Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş hikayesi hakkında detaylı bir yazı hazırladık. Son yıllarını içte ve dışta zorlu mücadelelerle geçiren imparatorluk çökerken, inanılmaz bir mücadeleyi kazanan çağdaş ve laik bir devletin önü açılıyor. Şimdi Genç Türkiye devletinin kurulduğu günlere geçelim.
Türkiye Cumhuriyeti'nin Kuruluş Hikayesi
Lider Mustafa Kemal Atatürk 28 Ekim 1923 akşamı yakın çalışma arkadaşlarını Çankaya'da akşam yemeğine davet etti. Yemekte, günün önemli konuları hakkında herkes fikrini söylüyor, sohbet giderek koyulaşıyordu. Gündemdeki konulardan biri de elbette hükümetin bir gün önceki istifaydı. Yeni hükümette yer alacak isimler hakkında fikirler belirtiliyor, Paşa onları dinliyordu. Nihayet Mustafa Kemal kimilerinin beklediği kimilerinin beklemediği açıklamayı yaptı: "Yarın Cumhuriyet'i ilan edeceğiz!" Ertesi gün Meclis açıldığında 1921 Anayasası'nın birinci maddesine "Türkiye devletinin şekl-i hükümeti cumhuriyettir" ifadesi eklendi ve Türkiye'de cumhuriyet resmen ilan edildi. Böylece 600 yıllık Osmanlı Devleti yerini, laik ve modern bir ulusal devlete bırakıyordu.
Gerçekten de I. Dünya Savaşı'nın ardından 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Mütakeresi'ni izleyen beş yıl içinde olaylar baş döndürücü bir hızla gelişmişti: Ülkenin işgale uğraması, Ankara'da TBMM'nin açılması, ulusal güçlerden düzenli bir ordu kurulması, işgalci güçlere karşı Kurtuluş Savaşı'nın kazanılması, saltanatın kaldırılması, Lozan'da kalıcı bir barış antlaşmasının imzalanması ve nihayet 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet'in ilan edilmesi.
Mütakerenin imzalanmasından 23 Nisan 1920'den Ankara'da TBMM açılmasına kadar olan dönemde ülkenin her tarafında toplanan kongrelerde yerel ve bölgesel kurtuluş çareleri arandı. Sonra bütün bu güçler TBMM çatısı altında tek bir merkezde toplandı ve Kurtuluş Savaşı Mustafa Kemal'in başkanlığındaki bu meclisin yönetimi altında gerçekleştirildi. Meclis aynı zamanda birbiri ardına çıkardığı kanunlar ve aldığı kararlarla yeni Türkiye'nin temellerini attı.
Kurtuluş Savaşı üç cephede yapıldı. Batı Cephesi'ndeki savaşlar Yunanlıların 15 Mayıs 1919'da İzmir'e çıkmalarının ardından başladı ve 1922 yılının eylül ayına kadar sürdü. Güney Cephesi'ndeki savaş 1920 yılı boyunca 1921 yılının başında Fransızlarla yapıldı, 1921 yılının son baharında yapılan Ankara Antlaşması'yla sonuçlandı. Ülkenin batı ve güneyindeki bazı yöreleri işgal eden İtalyanlar buralardaki Müdafaa-i Hukuk örgütlenmesine herhangi bir zorluk çıkartmadılar. Temmuz 1921 tarihinde İtalyanların buralardan çekilmesiyle İtalya'yla sorun halledildi. Doğu Cephesi'nde ise 1920 sonbaharında Ermenistan'la savaşıldı. Bu savaş 1920 sonu ve 1921 yılı içinde yapılan Gümrü, Moskova ve Kars antlaşmalarıyla sona erdi.
Türklerin Karşılaştığı Dört Taraflı Kuşatma
23 Nisan 1920'de Ankara'da TBMM açıldığında askeri açıdan çözüm henüz uzaktı. İstanbul'daki işgal sürmekteydi. Batı Anadolu'da İzmir ve çevresinde Yunan güçleri ilerliyordu. Doğu Anadolu'da henüz önemli bir çatışma söz konusu değildi. Güneyde ise Fransızlar, Adana, Kozan, Osmaniye, Tarsus, Mersin ve Pozantı'yı Suriye ve Mısır'dan getirdikleri Ermeniler yardımıyla işgal etmişti. Bunlara ek olarak, Maraş, Antep ve Urfa'ya da, daha önce buraları işgal eden İngilizlerin 1919 sonbaharında çekilmeleri üzerine Fransızlar yerleşmişti. Ancak milis güçlerinin aralıksız taciz ettiği Fransızlar Meclis açılmadan Maraş ve Urfa'yı terk etmek zorunda kalmışlardı.
TBMM açıldıktan sonra temmuz ayı sonuna kadar, Yunanlılar Salihli, Akhisar, Alaşehir, Balıkesir, Bandırma, İznik, Bursa ile Trakya'nın tamamını ele geçirdi. Türk ve Yunan birlikleri 1921'in ocak ve mart aylarında İnönü'de iki kez karşılaştılar. İnönü Savaşları olarak bilinen bu savaşların her ikisinde de Yunanlılar Miralay İsmet Bey'in (İnönü) komuta ettiği birlikler karşısında geri çekilmek zorunda kaldı.
Doğu Cephesi'nde, Türk ordusu 18 Eylül 1920'de Ermenistan'a karşı saldırıya geçti; Kars, Sarıkamış ve Gümrü'yü aldıktan sonra 3 Aralık 1920'de Ermenilerle Gümrü Antlaşması imzalandı. 16 Mart 1921'de Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında Moskova'da bir dostluk antlaşması imzalandı. Doğudaki barışını son halkalarını, Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan'la 1921'de imzalanan 1921'de imzalanan Kars Antlaşması ile 1922'de Ukrayna'yla imzalanan dostluk antlaşması oluşturdu.
Güney Cephesi'nde Fransızlara karşı direniş milis güçleriyle sürdürüldü ve sorun diplomatik görüşmelerle sona erdi. Milis güçlerinin baskılarından yorulan ve bu arada İngilizlerle arası açılan Fransızlar, Suriye'yle yetinmeyi tercih etti ve 20 Ekim 1921' Ankara Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmayla Türkiye'nin güney sınırı belirlenmiş oldu.
Yunanlıların Geri Çekilmesi
Batı'daysa Yunan Ordusu 10 Temmuz 1921'de kesin sonuç almak amacıyla Bursa ve Uşak yörelerinden yeniden saldırıya geçti. 25 Temmuz'a kadar aralıksız 15 gün süren çarpışmalar sonucunda Türk ordusu büyük kayıplar vererek Sakarya'nın doğusuna çekildi. Durumun kritikleşmesi üzerine TBMM Mustafa Kemal Paşa'yı olağanüstü yetkilerle donatarak başkumandanlığa getirdi. Bu kararın hemen ardından Kurtuluş Savaşı'nın önemli bir dönüm noktasını oluşturan Sakarya Savaşı kazanıldı. 23 Ağustos 1921'de başlayan çarpışmalar çarpışmalar 5 Eylül'e kadar aralıksız sürdü. Yunan ordusunun Sakarya Nehri'nin doğusuna çekilişi 13 Eylül'e kadar sürdü. Savaşın kazanılmasıyla, tehlike bertaraf edilirken, 19 Eylül'de TBMM Mustafa Kemal Paşa'ya gazili unvanı ve mareşal rütbesi verdi.
Sakarya Savaşı'ndan sonraki bir yıl boyunca Türk ve Yunan orduları mevzilerinde kaldılar. Nihayet 26 Ağustos 1922 sabahı Türk ordusu Yunan ordusuna karşı büyük bir saldırı başlattı. 30 Ağustos günü Mustafa Kemal Paşa'nın bizzat yönettiği Başkumandanlık Meydan Savaşı sonucunda Batı Anadolu adım adım Yunan işgalinden temizlendi. Türk ordusu 9 Eylül'de İzmir'e girdi ve Anadolu'daki son Yunan askerleri 18 Eylül'de Erdek'ten çekildi.
3 Ekim 1922'de TBMM hükümeti adına İsmet İnönü'nün başında olduğu Türkiye heyeti Mudanya'da, Fransa, İngiltere ve İtalya temsilcileriyle ateşkes koşullarını görüşmek üzere bir araya geldi. 11 Ekim 1922'de imzalanan ateşkes antlaşmasıyla Kurtuluş Savaşı fiilen sona erdi.
Kurtuluş Savaşı kazanılıp ateşkes sağlandıktan sonra sıra barış antlaşmasının yapılmasına geldi. Lozan'daki barış görüşmeleri başlamadan önce 1 Kasım 1922'de saltanat kaldırıldı ve Osmanlı Devleti hukuken sona erdi. Çetin görüşmelerin ardından 23 Temmuz 1923'te Lozan Antlaşması imzalandı.
Türkiye Cumhuriyeti'nin Kuruluşu
Cephelerde savaş sürerken TBMM'de birbiri ardına çıkardığı kanunlar ve aldığı kararlarla yeni devletin temellerini atmaktaydı. Rejimle ilgili en önemli adım 20 Ocak 1921'de kabul edilen Anayasa'yla atılmıştı. Bu anayasa, millet egemenliği ve ile yasama organı arasında özdeşlik ilişkisi, yasama ile yürütme arasında vekalet ilişkisi ve yürütme ile bürokrasi arasında bağımlılık ilişkisi kuran demokratik bir içeriğe sahipti. Birinci maddede egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu, yönetim usulünün, halkın doğrudan doğruya ve fiili olarak kendisini yönetmesi esasına dayandığı belirtiliyordu.
Yani, adı konmadan cumhuriyet esası benimsenmekteydi. İkinci maddeyle yasama ve yürütme yetkisi meclise veriliyor, üçüncü maddede Türkiye devletinin TBMM tarafından yönetildiği ve adının TBMM Hükümeti olduğu belirtiliyordu. Barış antlaşması imzalandıktan sonra sıra bu rejimin adını Anayasa'ya resmen koymaya geldi. Mustafa Kemal Paşa 22 Eylül 1923'te Wiener Neue Freie Presse muhabirine bir demeç vererek cumhuriyet kelimesini ilk defa kamuoyu önünde açıkça deli getirdi. Demecinde, 1921 Anayasası'nın ilk iki maddesini hatırlattıktan sonra "Bu iki maddeyi bir kelimede hulasa etmek kabildir: Cumhuriyet!" diyerek Cumhuriyet'in resmen ilanı sürecini başlattı.
23 Ekim'de İkinci Ordu Müfettişiliği görevine atanmak isteyen Ali Fuat Paşa'nın (Cebesoy) TBMM ikinci başkanlığından istifasıyla çıkan siyasi buhran cumhuriyetin ilanı sürecini hızlandırdı. Halk Fırkası Meclis Grubu, Mustafa Kemal Paşa'nın denetimi altındaki parti yönetiminin gösterdiği adayları desteklemedi ve Meclis ikinci başkanlığına Rauf Bey (Orbay) seçildi. Partinin Meclis grubunun bu tavrı üzerine Vekiller Heyeti 25 Ekim'de Mustafa Kemal Paşa'nın başkanlığında toplandı.
Toplantıda vekillerin tümünün istifası ve yeni seçilecek Vekiller Heyeti'nde hiçbirinin görev almaması kararlaştırıldı. 27 Ekim günü vekillerin istifası Meclis'te okunduktan sonra yeni bir Vekiller Heyeti oluşturma çalışmalarına başlandı. Oluşturulan listeler üzerinde görüş birliği sağlanamayınca kriz daha da derinleşti. Nihayet 29 Ekim 1923'te bir anayasa değişikliğiyle Cumhuriyet ilan edildi ve kriz radikal bir biçimde çözüldü. Aynı gün yapılan oylamada Mustafa Kemal Paşa toplantıda hazır bulunan 158 milletvekilinin oylarıyla cumhurbaşkanı seçildi.
Osmanlı Yönetimi Hukuken Ne Zaman Sona Erdi?
Türkiye Cumhuriyeti hakkında kuruluş günlerini konu alan kısmı öğrendik. Şimdi yazının bu bölümünde Osmanlı Devleti'nin nasıl bu denli zayıfladığını ve Laik Türkiye'nin Türk milletine neleri kazandırdığını anlatacağız. Bunun yanı sıra barış süreciyle ilgili de bir bölümümüz olacak.
Büyük Taarruz ve Mudanya Mütarekesi Kurtuluş Savaşı'nı sona erdirmiş, sıra Türkiye ile İtilaf Devletleri ve Yunanistan arasında kalıcı barış antlaşmasının yapılmasına gelmişti. Mudanya'daki ateşkes görüşmeleri sırasında, İsviçre'nin Lozan kentinde bir konferans düzenlemesi kararlaştırıldı. Konferansta sadece Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunlar görüşülmeyecek, İtilaf Devletleri ile Türkiye arasında Birinci Dünya Savaşı'nı sona erdirecek hükümler de karara bağlanacaktı.
Lozan Konferansı'na TBMM Hükümeti'nin yanı sıra İstanbul Hükümeti'nin de çağrılması üzerine, 1 Kasım 1922'de saltanat kaldırıldı. Osmanlı Devleti hukuken sona erdirildi ve cumhuriyete geçiş sürecinde çok önemli bir adım atılmış oldu.
Konu Meclis'te görüşülürken, iktidardaki Birinci Grup ile muhalefetteki İkinci Grup saltanatın kaldırılması konusunda adeta birbirleriyle yarışmışlar, sonuçta saltanat oy birliğiyle kaldırılırken, hilafet makamı, siyasi gücü elinden alınmak şartıyla korunmuştur.
Saltanat kaldırıldıktan hemen sonra, 4 Kasım 1922'de son Osmanlı Hükümeti'nin başında bulunan Tevfik Paşa istifa etmiş ve İstanbul için de TBMM Hükümeti dönemi başlamıştır. Siyasi gücünün elinden alınmasına rağmen halifelik sıfatını koruyan Vahideddin İngilizlere sığınmış ve 17 Kasım da yurtdışına kaçmıştır. TBMM, ertesi gün, Abdülmecid Efendi'yi yeni halife seçmiştir.
Hiçbir siyasi yetkiye sahip olmayan Abdülmecid Efendi'nin halifeliği 16 ay kadar sürecek ve 3 Mart 1924'te halifelik makamı da kaldırılacaktır.
Kalıcı Barış Nasıl Sağlandı?
24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması Türkiye'nin uluslararası camiada bağımsız ve egemen bir devlet olarak tanınmasını sağladı. Konferans 20 Kasım 1922'de açıldı. Türkiye'nin Hariciye Vekili İsmet Paşa'nın başkanlığında bir heyetle katıldığı konferansa Türkiye dışında, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya ve Sırp-Hırvat Sloven devleti katılırken, Rusya ve Bulgaristan kendilerini ilgilendiren konularla ilgili görüşmelerde temsil edilecekti. ABD'ye ise gözlemci statüsü tanınmıştı. Bazı konularda kısa zamanda anlaşma sağlandı:
- Batı Anadolu kıyılarındaki adalar askerden arındırılacak, Gökçeada ve Bozcaada Türkiye'ye, 12 ada ise İtalya'ya bırakılacaktı.
- Türkiye'nin batısındaki Doğu Trakya sınırı Meriç Irmağı olacaktı.
- İstanbul'da yaşayan Rumlar ve Doğu Trakya'da yaşayan Türkler hariç, Türkiye'de yaşayan Rumlar ile Yunanistan'da yaşayan Türkler mübadele edilecekti.
- İstanbul ve Çanakkale Boğazlarında kıyıdan başlayarak 15 km'lik bir şerit askerden arındırılacak ve Boğazlar yabancı gemilerin serbest geçişine açık olacaktı, ancak savaş gemileri için sınırlamalar vardı.
- Türkiye-Suriye sınırı Türkiye ile Fransa arasında yapılan 1921'deki Ankara Antlaşması'ndaki haliyle kalacaktı.
Bu karşılık, bazı temel noktalarda derin görüş ayrılıkları ortaya çıktı: İngiliz heyeti Musul'un Türkiye'ye bırakılması ile Boğazların boşaltılmasına şiddetle karşı çıkıyordu. Fransız heyeti Osmanlı borçlarının ödenmesini ve Osmanlı döneminde tanınan ayrıcalıkların sürmesini istiyordu. İtalya ise Türkiye'ye kabotaj hakkının tanınmasına karşı çıkıyor.
Görüşmeler 4 Şubat 1923'te kesildi. İki buçuk aylık aradan sonra 23 Nisan 1923'te görüşmelerin ikinci bölümü başladı. Türk heyetinin kararlı tutumu sonucunda, kapitülasyonların yeniden konması girişimi başarısızlığa uğratıldı. Türkiye'ye kabotaj hakkı tanındı. Türkiye'de yaşayan Müslüman olmayan azınlıkların dinsel, kültürel hakları konusunda da anlaşma sağlandı. Türkiye, Yunanistan'dan talep ettiği tazminattan vazgeçerken Kırkağaç bölgesi Türkiye'ye bırakıldı.
Konferans, Musul meselesi ile Osmanlı borçlarının ödenmesi sorunlarının çözümümün ileri bir tarihe bırakılması kararlaştırılarak 24 Temmuz 1923'te sona erdi. Aynı gün, Lozan Boğazlar Sözleşmesi de imzalandı.
TBMM'nin 23 Ağustos 1923 tarihli toplantısında Lozan Antlaşması onaylandı. Musul sorunu 5 Haziran 1925'da çözüme kavuşturulacak, Boğazların Lozan'da belirlenen statüsü 20 Temmuz 1936'da Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin imzalanmasıyla değişecektir.
Türkiye Cumhuriyeti Reform Hareketi
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuyla birlikte köklü bir reform hamlesi başlatıldı ve on yıl içinde, Türkiye'nin çehresi tamamen değişti. Bu reform paketi, devleti, eğitimi, hukuku ve toplumsal yapıyı laikleştiren, dini simgeleri kaldırarak yerlerine Batı medeniyetinin simgelerini koyan bir paketti. 1 Kasım 1922'de saltanat kaldırılmış, 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet ilan edilmiş, 3 Mart 1924'te halifelik kurumu ile Şeriye ve Evfak Vekaleti kaldırılmış, 20 Nisan 1924'te yeni anayasa yürürlüğe girmişti.
Bu süreç, 11 Nisan 1928'de, Türkiye Cumhuriyeti devletinin dininin İslam olduğu hükmünün Anayasa'dan çıkarılmasıyla ve nihayet 5 Şubat 1937'de laikliğin bir ilke olarak Anayasa'ya girmesiyle tamamlandı. 25 Kasım 1925'te çıkan bir yasayla başta fes olmak üzere her türlü başlık yasaklandı ve memurların şapka giymeleri zorunlu hale getirildi.
30 Kasım 1925'te tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleri tekke, zaviye ve türbeler kapatıldı; türbedarlıklar ve şeyhlik, müritlik, dervişlik gibi unvanlar yasaklandı. 3 Aralık 1934'te de dini giysilerin toplum içinde kullanımı yasaklandı. 21 Haziran 1934'te bütün vatandaşların soyadı kullanmaları zorunlu hale getirildi. 26 Kasım 1934'te bütün geleneksel unvanlarla, savaşta alınanlar dışındaki madalya ve nişanların kullanımı yasaklandı.
"Geleneksel"in yerini "modern"in alması sürecinde 26 Aralık 1925'te saat ve takvim, 20 Mayıs 1928'de rakamlar değiştirildi. Bunları 1 Kasım 1928'de Arap harflerinin yerine Latin harflerine dayalı yeni alfabenin kabul edilmesi izledi. Bu önemli reforma paralel olarak 1 Ocak 1929'dan itibaren halkın yeni harfleri öğrenmesini sağlamak amacıyla Millet Mektepleri açıldı ve ülke genelinde okuma-yazma seferberliği başlatıldı.
Avrupa'dan Getirilen Hukuk Yasaları
26 Mart 1931'de kabul edilen ölçüler kanunuyla, geleneksel ağırlık ve uzunluk ölçü birimleri olan okka, dirhem, arşın, endaze ve kulacın yerini metre, gram, litre gibi ölçü birimleri aldı. Bu sayede uzunluk, hacim ve ağırlık ölçümlerinde ülkenin çeşitli yerlerinde kullanılmakta olan farklı ölçüm birimleri ulusal birimlerle değiştirilmiş oldu.
27 Mayıs 1935'te hafta sonu tatili cuma gününden pazar gününe alındı. En önemli konulardan biri olan eğitim alanındaki laikleşme 3 Mart 1924 tarihli "Tevhid-i Tedrisat Kanunu" ile gerçekleştirildi. Eğitim ve öğretim birliğini sağlamak amacıyla çıkartılan bu yasayla bütün okullar Maarif Vekaleti'ne bağlandı ve bütün medreseler kapatıldı.
Hukuk alanında da çok kapsamlı reformlar gerçekleştirildi. 8 Nisan 1924'te eskiden Şeriye ve Evkaf Vekaleti'ne bağlı olan ve din yasalarını uygulayan Şeriye mahkemeleri kaldırıldı ve bu tür davaları görme yetkisi Adliye Velaketi'ne bağlı mahkemelere devredildi. 17 Şubat 1926'da Medeni Kanun, aynı yıl içinde arka arkaya Türk Ceza Kanunu Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu kabul edildi. İsviçre'den alınan Medeni Kanun'la kişiler, aile, miras ve eşya hukuk alanlarında geçerli olan dine dayalı hukuk kuralları, yerini laik ve çağdaş hukuk kurallarına terk etti.
Yine İsviçre'den alınan Borçlar Kanunu'yla bu alan da laikleştirildi. Ceza Kanunu İtalya'dan, Ticaret Kanunu ise Almanya ve İtalya'dan alındı. Bu kanunları 1928'de Türk Vatandaşlığı Kanunu, 1929'da Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, İcra ve İflas Kanunu ve Deniz Ticaret Kanunu izledi. Böylece ilk on yılın sonunda çağdaş ve medeni bir Türkiye Cumhuriyeti yaratmak konusunda çok yol alınmıştı.
Yeni Türkiye Cumhuriyet'in Ekonomi Politikaları
Türkiye Cumhuriyeti kuruluş yıllarında da dış dünyaya açık serbest ekonomi prensiplerini benimsedi. Bu ekonomik politikaların temeli Lozan görüşmelerinin kesintiye uğradığı sıralarda, 17 Şubat – 4 Mart 1923 tarihleri arasında İzmir'de toplanan İktisat Kongresi'nde atıldı. Pratik olmaktan çok sembolik bir önem taşıyan kongrede Türkiye'nin 1930'a kadar sürecek olan iktisadi politikalarının ana hatları çizildi.
Mustafa Kemal Paşa, Kazım Karabekir Paşa'nın başkanlığında toplanan kongreyi açarken yaptığı konuşmasında, önce, Osmanlı Devleti'nin çöküşünü yabancılara tanınan kapitülasyon tipi hukuki ayrıcalıklara bağladı. Ardından ''Kanunlarımıza riayet şartıyla ecnebi sermayelerine lazım gelen teminatı vermeye hazırız" diyerek, bu tür ayrıcalıklara yeniden izin verilmemesi koşuluyla yabancı sermayeye davetkar bir tutum takındı.
İktisat Vekili Mahmut Esat Bey de konuşması sırasında "Yeni Türkiye muhtelit bir iktisat sistemi takip etmelidir. İktisadi teşebbüs, kısmen devlet ve kısmen teşebbüs-i şahsi tarafından deruhte edilmelidir" diyerek devlet girişimleri ile özel girişimlerin birlikte var olduğu bir karma iktisadi sistemi savundu.
Kongrede, genel olarak kalkınmacı, yerli ve yabancı sermayeyi ve piyasaya dönük çiftçiyi özendirici, ekonomik hayatın denetiminin "milli" unsurlara geçmesini koaylaştırıcı ve ılımlı bir korumacılığı öngören tezler ön plana çıktı. Liberal ekonomi Büyük Buhran'ın patlak verdiği 1929'a kadar sürdürüldü. Buhranın hemen ardından kısa süre içinde korumacı ve devletçi ekonomiye geçildi.
Atatürk'ün ölümünden 1 yıl sonra patlak veren II. Dünya Savaşı, böyle atlatılacaktı.
Türkiye Cumhuriyeti Hakkında Sık Sorulanlar
Mustafa Kemal Atatürk kimdir?
Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanıdır. Türk Kurtuluş Savaşı'na liderlik etmede ve Türkiye'de modernleştirici reformların uygulanmasında önemli bir rol oynamıştır.
Türk Kurtuluş Savaşı nedir?
Türk Kurtuluş Savaşı, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünden sonra Mustafa Kemal Atatürk liderliğindeki Türk Ulusal Hareketi ile çeşitli işgalci güçler arasında yaşanan bir çatışmadır. Savaş, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla sonuçlanmıştır.
Lozan Konferansı ve Lozan Antlaşması'nın önemi neydi?
1922-1923 yılları arasında düzenlenen Lozan Konferansı ve ardından 1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti'nin uluslararası alanda tanınması ve sınırlarının belirlenmesi anlamına geliyordu. Antlaşma, Türkiye'ye ağır şartlar dayatan bir önceki Sevr Antlaşması'nın yerini almıştır.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasına ne yol açtı?
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu, Mustafa Kemal Atatürk ve Türk Ulusal Hareketi'nin işgalci güçlere karşı savaştığı ve modern ve bağımsız bir Türk devleti kurmaya çalıştığı Türk Kurtuluş Savaşı'nın bir sonucudur.
Kemalizm'in temel ilkeleri nelerdi?
Adını Mustafa Kemal Atatürk'ten alan Kemalizm, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu sırasında uygulanan ilke ve reformları kapsar. Türkiye'yi modern ve ilerici bir ulusa dönüştürmeyi amaçlayan laiklik, modernleşme, ulusal egemenlik ve Batılılaşmayı içerir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu Osmanlı İmparatorluğu'nu nasıl etkiledi?
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu, yüzyıllar boyunca geniş bir coğrafyada hüküm sürmüş olan Osmanlı İmparatorluğu'nun sonu olmuştur. Cumhuriyet yeni bir yönetim dönemini başlatmış ve Türkiye'yi modern bir ulus-devlete dönüştürmüştür.
Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarında gerçekleştirilen reformlar nelerdir?
Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarına çeşitli alanlarda gerçekleştirilen önemli reformlar damgasını vurmuştur. Bunlar arasında laikliğin getirilmesi, Latin alfabesinin kabulü, eğitim ve hukuk reformları, kadın hakları, sanayileşme ve altyapının modernizasyonu yer almaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu bölgeyi nasıl etkiledi?
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun bölge üzerinde hem siyasi hem de sosyal açıdan derin bir etkisi olmuştur. İmparatorluk sisteminden modern bir ulus-devlete geçişi beraberinde getirmiş ve 20. yüzyıl boyunca Orta Doğu'daki olayların gidişatını etkilemiştir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu bugün nasıl anılıyor?
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu her yıl 29 Ekim'de Türkiye'de ulusal bir bayram olan Cumhuriyet Bayramı olarak kutlanmaktadır. Cumhuriyetin kuruluşunu onurlandırmak ve Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliği ve vizyonuna saygı göstermek amacıyla çeşitli törenler, etkinlikler ve şenlikler düzenlenmektedir.