Çiçek hastalığı milattan önceki yıllarda başlayıp Mısırlı tüccarlara, Kuzey Afrika ve Hindistan'a, oradan da ticaret ve fetihler aracılığıyla dünyadaki en uzak topluluklara kadar ulaşarak tüm insanlığı kasıp kavurmuştu. MÖ 1600 yılına ait olan Mısır mumyalarının yüzünde bile bu hastalıktan kaynaklanan yara izleri bulunmuştur. Kayıtlara geçen en eski çiçek salgını vakası MÖ 1350 yılında Hitit ve Mısırlılar arasındaki savaşta patlak veren bir salgındır.
Çiçek Hastalığının Tedavisi
Hitit kralı ve oğlunun da içinde bulunduğu uygarlığın tüm mirasçılarının, bu hastalıktan öldükleri bilinmektedir. Hitit uygarlığı, bu hastalık nedeniyle yok olan birçok uygarlığın ilkidir. MS 180 yılında ise 7 milyon insanın ölümüne yol açan çiçek hastalığı, Roma İmparatorluğu'nda gerileme döneminin başlamasına neden olmuştur. İspanyollar ve Portekizliler bu hastalığı Amerika kıtasına taşımışlar ve böylece bu hastalık Aztek ve İnka uygarlıklarını da kırıp geçirmiştir. İspanyolların 1518'de Meksika'ya gelişlerinden sonra geçen 100 yıl içinde, 22 milyon civarında olduğu sanılan yerli nüfus 2 milyona düşmüştür.
Sömürgecilikle birlikte tüm dünya benzer vakalar yaşamaya başlamıştır. 1763 yılında Kuzey Amerika'daki İngiliz ordularının kumandanı Jeffrey Amherst, yara kabuğu ve kabarcıklardan elde edilen sıvının battaniyelere sürülüp Kızılderili kabilelere verilmesini önererek biyolojik savaşı ilk ortaya çıkaran kişi olmuştur. 19. yüzyılda Amerikan hükümeti, aynı biyolojik silahı Kızılderililer'e karşı kullanmıştır. Böylece çiçek hastalığı 20. yüzyıla gelmeden savaşlar ve diğer salgın hastalıklar nedeniyle ölen bütün insanların sayısından da fazla olan yaklaşık yarım milyon insanın ölümüne yol açmıştır. Çiçek hastalığının tedavisi sürecindeki en acı ve görmezden gelinen facia budur.
Edward Jenner'in ispat edilen başarılı aşılama tekniğinin ardından, bu uygulama dünyanın birçok bölgesine yayılmıştır. Bunu takiben 19. yüzyılda inek çiçeği hastalığı virüsünün yerini, ineklerden elde edilen aşının başlangıcını oluşturan aşı maddesi virüsü almıştı. Kişiye ağızdan ya da enjeksiyon yoluyla verildiğinde, lenfositlerin belirli antikor proteinleri üretmesine neden olarak kabahatli mikroorganizmaları nötrleştiren ya da yok eden bu aşı, canlı, hafifletilmiş veya ölü mikroorganizmalardan (bazen organizmayı oluşturan proteinin bir parçasından) oluşur.
Dünya Sağlık Örgütü'nün Çiçek Aşısı Üstündeki Etkisi
1926 yılında, Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) Çiçek Hastalığı ve Uluslararası Aşılama Komisyonu, çiçek aşılarının içeriğini incelemeye, aşıların üretimi, depolanması ve dağıtımını belli bir standarta oturtmaya başlamıştı. Bu denetim sayesinde 1900'lü yılların ortalarına kadar çiçek aşısı üretimi Avrupa ve Kuzey Amerika'da kontrol altına alınmıştı. Buna rağmen dünyanın birçok bölgesinde kontrolsüz yapılan bir üretim vardı. İnsan vücudunun antijenlere karşı ürettiği aşı olan ve yakın geçmişte aşılanan kişilerin kanlarındaki plazmayla hazırlanan immünoglobülin, 1950'lerin başlarında piyasaya çıkmıştı. Bu madde aşılama sırasında vücudun kendi gayretiyle yeterli sayıda antikor (antijenlere karşı savunma mekanizmaları) üretemediği durumlarda kullanılır.
Çiçek hastalığının tedavisi sürecini özetleyecek olursak, çiçek aşısının belirli bir standartta üretilmeye başlanması, insan vücudunun ürettiği aşı immünoglobülinin piyasaya çıkması ve tüm bunların sonucu olarak çiçek hastalığının Avrupa ve Kuzey Amerika'da kökünün kazınması, hastalığın tüm dünyada yok edilebilmesi için evrensel bir çabanın doğmasına neden olmuştur. Bu evrensel çabaya ve hassasiyete olan gereksinim ise hastalığa neden olan variola virüsünün sadece insan hücrelerinde yaşayabilmesinden gelir ve insanların bu virüsten temizlenmesi, onun tamamen yok olması anlamına gelmektedir.
Rus Profesörden Dünyaya Çiçek Hastalığı Çağrısı
Bu çabayı 1958 yılında başlatan ve hastalığın kökünün kurutulmasında global bir programın gerekliliğini öneren Sovyetler Birliği'nden Rus profesör Viktor Zhadanov'du. Sovyetler Birliği, o tarihlerde geniş topraklara sahip ve çiçek hastalığının yaygın olarak görüldüğü bir ülkeydi. Aynı tarihlerde DSÖ'nün tüm Amerika kıtasında çiçek hastalığını yok etmeyi amaçlayan bölgesel programı, uygulanan ilk ortak uluslararası programdı. 1959 yılının Mayıs ayında toplanan 12. Dünya Sağlık Kongresi, hastalığın kökünün kurutulmasıyla ilgili bu evrensel çabayı üstlendiğini açıkladı. Tüm Amerika kıtasında 1950 yılında başlatılan bu girişim, zayıflamaya başlamıştı. 1966 yılında toplanan 19. Dünya Sağlık Kongresi'nde DSÖ fonlarının bu evrensel çaba için kullanılması kararı alındı.
Yaşanan bu güzel gelişmelerden sonra bile, programın sürdürülmesi konusundaki isteksizlik devam etti ve birçok insan çiçek hastalığını tamamen yok etmenin mümkün olmayacağına inanmaya başladı. Bu konuda duyulan şüphe, özellikle ücra köşede kalmış yerleşim birimlerindeki durumun bilinmemesi, oradaki sağlık hizmetlerinin yetersizliği, lojistik sorunlar ve bunlara ek olarak sıtma hastalığını yok etme konusunda yaşanan başarısızlıklarla daha da derinleşti. Fakat etkili kuru aşıların piyasaya çıkması ve bu virüsün sadece insan hücresinde yaşayabilmesi, hastalığın kökünü kazıma mücadelesinde büyük bir avantaj sağladı.
Somali'deki Son Çiçek Hastalığı Vakası
1967 ile 1980 yılları arasında gerçekleştirilen toplu aşı kampanyalarının ve tüm dünyada görülen çiçek hastalığı türlerinin araştırılıp tespit edilmesini amaçlayan izleme programlarının yardımıyla, bu konuyu üstlenen proje sahiplerinin yüzü gülmeye başladı. Sovyetler Birliği kampanyaya 14 milyon doz aşıyla, Birleşik Devletler de 190 milyon doz aşıyla katkıda bulunmuştur. Dünyada en son görülen çiçek hastalığı vakası, 26 Ekim 1977'de Somali'nin Merca şehrinde rapor edilmiştir.
Bu tarihe kadar çiçek hastalığı virüsünü araştıran sadece iki laboratuvar kalmıştır. Bunlardan biri Rusya'daki Moskova Araştırma Enstitüsü, diğeri de Amerika'nın Georgia eyaletinin başkenti olan Atlanta'daki Salgın Hastalıkları Kontrol ve Önleme Merkezi'dir. Virüsün genetik dizisi bilinmesine rağmen, yıllar sonra ortaya çıkan bu son vakadaki virüslerin inceleme için korunması mı yoksa yok edilmesi mi gerektiği tartışması yaşanmıştır.
Aslında hastalığın dünya üzerinden kökünün kazınmasının ardından durdurulan aşılama programları yüzünden şu an dünya nüfusu çiçek hastalığının yeniden patlak verme ihtimaline karşı oldukça korumasız durumdadır. Bu virüsün teröristler ya da devletler tarafından depolanıp biyolojik silah olarak kullanılması endişesi de her geçen gün büyümektedir. Söz konusu virüsün tamamen yok edilmesi Haziran 1999'dan Haziran 2002'ye kadar ertelenmişti.
Edward Jenner ve Osmanlı Yöntemi
Edward Jenner ve çiçek hastalığı hakkında detaylı bir yazı. O eşi benzeri görülmemiş çiçek hastalığı felaketinden toplumları kurtarmak, insanlık tarihinde elde edilen en büyük başarılarından biri olarak görülür. Bilimsel deneyler, teknolojik gelişmeler ve uluslararası işbirliğiyle kazanılan bu başarının başlangıç noktası ise kadınların bilgeliğine ve bir annenin cesaretli girişimine dayanır. Son olarak, bu konudaki en büyük övgü, (İngiliz) Gloucestershire'lı doğabilimci ve bir cerrahın yanında çırak olan Edward Jenner'a (1749-1823) gider.
Jenner odağını, inek çiçeğini (sığırlardan bulaşan çiçek hastalığını) gözlemleme ve bu konuda deney yapma üstüne yoğunlaştırmıştır. Kendisinin de üyesi olduğu Kraliyet Tıp Akademisi, çiçek aşısı denemesinin sonuçlarını içeren makalesini, "var olan ispatlanmış bilgilerle geliştiği" gerekçesiyle yayınlamayı reddetmiştir. Bunun ardından, Edward Jenner, 1798 yılında, kendi maddi imkanlarıyla, bu makalesini bir kitaba dönüştürerek yayınlamayı başarmıştır.
Bununla birlikte kendisinden çok önce, ineklerin de çiçek hastalığına benzer bir hastalığa tutulduklarını ve hasta ineklerin memelerinin çevresinin cerahatli sivilcelerle kaplandığını ve sütçü kadınların, ellerindeki çatlaklardan bu hastalığın ölmüş mikroplarını alarak bağışıklık kazandıklarını duymuştu; dahası Osmanlı sarayında çiçek aşısının yaklaşık 100 yıldır uygulanmakta olduğunu da biliyordu. Tüm bu bilgileri yayınladığı kitabında derleyerek kendi buluşu gibi göstermiştir.
Çiçek hastalığına, poxviridae grubundan variola adındaki bir virüs sebep olmaktadır. Hastalığın ilk defa MÖ 10000 yılında kuzeydoğu Afrika'daki eski tarım toplumlarında ortaya çıktığı düşünülmektedir. Virüs, bir metrenin milyarda biri büyüklüğünde olup ateş, önce yüzde ve gözlerde ve sonra tüm vücutta beliren kırmızı kaşıntılı izlerle birlikte sırt ve kas ağrısıyla kendini belli eder; ilerleyen evrelerde çoğunlukla körlüğe ve ölüme sebebiyet verir. Hastalığın ölümlü vaka oranı, genellikle %20-60 arasındadır. Hayatta kalanlarda genellikle körlük ve vücudun sol tarafında çirkin yara izleri görülür.
Bebeklerde ve 5 yaşın altındaki çocuklarda bu ölüm oranı %80-100 arasındadır. Çiçek hastalığının hafifletilmiş türü olan variola minor, çerisinde daha az öldürücü mikrop barındırır. Hastalıkla ilgili aşılamanın hiç olmadığı zamanlarda, bu hafifletilmiş türün, aynı zamanda bu hastalığa karşı bağışıklık yarattığına yaygın olarak inanılırdı. Bu düşünceden yola çıkarak, sağlıklı çocuklar ve yetişkinlerin cildine, bağışıklık kazanabilsinler diye, kabuk bağlayan sivilcelerin lezyonlarından hazırlanan sıvı sürülürdü. Bu işlemlerin gerçekleştiği sürece variyolasyon denmektedir.
Bununla birlikte Jenner'dan 100 yıl önce Çinliler, hastalıklı ineklerden aldıkları ölü pirelerden yaptıkları hapları, sağlıklı insanlara içirmişlerdir.
İstanbul'dan İngiltere'ye…
Uygulandığı bölgede hafif bir reaksiyona neden olan, çiçek hastalığına kısmi ya da tam bir bağışıklık sağlayan ve belirgin bir şekilde ölümlü vakaların oranını azaltan variyolasyon, yöntem olarak oldukça başarılı olmuştur. Jenner da bu yöntemi 8 yaşındaki bir erkek çocuğa uygulamıştı. İstanbul'a seyahatleri sırasında bu variyolasyon uygulamasına tanık olanlar, gördüklerini, 1714 ve 1716 yıllarında, Transactions of The Royal Society of London adlı dergiye anlatmışlardır.
Fakat hekimler bu dergide anlatılanları görmezden gelmiş ve kabul etmemişlerdir. Bu yöntem, Avrupa'ya ilk kez, İstanbul'da İngiliz elçisi olan Lord Montagu'nin eşi Lady Mary W. Montagu tarafından getirilmiştir. Bayan Montagu'ın yüzü çiçek hastalığı yüzünden tahrip olmuş ve bunun üzerine endişelenmeye başlayan Montaguıe, Londra'daki doktoruna verdiği emirle, bu aşıyı 1718 yılında önce oğluna ve ardından 1721'de kızına yaptırmıştır.
Montagu'ın bu uygulamaları, toplumda duyulmuş ve bu yöntemin, hapishanedeki mahkumlar üzerinde defalarca denenmesine yol açmıştır. Olumlu sonuç alınmasının ardından, variyolasyon yöntemi tüm Avrupa'ya ve oradan Amerika'ya yayılmıştır. Fakat bu yöntemin zorlukları da vardı. Eğer bu lezyon oldukça öldürücü virüslerden meydana gelmişse, insanları öldürüyor ya da ciddi tahriplere neden oluyordu. Bu da yeni bir salgın türünün ortaya çıkması anlamına geliyordu. Başka bir deyişle, eğer bu lezyonun içine tüberküloz, frengi ya da diğer bulaşıcı hastalıklara neden etmenler karışırsa, bu diğer öldürücü hastalıklar da kişilere bulaşabilirdi.
Edward Jenner ve İnek Aşısı Yöntemi
Edward Jenner, süt sağan kadınların ellerinde oluşan bu hafif inek çiçeği hastalığının onları çiçek hastalığından koruduğu fikrinden yola çıkmış ve belli bir korunma mekanizması olarak kişiden kişiye aktarılabileceği neticesine varmıştı. İneklerin memelerinde meydana gelen çiçek kabarcıklarından aldığı iltihabı sağlam ineklere tatbik etmiştir. İnek aşısı olarak bilinen bu aşı tarzı Jenner tarafından ortaya konulmuştur. 1796 yılında Sarah Nelmes adlı bir sütçü kızın parmaklarından aldığı lezyonlardan yaptığı çiçek aşısını James Phipps adlı bir çocuk üstünde denemiştir. Bu aşıdan 6 hafta sonra, Jenner birkaç ay içinde çocuğa tekrar variyolasyon uyguladı. Bunun sonucunda uygulanan bölgede hiçbir lokal reaksiyon görmemiştir.
Bu aldığı sonucun ardından, daha önce hafif inek çiçeği geçiren 13 kişiye variyolasyon uygulamış ve bunlardan hiçbirinde lokal reaksiyon gözlememiştir. Bu testler sonucundaki bulgularının yer aldığı makaleyi Kraliyet Tıp Akademisi'ne sunmuştur. Akademi onun bu makalesini reddetmiş ve "bu güvenilmez fikriyle halk arasında ün kazansa bile, bu fikri resmi olarak ilan etmemesi" konusunda onu ciddi şekilde uyarmıştır. Bunun ardından, Jenner bu verileri, 1798'de, hekimlerin bir yıl boyunca acımasızca eleştirdiği ve bir yılın ardından doğruluğunu kabul ettiği bu fikirlerinin bulunduğu kitabını yayımladı.
1800 yılına kadar ise tüm dünyada yaklaşık 100 bin kişi bu ineklerin memelerindeki çiçek kabarcıklarından alınan sıvı ile aşılanmıştı. Bu yöntem, Harvard Tıp Fakültesi'nden Benjamin Waterhouse'ın çalışmaları ve Thomas Jefferson'ın çabalarıyla Amerika'ya gelmiştir.
Yeni Aşıların Önündeki Engel
Louis Pasteur'ün mikroorganizmaların etkinliğini azalttığı çalışmalarını takiben, 19. yüzyılın sonlarına doğru yapılan çalışmalar aşılarla, vücuda giren mikroorganizmaların etkisizleştirilmesi gibi yöntemler üzerine yoğunlaşmıştı. 20. yüzyılın ortalarına gelinmeden, hücre kültürü, virüslerin gelişimi konusuna uyarlanmıştı. Bu gelişmenin ardından çok geçmeden, hücre kültüründeki pasajın, aynı zamanda patojenik etkiyi azalttığı da bulunmuştur.
Günümüze gelindiğinde ise moleküler biyoloji ve genetik mühendisliği, yönlendirilmiş mutasyon aracılığıyla etkisizleştirilmiş antijenler ve zayıflatılmış mikroorganizmalar üretmenin yeni ve etkili yöntemlerini ortaya çıkarak, gelecekte hepimizi etkileyecek olan aşılar üretmektedir ve bulaşıcı olmayan kanser gibi hastalıkları da önleyebilecek aşılar yapmaktadır.
Bununla birlikte, günümüzde aşı üretimi, ne yazık ki, aşı üreten şirketler açısından oluşturdukları mali riskler ile birlikte anılmaktadır. Aşı üretimi mali destek gerektirmektedir. Fakat bu destek kimi zaman çok yetersiz kalmaktadır. Bu şirketlerin aklında hep şöyle bir soru vardır: "Eğer aşıyı yaparsak ve kimse almazsa ne yaparız?" Gerçekten de her zaman böyle bir risk vardır.Şu an bir aşı şirketinin yöneticiliğini yapan Pennsylvania Üniversitesi mezunu hekim Stanley Plotkin, bu konudaki düşüncelerini şöyle ifade etmiştir:
Aşılama yoluyla hastalıkların kontrol altına alınması konusunda oldukça güzel gelişmeler yaşanmaktadır. Bununla birlikte öne çıkan sorunlar da bu güzel gelişmelere gölge düşürmektedir. Bu konuda yaşanan en öncelikli sorun, aşı tedariğinin yetersiz kalmasıdır. Endüstrileşmiş ülkelerde bile, üretici firma sayısının azlığı ve aşı üretimini düzenleyici kanunların baskısı ile üretim oldukça kısıtlı kalmaktadır. Dünyada grip salgını gibi olağanüstü bir durum yaşanırsa, şu an bu talebin nasıl karşılanacağı ve bu aşıların, gelişmekte olan ülkelere nasıl ulaştırılacağı konusuna hala bir açıklık getirilememektedir.
Stanley Plotkin
Çiçek Aşısı Hakkında Sık Sorulan Sorular
Çiçek hastalığının nedeni nedir?
Çiçek hastalığına Poxviridae ailesinden bir virüs olan variola major enfeksiyonu neden olur. Alastrim adı verilen daha az virüslü bir çiçek hastalığı formuna, variola minor olarak bilinen yakından ilişkili bir virüs neden olur. Ne doğal hayvan taşıyıcıları ne de variolanın insan vücudu dışında doğal yayılımı vardır.
Çiçek hastalığı virüsü hala var mı?
Çiçek hastalığı aşıyla kontrol altına alınan ilk hastalıklardan biridir. 1967 yılında Dünya Sağlık Örgütü (WHO) çiçek hastalığına karşı küresel bir aşılama programı başlattı ve 1980 yılında hastalığın vahşi doğada yok edildiği resmen ilan edildi. Variola major stokları daha sonra Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya'da muhafaza edilmiştir.
Çiçek hastalığının ölüm oranı neydi?
Çiçek hastalığı yüzyıllar boyunca dünyanın en korkulan salgınlarından biri olmuş ve çoğu çocuk olan kurbanlarının yüzde 30'unu öldürmüştür.
Bir kişiye yeniden çiçek hastalığı bulaşabilir mi?
Çiçek hastalığından kurtulan insanlar, ömür boyu şekil bozukluğu ve bazı durumlarda körlükle karşı karşıya kalsalar da, ikinci bir enfeksiyona karşı kalıcı olarak bağışıklık kazanmışlardır.
Bilinen en son çiçek hastalığı vakası ne zaman görülmüştür?
Son endemik çiçek hastalığı vakası (aslında bir variola minor enfeksiyonu) 1977 yılında Somali'de kaydedilmiştir. İngiltere'de 1978'de görülen ve kaynağı bir laboratuvar olan iki vaka dışında 1977'den 1980'e kadar (hastalığın vahşi doğada yok edildiği resmen ilan edildiğinde) hiçbir vaka bildirilmemiştir.
Maymun çiçeği çiçek hastalığı ile ilişkili midir?
Maymun çiçeği, çiçek ve inek çiçeğine neden olan aynı virüs ailesi olan Poxviridae'nin bir üyesi olan monkeypox virüsünden kaynaklanır.