Jül Sezar, Roma'nın Britanya'yı ele geçirmesinin ilk adımlarını atmış olabilir, ancak "gelen, gören ve yenen" Claudius'tu. MS 43'te gerçekleşen Roma'nın Britanya'yı işgali, imparatorluğun Britanya topraklarına ilk saldırısı değildi. Yaklaşık yüz yıl önce, Jül Sezar bu esrarengiz, kabile adasına iki sefer düzenledi. Birincisi, MÖ 55'te gerçekleşti fakat tam anlamıyla bir istila olarak ifade edilemezdi. Sadece iki lejyonu yöneten Sezar, bu harekatı Galya'yı destekleyen Britanyalılara karşı bir intikam alma olarak göstermişti. Fakat gerçekte umduğu şey Manş Denizi'ni geçerek önemli bir propaganda zaferi elde etmekti.
Galyalılarla yapılan neredeyse tüm savaşlarda, düşmanımıza o ülkeden yardım geliyordu.
Jül Sezar Britanya saldırısının nedenini açıklarken
Küçük filo, Dover'ın yukarısındaki kayalıklarda toplanmış İngiliz kuvvetlerini izledikten sonra, kıyı hattı boyunca daha geniş bir kumsal belirledi. Bununla beraber, güçlü fırtınalar, önden giden lejyonlardan sonra yelken açan takviye Roma süvarilerini Galya'ya (günümüz Fransa'sını, Belçika'nın bazı kısımlarını, batı Almanya'yı ve kuzey İtalya'yı içeren bir bölge) geri dönmeye zorladı. Sezar ve kurmayları kısa süre sonra Kanal hattına geri çekilerek, ertesi yıl başka bir saldırıya hazır olmak için hazırlıklara başladılar.
MÖ 54 yılındaki sefer çok daha başarılıydı. Sezar hatalarından ders alarak, çok daha büyük bir saldırı gücünü, hepsi elit düzeyde beş lejyon olmak üzere 2.000 kişilik de bir süvari topladı. Herhangi bir karşı koyma olmadan iniş yapan Romalılar, Britanyalılar için çok güçlüydü ve kısa süre sonra Thames'i geçebildiler. Ardından Trinovantes kabilesi Sezar'a yakınlaştı. Bu kabilenin lideri kumandan Cassivellaunus tarafından devrilmişti. Trinovantes diğer kabileler gibi işgalcilere yardım ve erzak teklif etti. Bu karşılık Sezar, Trinovantes'in sürgün edilmiş lideri Mandubracius'u kabilenin başına tekrar getirerek, Cassivellaunus'u silahını bırakmaya zorladı. Son olarak, ikinci bir darbe yapılmayacağına dair güvence verdikten sonra, askerlerinin her biri ile birlikte İngiltere'den ayrıldı ve Galya'ya geri döndü.
Britanya ve Roma imparatorluğu arasındaki onlarca yıllık ahenk, bir dizi yeni Roma'ya bağımlı devletlerin oluşmasıyla devam etti. Bu devletler, Roma ile uyumlu yerel kabileler tarafından yönetiliyordu; bu sistem sayesinde Roma lejyonlarının askeri varlığı artık gerekli değildi.
MS 40'a gelindiğinde, Britanya'nın siyasi görüntüsü önemli ölçüde daha farklı hale gelmişti. Caratacus'un başında olduğu Catuvellauni kabilesi, güney İngiltere'nin en güçlü krallığı olan Trinovantes'i yok etmiş ve aynı süre zarfında Roma'ya destek olan tüm kabileleri sürgüne göndermişti. Caligula bunların yaşandığı yıl, bazı lejyonlarına Britanya'nın net bir şekilde işgal edilmesini emretmek üzereydi. Bu emrinden önce Galya sahillerinde askeri manevralar yapılmasını istedi. Fakat Roma'nın en öngörülemeyen imparatoru hiçbir zaman seferi başlatmadı. Ancak üç yıl sonra, Caligula'nın halefi – amcası Claudius – bu emri verdi.
Karaya Varış
Claudius yalnızca Britanya'daki Roma gücünü yeniden canlandırmak ve hatta yeni topraklara yaymak istemekle kalmadı. Aynı zamanda Roma'daki halkın kendisine olan güvensizliğinden sıkıntı duyuyordu. O nedenle askeri bir zaferin konumunu büyük ölçüde değiştirebileceğini biliyordu. Roma'nın en saygın senatörlerinden biri olan Aulus Plautius, sürgün yaşayan Atrebat hükümdarı Verica'yı geri getirme bahanesiyle planlanan iddialı bir işgal seferinin başına getirildi.
İşgal kuvvetlerinin MS 43'te nerede karaya bastığı konusunda tarihçiler arasında bir anlaşmazlık var. Bazı metinler Kent'in doğu kıyısından bahsederken, diğerleri Noviomagus Reginorum'a, yani günümüz İngiltere / Chichester'ına yakın bir yeri tercih ediyor. Askerler üç tümen halinde karaya çıktıklarından, büyük olasılıkla her iki fikir de doğru olabilir.
Dört yıl içinde, Romalılar Bristol Kanalı'ndan Humber'a kadar tüm adanın kontrolünü ele geçirdiler.
Britanyalılar, Rochester yakınlarındaki Medway'de süren iki günlük savaşta önemli bir direniş gösterdikten sonra, Thames'e ve daha uzaktaki Essex bataklıklarına kaçtılar. Fakat Plautius, birkaç gün içinde elde edeceği zaferin tadını çıkarmak için Claudius'un gelişini beklemeyi tercih etti. Bu nedenle saldırıyı hafifletti. İmparator İngiltere'ye ayak bastığında, 11 farklı kabile tarafından temsil edilen etrafı sarılı Britanyalılar, daha fazla can kaybı yaşamadan teslim oldular. Claudius zaferden emin olduktan sonra evine geri döndü.
Bu arada askerler, hem batıya hem de kuzeye doğru ilerleyerek iç bölgelere doğru devam etti. Gelecekteki imparator Vespasianus, batıya giden lejyonların komutanıydı ve Exeter'e kadar kararlı bir ilerleme kaydetti. Bu durum kuzeye yürüyenler için de benzerdi. İlk işgalden sonraki dört yıl içinde, Romalılar Bristol Kanalı'ndan Humber'a kadar İngiltere'nin güney yarısının eksiksiz olarak kontrolünü ele geçirdiler.
Hem daha kuzeyde hem de Galler'deki Roma saldırılarına karşı gerçekleşen direniş, MS 54'te Neron'un imparatorluğa gelişine kadar çok az bölgesel kazanımlar elde edilmesine neden oldu. Ne istediğini bilen yeni vali Quintus Veranius ve halefi Gaius Suetonius Paulinus yönetiminde, Galler'in de büyük bir bölümü Roma kontrolüne girdi.
MS 60-61'de Boudica önderliğindeki direnişin esnekliği, elbette Romalıları geri göndermekte sonuçsuz kalmış olabilir, fakat Romalıların yayılmacı ihtirasları kesinlikle askıya alınmıştı. Sonuçta Boudica isyancılarının tamamen yerle bir ettiği Camulodunum (Colchester), Verulamium (St Albans) ve Londinium (Londra) kalelerini yeniden inşa etmek zorunda kalmışlardı.
Galler ve kuzey İngiltere'nin fethi MS 80'de sonuçlandı. Sonrasında İskoçya'ya sonuçları başarılı Roma akınları da yapıldı. Ancak bunlar kısa vadeli kazanımlardı. Lejyonların imparatorluğun başka topraklarındaki isyanları bastırabilmesi için denizaşırı yerlere sevk edilmesi gerekiyordu. Bunun sonucu, İskoç kabilelerinin topraklarını geri alması ve MS 122'de inşasının başladığı Hadrian Duvarı'nın, Roma'nın elindeki Britanya'nın kuzey sınırını belirlemiş olmasıydı.