Roma'nın Hristiyanlığı kabulü hakkında iki parçalık bir yazı hazırladık. İlk bölümde yalnızca Roma'nın Hristiyanlığı kabulüne neden olan savaşı ve hemen sonrasını anlatıyoruz. Hazreti İsa'nın ölümünü takip eden yaklaşık 300 yıl boyunca Hristiyanlar, Roma İmparatorluğu'nun içinde baskı gören bir azınlık olarak ayakta kalabildi. Ancak MS 28 Ekim 312'de yazgı değişti. Birkaç yıl içinde Hristiyanlık, imparatorluğun ve tüm Roma Avrupası'nın resmi dini oldu.
Roma'nın Hristiyanlığı kabulü
Bu şaşırtıcı değişim tek bir adam, İmparator I. Konstantin sayesinde gerçekleşti. Büyük Konstantin 306'dan beri imparatordu ama Roma yönetim açısından öyle bir kargaşa içindeydi ki, hükmettiği söylenemezdi. Roma İmparatorluğu, uçsuz bucaksız sınırlarını savunmak için gerek duyduğu yarım milyon orduyu ancak ağır vergiler ve sayısız memur aracılığıyla toplayabiliyordu. Bu soruna bir çözüm bulmak kaygısıyla, önceki imparator Diocletianus, Roma İmparatorluğu'nu Doğu ve Batı olarak ikiye bölmüştü. Her birinin"augustus" sanı verilen kendi imparatoru ve "caesar" diye adlandırılan yardımcısı ve mirasçısı bulunuyordu.
Diocletianus 305 yılında tahttan feragat ettiğinde caesar'ı olan I. Constantius, Batı Roma İmparatorluğu'nun augustus'u oldu. Ertesi yıl I. Constantius Britanya'da bir ayaklanmayı bastırırken ölünce oğlu I. Konstantin yeni augustus olarak destek buldu. Gene de, hükümdarlığının Roma'da kabul görmesi için yıllarca savaşması gerekecekti.
312'de I. Konstantin Galya'da savaşırken, Batı Roma tahtı için ona rakip olan Maxentius Roma'da harekete geçerek iktidara el koydu. Bunun üzerine I. Konstantin güneye doğru yürüdü. 27 Ekim'de Roma'nın 3 km kadar güneyindeki Tiber Irmağı'na ulaşmıştı. I. Konstantin kaygılıydı. Çünkü yol yorgunu adamlarının karşısında, oldukça küçük Milvian Köprüsü'yle aşılabilen, Tiber'in bir kıvrımından başlayıp şehir surlarına kadar yayılmış çok daha büyük bir ordu bekliyordu. Bkz: Milvian Köprüsü Savaşı: Roma İmparatorluğu'nu değiştiren çatışma
In Hoc signo vinces
O andaki korku ve hırs, I. Konstantin'e beklediği ilhamı sağladı. Anlatılanlara göre, üstünde In Hoc signo vinces (Bu işaretle düşmanı yeneceksin) yazılan haç şeklinde büyük bir ışık görmüştü. Başka bir anlatıya göre de rüyasında Hazreti İsa'yı, Yunanca İsa sözcüğünün başlangıcı olan chi ve rho harflerini görmüştü. Konstantin bu harflerden savaş sancağı yaptırdı veya harfleri askerlerin kalkanlarına çizdirdi. Belki de bu yaptığının Roma'nın içindeki Hristiyanların hoşuna gidebileceğini düşünmüştü. Artık İmparator ve ordusu, tazelenmiş bir güvenle savaşa hazırdı.
Gerçekte ise bu güven yersiz olabilirdi, çünkü Maxentius'un akıllıca bir planı vardı; Milvia Köprüsü'nün yakınında, kayıklardan bir köprü yapmıştı. Adamları her iki köprüden birden saldıracak, sonra sözde geri çekilecekler, Constantius'u peşlerine düşürecekler, arkasından dönüp kayıkları salacaklar, akıntı Konstantin ile askerlerini sürüklerken de taş köprüye kim gelecek olursa kılıçtan geçireceklerdi.
Ne var ki Maxentius'un planı felaketle sonuçlandı. İstihkamcıları kayıkları çok erken saldı, kendi adamlarından yüzlercesi ırmaktan aşağı sürüklendi ve binlercesi yanlış kıyıda kapana kıstırıldı. Panik içerisinde daracık taş köprünün üzerinde yığıldılar, yüzlerce asker suya düştü, Maxentius boğuldu; kafası kesilip bir mızrağa geçirilerek Roma'ya götürüldü.
Artık Büyük Konstantin, Hadrian Duvarı'ndan Atlas Dağları'na ve İber Yarımdası'ndan Adriyatik Denizi'nin doğu kıyısına uzanan Batı Roma İmparatorluğu'nun hükümdarıydı. Zaferini onu kurtaran simgeye bağladı; Hazreti İsa'nın işaretine ve kısa süre sonra Hristiyanlığı religio ticita (yasal din) ilan etti.
Bu kurtarıcı işaret sayesinde…, sizin şehrinizi kurtardım ve özgürlüğe kavuşturdum
İmparator I. Konstantin, Roma'ya girdiğinde
İlk İznik Konseyi
İlk iş, "Tanrının emriyle" eski Byzantium kentini "ikinci bir Roma" yapmak için geniş çaplı bir yapım çalışmasına girişti; Ayasofya Kilisesi'ni yaptırdı. Konstantinopolis tam 1000 yıl bir Hristiyan başkenti olarak kalacaktı. I. Konstantin kiliseye yapılan bağışları yasallaştırdı, pazar günlerini resmi tatil ilan etti ve Roma'ya da muhteşem bir bazilika olan San Pietro'yu hediye etti.
Konstantin Hristiyan uyrukları birleştirmek için ilahi bir görev üstlendiğini düşünüyordu. Bu sırada Mısır'da Arius adındaki bir rahip Hazreti İsa'nın, Tanrı'nın ölümsüzlüğünü paylaşmadığı düşüncesindeydi. Tanrı'nın oğlu çarmıha gerilmiş ve acı çekmişti ki bu da Baba ile Oğul arasında bir ayrım olduğunun açık belirtisiydi. Rahip, büyüleyici bir karaktere sahipti, Hristiyanları etkilemişti. Özlü sözleri duvar yazılarına ve halk şarkılarına dönüştürülmüştü.
Ama Büyük Konstantin'in bu tür dini inceliklere sabrı yoktu. 325 yılında İznik Konsili'nde Hazreti İsa'yı, Baba ile birlikte homo-ousios (aynı özden) ilan eden bir ortak inancı zorla benimsetti. Konsilde bulunan piskoposların çoğu bu kararı imzalamadı. Arius ise sürgünü seçmek zorunda kaldı. Artık kilise ve imparatorluk, imparatorun denetimi altında birleştirilmişti; ama Roma İmparatorluğu'nu tümüyle Hristiyan yapan, 378 ile 395 arasında hüküm süren I. Theodosius olacaktı.
Roma'nın Hristiyanlığa Geçiş Aşamaları
Yazının bu bölümünde Roma'nın hristiyanlık dinine geçiş dönemini anlatacağız. Daha önceki paragraflarda Roma'nın hristiyanlığı kabulünün hikayesini anlatmıştık. Konstantin'in Hristiyanlığı benimsemesinin nedeni, hem şahsi hem de siyasi temellere dayanıyordu. Yaradılış açısından maneviyata düşkün olan bir adam değildi, dindar olmaktan çok boş inançlara bağlıydı, herhangi bir Hristiyan öğretisinin etkisi altında kalmaktan çok, Hristiyan Tanrısı'nın görünürdeki gücünden çekiniyordu.
Öte yandan Konstantin, gözü yüksekte bir siyaset adamıydı, iktidara tutkundu. Zaten yayılmakta olan bir dini desteklemek, onun neredeyse dağılmakta olan bir imparatorluğunda birliği sağlamanın bir yolu olacaktı. Gerçekte Hristiyan olmak istediği için değil, Hristiyanlığı bir kalkan olarak kullanmak amacıyla benimseyen imparatorun, hristiyanlığa bağlılığı giderek içtenlik kazanmış gibi görünüyordu. Bu dini, bir Paskalya Yortusu'nda, hristiyan öğretisindeki kavgalara değinen bir vaaz verecek kadar öğrendi. Ve nihayet ölürken onu vaftiz etmeleri için rahiplerini çağırttı.
Hristiyanlık Hazreti İsa'nın ölümünden sonraki ilk 300 yıl boyunca Akdeniz'in her yanına yayıldı ama gene de, o dönemdeki hristiyanların sayısı tüm imparatorluk nüfusunun yüzde onunu aşmıyordu. Hem sağlam bir biçimde kök salmış olduğu hem de bir azınlık dini olduğu için, hristiyanlık baskıyı ve işkenceyi de birlikte getirdi.
Roma, yahudiliğe çok eski ve saygın bir din olduğu için göz yumuyordu. Önceleri hristiyanlar da yahudi gibi görülüyor ve aralarında ayrım gözetilmiyordu. Ama İsa'nın ölümünden sonra, yahudiler de hristiyanlar da aralarındaki fark üzerinde önemle durmaya başladılar. Hristiyanların Roma devletinin simgesi imparatora kurban vermesini reddetmesi, Roma İmparatorluğu'na ihanet olarak değerlendirildi ve yasa dışı ilan edildiler. Romalıların hristiyanlar hakkındaki ön yargısı bu temel üzerine gelişti. Komünyon töreni sırasında söylenen sözler, bu yeni dinin mensuplarının insan eti yediğini ve kan içtiklerini akla getiriyordu. "Hristiyanlar yüzünden yağmur yağmıyor" sözü halkın ağzında dolaşan bir Roma atasözü oldu.
Hristiyanlara karşı ilk büyük ayaklanma, 60 yıllarında, İmparator Neron zamanında, Roma yandığında çıktı. Kenti yıkıntıya dönüştüren yangının nedeni için bir günah keçisi arayan, halkın hiç sevmediği imparator, Hristiyanları suçladı. Yüzlerce hristiyan bu nedenle hapsedildi, işkenceden geçirildi, öldürüldü. Kimileri azgın boğaların önüne atıldı ya da çarmıha gerildi, kimileri de diri diri yakıldı. Yaygın inanca göre, Hazreti İsa'nın havarileri Petrus ve Paulus da bu kıyım sırasında can vermişlerdir.
Hristiyan Kıyımı
2. yüzyıla gelindiğinde, yasalara göre hristiyan olmak bile ölüm cezası gerektiriyordu, ama gerçekte bu yasa uygulanamıyordu. 98-117 arası hüküm süren İmparator Traianus, hristiyanların doğru dürüst yargılanmaları gerektiği kuralını koydu ve onların baskı görmesini yasakladı. Yöneticiler, din uğruna kurban yaratmanın hristiyan inancını sarsmaktan çok desteklediğini biliyordu.
Genelde hristiyanlar komşuları ile barış içinde yaşıyorlardı. Tehlike anında ise çoğu siniyor, kabuğuna çekiliyordu ve bu sayede hayatta kalıyorlardı. Genelde din uğruna kurban gidenler, yerel önyargının ve barbarlığın hedefi olanlardı. Kurbanlar dik kafalı davranışlarıyla devlet görevlilerini çileden çıkarıyor, hatta kimi işkence görmekten zevk bile alıyordu. Özellikle tutukluların eğlence olsun diye vahşi hayvanların önüne atıldıkları arenalarda sayısız kurban veriliyordu. Bu olay çok geçmeden hristiyan tarihinde, Hazreti İsa'nın yaşamını yansıtan ıstırap çekme dersleri olarak yer bulacaktı.
303 yılında Diocletianus, büyük bir kıyımla sonuçlanacak uygulamayı başlatarak, hristiyanların ya Roma tanrılarına kurban vermeleri ya da işkenceden geçirilme emrini çıkardı. Binlercesi öldü ama bu kıyım, hristiyanların sayısını azaltmadı ve aksine canını kurtaranların inancını perçinlemesine neden oldu.
Roma'daki Diğer Dinler
Romalıların, çok eskiden beri başta gök tanısı Jüpiter olmak üzere, pek çok tanrısı vardı. Diğer büyük tanrılar, savaş tanrısı Mars ve ay tanrıçası Juno'ydu. İmparatorluk genişledikçe, bu geleneksel inançlar başka inançların içinde eritildi. Hatta doğu eyaletlerinde kimi Romalı yöneticilere tanrı olarak tapıldı ve MÖ 1. yüzyıl boyunca bu uygulama Roma'da resmiyet kazandı. Jül Sezar, tanrı olduğunu kabullendi ve daha sonra Augustus da kendini tanrı yerine koydu.
Roma'da din, Antik Yunan, Pers ve Mısır dinlerinin, özellikle de Mitra, Kybele ve İsis'in gizemli dinlerinin ve güneş-tanrı Apollon'a tapınmanın giderek yayılmasıyla tamamen karmaşık bir niteliğe bürünmüş oldu.
Perslerin ışık tanrısı Mitra kültü, Roma İmparatorluğu'na 1. yüzyılda geldi ve 100 ile 200 yıl arasında hızla yayıldı. Yalnız erkeklere açık olan Mitracılık, sadece bu dine bağlı olanların ayrıntısıyla bildiği bir gizemli inançtı. Mitra'ya hayatın yaratıcısı ve koruyucusu olarak tapılıyordu. Hristiyanlık gibi, Mitracılığın da karmaşık kuralları vardı. Bu kurallar arasında bir kutsama yemeği ve vaftiz töreni de bulunuyor, ayrıca inananlara ölümsüzlük ve sağlam bir ahlaki yol göstericilik de vaat ediliyordu.
Asya'nın doğurganlık tanrıçası, tanrıların anası Kibele kültü Roma'ya MÖ 204'te Yunan ülkesinden, Hannibal Barca'ya karşı Romalılara yardım etmek için getirilmişti. İnsanların ve tanrıların anası Kibele, doğayla eş tutuluyordu. Ona tapınılan yerler, dağlar ve mağaralar, hizmetkarları da Frigya'daki Kibele rahipleri Koribantlardı. Kibele törenleri tiyatrovari oluyordu. Kadın giysileri içindeki harem ağalarının yönettiği bu tören, müzikli, danslı ve kendi kendini kırbaçlamalı bir törendi. Mitra gibi Kibele kültü de 4. yüzyılın sonlarında ortadan kalkmıştır.
Yumuşak başlı, ıstırap çeken, hayat veren İsis, tüm pagan tanrıları arasında çok sevileniydi. Kökeni Mısır'dı ve her yıl özellikle kadınlara seslenen karmaşık törenlerle onurlandırılıyordu.
Yunan güneş tanrısı Apollon, MÖ 431'de Roma tarafından benimsenmişti. İki yüzyıl sonra, o da, Kibele gibi, Hannibal'in ordularını püskürtmek üzere savaş tanrılığına getirildi. İsa'nın doğumundan hemen önce, Augustus, Apollon'u tanrısı olarak seçti ve onu Roma'nın yazgısını çizen tanrı olarak ilan etti. Bununla birlikte Konstantin'in imparatorluğu döneminde, güneşe tapınma, Apollon'a tapınmanın yerini almıştır. 274 yılından başlayarak "Sol Invictus" (Yenilmez Güneş) Bayramı, aralık ayının 25'inde kutlanır oldu ve anlaşılan Sol Invictus, Constantinus'un zihninde, hristiyanlığı benimsemesinden sonra bile İsa'nın rakibi olarak kaldı.
Roma İçin Hristiyanlığın Cazibesi Neydi?
Eski çoktanrıcılık biçimlerinden gittikçe uzaklaşan bir dönemde hristiyanlık, özellikle inandırıcı ve kalabalıklara cazip gelen dört özelliğie sahipti:
- Tek bir tanrı olduğunu öğretiyordu
- Tarihsel gerçeğe sağlam bir kök salmıştı
- Hem evrensel hem demokratikti; her iki cinsiyeti, tüm sınıfları ve tüm ulusları hedefliyordu
- Daha önceleri ayrı ayrı birçok kaynaktan karşılanan duygusal gereksinimleri tek bir kaynaktan besliyordu
Buna karşılık Mitra, bir sürü başka tanrılardan doğuyor ve kadınları dışlıyordu. Kibele ve İsis inançlarının beslediği törensel heyecanların, yas tutma, anneye tapınma ve ölümsüzlük umudu gibi duyguların yeri, Bakire Meryem, Hazreti İsa ve Hristiyan Paskalyası tarafından çok iyi doldurulmuştur. I. Konstantin'in imparatorluğu sırasında "Sol Invictus" Bayramı kilise tarafından "Doğruluğun Oğlu" İsa'nın doğum gününü kutlamak için uygun bir tarih olarak benimsendi. Böylece Roma'nın hristiyanlık dinine geçişi ile hristiyanlık, önceki inançlardan beslenerek tamamlanıyordu.
Roma'nın Hristiyanlığı Kabulü Hakkında Sık Sorulanlar
Milano Fermanı nedir?
Milano Fermanı, MS 313 yılında İmparator Büyük Konstantin tarafından yayınlanan ve İmparator Licinius tarafından imzalanan bir kararnamedir. Roma İmparatorluğu'ndaki Hristiyanlara dini özgürlük tanımış ve Hristiyanların uğradığı zulme son vermiştir.
Büyük Konstantin Roma'nın Hristiyanlığı kabul etmesine nasıl etki etti?
Büyük Konstantin MS 306'dan 337'ye kadar hüküm sürmüş bir Roma imparatoruydu. Hristiyanlığı açıkça destekleyen ve teşvik eden ilk Roma imparatoru olarak Hristiyanlığın kabul edilmesinde önemli bir rol oynamıştır. Hristiyanlığı kabul etmesi ve Milano Fermanı, Hristiyanlığın Roma'da kabul edilmesine yönelik çok önemli adımlardı.
Konstantin'in Din Değiştirmesi nedir?
Konstantin'in din değiştirmesi veya Konstantin'in dönüşümü, Hristiyanlığı benimseyen ve dindar bir takipçisi haline gelen İmparator Büyük Konstantin'in dini dönüşümünü ifade eder. Onun din değiştirmesi Roma İmparatorluğu'nda Hristiyanlığın statüsü üzerinde derin bir etki yaratmış ve nihai olarak kabul edilmesinin yolunu açmıştır.
İznik Konsili nedir?
İznik Konsili, MS 325 yılında İmparator Konstantin tarafından toplanan piskoposlar ve kilise liderlerinden oluşan bir toplantıydı. Öncelikli amacı Ariusçu tartışmaları ele almak ve birleşik bir Hristiyan doktrini oluşturmaktı. Konsil, temel Hristiyan inançlarını tanımlayan İznik İnancı'nın formüle edilmesiyle sonuçlandı.
Hristiyanlığın kabulü Roma İmparatorluğu'nu nasıl etkiledi?
Hristiyanlığın kabulünün Roma İmparatorluğu üzerinde derin bir etkisi olmuştur. Dini ve kültürel dinamiklerde önemli bir değişime işaret ederek Roma'nın Hristiyanlaşmasına yol açtı. Hristiyan inanç ve değerlerinin etkisi imparatorluğun yasalarını, sosyal yapılarını ve ahlaki çerçevesini şekillendirmeye başladı.
Şehitlik Hristiyanlığın kabulünde nasıl bir rol oynadı?
Şehitlik, Hristiyanlığın kabul edilmesinde çok önemli bir rol oynamıştır. İnançları uğruna zulme ve ölüme gönüllü olarak göğüs geren Hristiyan şehitlerin cesareti ve fedakârlığı diğerlerine ilham vermiş ve inananların kararlılığını güçlendirmiştir. Onların şehitlik eylemleri Hristiyanlığın büyümesine ve yayılmasına katkıda bulunmuştur.
Roma'nın Hristiyanlaşması pagan uygulamalarını nasıl etkiledi?
Roma'nın Hristiyanlaşması pagan uygulamaların ve inançların gerilemesine yol açtı. Hristiyanlık önem kazandıkça, Roma tanrı ve tanrıçalarına tapınma azaldı ve pagan tapınakları ve ritüelleri önemini yitirdi. Pek çok pagan mekânı yeniden işlevlendirildi ya da Hristiyan kiliselerine dönüştürüldü.
Theodosian Kanunları'nın önemi neydi?
MS 5. yüzyılda İmparator II. Theodosius tarafından yayınlanan Theodosian Kanunları (Codex Theodosianus), din de dahil olmak üzere Roma toplumunun çeşitli yönlerini düzenleyen kanunların bir derlemesiydi. Hristiyanlığın artan etkisini yansıtıyordu ve pagan ritüellerini bastırırken Hristiyan uygulamalarını destekleyen hükümler içeriyordu.