı olaylarının ilerideki kilit isimlerinden biri olan Yan Xishan öncülük etti.
1911'in Ekim ayı sonunda Yünnan Eyaleti devrimciler tarafından ele geçirildi ve Jiangxi'nin ardından gelmesine ramak kalmıştı. Müteakip iki ay içinde tüm Çin devrim ateşiyle yanıyordu. Ellerinde merkezi bir komite bulunmayan ayaklanmacılar fikir olarak da birbirlerinden ayrılmışlardı. Kimisi devrimci fikirleri benimserken, diğerleri Mançu elitlerini Çin'den çıkarıp yerlerine Hanları yerleştirmek istiyordu. Tibet ve Moğolistan gibi diğer bölgelerde bağımsızlık isteyen örgütlenmeler Pekin'den bağımsızlıklarını koparmayı ve yeni devletler inşa etmeyi başardılar.
Japon işgali altındaki Tayvan'da asilerin silahlanmış olması da dikkate değerdir. Tokyo hızla isyancıları bastırdı ve bölgeyi denetimi altına aldı.
Qing hükümetinin çöküşü
Kasım 1911'de Qing Hükümeti Yuan Shikai'yi Başbakan olarak atadı. Hükümet, Çin'i otokratik bir rejimden anayasal bir monarşiye dönüştüren On Dokuz Madde Reformunu kabul etti. Ancak bu değişiklikler çok geç geldi ve isyancıları tatmin etmedi.
Çin'in güneyinde devrim kuvvetleri Nanking'i ele geçirdi ve geçici hükümetin geçici başkenti konumuna getirdi. Aralık ayında Pekin ve Nanking temsilcileri İngiliz Müstemlekesi olan Şanghay'da toplanarak krizin sona erdirilmesi için bir müzakere gerçekleştirdi. Yuan Shikai'nin Çin'in başkanı olması durumunda İmparator'un çekilmesi konusunda mutabakata varıldı.
Ancak Yuan Shikai anlaşmanın üzerine düşen tarafını yerine getirmedi ve ihtilalci komiteler 29 Aralık'ta Sun Yat-sen'i ülkenin geçici başkanı olarak seçti. 3 Ocak 1912'de asiler Yuan Shikai'ye başarısız bir suikast düzenledi ve ayaklanmacı ordular Pekin üzerine yürüyüşe geçti.
Korkuya kapılan başbakan, imzaladığı Şanghay Konferansı şartlarını yürürlüğe koymuş ve Qing hanedanının önemli isimlerine İmparatorun çekilmesini önermiştir. İmparator 12 Şubat'ta tacı bıraktı. Anlaşmanın şartlarını harfiyen uygulamak için Sun Yat-sen devlet başkanlığından vazgeçmiş ve Yuan Shikai 12 Mart 1912'de göreve başlamıştır. Böylece Çin Cumhuriyeti doğmuş oldu.
Yuan Shikai'nin aday ilan edilmesinden hemen sonra hükümet içindeki devrimci grupların çoğu Kuomintang Partisi'nde toplandı ve ilk seçilmiş mecliste hakimiyet kurdu. Başbakanlığa Song Jiaoren seçildi fakat Mart 1913'te Yuan'ın emriyle infaz edildi. Çin, çeşitli nüfuz sahibi kimselerin Kuomintang içinde ve dışında iktidar için yarıştığı bir dengesizlik safhasına girmek üzereydi. Üstelik Çin Komünist Partisi gibi başka hareketler de sosyal ve siyasi haritada belirmeye başlamıştı.
1911 Çin Devrimi: Fiyasko mu yoksa başarı mı?
1911'deki Çin Devrimi, Qing yönetimine karşı çeşitli ayaklanmaların sonucunda ortaya çıkmıştır. Bu isyanların arkasındaki hareketler tek bir örgüt içinde koordine edilmemişti ve farklı hedefleri vardı. Ancak tüm isyancılar Mançu yönetimini Çin'den uzaklaştırma konusunda birleşmişlerdi.
Qing İmparatoru'nun devrilmesiyle devrim esas amacına ulaşmış oldu. Ne var ki, bu aşamadan sonra Devrimin gövdesini oluşturan muhtelif gruplar kendi çıkarları peşinde koştu.
Moğolistan ve Tibet Çin'den bağımsızlık elde etmeyi başardı. Diğer siyasi gruplar içinse elde edilen zafer daha çetrefilli meselelere evrildi. Ulusalcı hareketler ikiye ayrılmıştı: Bir başkanlık devletinin kurulmasını destekleyenler ve ırksal olarak Çinli bir Han İmparatoru ile tek adam yönetimini sürdürmek isteyenler. Bu belirgin farklılığa paralel olarak Pekin'deki merkezi makamlar kendilerine uzak eyaletler üzerinde henüz doğrudan kontrol kuramamıştı. Yaşanan bu belirsizlik, 1916'dan 1928'e kadar birbirleriyle savaşan bölgesel savaş ağalarının ortaya çıkmasını hızlandırdı. İşte bu dönemde Çin Komünist Partisi (ÇKP) ciddi bir siyasi aktör olarak ortaya çıktı ve milliyetçi Kuomintang'a yönelik silahlı eylemlere girişti.
Komünistler ve milliyetçiler arasındaki Çin İç Savaşı 1927'den 1949'a dek sürmüş, 1936'dan 1945'e kadar Japon işgalcilere yönelmek için ateşkese gidilmiştir. Nihayetinde İç Savaş ÇKP'nin Çin anakarasında kontrolü ele geçirmesi ve Kuomintang'ın Tayvan'a özerk bir hükümet kurarak bölgeden çekilmesiyle sona erdi.
Günümüzde Çin Halk Cumhuriyeti başlıca endüstriyel güçlerden biri olduğu kadar dünya siyasetinde de söz sahibi bir aktördür. Tayvan'da kurulan Çin Cumhuriyeti de yarı iletkenlerin ve dünyaya ihraç edilen çeşitli malların ana üreticisi olarak küresel ilişkilerde önemli bir aktördür. Ancak iki ülke arasındaki anlaşmazlıklar günümüzde de varlığını sürdürmekte ve ihtilaf ateşi bölgeyi tehdit etmeye devam etmektedir.