Çin, II. Dünya Savaşı'ndan iki yıl önce Japonya'yla bir savaş içindeydi. Aslında Çin'in bu durumu kendisini, müttefiklerin en mühim ancak çoğu zaman görmezden gelinen bir ülkesi haline getiriyor. Çin'in Japonya ile olan savaşı Alman tanklarının Polonya'yı alt üst etmesinden iki yıl, Japonların Pearl Harbor limanına saldırmasından tam dört yıl öncesine dayanıyor. Bu durum bazı tarihçilerin, II. Dünya Savaşı'nın 1937'de Çin'de başladığını iddia ederken kullandıkları en etkili olay. Aslında Çinlilerin Japonya ile sekiz yıl süren savaşı, Pearl Harbor saldırısına giden yolu inşa etti. Elbette sonuç olarak Müttefiklerin Pasifik'te savaşı kazanmalarına da yardımcı olmuştu.
II. Dünya Savaşı öncesi Çin-Japonya ilişkileri
Birinci Çin-Japon Savaşı 1894-1895 arasında yaşandı. Bu savaşın ardından geçen yıllar boyunca Çin ve Japonya iki uyumsuz komşu olarak kaldılar. Çin, Çan Kay Şek'in ülkeyi yöneten Çin Milliyetçi Partisi ile Mao Zedong'un komünist ordusu arasında geçecek bir iç savaşa doğru giderken, Japon İmparatorluk Ordusu, 1931'de Çin'in Mançurya topraklarını işgal etti. Mançurya'nın özelliği doğal kaynaklar bakımından zengin olmasıydı. Japonya burada Manchukuo adında bir hükümet kurarak, uyuşturucu trafiğini yönetmeye başladı.
Çin'deki milliyetçi hükümet hangi tehlikenin ciddi olduğuyla ilgili farklı düşünüyordu. Mao'nun komünist ordusuna daha fazla odaklandılar ve geçen zaman içinde yayılmacı etkisini artıran Japonya, Çin'in kuzey topraklarına daha fazla saldırmaya başladı. Diğer yandan Aralık 1936'da, komünist taraftaki askeri liderler savaşlarına mola verdi. Çan Kay Şek'i iki hafta ellerinde tuttuktan sonra Japon istilasına karşı ittifak kurmak için birleştiler.
7 Temmuz 1937'de Japon askerleri Venedikli Marco Polo'nun adının verildiği ve Pekin'in yalnızca 2.5 km uzağında olan bir taş köprünün civarında gece tatbikatları gerçekleştirdi. Bu davranışlar Çin ile olan gerginliği artırdı. Tatbikat bölgesindeki Japon asker Shimura Kikujiro, aniden bastıran tuvalet ihtiyacını gidermek için uygun bir yer aramaya başladı. Fakat bu askerin gece üsse dönüş yapmadığı yoklama sırasında anlaşılmıştı. Japonlar arkadaşlarını aramaya çıktıktan sonra Wanping bölgesine girmeye çalıştılar ve burada Çinliler tarafından engellendiler. İki taraf arasındaki soğukluk artık üst noktadaydı ve Marco Polo Köprüsü Olayı olarak bilinen olay, İkinci Çin-Japon Savaşı'nı tetikleyen ilk kıvılcım oldu.
İkinci Çin-Japon savaşı
Savaşın henüz başlarında teknik yönden gelişmiş olan Japon ordusu Pekin'i işgal etti. Kasım 1937'e gelindiğinde Şanghay'ın ticaret merkezi de Japonlara geçmişti. Fakat artarak şiddetlenen savaş, Çin'in savunmasını güçlendirmeye çalıştığını gösteriyordu.
Japon İmparatorluk Ordusu Çinlilerin gösterdiği direnişe akıl dışı vahşetlerle karşılık verdi. Bu katliamlardan en ünlüsü Aralık 1937'de Çin'in milliyetçi başkenti Nanjing (Nanking)'de gerçekleştirilen Nanking Katliamı'dır. Japon ordusu bu katliamlarda 200.000 ila 300.000 asker ve sivili öldürerek on binlerce kadına tecavüz etti.
Japonya 1938'de güney ve batı bölgelerindeki ağırlığını artırarak, Çinlilerin yenilgisini kesinleştirmek istiyordu. Forgotten Ally: China's World War II, 1937-1945 kitabının yazarı Rana Mitter bu durumu şu sözlerle anlatıyor:
Buna karşın, Japon ordusu Pekin'in güney bölümündeki liman kentleri ve yaşam alanlarının haricinde kayda değer bir ilerleme sağlayamadı. Dolayısıyla savaş artık pusluydu. Kuzey ve orta Çin'deki komünistler, Japonlara karşı Mançurya'da ve kuzey Çin'de gerilla düzeninde çatışmalara girdiler.
Bununla beraber, Japon kuvvetleri Pekin'in güneyindeki liman şehirleri ve kentsel alanların ötesinde çok az ilerleme kaydettiği için ordularda tükenmişlik baş gösteriyordu. Kuzey-orta Çin'deki komünistler, Mançurya ve kuzey Çin'de Japonlara karşı bir gerilla savaşı yürüttüler.
Avrupa'da savaş başladığında müttefikler Çin'i destekledi
Dış yardımlar Japonya yerine Çin'e yönlendirilmeye başlandı. Sovyet diktatörü Joseph Stalin, savaştan galip çıkabilecek bir Japonya'yı Sovyetler için benzersiz bir tehdit olarak görüyordu. Durumla çok yakından ilgilendi ve komünistlerle çatışma içinde olmalarına karşın Çinli milliyetçilere silah gönderdi. Amerika Çin'i 1940 ve 1941 yıllarında Borç Verme Programına dahil etti. ABD bir hamle daha yaparak Japonya'ya uçak, petrol ve metal ticaretini sonlandırdı. Fakat bu hamlesi Pearl Harbor saldırısının yaşanmasının bir nedeni olacaktı. Yine de Japonya'nın Çin topraklarındaki ilerleyişini engellemeye yetti.
Eğer Çin, planlandığı gibi 1938'de teslim olsaydı, II. Dünya Savaşı'nın bütün manzarası değişecekti. Çünkü Çin direnişini nedeniyle Japon ordusundaki kızgınlık artmayacaktı. Bu da Pearl Harbor saldırısının yaşanmayacağı anlamına geliyor. Çinlilere saldırmayan bir Japonya, Başkan Roosevelt'in petrol ambargosuna ve doğal kaynaklara erişimini kısıtlayan yasaklarına maruz kalmayacaktı. Bunların gerçekleşmediği bir durum, ABD'nin Asya'da bir savaşının olmaması demekti.
ABD ve Çin müttefik oldu
Pearl Harbor saldırısından sonra ABD ve Birleşik Krallık Japonya'ya karşı savaş açtı. Bunun etkisi olarak Çin'in dünyadaki konumu önem kazandı ve daha fazla silah ve para yardımı elde etti. Başkan Roosevelt Çin'i yeni dünya düzeninin dördüncü üyesi olarak tanımlıyordu. Yeni düzenin diğer üyeleri ABD, Birleşik Krallık ve Sovyetler.
ABD bombardıman uçakları Japon saldırılarında Çin'in hava üssünü kullanmaya başladı. Çin'in müttefikleri genellikle Adolf Hitler'e odaklandığı için kara savaşlarının sorumluluğu hala Çin ordusundaydı. Artık daha geniş bir sahada savaşmak zorunda olan Japonya, yaklaşık 600.000 askeri ve onlarca piyade tümeniyle Çin topraklarında sıkışmış durumdaydı.
Japonya, 1944'te başlattığı "Ichi-Go Harekatı" sırasında toprak kazandı ve hava üslerini ele geçirdi. Fakat Çin 1945 yazında iki Japon saldırısını da engelledi. Sovyetler Birliği savaşa katıldıktan ve Mançurya'daki Japon noktalarını yok ettikten sonra ve son aşamada ABD ordusu atom bombalarını devreye soktu. Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan iki atom bombasından sonra Japonya teslim oldu.
II. Dünya Savaşı'ndan sonra Çin
II. Dünya Savaşı tarifi imkansız ölçekte bir yıkıma neden oldu. Tarihçilere göre savaş sırasında 100 milyon Çinli kendi topraklarında mülteci konumuna gelmiş, Sovyetler Birliği'ndeki ölüm oranı (24 milyon) Çin'in ölüm oranını (20 milyon) geçmişti.
Bazı araştırmalar bu rakamı 12-14 veya bazı senaryolarda 20 milyona kadar yükseltiyor. Çinlilerin sayısının içinde suda boğulma sebepli yüzbinlerce ölüm var. Bunun nedeni oldukça trajik: Çin milliyetçi ordusu 1938'de Japon işgalini durdurmak için Sarı Irmak (Yellow River)'ı tutan kanallarda büyük delikler açmasından sonra boğulmalara bağlı ölümler yaşandı.
Ardından hastalık ve kıtlık dönemi geldi. Çan Kay Şek'in orduyu besleme uğruna köylülerin tahılını gasp etme emri 1942 ve 1943'te Henan Eyaletinde bir kıtlığı tetikleyerek milyonlarca kişiyi öldürdü.
Japonya savaşta teslim olsa da, enerjisini yitirmiş bir Çin'in savaş bitmiş değildi. Ülkede iç savaş kaldığı yerden devam etti ve Mao'nun 1949'da milliyetçi Çan Kay Şek'i devirmesiyle ülkede komünist rejim inşa edildi. Kısa süre sonra Çin – ABD ittifakı sona erdi. Çin'in aslında önemli bir müttefik rolüne sahip olduğu dönemin toplumsal hafızası kısa sürede yok edildi.